Header Ads Widget

test banner

Kötülük Problemi Üzerine


Mutlak iyi, güçlü ve bilen bir Tanrı varsa, dünyada neden kötülük var? Evet, bu kısa yazı, insanlığın kâdim sorularından olan, teodise üzerine.

Sahi, neden kötülük var? Hadi, “ahlaki kötülük”ler (yani, insan kaynaklı kötülükler) insanın özgür iradesi olabilmesi için gerekli diye iddia edilebilse de; peki, “doğal kötülük”ler neden var? Neden insanların en masumları olan bebekleri bile öldüren depremler (tekrar, 6 Şubat depreminde ölenler için başımız sağolsun,) tsunamiler, hastalıklar vs var? Neden doğuştan sakat bebekler var?

Kötülük problemini sadece insanın özgür iradesine bağlayanlar; kötülüğün varlığı yoktur, o sadece iyiliğin eksikliğidir diyenler; kötü ve acı Tanrı’nın yaratılışta, insanların gelişebilmeleri için koyduğu sınavlardır ve sonsuz bir ahirette (mutlak adeletle) kötülüğün tahribatı karşılanacaktır diyenler; (özellikle ana akım Hristiyan yaklaşımında) kötülükleri, insanın “ilk günahı”na bağlayanlar ve onu Tanrı’nın bir cezası olarak görenler; bir başka deyişle kötülük, dünyada yaşanmış ve yaşanacak olan kötülüklerin, bireyin yaptığı hataların bir sonucudur diyenler; Tanrı sadece iyiyi yaratır, kötünün sebebi maddedir diyenler; kötü ve iyi diye şeyler yoktur, bunlar ancak insanın zihninde oluşan (ve normlardan, kültürlerden etkilenen) insan yapımı yapay kavramlardır diyenler… Çok şeyler demiş insanlar binlerce yıldır. Beni, ne yazık ki, bu görüşler ve fikirler tatmin etmiyor kötülük problemine dair.

Kötülük problemi ile alakalı bence ilk önce şunu göz önüne almamız lazım: her şey tersiyle bilinir, ve tersi olmayan şeyi algılayamayız. Dolayısıyla iyiliğin olabilmesi için kötülüğün olması gerekir. İşte bu sebeble kötülük problemi kötülüğün varlığıyla değil, kötülüğün miktarı ile ilgili. Ama nispi (miktarla ilgili) ölçüler başka bir şeye kıyasla belirlenir ve her zaman daha azı ve daha çoğu olmak zorundadır. 'Neye göre kötülük çok' diye sorabiliriz ve kötülük sıfıra inmediği sürece, her zaman çok kötülük var diyebiliriz. İşin ilginç tarafı, kötülük sıfıra indiği anda da, iyiliği kaybederiz. Bu görüş, yine de, kötülük problemine tam bir cevap olmuyor. Ya Leibniz gibi “mümkün dünyaların en iyisinde yaşıyoruz” diyeceksiniz, ya da “bebeklerin öldürülmediği bir dünya daha iyi bir dünya olurdu sanki” diyeceksiniz.

Richard Kearney’in Anatheism kitabında bahsettiği (ve bu kitabıyla alakalı yazımda paylaştığım) gibi: modern çağımızda teizme en büyük hayır, Nietzsche'nin 1882'de “Tanrı’nın ölümünü felsefi olarak açıklaması” değil, 1940'larda Avrupa'daki toplama kamplarında “Tanrı’nın dünyadan fiilen ortadan kaybolması”ydı. Elie Wiesel, Auschwitz'de “Tanrı”nın cellat ipinde öldüğünü ünlü olarak ilan ettiğinde, geleneksel teizmin—yani, her şeye gücü yeten bir Tanrı inancının—ölüm çanını çalmıştı. Buradaki “Tanrı,” göksel Kudretin Omni-Tanrı'sıydı: mutlak kadir, mutlak iyi, mutlak bilen… Bu yaşanılanlardan sonra Tanrı'nın hem iyiyi hem de kötüyü düzenlediği fikri artık hoş görülemezdi. “Masum bir bebek diri diri yanarken, her şeye gücü yeten bir Tanrı hakkında ne söyleyebilirsiniz? Hiçbir şey değil.” Arendt, bu fikirlerin üzerine “Tanrı ölmedi—bu konuda ancak Tanrı’nın varlığı konusunda bildiğimiz kadar az şey bilebiliriz. Ama şunu biliyoruz, Tanrı'nın binlerce yıldır düşünülme şekli artık inandırıcı değil; eğer bir şey öldüyse, o yalnızca geleneksel Tanrı düşüncesi olabilir,” diye ekliyor.

Yukarıdaki paragrafta ifade edildiği gibi, ben Omni-Tanrı bakış açısıyla kötülük problemine tatminkâr bir cevap bulabileceğimizi zannetmiyorum. Benim görebildiğim kadarıyla, kötülük problemine tek tatminkâr cevap şu görüşten geliyor. Eğer tüm varlık (panteist ve vahdet-i vücud düşüncesine benzer bir şekilde) Tanrı'nın değişik maskeler altında kendi kendine bir oyunu (veya kendi kendini oynadığı bir saklambaç, bkz, Lila) ise, bu durumda, Tanrı kötülük denilen şeyi 'kendi isteğiyle, kendi kendine' yapıyor. O zaman buna kötülük diyebilir miyiz? Bence diyemeyiz.

Peki, Tanrı bu kendi kedine oyununda neden bize (yani kendine) kötü gibi gelen şeyler yapıyor? Çünkü öyle yapmak istiyor; çünkü oyunun heyecanlısı, garibi, süprizlisi güzel. Çünkü, belki de Tanrı ciddi değil, belki de Tanrı “sadece yapıyor” ve bir açıklaması yok. Kim bilir? Tanrı bilir, ve hatta, belki O bile bilmez…

-İsa Hafalır

Hamiş: Türkçe twitter hesabım olmadığı için Twitter üzerinden gelen sorulara cevap veremiyorum. Eğer yazının altına yorum olarak yazarsanız buradan cevap vermeye çalışabilirim.
author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

23 Yorumlar

  1. yaşamı ve içindeki soyut/somut varlıkları anlamlandırma çabasını anlıyorum. kötülük de bunlardan biri. kavramları anlamlandırdığım yöntemleri, içinde bittiğim kültürden aldım. En temel sınıf da din idi. Bu sınıfın bir örneği olarak islam iyilik/kötülük-ölçer aleti olarak elimize tutuşturuldu.
    Bir yanda bir hristiyan kendi canını feda edip bir bebeğin hayatını kurtarsa iyilik olmuyordu;
    diğer yanda müslüm ayakkabısından köpeğe su içirince cennete giriyordu.
    ***
    bir yanda hristiyan birini sevip evlenen kadın kötülük yapıyorken;
    diğer yanda 9 yaşında çocukla cinsel ilişkiye giren kötülük yapmış olmuyordu.
    ...
    benim için kötülük, kavram olarak zihinde bir müstahkem mevki idi ve onu müslümanlar işgal etmişlerdi. gerçekten kötü olan kötü değil, işgalcilerin dediği kötü idi. VE asıl kötülük bu idi...

    YanıtlaSil
  2. İsa Bey merhaba. Bu benim de zihnimi meşgul eden bir konu. Peki şöyle bir şey olabilir mi? Bu dünya ölçüleriyle baktığımızda çok büyük acılar çeken bir masum düşünelim. Mesela yanarak ölen bir bebek. Bu bebeğe öbür dünyada öyle bir şey verilir ki bu dünyada çektikleri ona artık sadece bir göz kırpması kadar rahatsız edici gelir. Hatta belki bu kadarcık bir kötülük "her şey tersiyle bilinir" ilkesince gerekli bile olabilir. Yani bizim bu dünyadaki ölçülerimizle çok büyük görünen kötülükler, makro ölçekte bir göz kırpmasından ibaret olabilirler. Bununla ilgili ne düşünürsünüz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eyvallah hocam. Bu da bir bakış açısı. Yalnız iki nokta var, birincisi, makro planda (kainata nazaran) zaten biz neredeyse bir hiçiz; dolayısıyla mikro bakmak gerektiğini düşünüyorum. İkincisi, mutlak iyi bir Tanrı bebeğe hem dünyada hem de ahirette iyilik verseydi daha iyi olmaz mıydı, ahiretin iyiliğinin yanında küçük kalan bir kötülüğü dünyada vereceğine?

      Sil
    2. Teşekkür ederim. Birinci noktayla ilgili olarak, eğer mikro bakarsak sınırsız bir varlığın icraatlerini (hem iyilik hem de kötülüğün Tanrı'dan olduğunu varsayıyorum) isabetli değerlendirebileceğimizi sanmıyorum. İkinci nokta da bana şunu düşündürdü. Evet, öyle olsaydı tabi ki daha iyi olurdu ancak iki iyi seçenekten daha az iyi olanı vermek mutlak iyi bir Tanrı anlayışıyla ters düşmüyor bence. Tabi kötülük problemine bunun dışında "çoklu evren" ya da "kişiye özel evren" gibi farklı bakış açıları da var ama ben en çok bu görüşü benimsiyorum. Şimdilik :)

      Sil
    3. Görebildiğim kadarıyla ya Leibniz'in ''mümkün dünyaların en iyisi'' görüşünde olacağız, ya da olmayacağız. Ben ikincisine ikna olmuyorum, en azından anlık olarak. Paralel evrenler vs olabilir tabii, belki torunlarımızın torunları bu konuda daha fazla bilgi sahibi olabilirler :)

      Sil
  3. Derken (ikisi) kullarımızdan bir kul (Hızır'ı) buldular ki biz ona nezdimizden bir rahmet vermiş ve ledünnimizden bir ilim öğretmiştik. Musa ona «— Sana öğretilen rüşt ve hayır ilminden bana öğretmek üzere sana tâbi olayım, olur mu?» dedi. (O da) Dedi ki: «Şüphe yok sen benimle beraber sabra kâdir olamazsın.» «Ve hakikatından (içyüzünden) tamamen haberdar olmadığın bir şeye karşı nasıl sabredebilirsin?» Musa: "İnşaallah beni sabırlı bulacaksın ve senin hiçbir işine karşı gelmeyeceğim" dedi. (Hızır:) “O hâlde bana tâbi' olursan, artık (ben) sana ondan söz açıncaya kadar(yaptığım) hiçbir şey hakkında bana soru sorma!” dedi. (Kehf Suresi 65-70)

    YanıtlaSil
  4. Bunun üzerine yürüdüler. Nihayet gemiye bindikleri zaman o (Hızır) gemiyi deldi. Musa: Halkını boğmak için mi onu deldin? Gerçekten sen (ziyanı) büyük bir iş yaptın! dedi. (Hızır:) "Sen benimle asla sabredemezsin, demedim mi?" dedi. Musa dedi ki: "Unuttuğum şeyden dolayı beni suçlama ve bu işimden dolayı bana bir güçlük çıkarma."
    Yine gittiler; sonunda bir erkek çocuğa rastladılar, o hemen onu öldürdü. Musa: "Bir cana karşılık olmaksızın masum bir cana mı kıydın? Doğrusu pek kötü bir şey yaptın" dedi. (Hızır:) Ben sana, benimle beraber (olacaklara) sabredemezsin, demedim mi? dedi.(Musa) dedi ki: "Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam bana arkadaş olma! Hakikaten benim tarafımdan ileri sürülebilecek son mazerete ulaştın. (Kehf Suresi 71-76)

    YanıtlaSil
  5. Yine yürüdüler. Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Ancak köy halkı onları misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere bulunan bir duvarla karşılaştılar. (Hızır) hemen onu doğrulttu. Musa: Dileseydin, elbet buna karşı bir ücret alırdın, dedi. (Hızır) şöyle dedi: «İşte bu, benimle senin aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana, sabredemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim.» (Kehf Suresi 77-78)

    YanıtlaSil
  6. "Gemi, denizde çalışan bir kaç yoksula aitti. Onu kusurlu kılmak istedim, çünkü onların ilerisinde her sağlam gemiye zorla el koyan bir hükümdar vardı." “Ve o çocuğa gelince (o büluğ çağına ulaşmış bir isyankâr idi); hâlbuki ana-babası mü'min kimselerdi; onları da azgınlığa ve küfre bürümesinden (sürüklemesinden) korktuk.” «Artık biz istedik ki, Rableri onlara ondan temizlikçe daha hayırlısını ve merhametçe daha yakınını bedel olarak versin.» "Duvar ise, o şehirde iki yetim oğlana ait idi. Duvarın altında onların bir hazinesi vardı. Babaları da iyi bir kimse idi. Onun için Rabbin istedi ki o iki çocuk erginlik çağlarına ersinler ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar. Ve ben bunların hiçbirini kendiliğimden yapmadım. İşte senin sabredemediğin şeylerin içyüzleri budur." (Kehf Suresi 79-82)

    YanıtlaSil
  7. Nihâyet (biz kendisini ateşten kurtardıktan sonra İbrâhîm) dedi ki: “Gerçekten ben Rabbime gidiciyim; (O) bana doğru yolu gösterecektir.” Sonra «— Yâ Rab! Bana hayırlı bir oğul bahşet» diye niyazda bulundu.Biz de kendisine yumuşak huylu bir oğul müjdeledik. (Sâffât Suresi 99-101)

    YanıtlaSil
  8. (Çocuk) Onun yanında koşma (ve hafiften iş tutma) çağına eriştiğinde (Hz. İbrahim oğluna:) "Yavrucuğum,” dedi. “Ben rüyamda seni boğazlayıp (kurban ettiğimi görüyorum, şimdi bak düşün); görüşün nedir? (Söyle!)" Dedi ki (oğlu İsmail): "Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah, beni sabredenlerden bulacaksın." Ne zaman ki ikisi de bu şekilde Allah'a teslim oldular, İbrahim oğlunu şakağı üzerine yatırdı.Biz de ona şöyle seslendik: " Ey İbrahim! ""Rüyana gerçekten sadakat gösterdin, şüphesiz ki, biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız." Ygg"Şüphesiz ki bu apaçık bir imtihandı." (dedik) Ve ona büyük bir kurbanlık fidye verdik. Kendisine sonradan gelenler içinde iyi bir nâm bıraktık. (Sâffât Suresi: 102-108)

    YanıtlaSil
  9. Hani Rabbin meleklere «ben yeryüzünde bir halife yaratacağım» demişti. Melekler de «yeryüzünde fesat çıkaracak, kan dökecek kimse mi yaratacaksın? Biz ise sana hamdederek tespih, seni her bir ayıptan tenzih ediyoruz» demişlerdi. Allah «ben sizin bilmediklerinizi bilirim» demişti. Ve Ademe bütün esmayı (isimleri) ta'lim eyledi, sonra o âlemîni melâikeye gösterip «Haydin davanızda sadıksanız bana şunları isimleriyle haber verin» buyurdu. (Melekler) dediler ki: “Seni (her türlü noksanlıktan) tenzîh ederiz; senin bize öğrettiklerinden başka bizim için bir ilim yoktur. Şübhe yok ki Alîm (herşeyi bilen), Hakîm (her işi hikmetli olan) ancak sensin!” (Bakara Suresi 30-32)

    YanıtlaSil
  10. (Allah): "Ey Âdem, bunlara onları isimleriyle haber ver." dedi. Bu emir üzerine Âdem onlara isimleriyle onları haber verince, (Allah): "Ben size, ben göklerin ve yerin gayblarını bilirim, sizin açıkladığınızı da, içinizde gizlediğinizi de bilirim" dememiş miydim?" dedi. (Bakara Süresi:33)

    YanıtlaSil
  11. İmdi, Şeytan Âdem ile Havva'yı cennetten kaydırdı. Oradaki nîmetlerden çıkarıp uzaklaştırdı. Biz de dedik ki: «Bâzınız bâzınıza düşman olmak üzere yeryüzüne ininiz, sizin için yer yüzünde bir vakte kadar bir karar ve bir nasip vardır.» Nihâyet Âdem, Rabbinden birtakım kelimeler aldı (ve onlarla yalvardı, tevbe etti), bunun üzerine (Rabbi) tevbesini kabûl etti. Çünki Tevvâb (tevbeleri çok kabûl eden), Rahîm (merhameti bol olan) ancak O'dur. Bakara Suresi:36-37)

    YanıtlaSil
  12. Allah şöyle buyurdu: "Öyle ise oradan çık! Sen, artık kovulmuş birisin." Ve bu lâ'net ceza gününe kadar üzerindedir. İblis: "Rabbim! Öyle ise insanların kabirlerinden kaldırılacakları güne (kıyamete) kadar bana mühlet ver" dedi. Haydi dedi: sen vakti ma'lûm gününe kadar mühlet verilenlerdensin. (İblis) dedi ki: “Rabbim! Beni azdırmandan dolayı, (ben de) mutlaka onlara yeryüzünde (günahları) süsleyeceğim ve mutlaka onların hepsini azdıracağım!” (Hicr Suresi 34-39)

    YanıtlaSil
  13. Yüzlerinde nimet ve mutluluğun sevincini görürsün.(Mutaffin Suresi:24) Ne yana bakarsan bak, (yığınla) nimet ve ulu bir saltanat görürsün. (İnsan Suresi:20) Fakat Rabbinin nimetini anlat da anlat.(Duha Suresi:11) Hal bu iken Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz? (Rahman Suresi:32)

    YanıtlaSil
  14. Bir insan orta doğulu dahi olsa, ifade özgürlüğünden anladığı spam mesajlara müsaade etmek olmamalı.
    Abicim; çalışan bir sistemi, frene basarak bozabildiğin gibi gaza basarak da bozabilirsin. O yüzden ifrat ve tefritten uzak durmak gerekir. Her şeyi serbest bırakırsan bu ifade özgürlüğü olmaz sistemi bozmuş olursun, yasaktan farkı yoktur bu durumun. Birinde; bilgiye insanın ulaşmasına direkt engel olursun, diğerinde ortamı kirleterek yine insanların bilgiye ulaşmasına engel olursun.
    Spam olan ile olmayan arasındaki farkı anlayacak bir zekaya sahip olduğunuzu düşünüyorum. En basit belirleme yolu da, içinde yorum, açıklama veya ifade olmayan copy paste yazılar spamdır, bu kadar basit.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. nihayet biri daha şunu gördü. spam yorumları yayınlamayın.

      Sil
    2. Alan razı satan razı, bilinçli yapılıyor, arka tarafta bir ajandaları var demek ki.

      Sil
  15. 1. Hz İbrahim in oğlu belki kendini iyi bir ahlak üzere ve masum görse de babasına senin Rabbin niye insanı oğluyla imtihan ediyor, bunda kötülük veya haksızlık yok mu? Senin canını da isteyebilirdi, neden sana çok sevgili olan evladinla sinamak istiyor ya da belki daha kolay gelebilecek malla, hastalıkla, rızıkla ölçmüyor seni? diyebilirdi. Baba da öyle gecirebilirdi icinden. İnsaallah beni sabredenlerden bulacaksın dedi oğul. Yazarın da dediği gibi bu kadim sorunun cevabı yok veya olmayan cevabı cevapsizlikta, veya oyunun (imtihanin) isteği teslimiyet. Veya yine olmayan cevabı Hz Musa Hızır as kıssasındaki gibi içyüzünü bilmedigimiz, bilemiyecegimiz şeyler hakkında. Önce eylem sonra soru sormak belki istenen. Dediğini hemen yapan itaatkar (koyun değil, söyleneni buyruk bilen) çocukla söylediğin işi yaptırmak için bin dereden su getirdiğin, bir sürü mazeretle soruyla muhatap oldugun çocuğun farkı gibi belki bizim halimiz.

    YanıtlaSil
  16. 2. Melekler, insanın yaratılışı, ona isimlerin öğretilmesi, şeytan ve ona mühlet verilmesi yazarın oyunun heyecanlisi, suprizlisi güzel belki de dediği şeyi çağrıştırıyor. Meleklerin makamı sabit imiş, Allah tabiri caizse cuzi irade ve kader kapsamında oyunun sahicisini dilemiş. Şeytanı insanın terakkisine, ilerlemesine bir zenberek, sebep kılarak. Yine tabiri caiz ise öyle bir oyun olsun ki gaybi olsun, zor olsun zor olan sanki daha güzel olur diye irade etmiş. Bu oyunla bağlı değil ama bu oyun ve kuralları üzerine kasem etmiş, yemin etmiş sanki. Kötülükler de bu oyunda istenen değil olmasına izin verilmesi gerekenler. "Halk-ı şer, şer değil, kesb-i şer şerdir." Her şey ya bizzat güzeldir ve hayırdır, ya da neticeleri itibarı ile güzeldir. sözleri gibi bir açıdan.

    YanıtlaSil
  17. 3. Alemde güzellikler, nimetler daha fazla. Mübalağa veya alışılagelmiş olmasın alemleri hayatla ve içindekilerle (evlat, eş, rızık,çiçekler, meyveler, kuşlar, hasılı görünen alemde tattigimiz, gördüğümüz bir çok şey ) süsleyen, nimetlendiren Allah hakkında şüphe olur mu? Haşa varsa var , yoksa yok bir kere karar verdikten sonra, sefih bir oyuncu, gaddar bir zalim olduğu dusunulebilir mi? Yarattığı insandan daha az etik değerlere sahip evladını terkeden bir anne veya yillarca dost görünüp bir gecede bütün ortak sermayeyi alip götüren bir arkadaş gibi olabilir mi? Bu bakış açısında hal bu iken Allah in nimetlerinden hangisini yalanlabilir?

    YanıtlaSil
  18. http://isamveri.org/pdfdrg/D02042/2007_1/2007_1_BORI.pdf Bu yazı vesilesi ile google dan okuduğum " Kötülük sorunu ve Kantçı Negatif Teodise " başlıklı güzel bir makale.

    YanıtlaSil