Header Ads Widget

test banner

Halk’ın Tapınağı Hareketi: Sosyal travma ve Toplu İntihar



Amerika’da kült yapılanma deyince kuşkusuz akla ilk gelen isim, Jim Jones ve onun Halk’ın Tapınağı (People’s Temple) adlı hareketidir. Zira 18 Kasım 1978 günü Guyana toprakları üzerinde kurulmuş Jonestown kasabasında, People's Temple (Halkın Tapınağı) Tarikatı'na mensup 918 kişi, liderleri Jim Jones'un vaazı üzerine, siyanür içerek topluca intihar etti. İntihar etmek istemeyenler ise silahla vurularak öldürüldü. Amerika halkı için bu olay, kelimenin tam anlamıyla sosyal bir travmadır.

Jim Jones’un “Halk’ın Tapınağı Hareketi” Hristiyan öğretilerinden ve sosyalist ideolojiden esinlenmiş ilginç bir cemaattir. Jim Jones, Pentekostal kilisesi rahibi olmakla beraber, aynı zamanda sosyalist bakış açısına sahiptir. Zaten 1951 yılından itibaren Indiana eyaletinde “Indiana Komünist Partisi” toplantılarına katılmıştır. Irkçılığın ve vahşi kapitalizmin, Amerikan toplumunu olumsuz yönde etkilediği 1950’li yıllarda, Jim Jones hem sosyalist, hem de dini söylemlerle ırkçılığa ve kapitalizme karşı bir söylem geliştirdi.

Jim Jones, 1931'de Indiana eyaletinde dünyaya geldi. Babası Ku Klux Klan üyesiydi. Eğitimini bu ortamda tamamladı, 1950'lerde ise vaiz oldu. Babası beyaz ırkçı ve aşırı sağ KKK üyesi bir vaiz olmasına rağmen Jim Jones bir vaiz olarak, babasının siyasi çizgisine taban tabana zıt bir yol takip etti. O, Hristiyanlık öğretilerini, sosyalizm ile tevil etmeye çalışarak babasının düşman olduğu siyahilere sahip çıktı.

Kendi kurmuş olduğu kiliseye para yardımı olsun diye kapı kapı dolaşıp evcil maymun sattı. Geçen yıllar içinde kilise büyüdü ve "Halkın Tapınağı'' (People's Temple) adında bir kült yapı kurulmuş oldu. Bu yapının üyelerinin toplantıları, kilisede halka kapalı bir şekilde oluyordu. Dolayısıyla halk, üyelerin toplantılarını, içeride neler olup bittiğini, merak ediyordu. Bu gizemli yapı, insanların bu yolla ilgisini daha da çekiyordu. Dolayısıyla üyelerin çoğalmasına ve ilginin artmasına sebep oluyordu. Güçlendikçe ilgi daha da artıyordu. Böylelikle Jim Jones, itibar kazandı ve ülke çapında insanlar, kendisine önemli hizmetlerin altına imza atmakta olan bir isim olarak saygı duymaya başladı.

Zira Jones, özellikle o dönemlerin Amerika'sında ezilen ve horlanan gariban siyahi kitleye sahip çıkıyor, onları okutuyor ve önemli yerlerde olmaları gerektiğini öğütlüyordu. Hem sosyalist, hem de Hristiyan öğretilerini mezcederek bunu yapması, vaazlarına ayrı bir gizem ve tesir katıyordu. Kendisini sosyalist bir Hristiyan olarak tanımlıyordu.

Genelde ezilen insanların sosyalizmle olan mesafesinin temel sebebi dindir. Zaten kapitalistler, genelde kitleleri, sosyalistlerin dinsiz olduklarına ve şayet iktidara gelirlerse, dini kurumları hayattan tamamen dışlayacaklarına inandırırlar. Lakin Jim Jones hem sosyalisttir, hem de bir rahip. Dolayısıyla bu harekette sosyalizmin cazibesinin önündeki en büyük engel olan din yoktur.  İşte bu yaklaşım, taraftarlarının Jones’a aşırı anlam yüklemesine sebep olmuştur.

Zamanla taraftarları, Jones'un kurtarıcı mesih olduğuna inanmaya başladılar. Taraftarlarının hepsi  liderlerine aynı yakınlıkta değildi. Kendi has dairesinde özel takipçileri vardı. Onlar diğer taraftarlar üzerinde etkili oluyorlardı. Bu kimseler, Jim Jones'un beklenen Mesih olduğuna inandırıyor ve böylelikle kiliseye katılanlar tüm varlıklarını kiliseye hibe ediyorlardı. Gittikçe büyüyen bu hareket, ülke dışına çıkmaya karar verdi. Orası Jim Jones'un öğretileri çerçevesinde, herkesin adil ve mesut şekilde yaşadığı bir sosyalist cenneti olacaktı.

Böylelikle hareket, 1974 yılında Guyana'nın ormanlık bir bölgesine taşındı ve bu bölgeye Jonestown adı verildi. Her bir şeylerini satarak bu kült yapıya hibe eden taraftarlar, Jonestown'a yerleştiler. Minik bir devlet kurmak için üyeler, kendi aralarında iş bölümü yaptılar ve bu ormanlık alanı inşa etmeye başladılar.  Kasabanın her yanına, Jim Jones'un telkinlerini ve emirlerini iletmek üzere hoparlörler yerleştirildi. Böylece Jim Jones kendi tabiriyle "Sosyalist Cennet"ini kurmuş oldu.

Bu dönemden itibaren Jim Jones ve taraftarları, medyadan, teknolojiden ve dünya gündeminden uzak  tecrit hayatı yaşadılar. Jim Jones'un öğretileri çerçevesinde, komün olarak kamp hayatı sürdürüyorlardı. Takipçileri arasında Amerika'da çok önemli kişilerin çocukları da vardı. Lakin bu kimseler, Jonestown ismi verilen bu yerde neler yaşandığını bilmiyorlardı. Bazı gazeteciler ziyarete gittiler ancak görünürde her şey güzel ve herkes mutlu gibiydi. Lakin hareketin arka bahçesinde, yaşananlar görüldüğü gibi değildi.

Kongre üyelerinden Leo Ryan ve ekibi 1 Kasım 1978'de Jonestown'a gitmek üzere yola çıktılar. Zira Jonestown'da kalan birilerinin Jim Jones'un zorlamasıyla geri dönemedikleri şeklinde istihbarat almışlardı. Oraya vardıklarında, sınırda orayı korumakla görevli bu kült yapının, silahlı ekibi tarafından karşılandılar. Leo Ryan ve beraberindekiler kampa geldiklerinde iyi karşılandılar. Her şey güzel ve olumlu gibi görünüyordu. Kiminle konuşsalar, hayatından herkes memnun gibiydi. Lakin birileri gizlice pusula yazarak hayatlarından memnun olmadığını ve kamptan ayrılmak istediklerini belirttiler.

Leo Ryan ve ekibi geri döneceklerinde, bu 15 kişinin de onlarla birlikte döneceğini belirtti. Jim Jones, bundan memnun olmadı. Muhtemelen geri döndüklerinde kampta yaşananların açığa çıkacağından ve bu harekete olan ilginin azalacağından çekiniyordu. Belki de kendisiyle ilgili cinsel istismar ve uyuşturucu gibi iddialar doğruydu. Bunlar tam olarak delilleriyle ortaya çıkmış değildi ama açık olan bir şey vardı ki o da, kendi ekibinden on beş kişinin bu kampı terketmesinden Jim Jones'un duyduğu derin rahatsızlık.

Bu rahatsızlık, Leo Ryan'ın ve ekibinin ayrılanlarla beraber suikasta uğratılmasıyla sonuçlandı. Amerikalı bir milletvekili, ekibiyle ve kamptan ayrılmak isteyenlerle beraber Jim Jones'un taraftarlarınca öldürüldüler. Böyle bir suikastin, elbette siyasi ve askeri sonuçları olacaktı. Jim Jones, bunun farkındaydı hatta belki de planlamıştı. Bunun üzerine, kampta bulunan herkesi toparladı ve son vaazını verdi. Yaptığı konuşmada, artık kıyametin yaklaştığını ve herkesin topluca intihar etmesi gerektiğini belirtti.

Cemaatin taraftarlarından intihar etmenin doğru bir yol olmadığını söyleyenler ve itiraz edenler oldu. Lakin Jim Jones, bunun Tanrı'ya isyan anlamında bir intihar değil dünyayı barışa ve adalete çağırdıkları bir sosyal tepki olduğunu söyledi. Taraftarların çoğunu ikna etti ve olmayanlar zorla siyanür ile zehirlenerek öldürüldü. Sırada çocuklar vardı. Çocuklar ise aileleri tarafından siyanür içirilerek dua ve göz yaşı ile korkunç bir şekilde öldürüldüler.

FBI'ın gizli kaydında yapılan konuşmalar, yıllar geçse de bu travmayı Amerikan halkı hafızasından silmedi. Jim Jones, bir taraftan konuşuyor ve ''biz kimseyi öldürmeyiz ama kendimizi Tanrı'ya kurban ediyoruz, bu bir çeşit adayıştır'' diyordu. Kamp'ın sağlık personeli tarafından herkes siyanür içirilerek intihar etti. Jim Jones’un kendisi de intihar etti. Kaçmak isteyenler, kampın askerlerince öldürüldü. Askerler de daha sonra intihar etti. Kamptan sadece az sayıda insan kurtulmayı başardı. Bunlardan birisi, kulakları iyi duymayan yaşlı bir kadındı.

Medya 19 Kasım 1978'de Guyana'da Jonestown denilen sosyalist cennete gittiklerinde, 918 kişi'nin cesediyle karşılaştılar. Bu kuşkusuz korkunç bir tabloydu. Böyle bir toplu intihar eylemi yakın tarihte o zamana kadar kimsenin tanık oldukları bir eylem değildi. Çoğunluğu siyahi olan, kadın, erkek,yaşlı ve çocuk hatta bebek demeden tam 918 kişi bir kült yapı liderinin direktifiyle intihar etmişti. İşin kötüsü kendisini öldürenler, cennete gideceklerini ve Rableri tarafından ödüllendireceklerine inanıyorlardı.

Ben şahsen bu hareketin ilk başlarda, kötü niyetlerle başladığını düşünmüyorum. Muhtemelen Jim Jones, babasının takip ettiği beyaz ırkçı ve Amerikancı teolojiye meydan okuyarak girmişti bu yola. Özverili bir şekilde fedakarca girdiği yolda, taraftarlarının ona yüklediği aşırı anlam ve itibar kazanması, onun güç zehirlenmesine sebep olmuştu. Güç ve giderek güçlenmenin cazibesi, taraftarlarının da aidiyet duygusunu ziyadeleştirmiş ve neticesi itibarıyla, dünya tarihinde örneğine az rastlanır bir olay ile bitmişti.

Netice-i kelam: Jonestown'da yaşanan bu vakıa, aslında dünya insanına kült yapıların ciddiye alınması gereken bir sosyal tehdit olduğu gerçeğinin altını çizmektedir. Karıncayı dahi incitmeyen, dövene elsiz sövene dilsiz bir kütle, aklını bir kült lidere ipotek ettiğinde, sonucu büyük ihtimalle istismar edilmek olacaktır.

Kanımca Allah'ın insana verdiği en büyük nimet akıl ve iradedir. Din aslında bu iki güzide potansiyeli güçlendirmek içindir. Oysa ki kült teolojisi, bu iki potansiyeli güçlendirmek yerine zayıflatır. Din ve dini ritüeller, iradeyi ve aklı güçlendirmeye çalışırken, kült teolojisi bunları ipotek altına alır. Bugün Rabbe teslim olmayı, taassuba teslim olmak gibi anlatanlar, kült yapılara hizmet etmektedirler.

Kült yapılarla yapılması gereken mücadele, dinsizlik değildir. Bilakis din olgusunu, aklın, vicdanın ve fıtratın ışığıyla yeniden okumaktır. Madem ki din, insanın mutluluğu ve huzuru içindir öyleyse buna ters bir nitelik arzetmemesi gerekir şeklinde bir tasavvur herkesin sahip olabileceği bir yaklaşımdır. Din adeta ilaç gibiyse kült teoloji zehir gibidir. Kullanım süresi geçen ve bozulan ilaçların zehir olması ise tıpkı iyi niyetlerle yola çıkan ve sonra ifsad olan kült yapılara benzer.

Bazı kimselerin kült yapıların etkisiyle mağdur olmalarının verdiği travmayla dinsizliklerini ilan etmeleri zehirlendikleri ilacın etkisiyle ilaca ve hatta tıbbi tüm gerçeklere itiraz etmeye benzer ki bu doğru değildir. Zaten böyle bir algı, dindar olmak isteyen bir genci kült yapıların tezgahına kurban etmektir. Zira iman etmek ve dindar bir hayat yaşamak isteyen için dinsizlik alternatif olamaz. Onun için gençlere dinin aklı ve iradeyi güçlendirmek için bir İlahi rahmet olduğunu hatırlatmak gerekir. Kült yapılarla mücadele dinsizlik ile değil aklı ve iradeyi güçlendiren özgürlükçü bir teoloji ile mümkündür.


Bilgin Erdoğan
Twitter: @BilginErdogan1

author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

5 Yorumlar

  1. Akıl ve irade güçlendikçe sunulan ''teoloji'' ile çelişiyorsa ne yapmak gerekir?
    Tecdit yeterli mi sizce, yoksa (sevilmeyen ifade ile) ''reform'' mu gerekir?
    Soruyorum çünkü sorun iki marjinal uca savrulan din anlayışında.
    Mevcut anlayış ya radikal yapıyor ya terk ettiriyor.

    YanıtlaSil
  2. Bilgin bey siz dine inanıyorsunuz. Bu sizi dogmaları olan biri yapar. İnsanların dinden tamamen uzaklaşmasını "mağdur olmalarının verdiği travmayla dinsizliklerini ilan etmeleri " olarak yorumlamışsınız. Zaten dine inanan biri aksini diyemez ki, elbette kendi mantığıyla bunlar aşırı tepki verdi travma etkisi diyecektir aksine bunu demese bunlar gayet mantıklı tercih yapmış dese kendi de dinden uzaklaşır.

    Aslında başkası hakkında hızlı çıkarım yapmak doğru değil. Ama düşünüyorum da dindar biri hala Müslüman olan birinin bu tarz hızlı bir çıkarım yapmama imkanı yok, o yüzden bir şey demiyorum. Zaten travma etkisiyle değil, dogmalardan sıyrılarak aklın gücüyle bunlar dinsiz olmuş deseniz siz de dinsiz olursunuz. O yüzden uzlaşmak zor, uzlaşmak gerekli de değil.

    Kült yapılarla mücadeleye gelirsek, elbette kimi daha rasyonel bir dini tercih eder, kimi tevil ederek bir dini tercih eder kimi de direk dini reddeder, herkesin reçetesi farklı. Kült yapıyı sorgulayacak noktaya gelen biri dinin diğer çarpık kısımlarını da sorgulayacaktır. Din eğer sağlamsa sorun olmaz değilse dinsiz olur. Bademle tarikatını düşünün, şeyhiniz size tecavüz ediyor bu işi sorgulayın diye o kişiyi sorgulattığınız da, her şeyi sorgular. Menzilin tövbe ayinlerini düşünün, şeyhin sarığını tutup şeyh huzurunda tövbe etme İslami değil sapık bir adet dediğinizde her şeyi sorgular çünkü o şeyh zaten ona bu yaptığının doğru olduğunu düşünmesi için birçok hadis ve eski kitaba atıf yapmıştır. Yani durduramazsınız hop dur Sunniliği de sorgulama, boşver şii'liğin ne olduğunu kerbela olaylarına falan girme bak karıştırma o kısımları diyemezsiniz. Dindar bir bilinç bizim dinimiz sapasağlam sorgulasın her şeyi dicektir. Dinsiz bir bilinç de bunların dini dökülüyor her tarafına yama yapıyorlar tevil ile ama tevillerini niye din kabul ediyorlar çok ilginç diyecektir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bilgin bey güzel yazılarla kült yapıları eleştiriyor, gerçek dine çağırıyor. Fakat din ile kült yapı arasında fark yoktur. Dinler sadece daha başarılı olmuş ve büyümüş kült yapılardır. Zamanla kitlelerin katkılarıyla sivrilikleri törpülenmiş ve daha kabul edilebilir hale gelmişlerdir, fakat temelde aynıdırlar. (uç yorumları zaman zaman baş gösterir).
      Bu yüzden kült yapıları eleştirip dinleri eleştirmemek mümkün değil. Hele islam dini koskoca toplum ve devletleri bile dünyadan izole eden, müslüman olmayan tüm dünyayı ötekileştiren devasa bir kült yapıdır.

      Sil
  3. Kült liderlerinin ve mensuplarının sonu ibretlik. Fetöde mensupların hali malum bakalım fetullahın sonu nasıl olacak?

    YanıtlaSil
  4. Gülen cemaatine babam dindar olayım diye verdi. Zaten yurtta kalmam lazımdı onlardan başka da yurt yoktu. Şimdi gelinen nokta itibari ile terörist olduk. Dönüp baktığımda orantısız cezalara muhatap olduğumu söyleyebilirim. Hukuki olarak suç sayılabilecek hiç bir eylemim de yoktu.

    Ama şunu anladım, Gülen veya Erdoğan farketmez ikiside birbirinden tehlikeli. Genel itibari ile islami gelenekten gelipte insan gibi insan olan yok. Varsa gösterin.

    Din ve özellikle islam en büyük yalan. Ne tarihte ne de şimdi mutluluk getirdiği bir dönem olmamış. Ben samimi dindar olupta mutlu olabilen bir insan, topluluk veya coğrafya görmedim. Örneği yok. Hep kan gözyaşı, hukuksuzluk ve haksızlıkla anılıyor islam coğrafyası.

    YanıtlaSil