Header Ads Widget

test banner

Ben Kimim?

Sanki başkasının hayatını yaşıyorum. İnsanlık tarihi ibretli ve ilginç hikâyelerle dolu. Bunlardan birisinin de, benim (bizim) hikâyemiz olacağını hiç tahmin etmezdim. Böyle bir savrulma, mağduriyetler, aldanmışlıklar, kullanılmışlıklar yaşanmış mıdır? Adına “süreç” denilen o lanet zaman dilimlerinin finali; “hain darbe girişimi 15 Temmuz 2016 gecesi” adaletsizliklerin, ölümlerin, zulümlerin kapısını açtı ve yapılanları toplum vicdanında meşrulaştırdı(!). Zihnim “ben kimim?” sorusunu yıllar sonra tekrar kendi kendine sordu ve cevap verdi: “Sen …………………………..” 

Sıcak yaz günü adıma gelen posta beni heyecanlandırmıştı. 14 yaşındaki bir çocuğa ne postası gelirdi ki? Heyecanla kutudan alıp açtım. Devlet göndermişti. “Kazandınız” yazıyordu. Sevinç ile annemle paylaştım. “Anne kazanmışım!”. Annemde heyecanlandı ve aldı okudu. “Oğlum bu sevinç duyulacak bir kazanım değil, meslek lisesi metal işleri bölümüne yerleşmişsin. Bu iyi bir okul değil ki seviniyorsun!”. Ben sadece “kazandınız” kısmına odaklandığımdan geri kalan detaylara bakmamıştım bile, bu kadar ilgiliydim işte eğitim hayatımla… 

Okulun ilk günü annemin ne kadar haklı olduğunu anladım. Böyle ahlaksız bir öğrenci grubu, sene sonuna kadar hala tanıyamadığım sınıf arkadaşlarımın olduğu kalabalık bir sınıf, üst araması ile okulun içine alınma görülmüş şey değildir? İçime kapandım. Zaten taşınmıştık da. Varoş denilebilecek bir bölgeden ilçe merkezine gelmiştik. Tüm sosyal çevrem, arkadaş grubum bir anda değişmişti. Artık atari salonuna gideceğim dostlarım, mahallede akşama kadar top peşinde koşacağım bir arkadaşlarım yoktu. Yapacak bir şey bulamıyordum, ki evdeki kitaplar dikkatimi çekmeye başladı! Devlet memuru olan babam okumayı çok seven, liseyi açıktan, üniversiteyi de benimle birlikte 45 yaşında bitiren bir insan. Kütüphanemizde her telden kitap vardı. Nihal Atsız’ın “Bozkurtlar” serisi de var Maksim Gorki’nin “Ana” romanı da. Başladım okumaya. Jules Verne’nin hikayeleri, Ömer Seyfettin vs. okudukça sevdim, sevdikçe okudum kitapları... Derste çalışmaya başladım. Az bir çalışma zaten sınıf içinde öğretmenlerimin dikkatini çekmeye yetti. Daha çok çalış “Teknik Lise” ye geç dediler. Demek bu sınıftan kurtulmanın bir yolu vardı. Çok çalıştım ve iyi bir ortalama ile Teknik Lise öğrencisi oldum. Öğretmenlik hayatımda başarısız öğrencilere anlatacağım çok anım oldu. 

Meslek lisesi ortamı ne kadar kötü ise Teknik lise ortamı o kadar iyiydi. Sınıf mevcudu 23, öğrenciler çalışkan, öğretmenler ilgili. Okumalarım devam ediyordu. Artık hikâyeler yerine gerçeklerle ilgiliydim. Hasan Hüseyin Ceylan’ın “Din ve Devlet İlişkileri” diye bir kitabını gördüm kitaplıkta. İki ya da üç ciltti ama ben parça parça bazı dikkatimi çeken başlıklar seçtim ve o bölümleri okudum. Hiç hayatımda olmayan “din” kavramı her ergen gibi benimde hayatıma girdi ve sorgulamalarım başladı: “Ben kimim?”. Bu hayat koşturmacasının bir gayesi olmalıydı? Nereden geldik ve nereye gidiyorduk? İnançlıydım ama cevabı basit olan bu sorular beni meşgul ediyordu. Öyle ki, bir gün annemim “Oğlum yoksa sen inançsız mısın?” dediğini hatırlıyorum. Ailem sağ görüşlüydü ama o kadar işte. Ailemden olumlu ya da olumsuz hiçbir dini telkin almadım. Okulda ki bazı arkadaşlarım çok düzgün çocuklardı. Öğlen aralarında yanında getirdikleri yemekleri yerken hoş sohbet ederdik sonra onlar yakındaki camiye öğlen namazı kılmaya gider bende okul bahçesinde top oynayanları izlerdim. Zamanla onlarla takıldığım zaman dilimleri arttı. Benim sorularım ve hayata bakışımda kendince boşluklar olduğunu düşünen bir arkadaşım bana bir vaaz kaseti verdi. Al dinle beğeneceksin dedi. Sevdiğim ve hala görüştüğüm bir arkadaşımdır. Dinledim ve inanılmaz etkilendim. Hocaefendi ile tanışmam bu şekilde oldu. Artık cumaları kaçırmıyordum ama Cuma namazında hutbe veren imam ile kasette dinlediğim imam arasında çok fark vardı. Yaklaşık doksan dakikalık vaaz boyunca, bir konu detaylarıyla ve coşkunlukla anlatılıyor, günümüz ile ilişkilendiriliyordu. Aradığımı bulmuştum. Çok kaset dinledim, namaza başladım. Sınıf arkadaşlarımın gittikleri üniversite öğrencilerinin kaldığı eve gittim. O zaman sadece abiler olarak bilinen, toplum tarafından çokta tanınmayan bir yapının içine kendi iradem ile yöneldim. Ailem; okul başarım ve ahlaki değişimim konusunda memnundular ama kendimi fazlaca kaptırmamam gerektiğini söylerlerdi. Abilere gitmemi kesinlikle onaylamayacakları için onlardan habersiz birkaç sefer gittim, başkada gitmedim. Namazları evde gizlice kılardım, ters bir tepki verirler de aramız açılır diye endişe ederdim. Teknik lise dört yıllık bir okul ve ben üçüncü sınıfın sonundayım. Sınıf arkadaşlarım üniversiteye hazırlık için dershaneye gitmeyi planlıyorlardı. Bende babama bu konuyu açtım. “Tabii ki gönderirim. Sen yeter ki oku” dedi. Ailemizde üniversite okuyan kimse yoktu. Bu durum onları ve beni heyecanlandırdı. Lise üçüncü sınıfı bitirdiğimin yazında babama gitmek istediğim malum dershaneyi söyledim. “Evimize uzak ama sen bilirsin” dedi. Kayıt bürosuna oturduk. Kayıt elemanı notlarıma baktı, deneme sonuçlarımı inceledi ve hayatımı değiştirecek bir teklif de bulundu. “Sen rahat üniversiteyi kazanırsın, teknik liseyi bitirmene gerek yok, okuluna dilekçe ver mezun ol, hafta içi grubumuza gel ve sınava hazırlan bu şekilde okul-dershane arasında kalmazsın daha iyi hazırlanırsın” dedi. Bir kayıt personeli insanın hayatına bu kadar dokunabilir. Tanımak için heyecan duyduğum yapının, sadece gelen kişinin kaydını yapmaktan sorumlu olan memuru bile böyle büyüdü gözümde… Ne öğretmenlerim ne de ailem böyle bir alternatiften haberdar değildi ya da bana söylemedi. Kabul ettik ve tasdiknamemi alarak dershaneye yazıldım. Peşimden başka arkadaşlarımda geldi. Ama çoğu arkadaşım teknik lise mezunu olmanın ayrıcalıklı olacağını düşünerek devam etti. Okulu bırakarak sadece sınava hazırlanan bizler tabii ki çok daha başarılı olduk. Ben ülkenin en iyi üniversitelerinden birini iyi bir puanla kazandım. Babam mühendis olmamı istemişti ama ben etkisi altında kaldığım cemaatin yönlendirmesine gerek kalmadan öğretmen oldum. Bu şekilde hizmet hayatıma dershane yıllarıyla başlamış oldum. 

Kayın pederim haber kanalının sesini biraz daha yükseltmemi istedi. Sesi açtım ama her zaman ne söyleyeceğini “son dakika haberi dahi olsa” büyük bir özgüvenle sunan spiker titrek sesi ve boncuk boncuk terlemiş alnı ile darbe bildirisi okuyordu. Çok sinirlendim ve korktum. “Olamaz!” dedim. Kayınpeder “oldu işte darbe bildirisi okunuyor” dedi. Aslında “olamaz” deme sebebim darbenin gerçekleşemeyeceği, sadece bir girişim olarak son bulacağı değildi. Yıllarca insanlara faydalı olmak maksadıyla bin bir emek döken bir cemaat TSK içindeki yasa dışı örgütlenmesiyle darbe yapmaya teşebbüs edecek kadar küstahlaşamazdı. İsyanım bunaydı. İstedikleri kadar inkâr etsinler bu hain darbe girişimini cemaatin TSK içinde yasadışı örgütlenen mensuplarının bir kısmı ve onları yönlendiren mahrem imamları planladı. Bildirinin okunduğu an cemaatin yapısını bilen bir insan olarak bunu anladım tüm gönül bağım o an koptu. Yıkıldım, aslında o ihanet sadece devlete karşı yapılmamıştı. Bu davaya gönül veren, inanan, ömrünü-malını-gençliğini adayan; devlet içerisindeki yasa dışı örgütlenmelerden habersiz binlerce masum esnafa, öğretmene, öğrenciye, memura yapılmıştı. Evet, “cemaatin içinde olup da bu gizli yapılanmadan habersiz olmak mümkün mü?” şeklinde sorular akla gelecektir. Şimdilik kısa cevabım; “zor ama bunu mümkün kılan değişik bir yapı kurmuşlardı”. 

Bir o tarafa bir bu tarafa dönüyor ve ne diyeceğim? Ne anlatacağım diye düşünüyorum. Saatlerce… Aslında bunun provasını günlerce yapmıştım. Ama bir türlü gelmedikleri için artık gelmezler amaçları; “gizli haberleşme programı bylock kullanan, mahrem imamlık yapan, yasa dışı işlere bulaşanları ortaya çıkarıp cezalandırmak” diye düşünmüştüm… 

Devlet yıllar sonra adıma bir kâğıt daha gönderdi. İşyerinde olduğumdan beni bulamadılar, kâğıt bırakıp gitmişlerdi. “Gelsin!” demişlerdi polisler. Kâğıtta “şüpheli” yazıyordu “terör şüphelisi”. Soğukkanlılıkla birlikte büyük bir endişe duydum, ailemi düşündüm. Eşim, çocuklarım ne yaparlardı? En başa döndüm, kendimi sorguladım. İnancımı, niyetimi, yaptıklarımı, yapamadıklarımı düşündüm. 17/25 Aralıktan önce cemaatin dershaneler üzerinden hükümetle/devletle olan açık savaşı ve güven duyduğum abilerin ve hocaefendinin açıklamalarını kendimce analiz ettim. Kendime sorular sordum çünkü bunları cevaplarsam polisin/savcının sorularına cevap verebilirdim. Zihnim “ben kimim?” sorusunu yıllar sonra tekrar kendi kendine sordu ve cevap verdi: “Sen terörist değilsin!” 

Selim Öğretmen 
author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

13 Yorumlar

  1. Aynı duyguları kısmen bizlerde yaşadık.

    YanıtlaSil
  2. "Ailem sağ görüşlüydü ama o kadar işte. Ailemden olumlu ya da olumsuz hiçbir dini telkin almadım."
    burada başka bir yazıda da cemaat olmasa dini bilmeyeceğini söyleyen bir arkadaş vardı, daha yeni bir yazı o da.

    Arkadaşlar sizin nasıl aileleriniz var?
    benim 7 sülalem solcudur.
    Dibine kadar Atatürkçüdür. İçinde aktif eylemci olanı (aktivist) da vardır.
    Herkes namaz da bilir (düzenli kılar kılmaz ayrı konu), kabir azabı da, farz-ı kifayeyi de, rükünu da, sehv de, mehri de...
    Yani bilir derken, vaaz ver desen verecek kadar bilir. Zekatını da hesaplar verir. ama dinde 40'ta birle mi sınırlı bu intak diye de söylenir, öyle şu hoca şöyle demişlerle de kalmaz, sosyal adaleti kendince gözetir. Farzı dururken vacibe, müstehaba yönelene de biraz kızar, laf aramızda.
    Kessen bu insanların hiç biri sağ bir partiye oy vermez.
    Ama dini çoluğa çocuğa öğretmemek ne demek?
    Bir cemaat olmasa dini bilmemek ne demek?
    Arkadaşlar sizin nasıl aileleriniz var?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazar 35 üstüdür tahminim, anne babası da 65 yaş üstü. Türkiye'de 65 yaş üstü demek köyden şehre geçmiş, gece kondu semtlerinde işçi olarak çalışan üniversite mezunu olmayan kişilerdir

      Halkın çoğunluğu bu, yaşın geçse kendi babana göre değil dedene göre bak. Bugün bir dede ne kadar islamı biliyorsa o dur işte, islamın 5 şartı, namaz kıl bu kadar.

      Muhafazakar kesim ,bu ülkede en büyük orana sahip kesim, de öyle benim dedem de üniversite mezunuydu falan yok, onlara beyaz türk denir. Atatürk zamanından beri devlet memurluğu yapmış şehir merkezlerinde yaşamış kişilere.

      Türkiye sosyolojisi bu, merkez-çevre. Merkezden biri gibi yazmış, yazar da çevreden biri gibi yazmış. Bugün de bir camiye git, cami imamları hala aynı sıkar dinletmez kendini ama tarikat hocaları daha karizmatiktir. Dini bilmekten kasıt, biraz daha halk seviyesinin üstü. Halk seviyesi ne dersen, sokak röportajlarındaki seviye işte. Gülen cemaatine giren herkes dini cemaatten öğrenir. Öncesinde bir şey bilmez çünkü, ne bilebilir ki? İlmihal bilgisini kast etmiyorum hiç değilse bir siyer okumamıştır, siyeri bilmez. ilmihal bilgisi vardır sadece. Mesela risalelerde geçen Allah'ın varlığına delilleri bilmez, olayın özü şudur aslında bir ateist gelip bir soru sorduğunda cevap verebilecek kadar din bilgisi. Bunun sınırı yoktur tabi. Ama hiç değilse 1-2 sorusuna bir cevap verecek kadar bir şeyler oku bil. İşte bizim toplumda bu yoktur, eski kuşaklarda yoktur.

      Sil
    2. cevap verdiğiniz kişiyim.
      yaşım 35'in üstünde
      dedemi babamı bırakın ben kendim köyde doğdum, büyükşehir çok sonraki hikaye ama beni bırakın babamı bırakın dedemi kendisine bir şey diyene "delil?" derdi...mümkün değildi yani öyle "hoca öyle demişse öyleymiş"
      ve ailem aynen anlattığım gibi bütün çocuklarına, dini bilgi en azından temel fıkıh, ilmihal ve en önemlisi günümüzde neyi nasıl anlamak uygulamak lazım ufku düzeyinde vermiştir. ha üstüne siyeri hadisi kendi öğrenmiştir- onu aile öğretti diye iddia edemem.

      şöyle ki mesela, 70-80'lerde gurbete işçi giden (kendi ailemden değil başka ailelerden, aynı köyden) çok oldu.
      bu gidenler, gittikleri güne kadar milletin bağına, malına, davarına göz diken haram-helal gözetmeyen, fırsat bulsa karısını kızını da affetmeyecek, aç ve ahlaksız tiplerdi genel olarak.. aç oldukları için gidip karnımızı doyururuz dediler bir bakıma.
      10 sene sonra geldiklerinde hepsi ikişer karış sakal, birer entari Kaplancı filan olmuşlardı.
      bu arkadaşlar de dini orada öğrenmişlerdi...öyle öğrenmişlerdi. o kadar ki kendi yeğenlerine ellerini vermiyor kendi teyze halalarının elini öpmüyorlardı. türlü türlü farz veya haram çıkarmışlardı.

      ben çocuktum tabi, derdim ki bunlar bizim ücra köyümüzün çobanı, cahil, yaşlı...(şimdi 70 yaşlarındalar artık)

      Ama burada öğretmen 30-40 yaşındaki kişilerin "biz dini cemaatten öğrendik" demesi...
      inanılmaz.

      Sil
    3. 76 doğumluyum 80 kuşağındanım babam köyden çıkma orta halli memurdu, Allah ve peygamber inancı var evet ama gerisi yok,
      ortaokul ve lisede din kültürü dersi olmasaydı din diyanet namına bir şey bilmeyecektim, Allah o öğretmenlerden ebeden razı olsun.

      Sil
  3. Hepimiz aynı yollardan geçtik. Bizim kendimizi nasıl gördüğümüzün hiçbir önemi yok. Fetullah Gülen ve kurduğu çarpık yapı iflas etti. Hepimiz bu harabenin altında ezildik. Anadolu insanının nazarında biz, hırsız, iftiracı, darbe destekçisi olarak görülüyoruz. Çünkü etrafımızdaki milyonlar bizi vicdanlarında mahkum etti. Çevrem PKK veya DEAŞ'lı bir gencin kandırılarak örgüte üye olmasıyla bizi anı kefeye koyuyor. Kandırıldığımız sözüne kimse itibar etmiyor. Cenab-ı Erhamürrahimiyn'in affetmeyeceği günah yok. Dünyamız karardı hiç değilse ahiretimizi kurtaralım. Bu sapkınlığın bir parçası olduğumuz için tövbe edelim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ahiretimiz neden tehlikeye girsin hocam? Yanlış bir iş mi yaptın suç mu işledin? Mesela torpille bir yere mi girdin, tarikatına ihale mi verdin, kamu malını mı çaldın, masum insanları hapse mi attın, ırkçılık mı yaptın, rant mı yiyorsun, dini duyguları istismar mı ettin, ülkenin her günü tvlere çıkıp halkı mı kutuplaştırıyorsun, toplumdaki azınlıklara her gün hakaret mi ediyorsun, seni görenler bu ülkede deist mi oluyor, masum sivil kürtleri mi öldürüyorsun, sana muhalif diye insanları hapiste mi çürütüyorsun, milletin malına mı çöküyorsun, seküler insanlara 7/24 hakaret mi ediyorsun, insanların mezarlarını bile yakmakla mı tehdit ediyorsun, farklı düşünene hain vatan haini mi diyorsun, milletin karısını kızının nasıl cariye yaparım diye fantazi mi kuruyorsun?

      Daha çok uzatırım. Bu bokları yiyen ve bunlara 7/24 destek veren bunların seçmenleri ve destekçileri gidip tövbe etsin de ahiretini düşünsün. Anadolu insanın kendi hırsız, iftiracı, darbe destekçisi. HDP'nin belediyelerini çöktüler gıkı çıkıp bu darbedir diyen oldu mu, şehir üniversitene çöktüler kimin gıkı çıktı? Çalsalar da iyi iş yapıyorlar diyen ben miyim? Beyinsiz kpss den puan alamayan çocuklarını devlet memuru yapmak için AKP'ye yaltaklanan ben miyim? Davutoğlu'nun kıçına tekme vurup darbe yapan ben miyim?

      Fethullah Gülen bunların küçük kardeşidir, büyük kardeş bunlar gidip ahiretini onlar düşünsün. Sen yanlış bir şey mi yaptın? Hayır. Peki sana yanlış bir şey yaptın gözüyle bakanların Doğru İslam'a uygun bir hayatı mı var? Müslüman demeye bin şahit ister, Daeş arıyorlar kendilerine baksınlar. Nevşin Mengü Canan'ı cariye yapak hadi chp darbe yapsın da diyen kimler, bu hesaplara vergilerimizden maaş bağlayan kimler. 7/24 muhaliflere küfür edip ,tehdit savuran, her türlü değerlerine hakaret eden gidip kendini daeş ile kıyaslasın

      Sil
    2. Samimiyetle soruyorum,deist olmak cok mu kotu bir seydir?

      Ya desitleikten baska yol yoksa gunumuzde!!!

      Sil
    3. yo değil, bunlar deist oluyor diye kimseye üsten bakmayı istemem, öyle diyince gizli kibir ve enaniyet oluyor bak bazıları sizden etkilendi yoldan çıktı ben ise doğru yoldayım onlarında yoldan çıktığına karar verebiliyorum tarzı. Ama dindarlar için birini müslüman yapmak en önemli şey, ama tam tersine neden oluyorlar, onların gözüyle bakınca işleri zor ahirette

      Sil
  4. Psikolojik olarak irdelenmesi gereken bir yazı.

    Bence dindar olmak olsa olsa yaşamı anlamak ve vicdanlı olmaktır. Bu benim yorumum kabul etmeyebilirsiniz.

    Fetullahçı olmak dini öğrenmek demek değildir. Fetullahçı olmak Fetullahçı olmaktır.
    Tesbihat yapmak, cevşen okumak dindar olmak demek değildir.
    Fetullah Gülen'in konuşmalarında duygulanmak, ağlamak dindar olmak demek değildir.
    Daha geçen gün ölen Ömer Döngeloğlu'nda benzer bir taktik uyguluyordu rahmetli.
    FG cemaati için söylediği sözleri biliyorsunuz.
    Süleymancılarında ayrı vecibeleri var ve onlarda dini öğrenmiş olmuyorlar. Süleymancı olmuş oluyorlar.
    Çok tuhaf iki farklı grup, farklı hisler, farklı eylemler ama ikiside kendisine "din öğretilmiş" gibi hissediyor.
    Şu andan bakınca kendisindeki oluşan "dini hassasiyeti"ni ona din öğretilmiş gibi algılıyor ama bu travma olabilir. Bu arada bunu yazan kişi olarak bendede din hassasiyeti var.
    Şu an yazar bu inanca sahip olduğu için cennete gideceğine inanıyor (Umarım cennet vardır ve gider o ayrı). Oysa bu inanç kendisine dayatıldı. Cennete gideceğine dair bir kanıt yok. Doğru bir dine inandığına dair bile kanıt yok. Tipik cemaatlerde abilere, hocalara sorulan "ya tanrı yoksa" sorusuna sanırım hz ali'ye atfedilen "yoksa ben birşey kaybetmem ama varsa cennete giderim" ucuz cevabını kabullenmiş ve "bir süre yanılıp sonra cennete gidileceğine" inanılan bir inanç sistemi var ortada. Böyle bir anlayış olabilir mi? Biraz uç bir yorum olarak şöyle söyleyelim, bir şekilde yazara cehenneme gideceğini veya yok olacağını ispatlansa yazara hala "bana din öğretildi" diye sevinir mi? Hayır.

    Fetullahçılık ve Süleymancılık ve diğer dincilikler siyasi karardır. Bu gruplarda kimse din öğrenmedi. Hepimiz kullanıldık, duygularımızla oynandı. O kadar.

    Kenan Evren, zorunlu din dersini "Halkımız dini öğrensinde cennete gitsin, sonsuz cennette hurilerle gezsin tozsun, boş boş duracağına, kızların poposuna bakacağına allah'ın rızasını kazansın" diye düşünerek koymadı. Çünkü halkın aptallaştırılması gerekiyordu, Türkiye Cumhuriyeti'nin din'den başka halka verebileceği birşey yok. Vermek istemiyorlar. Din'i ekmek, su yerine veriyor Türkiye. Din vermezsen mal, mülkü paylaşacaksın. Onlarda din'i verdi bize işte.

    YanıtlaSil
  5. Peki ya sonra?

    YanıtlaSil
  6. Yukarida yorum yapan arkadasa katiliyorum,din vs bilmiyorduk,cemaatle ogrendik diye birsey yok.
    Cemaatle icimizdeki anlam arayisini doldurduk sandik.Dine hizmet ettik sandik ama bal gibi Fethullahci,olduk.

    Dinle alakamiz yok.Din diye turk halkina ogretilen seyde tamamen oyalamaca..
    Hayatimiz anlamsiz inanclarla,cevremiz dindar kilikli insanlarla dolu,basimizdada dini kullanan bir suru dinbaz..

    Bu sacma cevreden nasil cikip,insanca yasiyacagiz.

    Guzel yazi ama su da bir gercek entellektuel darliktan dolayi,dogru duzgun akillarimizi ve beyinlerimizi besleyemedik,cemaatte olmayipta,oh ne ala bir hayat anlayisimiz var diyen var mi acaba Turkiyede?

    YanıtlaSil
  7. yazı zurnanın zırt dediği yerde bitmiş devamı gelecektir umarım

    YanıtlaSil