Header Ads Widget

test banner

Öyle Demeyelim de Böyle Diyelim

Son yıllarda dillerden düşmeyen kavram; algı operasyonu. Kavramı en etkili şekilde kullanan da malumunuz AKP iktidarı. Düşünecek donanımı olmayan (yazar burada insan beynini kastediyor) kimseler için konforlu bir araç. Zira kafanızın konforunu bozma ihtimali gördüğünüz yeni bir veriyi analiz edip, sizdeki eski veriyle karşılaştırıp bir sonuç çıkartmak gibi temel bir fonksiyonu işletmek zahmeti yerine algı operasyonu yapıyorlar deyip işin içinden çıkabilirsiniz. Böylece yeni bir şey öğrenmek gibi zararlı bir şeyden de kendinizi korumuş olursunuz. Zihin dünyanızın iklimi de hep 25 derecede, ılık, açık, berrak ve parlak olarak kalır. Cereyan da yapmaz, üşütmezsiniz de. 

Düşünmek zahmetli iştir vesselam. Bütün gün atom parçalamakla meşgul olan kimselerin böyle bir vakti de yoktur zaten. Büyük resmi gören iflah olmaz bilirsiniz. 

Geçen bir arkadaşı düşünmeye çalışırken yakaladım. Hemen müdahale ettim tabii. Dedim biraz ağırdan mı alsan acaba. Ya da daha küçük adımlarla mı başlasan. Merak edenler için, Emeviler ve siyasal islam falan diyordu, dedim o kadar da değil, dur ve derin bir nefes al. Tamam anlıyorum seni, olan bitenler bunca yıl sonra da olsa seni yeniden düşünmeye sevk etti, bu anlaşılabilir bir durum ama kitabın ortasından da başlanmaz ki. Allah muhafaza “Ebu süfyan, peygambere yenilmenin acısını oğlu Muaviye ve torunu Yezid eliyle, peygamberin damadı ve torunlarından çıkarıp, İslam dininin toplumsal kazanımlarını üzerinden bir yüzyıl bile geçmeden toplumun sinesinden söktü attı”ya kadar götürür bu düşünce seni, ki çocukluğundan beri “Muaviye’ye Hazret diyoruz çünkü ne de olsa sahabeydi” diye yetiştirilen bir şakirt için çok büyük lokma olur bu dedim durdurdum. İlerde bana teşekkür edecektir. 

Ben öyle başlamıştım çünkü. 20 yıl öncesiydi. Hocaefendi sürekli sahabeyi anlatıyordu. Hepsi harika insanlardı. Ama ara sıra başka hikayeler de giriyordu araya, ben o başka hikayelerde verilmek istenen mesajın dışında kalan yan olaylara dikkat kesiliyordum. Hz. Ömer mesela bir gün bir sahabenin evinin önünden geçerken içeride şarap içilip eğlenildiğini görüyor, kapıyı kırıp içeri dalıyor, o ismi meçhul sahabeyi azarlamak üzereyken, tecessüsün haram olduğuna dair ayet kendisine hatırlatılınca pişman oluyor ve konuyu kapatıp gidiyordu. Buradan çıkarmamızı istedikleri mesaj tam olarak neydi bilmiyorum ama ben sadece sinirli ve öfkeli bir halife ile utanacağı yerde ayete sarılıp üste çıkan içkili bir sahabe görüyordum. Olayın detayını öğrenmek isteyen olursa google'a hz Ömer tecessüs yazarsa sınırsız kaynaktan okuyabilir. Ya da her şakirdin sahnelerini ezbere bildiği filmde “hala şüphelerim var” diyen müslüman adayına “kafanı koparırsam şüphen kalmaz” diyen sahabe bana tahammülsüz, kaba saba falan geliyordu ama neyse ki bu bir filmdi ve hiç bir sahabe böyle değildi zaten. Sonra başka kaynaklardan ilerleyen yıllarda zıvanadan çıkıp yaptıklarını okuyunca filmdeki hali çok masum kalmıştı. 

Bunlardan birisi de siyasi deha olarak anlatılıyordu bize. Kuran yapraklarını oklara takıp diğer müslümanların üzerine atmak gibi bir dehası vardı. Hoş o savaşta her iki taraftan ölen de şehit oluyordu, içtihadında hata edene 1 diğerine 2 sevap yazılıyordu. Matematikte iyiydiler ama izan ve insafta sınıfta kalmışlardı. 

Üzerine ucunda kuran sayfaları takılı oklar yağmaya başlayınca neye uğradığını şaşıran sahabelere komutanları “durun bunlar hep algı operasyonu” dememişlerdir herhalde. Zira kavramı karşı taraf icat etmişti ve henüz üzerinden herkes tarafından kullanılabilecek kadar bir süre de geçmemişti. 

Ama şimdi öyle mi?? Bir tarafın yolsuzluk yaptığı iddia ediliyor, ortaya çıkaranı algı operasyonu yapmakla suçluyor, diğer tarafın darbeye karıştığı iddia ediliyor, bu defa bunlar algı operasyonu diyorlar. İki müslüman grup birbirine okları attığına göre içtihadında haksız olana 1 sevap haklı olana 2 sevap verip yolluyoruz ikisini de. Ne alakası var böyle benzetme mi olurcular geldiyse onlarla devam edelim. Bak güzel kardeşim benzetme tam da böyle olur. Ortada bir iktidar var mı var. İktidarı elinde tutan bunu paylaşmak ister mi, istemez. 1400 yıl önce de istemezdi 2500 yıl önce de istemezdi 3000 yıl sonra da istemeyecek. Niye çünkü iktidarın doğası bu. Hatta bir adım daha ileri giderek söyleyeyim tek tanrılı dinlerle başladı bu iktidarın doğası. Onlarca tanrı varken iktidar paylaştırılabilir bir şeydi, ne zaman tek tanrı inancı doğdu iktidar paylaşılmaz oldu. Yani güzel kardeşim sen şimdi iktidara bunlar münafık bunlar müslüman bile değil, firavun bile bunu yapmadı dedin diye bu adamları din dışına çıkaracak değiliz. Bu adamlar müslüman. Aynen senin gibi. Sıffın savaşının tarafları gibi, bir tarafta Ali bir tarafta Muaviye. İkisinin de komutanları var siyasi dehaları var haber getiren götürenleri var gözü kapalı destekleyenleri var, eleştirip zamanı değil diyenleri var, daha düne kadar Ali’nin yanında yer almış anlı şanlı sahabeler var, vali yapılmadığı, hazinenin başına geçirilmediği için saf değiştireni var. Yenilen yenildiğiyle kalmadı çoluğunu çocuğunu katlettiler sonradan aç susuz bıraktılar ama sen hala diyorsun ki “Hazreti” Muaviye. Bugün de ümmetin halifesi diyorlar, reis diyorlar işte. Vel hasılı kardeşim, siz kardeşsiniz. 

Bu benzetme sizi neden rahatsız etti biliyor musunuz? Çünkü size sahabeyi anlatanlar onları normal birer insan gibi anlatmadılar. Algılarınızla oynadılar. Evet ilk algı operasyonuna çocuk yaşta maruz kalan sizsiniz. Hayatını dosdoğru yaşamış olanları müstesna bir çoğu bu iktidar kavgalarıyla geçirdi hayatını. Pazar sabah namazları sonrasında ismiyle anılan caminin avlusunda dua ettiğiniz Eyüp el Ensari, Yezid'in komutanı olduğu orduyla geldi İstanbul önlerine. Sefahate düşkünlüğü ile bilinen birinin emrinde sefere çıktığı için Eyüp el Ensari'yi eleştiren duydunuz mu hiç? Ya da sahabeden kendisine muhalefet eden Ebu Zeri çöle süren, kendine saray yaptıran Muaviye hala nezdinizde muteber değil mi? Demekki sefih bir adamın emrine de girilir, saray yaptırana itaat de edilir. Düne kadar böyleydi de şimdi mi değişti anlayışınız. Düne kadar fasık da olsa emire itaat diye yetiştiniz de ne çabuk isyankar oldunuz? 

Bana gelince, ben saray yaptıran halifeye yerden aldığı bir avuç toprağı fırlatıp, “bunu hazineden yaptırdıysan kamu malını ziyan etmişsin haramdır, kendi paranla yaptırdıysan israf etmişsin haramdır” diyen Ebu Zer'le tanıştığımda değişmişti anlayışım. Ebu Zer eğitimsizdir, Mekke'de ilk inananlardandır, incelik bilmez, düz adamdır, ne geldiyse başına ondan gelmiştir zaten, yalnız yaşar yalnız ölür, makamla altınla hiç işi olmamıştır, sürgünde sahip çıkanı da olmamıştır. Talebe evlerinde çekilen sefalet yıllarında bölge imamının evin perdelerini, oturma grubunu falan “yenilediği” zaman anlamıştım herkesin fırsatını bulduğunda kendi sarayını inşa ettiğini. Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi de aklımın hala almadığı tek bir şey var. Hizmet evlerine girerken çıkarken tek tek girer çıkardık toplu halde görünmemek dikkat çekmemek için tedbir olsun diye. Bu herkesin telefonuna bylock yüklemeyi öneren gerizekalı nasıl çıktı hizmetten hiç beklemediğim sürpriz bu oldu bana. Ben gerizekalı dedim ama Hizmette kendisi muhtemelen siyasi deha olarak anılıyordur. Ne de olsa hususi kimseleri on binlerce kişinin arasına karıştırıp izlerini kaybettirmek gibi olağanüstü bir dehaya sahip. 

Son söz de “özeleştiri demeyelim de muhasebe diyelim” buyuran yüce abimize gelsin: Nil Karaibrahimgil’in “karantina demeyelim de koza diyelim” beyanatından sonra sosyal medyada “öyle demeyelim de böyle diyelim” modası başlamıştı, eğlenmek isteyenler arar bulurlar. Ben kendisine başka önerilerde de bulunayım bundan sonraki açıklamalarında kullanır:

- Atlanta’da dolandırılanlar olmuş demeyelim de bi kısım arkadaşlarımız ticaret bilmezliklerinden para kaybetmişler diyelim.

- Hakan Şükür’ü çarpmışlar demeyelim de iyi niyetinin kurbanı olmuş diyelim.

- Darbe yapmaya gitmişler demeyelim de arsa bakmaya gitmişler diyelim.

- Doktorun biri taciz etmiş demeyelim de benim referansımı kullananlara dikkat edin diyelim.

Hocaefendiye hak vereceğimi hiç düşünmezdim ama bir konuda haklı galiba, sizin gibi talebem olsa ben de odunla girişirdim.

MHC
author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

5 Yorumlar

  1. Güzel yazı zevkle okudum. Sonuna gelince
    kafam karıştırdı.
    Böyle detaylara dikkat eden Ebu zer fıtratlı (Ben de aynı fıtrattayım buna çevremde çok söyleyen oldu. Tarikattan, cemaatten kovulmuşluğum var) biri nasıl benim Süfyan Fetul dediğim birine "Hocaefendi" der diye.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Adamın ismi hocaefendi, kelime manasıyla hoca +efendi olduğu için denmiyor resmen yapışmış lakabı olmuş. Cemaate nasıl cemaat deniyor Hizmet falan da denebilyor arada ama bunu derken kelime manasıyla bu hareket cemaattir hizmet eder hala manasında denmiyor bu da öyle. Ayrıca Erdoğan'a her reis diyen nasıl sevdiğinden demiyor alay etmek için de diyebiliyor bu da öyle.

      Yıllardır hocaefendi deyip ertesi gün Fethullah Gülen yada Gülen demek kolay bişi değil. Çünkü bunu yaptığında içindeki ses insanlar sana gene takiye yapıyor diyecekler, cemaattekiler sana korkak diyecekler, geçmişini inkar etmek istiyor diyecekler falan diyor. 40 yıldır hocaefendi demişsin şimdi tutup niye gülen diyorsun, geçmişini inkar etme, korkaklar şimdi gülen der çekinecek bir şey yok artık diye düşünebiliyor insan.

      Garip olan bir insana 40 yıldır adıysa sanıyla değil de hocaefendi gibi bir lakapla hitap etmek, sonrasında babana annene adıyla hitap etmeye çalışmak gibi çok garip gelebilir kulağa bilmiyorum. Ben şahsen yazarken garip gelmiyor ama gerçek hayatta hala fethullah gülen diyince kulağa garip geliyor.

      Ben islam dinine inanmayan biriyim mesela inşallah demeyi bırakmadım, bismillah diyorum gene, mezarlıktan geçerken fatiha okuyasım geliyor, okuyabiliyorum. Allah yardım etsin, allah kabul etsin, allah bağışlasın, kader, duayla vb. dolu lafı kullanıyorum. Şak diye bırakılmıyor, hocaefendi diyenlerinde öyle olduğunu düşünüyorum. Hocaefendi demeyi rahat bırakanlar genelde gençler oluyor.

      Sil
  2. Sen şeytana yakayı kaptırmışsın dostum :)
    Önce alimleri eleştirirsin, sonra sahabeyi.
    Şeytan böyle kandırır seni; sahabeden sonra duramazsın, peygamber de normal bir insandı sadece vahiy alıyordu dersin (kuran bile böyle demesine rağmen kabul edilemez bir düşüştür öyle demek), en son ''peygamber de hata yapabilir'' dersin.
    Sonra...
    Şimdi anladın mı sahabeyi eleştirmeyi yasaklamadaki hikmeti. Başladın mı durmuyor yani.
    Dikkat et bak, tehlikeli sularda yüzüyorsun :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kutsal katmanını ne kadar çok sararsan merkezi o kadar korumaya alırsın.
      ''Merkezin korumaya ihtiyacı yok'' diyorsan, yüz yüzebildiğin kadar...
      (ama yine de şeytan sordurur, ''merkezin korumaya ihtiyacı olmadığını kutsal sarmalını dokuyanlar bilmiyor mu?'' diye.)

      Sil
  3. Ozeti: Zirvanin tevili olmaz derlerdi eskiler, ne kadar hikmetli, yanlis gordugunde bu yanlis demek erdemligini Allah bize ve etrafimiza bagislasin.

    Yazarin bir onceki yazisi (yuksek kaledeki adam) benzer bir yorumlama iceriyor, kalemi guclu bir aradas yazar, daha fazla yazmasini talep ediyorum.

    ?= Kayitlarda adi geciyor mu bu sahsin? "vali yapılmadığı, hazinenin başına geçirilmediği için saf değiştireni var."

    X= Gecen bir ortamda sahabe elestirisi yaptigim icin tepki aldim, ancak yaptigim okumalar sahabe esittir kotuluk gibi genelleme yapacak bir bilgiyide vermiyor, yazida sanki oyle bir ima edilmis. Bence sahabe yasadigi caga uygun bir sekilde o tarihtekilerin nasil tepkiler verebilme olasiligi varsa o sekilde tepkiler vermis artisiyla eksisiyle. Ozellikle gittikleri yerlerdeki halka iyi davranmalari bence takdire sayan (sonrasindaki olan hacli seferleri veya diger muadili cagdaslarinin yaptiklariyla karsilastirilirsa)

    Ebu Zer = Bende kendimi Ebu zer gibi olanlardan sayabilirim cunku icten hesaplasmal yasam tarzi hem hic samimi gelmiyor hemde cok yorucu. Her ne kadar mantikli gelmesede her ortama uyan tipler, onlar daha cok tutunuyor toplum nazarinda (siyasi hareket ettikleri icin). Elestirisel yorumlar yaptigimda icimden bir seste hep ara ara der, 'simdi yeri mi bunu soylemenin' diye, yani her sozun bir makami olduguna inaniyorum ve acaba diyorum burasi dogru yer ve zaman mi bunu soylemek icin?

    Yazinin altindaki liste dahada uzatilabilirdi (ki bence aklina gelenler paylassin)
    # Soru calanlar icin, soru caldi demeyin, onlar gelecegimizi garanti altina aliyor, aleviler mi gelseydi o makama deyin?
    # Askerde icki icin icin, icki iciyor demeyin ama ne diyelim?
    # Sadece tek tarafli haber yapip kendi olumsuz haberlerini gizleyenlere, taraf tutuyor demeyin, hakki savunuyor deyin
    # ulkeden himmet paralari ile kacanlar icin, kacti demeyin, gecici olarak parayi guvenli yerde bekletiyorlar deyin

    YanıtlaSil