Header Ads Widget

test banner

İç Yolculuğuma Dair Bir Güncelleme


Şimdiye kadar, MFP’de iç yolculuğuma (yani spiritüel veya dini görüşlerime) dair 6 yazı yayınlamışım. Bunlar yazılma ve yayınlanma sırasına göre şu yazılar: “Ben Neden Müslümanım ve Kendimce Müslümanlığım,” “Cenneti Beklerken Cenneti Kaçırmak ve Üçüncü Görüş,” “Bir Kendine Dönme Hikayesi,” “Bilinç, Tanrı, İnanç, Din,” “İslam’a Farklı Bir Bakış,” ve “Kaynayan Çorbam.” Yedinci bir yazıyı yazmamın vakti geldi ve o yüzden aldım kalemi elime.

Neredeyse 43 yaşındayım; yaklaşık 10 sene öncesine kadar, “din”i (sadece kendi hayatımdaki değil,) tüm hayattaki neredeyse tek önemli şey olarak görüyordum (biraz kaba ve yanlış bir tabir olabilir, ama belki “dinci” diyebiliriz o halime); 10 sene kadar önce bu değişti; ama o zaman dahi hâlâ dini, “kendi hayatımdaki” en önemli şey olarak görüyordum (o halime de “dindar” diyebiliriz); ve 2 sene kadar önce bu da değişti; ve artık dindar bir insan değilim. Daha spesifik ve önemli bir örnekle bunu açacak olursam; yaklaşık 30 sene, günde 5 vakit namazımı kıldıktan sonra, 1 seneden fazladır 5 vakit namaz kılmıyorum. Artık çok nadir namaz kılıyorum.

Bu değişimimin nasıl olduğu konusunda yukarıda linklerini paylaştığım 6 yazı bir fikir verebilir; ama ben yine de kısaca paylaşayım değişimimi. Öncelikle hadislerin (genel olarak çok güzel ve yararlı olmalarına rağmen) “problemli” olduklarını ve (çünkü) hadislerin kaynağı olan sahabelerin (ve tabiin, tebe-i tabiin, ve diğer “alim”lerin) aklımdaki imajın aksine, bildiğin “kusurlu insan” olduklarını farkettim. Sonrasında “Kuran müslümanı” olamadım, çünkü tüm Kuran ayetlerini literal olarak (veya hatta tevilleriyle) “evrensel doğru” almayı vicdanıma kabul ettiremiyordum; ve bir süreliğine “tarihselcilik”e sığındım. Orada da uzun süre kalamadım, çünkü açıkçası bu bakış bana, “sıcak” gelmiyordu.

Bu uzun ve yoğun geçen zamanın sonunda, “gerçek islam ne?” sorusunun tartışmalarınından ve bunun üzerinde düşünmekten çok yorulmuştum; bir süre rölantiye aldım okumalarımı ve düşünmelerimi. Bu sırada “bana uyabilecek” tek İslam yorumunun (kurumsal olmayan bir) tasavvuf düşüncesi olabileceğine kanaat getirmiştim (hâlâ o şekilde düşünüyorum.) Mezhep imamlarının ve fıkhın İslam’ı yerine; bana ancak, Hallac’ın, Yunus Emre’nin, Rumi’nin, İbni Arabi’nin, Nesimi’nin, Hafız’ın “gönül İslam’ı” hitap edebilirdi; ama onlar üzerine bile çok derin okumalar yapmadım. Çünkü öncelikle, dediğim gibi, çok yorulmuştum (önceden birkaç defa belirttiğim gibi: din, yani aslında İslam, benim için “sessize alınmış bir Whatsapp grubu” gibi olmuştu;) ve ikinci olarak, bu sıralarda felsefe ile ilgileniyordum. Sonra felsefe üzerine yüzeysel sayılabilecek okumalarımdan/dinlemelerimden de yoruldum (ama bu süreç bana çok şey katmıştı ve verdiğim en iyi kararlardan birisiydi.)

Bilinç (consciousness) ilgimi çekiyordu, sonra Alan Watts (hakkında bir yazı için bkz,) ve Waking Up uygulaması vesilesiyle kadim arkaik dinler ve özellikle uzak doğu dinleri (budizm, hinduizm, taoizm, şamanizm) ve farkındalık (mindfulness) okumaları ve dinlemeleri yapmaya başladım.

En sonunda ulaştığım (veya etrafında şimdilik durakladığım) yer şu oldu: bütün dinlerin ve benzeri görüşlerin “gönül kısımlarının” özünde, varlığa dair bir “birlik” (oneness) var. Buna ister vahdet-i vücud, ister Ein Sof, ister Godhead, ister Tao, ister Brahman, ister Wakan Tanka, ister Tanrı-doğa, ister boşluk (emptiness), ister “O,” ister panteizm, ister monizm deyin; hepsi aynı kapıya çıkıyor. Bu benim de içime sinen bir bakış açısı. Çünkü en azından, bilincin Tanrısal olduğuna inanıyorum (ve panpsişizm bana çok sıcak geliyor.) 

Bilinç ve “ego” hakkındaki düşüncelerimi kapatmadan önce Twitter hesabımda şöyle ifade etmiştim: “Biz, düşüncelerimiz, duygularımız, haleti ruhiyemiz, karakterimiz değiliz. Biz belki ancak bunların kendi kendine ortaya çıkıp kaybolduğu bir bilinciz. Ama aslında o bilinç bile değiliz, çünkü o bilinçte “biz” diyebileceğimiz bir şey yok,” ve “Bir girdap düşünün. Aslında girdap diye bir şey yoktur, sadece spiral şeklinde aşağı inen (ortaya çıkan ve kaybolan) su damlacıklarının oluşturduğu bir şekil vardır. İşte aynen öyle de, bizde bir “biz” fikri veya şekli var. Varlığı o kadar olan.” 

Şu an bulunduğum yerde, bana göre dinler (asıl kaynakları İlahi olsa da) “insan ürünü” mitlerden oluşuyor. Mit demek “uydurulmuş, gerçek olmayan ve gereksiz hikaye” demek değil bu tanımda, “insanların onlarsız yapamayacağı, bir manayı ifade eden; gerçeklikleri değil, manaları önemli olan; insanları aksiyona davet eden bir çağrı” demek. Peygamberler ise “kozmik bilinç” diye tanımlayabileceğimiz Tanrısallıktan, yani o “İlahi bulut”tan, kendi kapasitelerine (kültürleri, anlayışları, dilleri vs) göre “kaplarını” dolduran özel (ve güzel) insanlar (benzer bir görüş için bkz.) Peygamberlerin dedikleri önemli ve güzel, ama evrensel değil. Evrensel olamamasının sebebi direk Tanrı’yla değil, ancak Tanrısal ile muhatap olabilmeleri ve insan olmalarından kaynaklı kapasitelerinin sonlu olması.

Görebileceğiniz üzere, klasik İslam’ın Tanrı tasavvurundan çok uzaklaşmış durumdayım, ve kendi Tanrı tanımımı yapmaya çalışıyorum hâlen. Tanrı ile bağlantım şu an çok yok, çünkü O’nu daha çok tanıyamadım; umarım aklıma yatırdıktan sonra gönlüme de yakınlaştırabilir ve tekrar irtibata geçerim Tanrı’yla.

İşin ilginç yanı şu. Bunca yolculuktan sonra şimdiki durağım, pratik olarak, “dindar olmayan, seküler bir teist” veya bir deistten çok farklı değil. Ama iç olarak çok daha farklı bir yerdeyim. Kendimi şu veya bu diye tanımlayamıyorum (aslında tanımlamak da istemiyorum.) Karışık kafamı ve bulunduğum iç halimi, (hem kendime, hem de kulak verenlere) anlatabilmek için yazıyorum bu yazıyı.

Bu uzun iç yolculuğum sırasında bana hayatın mânâsız geldiği zor zamanlarım oldu, huzursuz hissettim kendimi; ama uzun süredir, bir sonuca ulaşamamış olsam da, bu durumla barışığım, ve (bana yetecek kadar) huzurluyum. Amacım hem kapasitemi, hem negatif kapasitemi (negative capability) geliştirmek, öğrenmek, düşünmek; ve her şeyden önemlisi, anın hakkını vermek. Sonsuzluğu hayat sonrasında değil, anda arıyorum (hayat sonrasında sonsuzluk varsa da çok güzel olur tabii). Acele etmiyorum, yolculuğun tadını çıkarmaya çalışıyorum. Zaten yetişecek bir yer yok, sadece gelip bizi bulacak olan bir ölüm var yolun sonunda.

Sonuç olarak, hayat ve yaşamak çok güzel, güzel olmayan her şeye rağmen! Çünkü yolculuk güzel, ve şükredecek çok şey var. Böyle bir yazı yazıp paylaşabilmek de buna dahil.

Selamlar, sevgiler,

-İsa Hafalır

Hamiş: Şöyle bir şey deneyebiliriz isterseniz. Bana sorularınız olursa, bu yazının altına yorum olarak bu sorularınızı yazın; ben de bir sonraki yazımda sorularınızı cevaplamaya çalışayım. Diyaloğun fikirlerin gelişmesi, değişmesi ve oturması konusunda çok önemli olduğunu düşündüğüm için bu teklifi yapmadan edemedim.


author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

23 Yorumlar

  1. Cok cesur bir yazi aslinda bu yaziniz. Kendi kimliginizi herkese net bir sekilde ortaya koymussunuz. Kolay degil, tebrikler!

    Benim sorularim sunlar:
    - Esiniz ve cocuklariniz ne durumdalar? Eger esiniz ile ayni fikirde degilseniz, cocuklarinizin inanc dunyasinin nasil olmasi gerektigi konusunda nasil bir mutabakat var, nasil yonetiyorsunuz bunu?
    - Psikolojik olarak nasil bas ettiniz inanac degisim surecinizde. Yok olacaksak pek anlamli gelmiyor hayat, ozellike problemlerin cok oldugu bir hayat.
    - Kirilma noktaniz ne zaman oldu, neyi fark ettiginizde inanaclarimda bir problem var dediniz.
    Tesekkurler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim bu güzel sorular için. Bir sonraki yazımda cevaplayacağım ilk sorular bunlar olacak :)

      Sil
  2. Net olmaniza sevlindim, Allah’tan uzaklasmana üzüldüm…

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Anladığım kadarı ile Allah'tan uzaklaşmamış, aradaki beşeri olanlardan uzaklaşmış. Arayış devam ediyor giib.... Dilerim aradığını bulur....

      Sil
    2. Arayış her daim devam ediyor. Eyvallah.

      Sil
  3. Uzun zamandır yüz yüze gelsek size şunu sormayı içimden hep geçirmişimdir ;” Peki Hz Muhammed “ o sizin için nerde onca yıl o sizin için nerdeydi ? Hep İslam diyorsunuz, O’nsuz bir İslam düşünemiyorum. O’na duyulan sevgi , onun takım arkadaşı olmak, bunları düşünmek içinizi ısıtmıyor mu ? Allah ile ilişkinizi çok güzel özetlemişsiniz . Ben Hz Muhammed’le olan ilişkinizi belki biraz haddimi aşarak merak ediyorum .

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim hocam bu soru için. Bir sonraki yazımda cevaplayacağım inşallah.

      Sil
  4. Bu goruslerinizi paylasmaya basladiginizda sosyal cevrenizden ne gibi tepkiler aldiniz? Ayni sekilde kabul gormeye devam mi edildiniz mi yoksa isteyerek yada istemeden bir dislama oldu mu?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler bu soru için. Bir sonraki yazımda cevaplayacağım inşallah.

      Sil
  5. Anladigim kadariyla bir Tanri incanciniz var. Hatta teistim diyorsunuz ve Islamiyete geleneksel kaliplarin disinda bir inaciniz var. Tanirinin bir insan ile konustugunu (vahiy) nasil temellendiriyor ve ispatliyorsunuz kendinize?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler bu soru için. Bir sonraki yazımda cevaplayacağım inşallah.

      Sil
  6. hocam ağırdan alıyorsunuz. müslümanistlerin vahşice kullanmaktan çekinmeyeceği gücünden korkuyorsunuz belki.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Pardon, bu yoruma cevap vermeyi unutmuşum yazımda. Hayır hocam, içimden ne geliyorsa yazıyorum, korktuğumu zannetmiyorum. Ama yavaş ilerliyor olabilirim, acelem hiç yok çünkü.

      Sil
    2. yanlış anlamayın korkaklıkla suçlamıyorum kimseyi. ben de içimden geldiği gibi yazdım. korkmuyorum diyorsunuz ama korkmalısınız. şahsen ben kendi adıma konuşayım korkuyorum yani. zamanında din ve vicdan özgürlüğüne dair yasa ve kanunlar tesis edilmemiş olsaydı şu anda günde 10 tane adam asıyor olurlardı müslümanistler. ki kanunlara rağmen öldürdüklerinden bahsetmeme gerek yok heralde. tanrıya şükür internet var da zihnimizi bir yere boşaltıp rahatlayabiliyoruz. yoksa bu müslümanlar arasında kimliğinden müslümanlığı çıkardığını bile hissetseler hemen lince başlarlar. onlar için fasık ol sorun değil. müslüman kimiğine boyun eğ ama her boku ye, hiç sorun yok! ama siyaseten sana dayattıkları kimliği bi reddet bak gör o zaman neler oluyor. ulan orta asyadan ötükenden gelmiş adamlar kendine abrahamın milletindenik diyor. hayır ben değilim aq deyene de deli muamelesi yapıyorlar.

      Sil
    3. Ben herkesten uzaktayım hocam. Hiç korkmuyorum çok şükür.

      Sil
  7. İsa bey,  lise ve universite yılları boyunca sizi dini inançlarınızla kabul etmeyeceklerini bildiğiniz Kemalistlere yaklaşamayarak cemaati seçmişsiniz. Cemaatin sağladığı inanclı ortamı ve oradaki çoğu masum hocanın cabalarıyla oluşturulan egitim imkanlarını, toplanan diğer zeki cocukların zihin açıcı enerjilerini kullanıp motive olmuşsunuz. Arkadaşlık ve sosyal destek ihtiyacınızı oradan karşılamışsınız. Onların yönlendirmesinin de etkisiyle yurtdışına gitmişsiniz. Orada da yabancı bir kültürde, yabancı bir dini ortamda yalnızlık çekmemişsiniz ve yine cemaati seçmişsiniz. Cemaat büyüdükçe içlerinde kalmış, ego besleyici rollerde bulunmuşsunuz. Etinizin kemiğinizin çoğu onlarla geçirdiğiniz zamanlarla oluşmuş. Tüm bunların da etkisiyle şimdi kimseye muhtac olmayan bir kariyeriniz ve maddi imkanınız var. Bu yüzden kolayca cemaate rest çekebilmişsiniz de. Sizin gibi bir sürü Bilkent mezunu var, çoğu 15 Temmuz sonrasi 3 maymunu oynayıp hiç cemaatin kapısından geçmemiş gibi ölüye yatıyor ve sessizce kendilerini gizliyorlar. Bu yüzden sizinki ayrı cesaret. Bir grup kurup peşinizden insanları sürüklemek istiyorsanız bilemem ama yine de diğerlerinden daha fazla risk aldınız. Diğerleri Türkiye'ye gidebilirken siz gidemiyorsunuz. Bunların farkındayım. Ama yine de sormadan edemiyorum. İç yolculuğunuzu paylaşıp insanları etkileme sorumluluğunu alırken şunu düşünüyor musunuz: Çoğu insan sizin imkanlarınıza sahip değil. Entelektüel olarak da maddi olarak da. Çok fazla acı çekiyorlar. Cemaat yem olarak kullanıp kendi çıkarları için onları terk etti. AKP zulümlerden zulüm seçiyor ve sınır tanımıyor bunda. Böylece halkın geri kalanını sizi de böyle yaparız diye korkutuyor. Kemalistler zaten asla haz etmediği ve çocukluktan cemaatin kollarına ittiği dindar Anadolu halkının çocuklarının eziyet çekmesini şehvetle izliyor. Ne siyasiler ne hukukçular ne de Türk halkı bu adaletsizliği görmek istiyor. İnsanlar hapislerde çürüyor. Bu arada kalmış insanların çoğu Turkiyede ve tek sığınakları nasıl yakaracaklarını dahi bilmedikleri Allahları. Siz bu yazınızla onların bu inancını da ellerinden alıp delirmenin ve çaresizliğin eşiğine itiyor olabilir misiniz? İnsanların bu yazıyı okuduğunda ne yapmasını bekliyorsunuz, yanlış ya da doğru akli temellere dayansın ya da dayanmasın farketmez, tek sığınakları olan mevcut inançlarını bırakıp sizi alkışlamalarını mı ve hayranlıkla peşinizden gelmelerini mi? Travma ve acı dolu bu insanlara ne önerirsiniz? Onların hiçbiri sizin imkanlarınıza sahip değil. Acı çekmekten başka da nasiplerine düşen bir şey yok...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eyvallah hocam. Bir sonraki yazımda cevap vereceğim inşallah.

      Sil
    2. bilader sen naptın ya! bunlar nasıl tespitler amk!
      ... toplanan diğer zeki cocukların zihin açıcı enerjilerini kullanıp motive olmuşsunuz....
      ... bir sürü Bilkent mezunu var, çoğu 15 Temmuz sonrasi 3 maymunu oynayıp hiç cemaatin kapısından geçmemiş gibi ölüye yatıyor....
      ...Anadolu halkının çocuklarının eziyet çekmesini şehvetle izliyor...⇒aynen dediğin gibi izliyor onun bunun çocukları. kendilerine kemalist demelerini ya da kemalist olarak niterlenmelerini de çok haksız buluyorum çünkü mustafa kemal de tıpkı benim gibi yobaz bir aileden yetişip talihsiz bir çocukluk neticesinde içinde doğduğu kültür ortamına tepki olarak büyümüştü. tek şansı bizim gibi örümcek ağlarına yakalanmadan harbiyeye girmiş olması...

      AMA SON KISIMDA YANILIYORSUNUZ. allah denen arap ihracı puta sığındığımız falan yok. gerçek avcumuzun içinde kor gibi ve onu tüm sıcaklığıyla hissediyoruz. hissetmemek için uyuşturucu kullanmaya niyetimiz de yok. avcum yandıkça islam terörüne ve onun pençesine düşen zavallı çocukluğuma yanıyorum o kadar. bu millet fetöyle beraber islamdan da kurtulur umarım. şu sıralar bana ençok neşe veren düşüncem bu.

      Sil
  8. İsa bey, iç yolculuğuniza dair yazı dizinizi okudum. Satır aralarindan samimiyet ve netliğiniz kuşku duyulmayacak bir şekilde hissediliyor. Ancak yazdıklarınızın sonuçlarına veya işaret ettiklerine muhalif olduğumdan :) ben de yorumda bulunmak istedim. Artık dağdaki çoban olmam da mümkün değil demişsiniz. Dağdaki çoban olmak mümkün değilse de dağdaki çoban gibi davranmanın mümkün ve gerekli olduğunu düşünüyorum. Öncelikle, marifet olmadıktan sonra ciltler dolusu bilgi sahibi olmanın bence bir anlamı yok. O kadar çok okuma yapmanızdan sizin için de bir anlam ifade etmediği anlaşılıyor. Elinde baston, namazdan sonra köydeki evine yürüyen dedem, bana göre Rabbine kasden inanmayan veya kasıtsız inanmamak durumunda olan bir filozof, profesör, doktor vs den daha kıymetlidir. Ölüm üzerine olan yazınızdaki bahislerle birlikte düşündüğümde , üzerinde kesin olarak mutabık olunan ölüm, bizi bulduğunda ve bir Yaratıcının olduğu varsayımı altinda, köydeki dedemin kıymeti ancak anlaşılabilir:) Yine yazınızda geçen, insanı bunaltan, içinden çıkılmaz hale geliyormuş gibi hissetiren ahvalde kendimin payı olup olmadığı da önemli ve en az o sorular kadar irdelenmesi gerekir. Hırs azim, kibir vakar, iştah açgözlülük vb insana ait şeyler birbirine benzese de farklı olup biri iyi biri kötü ise, aklın da kötü bir benzerinin veya kullanımının beni tahakküm altına alma ihtimali mevcuttur. İlhamların vesveselerle kolkala gezdiği bu ortamdan, aklına ve sezgilerine güvenen, başkalarına büyük ölçüde muhtaç olmayacak bir sekilde doğruyu yanlışı ayırt edebilecegine inanan, kibirli değil ama onun ikinci üçüncü (bilemiyorum) dereceden akrabası olan ucb/fahr ile vasıflı ben de sorumlu olabilirim. Şimdilik bu kadar .. Müsaadenizle, aklıma da estikçe, ben de bir yorum dizisi paylaşmak arzu ediyorum:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hocam ''mış'' gibi yaparak kendimi kandırmak istemiyorum. Zaten pragmatist bir yaklaşımı, özellikle inanç konusunda, güzel bulmuyorum. Ben halimden memnunum çok şükür. Klasik inançtan uzaklaşmak ilk başta zordu ama bana daha çok daha değişik, güzel ve tatmin edici kapılar açtı.

      Sil
  9. Hocam yine yazı dizinizden şu izlenime kapıldım. Birinci sınıf iktisat görmüş biri olarak sizin alanınızdan bir örnekle anlatmaya çalışayım. Biz öğrencileriniz olarak derse girdik. Klasik ekonomi literatürüne dair bir yolculuğa çıkardınız bizi. Piyasa teorisine bir virgül, fiyat teorisine soru işareti, kurumsal olana karşısınız zaten klasiklere, keynescilere, parasalcılara hepsine toptan bir çarpı, en son mal da yalan mülk de yalan al biraz da sen oyalan gibi oldu:) Şaka bir yana kişisel olduğu için değerli, fakat darvinci görüşlere genetiğin katılmasıyla ortaya modern sentez diye birseyin çıkması gibi, klasik islamdan yola çıkarak ortaya genel kabul görecek bir sentez çıkmış mı dersem hayır derim. Zaten amacınız ortaya bir teori koymak ve onu insanlara benimsetmek değil, yazılarınızdan anladığım kadarıyla o da ayrı ..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eyvallah. Tahmin ettiğiniz gibi, genel kabul görecek bir görüş ortaya koymak veya kimseye birşey satmak niyetim değil zaten.

      Sil
  10. http://ducanecundioglusimurggrubu.blogspot.com/2013/04/omnipotans.html

    YanıtlaSil