Öncelikle belirtmek isterim ki cemaatten kastım; mevcut cemaat yönetimi ve bu yönetimi eleştiren “muhalifler” de dahil olmak üzere, cemaatin içinde veya kıyısında, kenarında olan herkes. Bugün ortada bir problemin olduğu herkesin kabulü. Fakat daha problemin ne olduğu ve boyutu konusunda bir fikir birliğine varılmadığı aşikâr. Herkes olaylara, içinde bulunduğu şartlara göre kendi perspektifinden bakmakta. Dolayısıyla aynı olayın kişilerde farklı izlenimler oluşturduğunu görüyoruz. Ve maalesef bu durum, daha problemin ne olduğu üzerinde fikir birliğine varılamadığını göstermekte.
Bir probleme çözüm üretmenin ilk şartı, problemin doğru anlaşılmasından geçmekte. Gelinen noktada daha problem doğru tanımlanamadığından, yapılan hiçbir çalışmanın çözüme gidemeyeceğini görmek zor değil!
Örneğin, Asım Yıldırım’ın 24.07.2025 tarihindeki yayında kendisinin ve konuğu olan Bekir Çınar’ın enkaz kavramı üzerine söyledikleri (1:15:20), aslında mevcut durumun vahametinin “muhalifler” tarafından da anlaşılamadığını göstermekte.Peki, enkazdan kastım ne?
Öncelikle Hizmet’in hedefi ne idi? Bunu bir kâğıda yazıp bugünkü olaylarla karşılaştırdığımızda, aslında Hizmet’in hedeflediği ile bugünkü tablo arasında büyük bir uçurum olduğunu görmekteyiz. Örneğin “Altın Nesiller” iddiasından nerelere geldik. Hizmetin yetiştirdiği insanların konuşmalarına baktığımızda içine düştükleri kin-nefret söylemlerini görmemek için kör olmak lazım.
Bugün bir çok cemaat üyesi Avrupa’daki ve Amerika’daki hizmetleri göstererek, Hizmet’te eksilen bir şey olmadığını iddia etmekteler. İnsanların Hizmet’in değerlerini yaşamaya ve yaşatmaya devam ettiklerini somut örneklerle ortaya koymaya çalışmaktalar.Diasporada olanların çoğu bu manzaranın etkisiyle, Hizmet’in eskiden olduğu gibi bugün de devam ettiği yanılgısına düşmekteler. Fakat sosyoloji temelli bir araştırma yapılıp, Hizmet hareketiyle bağı olanların sayısal verileri ortaya konulduğunda, yapılan “iyi” işlerin, sebep olunan “kötü” şeyler yanında devede kulak kaldığı görülecektir.
Bunu Hatay depremiyle örneklendirebiliriz. Depremin ilk 48 saatinde maalesef yıkımın boyutu tam olarak anlaşılamamıştı. Çünkü sahaya bütüncül bakan bir göz olmadığı gibi, enkazın altında kalanların kendilerini anlatabilecekleri iletişim kanalları da yoktu. Bizler de olayları TV’den veya sosyal medyadan takip ediyorduk. Bugün aslında benzer bir durum yaşanmakta. Her ne kadar 15 Temmuz’un üzerinden 9 yıl geçmiş dahi olsa, hâlâ hasar tespiti yapılamamakta. Bunun en temel nedeni, cemaat yöneticilerinin ve ekranlarda olan insanların sahadan kopuk değerlendirmeleri ve kendi öncelikleri. Bu insanlara bakan diğer cemaat üyeleri de ister istemez onlara yakın bir düşünce kalıbına girmekteler.
Hatay depreminin ilk 48 saatinde olduğu gibi, evet bugün cemaatte herkes bir şeyler yapıyor yapmasına ama yapılanlar, yapılması gerekenlerin yanında denizde damla gibi. İşte bugün, ister mevcut yönetim olsun ister muhalifler olsun, yaptıkları sınırlı çabaları insanların gözüne sokarak sanki yapılması gerekenler yapılıyormuş izlenimi vermekteler. Gerçeği araştırıp anlama zahmetine girmek istemeyen zihinler ise kendilerine anlatılan bu durumu genelleyip var olan sorunların vehametine kör kalıyorlar.
Yıkımın boyutunu bir örnekle anlatayım: Sadece KHK’lı ailelerin 9 yılda değişen aile hayatına baktığımızda, herkesi şok edecek rakamlar görürüz. Hizmet’e gönül vermiş(KHK'lı veya değil) insanların 2013’ten önceki aile hayatı ile bugünkü aile hayatını karşılaştırın. Bu ailelerin 2013’ten önce toplumdaki yeri ile bugünkü yerini ve bunun sonuçlarını kıyaslayın. Örneğin hizmetie gönül vermiş insanlar arasındaki boşanma oranları? Hizmet etmenin verdiği motivasyon ile karı-koca olmanın yanında aynı davanın neferleri olmanın verdiği birlikteliklerin nasıl yerle bir olduğunu görmezden gelmeyin. Birbirlerine “Bey-Hanım” diye hitap eden, bu yönüyle topluma örnek olan ailelerin ne hale geldiği maalesef bugün görmezden gelinmekte.
KHK ile gelen ailevi ve toplumsal problemlerin savurduğu çocukların durumu ise görmezden gelinen bir diğer acı gerçek. 2013 yılından önce Hizmet hareketine gönül vermiş insanların çocukları arasında sigara, içki, uyuşturucu ve bunların getirdiği olumsuz davranışların oranı ile bugünkü rakamları karşılaştırdığımızda, korkunç bir fark önümüze çıkmakta. KHK’lı ailelerin çocukları sadece anne babalarını değil, onların değerlerini de reddeder pozisyona gelmiş durumdalar. Başlarına gelen toplumsal dışlanmanın faturasını sadece anne babalarına değil, aynı zamanda onların değerlerine (Hizmet’e) kesmekteler ve bu değerleri kötü görüp uzak durmaktalar.
Tüm bu tabloları görmeyen, içinde bulundukları birkaç örnek üzerinden sanki bu olumsuz tablolar yokmuş gibi davranan cemaat mensupları, aslında nasıl bir sosyolojik kırılma ile karşı karşıya kaldıklarının farkında değiller.
Enkazın boyutunu özetlemek gerekirse; bugün cemaat tekrar içsel bütünlüğünü sağlasa, yani cemaat içinde herkes tek vücut olsa, Erdoğan’la-devletle anlaşılsa, bu anlaşmaya Doğu Perinçek gibi isimler de destek verse, bu enkazın kaldırılması on yılları alır. Yaşananlar bir nesli öyle bir etkiledi ki bu etki, onlardan sonra gelen nesli de etkileyecek. Yaralar kapansa bile izleri hiçbir zaman yok olmayacak. Durum bu kadar vahim iken, insanların üzerinde tepindiği konular klasik Türkiye manzarası. Koca koca unvanlara sahip insanlar, ergenler gibi kişisel duygularında boğulmuş bir şekilde olayları ele almaktalar. Yıllarca Avrupa’da, Amerika’da kalmalarına rağmen, Türkiye’deki küçük bir yerleşim yerinde bulunan kahvehane ağzı ile konuşmaktalar. Farklı seslere tahammül edememekteler.
Sonuç olarak, yine bir Türkiye hastalığı olan “bu işin doğasında bunlar var” diyerek, dini kıssalar paylaşarak bu işin içinden çıkılmakta. AKP’nin yaşanan felaketlerde "dış güçler-kader" masalından şikayetçi olanlar, aynı savunma psikolojisine fazlasıyla sarılmakta. Karşımızdaki tablo hiç değişmeyen bir Türkiye tablosu!
Cemaat bu şekilde devam ederse, kendisini bitirmekten başka bir şey yapamaz. Öz eleştiri yapan muhalifler Hizmet’in prensiplerine sarılıp yollarını ayırıp devam etseler de, geçmişteki bu enkazda onların da payının olduğu gerçeğinden hiçbir zaman kurtulamazlar. Tek başlarına enkazı kaldırmaları maalesef imkansız!. Tüm bunlar aslında bir sosyolojik gerçek. Tarihde ne ilk ne de son olacak!
-Fitneci
1 Yorumlar
Yazıda dillendirilen insanı enkazı küçümsemiyorum, telafi edilmesini gönülden dilerim. Fakat bir taraftan katı bir bakış açım var. Cemaat böyle devam ederse diye bir söz bile abes artık. Amiyane tabirle cenaze yıkandı, her çeşit tahlilin bir bakıma anlamını yitirdiği yerde, suçun parçası olmayan kişilerin kolay geçmemiş ve devam eden bu süreci umutsuzluğa kapılmadan atlatmalari. Yönetimin de içerden elestiyoruz diyenlerin de bir yerden sonra gerçek bir kıymetleri yok. Kişi kendi adına kalan imkanlarla birşey inşa edecek. Ne savrulacak ne de bir enayi olacak, kendini bilecek. Aptal olanlar aptalmisim diyecek, elestiyorum diyenler bir taraftan da baskalasiyorum diyecek vs.. Sonuç olarak elde kalan şey önemli, kalmışsa ve de onun kişi için ifade ettiği değer.
YanıtlaSil