Bu başlık altında iki önceki yazımızdaki şu ifademizi açacağız.
(Evet, ben eksi bir şey görmüyorum ama bazılarının aklına gelebilecek sorulara cevap olsun diye bir sonraki yazıda, “İslam hukukunda suç ve ceza, hadler, evlenme-boşanma ve miras hukuku gibi konular değişime ve gelişime açık mı?” sorusuna cevap vermeye çalışacağım.)
Kuran’ında genelde bütün ayetlere, özelde İslam hukuku ile ilgili bütün ayetlere bakarken, önümüzde üç şey vardır:
Lafız, mana, maksat.
Lafız mananın zarfıdır. Maksat, lafzın ve mananın amacıdır.
O zaman soralım, bütün hukukî metinlerde öncelikli maksat/amaç nedir?
✔ Toplumda huzur ve güvenliği sağlamak,
✔ Adaleti tesis etmek,
✔ Caydırıcı olmak,
✔ Suçluya hak ettiği (suçuyla orantılı) cezayı vermek,
Soyut ifadelerimizi bir örnek üzerinden somutlaştıralım.
Kur’an, Maide suresi 38. ayette hırsızın elinin kesilmesini şöyle emrediyor.
“Hırsızlık eden erkek ve kadının yaptıklarına karşılık bir ceza, Allah’tan bir ibret olarak ellerini kesin.”
Şimdi soralım, lafzın ve mananın açık olduğu metinde maksat nedir?
Maksat asla ve asla hırsızın elini kesmek değildir. Ayetin amacı toplumda huzur ve güvenin tesisi için caydırıcı olmaktır.
✔ Amaç caydırıcı tedbirlerle toplumda huzur ve güvenliği sağlamaksa,
✔ Amaç hukukun üstünlüğünü tesis etmekse,
✔ Amaç adalete güveni artırmaksa,
Bu amaca gitmek için şekil şartı var mıdır?
(İslam dininde, şekil şartının arandığı tek yer taabbudi alan dediğimiz ibadetlerdir. Bu konuyu iki önceki yazıda dinin değişmezleri olarak değindik.)
Maksat değişmeden maksada giden yolda şekiller değişebilir mi?
Öncelik, maksat olursa, dünyada hırsızın elini kesmeden de bu maksada giden ülkeler var.
Google dünyanın en güvenli ülkesi yazdığınızda Suudi Arabistan veya İran çıkmıyor. Çıkan ülkeler, İsviçre, Finlandiya, Yeni Zelanda…
Bu açıklamalardan sonra şu tespiti yapabiliriz. İslam hukukunda değişmez olan maksattır. Maksada giden yolda adaletten ayrılmadığınız müddetçe şekilde değişmeler olabilir.
Peki, bunu kabul etmek bir insanı dinden çıkarır mı?
Hayır.
“Hayır” derken yalnız değilim. Eğer takiyye yapmıyorlarsa, Türkiye’deki birçok cemaat ve tarikat lideri de benim gibi düşünüyorlar.
Türkiye’deki hukukun, İslam hukuku olmadığı herkesin malumu… Milyonlarca insan maksadına ulaşmak için mahkemelere gidiyor.
Yukarıda sadece İslam ceza hukukundan örnek verdik. Bu örnek İslam hukukundaki bütün alanlar için de geçerlidir.
Sonuç: İslam hukukunda değişmeyen maksattır. Adaletten ayrılmadan maksada giden her yol mubahtır.
Bu sonuçtan sonra şu soruyla konuya farklı bir açıdan bakalım.
Maksat noktasından kıyaslama yapsak ve şöyle bir soru sorsak, mesele demokrasinin bütün kurum ve kuruluşlarıyla iyi işlediği Kanada hukuk sistemi veya Danimarka hukuk sistemi, İslam hukukundaki maksatların yüzde kaçını karşılar?
✔ Evrensel olarak suç kabul edilen her suçun cezası varsa,
✔ Miras hukukunda taraflar mağdur olmuyorsa,
✔ Boşanma hukukunda taraflar mağdur olmuyorsa,
✔ Ceza hukukunda taraflar mağdur olmuyorsa,
✔ Bunlara ilaveten, bu ülkelerin geliştirdiği model sana, bana herkese ifade ve inanç özgürlüğü sunuyorsa,
O zaman İslam devleti isteyenlere soralım; ey İslam devleti isteyen Müslümanlar! Siz İslam devletini niçin istiyorsunuz?
Mesela, şunun için diyebilir misiniz? İslam devletinde insanların ifade özgürlüğünde hiçbir sınırlama olmayacak, inanan her insan inancını dilediği gibi yaşayacak…
Bunu diyemediğiniz zaman açıktan veya kapalı olarak; “Biz amel/uygulama noktasında standartları yerine getirmeyenleri zorlamak için İslam devleti istiyoruz” demiş oluyorsunuz.
Şimdiye kadar yazdığım dört yazıyı şöyle özetleyebilirim:
Eğer siz, bir Müslüman olarak ben yaşadığım ülkede insanlara, -azken de, çokken de, zayıfken de güçlüyken de- net bir söylemle net bir duruş sergilemek istiyorum diyorsanız.
Bu yazdıklarım söyleminiz olabilir. Böyle bir söyleme karşı hiç kimsenin size “Sen Müslüman değilsin, bu kabullerinle, bu söylemlerinle İslam’ın dışına çıktın” deme hakkı olamaz.
-Mustafa Yılmaz
4 Yorumlar
Yorum güzel ve mantıklı. Fakat ibadetlerde aynı mantık neden kullanılamaz?
YanıtlaSilMesela orucun şekli mi yoksa maksadı mı önemli? Kuzey ülkelerinde kışın günler kısa iken 3 veya 4 saat oruç tutulması maksada uygun mudur, veya yazın 20 saat tutulması?
Ya da birisi çıkar, mesala aleviler, ''kuranda namasın esası kulluktur, Allah yaklaşmaktır, tazim takdis ve şükürdür, öyleyse aynı maksada başka şekilde de gidilebilir, bizim cemlerdeki halkacık namazımız gayet doğrudur'' der.
Kısacası, hukuki emirlere uygulanan ''tarihsel'' ve makasıdcı bakış pekala ibadetlere de uygulanabilir.
Haccın tarihsel olamdığını kim söyleyebilir? Tarih boyu mesela inkalara azteklere gelen peygamberler (geldiyse eğer) haccı kabeye gidin de yapın mı dediler. Hac ibadeti tamamen tarihsel ve yeni bir ibadettir.
Bu bakışla, kabe yerine ''hacı bektaşa'' gidi hac yapmaya neden kim itiraz edilir? Aynı maksadı gerçekleştirmediğini kim iddia edebilir? (hukuki ayetlere maksatçı yaklaşma yetkisini kendisinde gören kimse bu içtihadı hangi yetkiyle yapmışsa bir alevi de hac içtihadını aynı yetkiyle yapmıştır. Sakın onlarınki olmaz demeyin, tutarsızlık olur)
Maksat noktasından yola çıkıp, mesela zina etmenin yasak olmasının maksadı neseplerin karışmaması (kişinin soyunun belli olması) ve toplumda cinsel yolla bulaşan hastalıkların önüne geçmek diyebilir miyiz? Bugün bunları aşabiliyoruz, dolayısıyla iki bekar insan nikah akti olmadan topluma açık olmayan bir yerde ilişkiye girebilir diyebilir miyiz? (Artık DNA testi var, ve soylar karışmaz. Aynı şekilde prezervatif vs. kullanımı ile cinsel yolla bulaşan hastalıkların önüne geçiliyor). Topluma açık olmayan bir yerde yapılması ile toplum ahlakının bozulmasının önüne de geçilmiş oluyor.
YanıtlaSilhttps://dogruhaber.com.tr/yazar/abdulhakim-sonkaya/10071-zinadaki-illet-ve-hukum/
SilZinadaki illet ve hüküm
Erkek ile kadın arasında meydana gelen akitsiz ilişkiye zina denir. Kur`an bu ilişkinin akitle olmasını şart koşuyor(Bakara:235). Çünkü akit olmadığında ilişki vasıf değiştiriyor.
Nur suresinde zina ile şirk arasında doğrudan bir bağlantı vardır(Nur:3). Neden? Çünkü şirk, iplerin uçlarının birbirine karışması, hangi ucun hangi ipe ait olduğunun bilinememesidir. Zira iplerin ucunun karışık olması örgüyü dokuyu bozar. Böyle iplerle örgü örülmez, dokuma olmaz. Bu nedenle kadın-erkek arasındaki ilişki için iki ipin ucunun birbirine bağlanması gerekiyor ve ancak bu şekilde ilişki şirk ve kargaşadan kurtulur.
Akit, ahittir. Vefa ve hatıradır. Hak ve hukuktur. Kadın ile erkek arasında sırf rızaya dayalı ilişki, bu ilişkinin şirk-zina vasfını ortadan kaldırmaz. Çünkü hukuki sonuçlar akitle ortaya çıkar. İslam, kadın-erkek ilişkisini o kadar çok kıymetli ve yüce görüyor ki bunun akitle olmasını şart koşuyor. Çünkü bu ilişkiye bağlı olarak mahremiyetler ortaya çıkar. Sıhri akrabalık bağları oluşur. Sıhriyet sıcaklık ve hararet demektir. Toplumda sıhriyet bir yakınlık dairesi meydana getirir.
Kadın-erkek ilişkisi istense de istenmese de rahimle alakalıdır. Rahimle alakalı bir ilişkinin nesille alakası vardır. Bu ilişkinin sıla-i rahim oluşturmaması mümkün değildir. Bu nedenle akitsiz ilişki bütün bu hususları yok saymaktır. İpin ucunu kaçırmaktır.
İslam, kadın-erkek ilişkisinde akdi-sözleşmeyi esas alıyor. Bu da işi zorlaştırmaz bilakis ilişkiyi yüceltir. Bu, ilişkiye verilen özel anlam ve kıymeti ifade eder. Bazıları sırf zorlukları ve formaliteleri var diye akitli ilişkiden kaçıyorlar. Bu ilişkiye o derece anlam ve kıymet yüklemedikleri için bundan kaçıyorlar.
Zinanın zıddı olarak hep ev-li olmak anlaşılıyor. Ev denilince de akla bazı şartlar geliyor. Evet, eşlerin ev sahibi olmaları, evli olmaları aynı evde olmaları en ideal ve en güzel olandır. Lakin zinanın zıddı ev-li olmak değil asıl olarak akitsiz olmaktır. Bu ilişkide bir bağ ve bağıt görmemektir. Yoksa eşler çadırda da yaşayabilir. O zaman bunlar çadırlanmış mı oluyor. Mesele öncelikle ve esasen akittir. Bu akdin meşru ve aleni olmasıdır.
Peygamber (sav) “zina halinde namaza yaklaşmayın” buyurmuştur. Burada zina idrarın sıkışmış olması anlamındadır. Demek ki zina sırf bir sıkışmışlık duygusuyla girilen ilişkidir. Böyle bir ilişkiye alet olan kadın da zaniyedir, zennedir, bir nevi o sıkışmışlığa alet olan bir kaptır.
Kadın-erkek ilişkisi sıkışmışlıktan kurtulma duygusuyla olmamalıdır. Bu nedenle Kur`an zinaya ayrıca sefahat ismini vermiştir(Nisa:24-25). Sefahat da boşa akan şeydir(En`am:145).
Kur`an-ı Kerim ‘zina edenlere celde vurulmasını emreder.`(Nur:2) Celde, cilde vurulan sopa demektir. Çünkü zina edenlerin ilişkisi tenseldir, ciltseldir. Bu nedenle ciltleri celde ile cezalandırılmalıdır.
İslam hukuku öncelikle kadına karşı atılan zina iftirasını cezalandırmıştır(Nur:4) Çünkü Allah (cc) iffetli, korunaklı kadınlara kale manasında “muhsana” (Nur:4) ismini veriyor ki bu, kadın için büyük bir onurdur.
Zinada kadın daha ön plandadır. Öyle ya, kadın onaylamadan zina olmaz tecavüz olur. Bu nedenle zinada önce kadın zikredilmiştir(Nur:2). Zinada asıl olan kadının tavrıdır. Bu nedenle kadınların dikkatli olmaları gerekir.
Zina, şirkle bağlantılı olduğu için tevhidin zıddıdır. İpten yapılan kuş tuzaklarına şirkten türeme “şerek” denir. Zina ve şirk arasında doğrudan bir bağlantı vardır. Çünkü zina bağlantısız, bağıtsız, akitsiz bir ilişkidir. Tevhid; düzen, denge, güven ve mutluluktur. Şirk ise fesat, kaos, ihanet ve zulümdür. Şirkte, duygular karışık ve parçalıdır. Bu nedenle boşta kalan ipin uçları karışıp tuzak olur. Bireyi aileyi toplumu yem yapar.
Bu yazıda bahsedilen "iplerin uçlarının birbirine karışması, hangi ucun hangi ipe ait olduğunun bilinememesi" illeti 14 asır önce için konuşacak olursak, evet, doğrudur. Fakat artık bu sorun teşkil etmiyor. Bu illet geçerli değil. Çünkü DNA testi var....Bu durumda zina caiz midir?
SilBana kalırsa caiz değildir. Bana kalırsa hırsızın eli de kesilmelidir. Çünkü hükümler gayet net. Yoruma açık değil. Ama bu sayfada yazı yazan Mustafa Yılmaz bey "önemli olan maksattır, maksada göre hükümler değişir" tarzı -bana göre yanlış- bir argüman sunmuş. O zaman ben de aynı şekilde zina yapmayı da meşru kılabilirsiniz dedim.