Header Ads Widget

test banner

Cemaate Kendi Gözü ile Bakış ve Geleceğe Adımlar

Merhaba arkadaşlar, tartışmaların sağlıksız olduğu ülkemizde güzel bir tartışma ortamı oluşturmuşsunuz. Yapılan işi gönülden destekliyorum ve kendi görüşlerimi aktarmak istiyorum. 

Yazımda tarafsız olmaya özen göstereceğim. Bilgi eksikliklerimin, kişisel kanaatlerimin yazıya etkisi olursa affola.

Türkiye’nin önemli liselerinden birinde Cemaat ile tanıştım. 2 sene yurtlarında kaldıktan sonra yarım sene daha kuvvetli gönül bağımı sürdürdüm. Dürtülenmeye açık biri olduğumdan, yaşın da saflığıyla, çok savunduğum bir yapıydı. Üniversiteye hazırlık döneminde dinden uzaklaşmam nedeniyle cemaatten ayrıldım. Bugün darbe ile gelen süreçte, bu durumun Türkiye'nin büyük sorunlarından olduğunu, sürecin doğru yönetilmediği ve ders çıkarılmadığı takdirde çok daha büyük sorunlara gebe olacağını düşünüyorum. Fethullah Gülen’in doğru anlaşılmadığı, sürecin sloganlarla yürütüldüğüne şahit olduğumdan, cemaatin insanları ile tanışıklığımın olmuş olmasına rağmen fikirlerini tam olarak bilmediğimden, bir süredir eski/yeni yayınları inceleyerek, dönem ile ilgili verilen anlık tepkiler, çıkışlar, mahkeme ifadeleri vs derken cemaati anlamaya ve Fethullah Gülen’in iç dünyasını, bu toprakların insanlarının nasıl bu hale geldiğini anlamaya çalışıyorum. Umarım süreç adaletli yürütülür, tek temennim bu yönde. 

Fethullah Gülen’in çıkış dönemi ile başlayalım. O dönemin şartlarına baktığımızda İslami faaliyetler baskı altında diyebiliriz. Toplumsal bir bunalım var. Aksiyona açık İslamcılar anti komünizme yöneldiğinden, ABD’ye sıcak baktıkları gözüküyor. Devlet aklının da (komünist hareketlere bakışından) çıkarları doğrultusunda kimi zaman faaliyetlere sıcak baktığını ama yakından izlediğini; kimi zaman kullanmaya çalıştığını; kimi zaman sert şekilde müdahale ettiğini görüyoruz. Dönemin dindar insanlarının da dinin elden gittiği, bir şeyler yapılması gerektiği gibi düşüncelerle, dışlanmışlığın da getirdiği etkilerle, hareketlere destek verdikleri gözükmekte. 

Risale-i Nur’un eğitime önem vermesi ve siyasallıktan uzak durup--devleti değil de--halkı İslamlaştırarak dönüşüm amacı var. Yani Siyasal İslam dediğimiz hareketin karşısında duruyor. Bunun yanında Sünni İslam’ın getirdiği şeylere karşı çıkmıyorlar. Mürtedin öldürülmesi, kol kesme, zinanın tartışmalı cezaları gibi konulara itirazları yok. Özetlersek din hareketlerinin kendine alan yaratamadığı sıkışmışlıkta, okullarda da varız, devlette de; ama silahla falan işimiz olmaz; devleti direkt olarak şeriata dönüştürme amacımız da yok, toplum kendi dönüşecek, herkes rahat olsun diyorlar :) Bunun yanında dinsiz gördükleri hükümetlere de karşılar. Devlettekilerin dini hassasiyeti olsun diyorlar. Risale-i nur yazarı Said Nursi'nin kimi zaman fikirleri değişiyor, yeni/eski Said gibi ayrımı var vs. (Said Nursi konusunda eleştirilere girmeye burada gerek yok.) 

Gelelim Fethullah Gülen'e. Oldukça ilginç bir karakter. Bazılarının tabiriyle sürekli ağlayan biri, aptal biri, ajan vs. Fethullah Gülen, oldukça zeki biri öncelikle. Bana göre iç dünyasına baktığımızda--küçük dünyam kitabını inceleyebilirsiniz--narsist bir kişiliğe sahip. Narsistlik kısaca eleştiriye tahammül edememek, üstün manipülasyon yetenekleri, empati yapamamak gibi bulguları olan, psikiyatrik bir karakter çeşidi. Hastalık değil ve tedavisi yok. Yanında Makyavelizm (amaca giden yolda her şey mübahtır) de sık görülüyor. 

Fethullah Gülen bunun yanında içe dönük bir karaktere sahip (içe dönük narsist). Yani sürekli iç dünyasını sorgulayan, kendini manipüle edebilen ve bunun farkında olmayan biri. Ben ajan olmadığına emin gibiyim. ABD’de yetiştirmiş CIA almış yetiştirip salmış vs. çok uçuk iddialar. Hitabet yöntemiyle harekete geçirebilme potansiyeline sahip biri. Sadece kafasındaki Allah’ı düşünüp ona motive olmuş, bu motivasyon ile kendini yüceltmiş, (ilginç bir paradoks ile) seçilmiş olduğuna inanıp egosunu bastırmak için üstün gayretler sarf eden biri (kıtmir tabiri vs.) İç dünyasına o kadar hakim ki kendini inandırıp yükseliyor, sonra napıyorum ben Allah’ım dediği oluyor, ben sadece köpeğim diyip kendini bastırıyor. Evlilik vs. düşünmüyor bile. Sürekli bir ızdırap ile huzurun karışım hali. Eğer böyle bir ajan yetişebiliyorsa, helal olsun yetiştirene. 

Şakirtlerin büyük işler başarmasına gelelim. Psikolojiye hakim biri demiştik. Görüşlerinde sürekli bir aksiyona geçirmeden bahsediyor. Şöyle anlatabiliriz, Buda'nın felsefesi insan elini dünyadan çekmeli, kendine bir gerçek aramalı üzerine kurulu; ama o gerçeklik biraz komplike bir konu. FG'nin kitaplarında ise aksiyon halinden bahsediliyor. İradeni baskılayıp (dünyadan elini çekmek) maksimum konsantrasyonu (hormonal mevzu, psikiyatrik ayrıntıya gerek yok) meditasyon ile harcama diyor. Sürekli bir aksiyon hali. Sürekli bir yolda olma, ama hizmetlerin bitmemesi. Yani uçsuz bir yoldasın. Hedefe vardığın an hormon akışı durur. Yolda verdiğin mücadele ile zevk alırsın. Amacın vardır, yol için uğraşırsın, zevk alırsın amacın biter, ''bu muydu lan?'' olur. Ne kadar zengin olursanız olun, hayattan aldığınız zevk konfor, rahatlık vs sağlar, ama madde size doyum vermez. Neyse FG şakirtlere bu motivasyon ile huzur veriyor; bir şekil bağımlılık gibi. 

FG vaazlarında insanları etkiliyor. Yanına ilk gelenler bazıları ABD'de merkez kampta yanında olacaklar, bazıları ülke imamı olacaklar--çoğu ilahiyat kökenli ve biat ediyorlar. FG her zaman tek adam olduğu için yanındakiler biat usulü FG’ye biat ediyorlar. FG ile yüz yüze görüşmelerden etkilenmeleri normal ama bu insanların çoğu iki koyun bile güdecek kapasitede değiller. Kimi zaman sorgulayanlar FG tarafından tasfiye oluyor. FG bazılarında zaaflar görüyor vs derken çekirdek kadro oluşuyor. Alttan gelenler, sonradan katılanlar da yükseliyor. 

FG’nin karakter gelişimindeki tahminlerimden bir diğer mevzu da şu. Askeriyeye sızmayı daha önce birçok kez denemesi ve şakirtlerin atılıp durmasının intikam hissini beslendiğini ve tedbirleri maksimuma çekmesinin o alınan mağlubiyetler ile geliştiğini düşünüyorum. O dönemki atılmaları da dışlayıcı laiklerin tutumlarından dolayı demokrasinin olmamasına bağlanıyor yine. Cemaate vurulan her darbe FG'ye, dolayısıyla özdeşleştirdiği Allah'a (Tanrı öfkeyle özdeşleştirilmiş) darbe. Dur kardeşim ya, bu nasıl bir mücadele? Bu ülkede eğer gerçekten temizsen, utanılacak bir şeyin yoksa, bir şekilde halk sahiplenir. (Ahmet Şık'ın bugün hem Türkiye’nin çoğuyla ters düşüp hem de üzerine gidildiğinde vicdanlı biri olduğunu kanıtladığı için herkesin sahip çıkması gibi...) 

Şimdi gelelim sosyolojik probleme: yükselme. Yükselmek için zaaflarını olmaması bir etken. Maddiyat olarak bakılınca diyoruz ki, ne güzel bir şey, parayla ilişkisi yok vs. Burada büyük bir yanılgıya düşüyoruz. Kapalı kutu yapılarda, demokrasinin olmadığı yapılarda, güç arayışı yükselmek için motive edici. Adil Öksüz'ün 5 kuruş parası yoktur belki, arabası cemaatin malıdır gerçekten, maddiyatsız hayat yaşayabilir; ama adam TSK’yı yönetiyor yahu! Russel’in iktidar kitabında dediği gibi, iktidar motivasyonunda güç çok önemlidir. Koskoca TSK’nın hava /deniz vs. kuvvetlerinden biri ya da hepsi Sakarya İlahiyat hocasında! Normal sivil imamlar 3’er grup halinde askerlerin yöneticisi. Adil Öksüz’ün kampta olduğu kesinleşti ve organize hareket halinde herkes. Bu arada yükselenlerden biat etmeyenler eleniyor. Daha savaşmaya uygun olmayanlar vs. yurtdışında, dershane de öğretmenlik yapıyor; dershaneden mahrem bölgeye yönlendirme oluyor olabilir, ama tahminimce pek haberleri yok. Çünkü sürekli bir öğrenci akışı var, ve kim nereye gidiyor kim ne yapıyor, pek paylaşıldığını sanmıyorum. FG'nin tek amacı olan ordu-yargı vs gibi alanlardakiler, organize suç işleyen kısım ise küçük bir kısmı oluşturuyor. En fazla önem verilen mahrem yerler. Diğer her şey paravan. Burada mahremlerin de TSK’daki dinsizlerle mücadele ediyoruz gibi bir motivasyonları var. Bir bakıma cemaatin gireceği savaşlara uygun olanlar orada imamlık yapıyor. Neyse neyin ne olduğu ortada, benim asıl paylaşmak istediğim motivasyon durumu. 

İlk başta kendini korumak için girilen kurumlar güç elde edilince kimsenin yaşına bakmayan bir hale dönüşüyor. Demokratik eksiklikler, sorgulamanın olmaması, biatçılık da eklenince ortaya bir enkaz çıkıyor. Ortada bir düşman var, herkes o düşmana karşı mücadele ediyor, ama kimsenin kimseden haberi yok. 

Türlü türlü motivasyonları, maddiyatsız gözüken maddecilerin kafa yapısını, kendi çıkarımlarımca anlatmaya çalıştım. Evet, bu bir cemaat sorunu değil; bu bir güç sorunu, ahlak sorunu, sistem sorunu, insan sorunu, ki tartışmalar da o yöne kaymış gibi (sen, ben, herkes ahlaksız bu ülkede) 

İstediği kadar Allah'a yakın olsun, karar alıcıların cahilliği direk anlaşılıyor ve hiç kimse umurlarında değil. Dünyaya ayak uyduramamanın bir sonucu olarak, hala 15.yy kafasıyla, kapalı kapılar ardında gücü elinde bulunduranlarda hiç yüz yok: Allah onlara hicreti uygun görmüş. Adil Öksüz’ün kampta bulunduğu kanıtlanmasına rağmen hala FG tanımıyorum diyebiliyor. İnanın beyin öyle bir şey ki bir eyleme girişirken 100 tane sebep bulabilirsiniz. Ama pardon, seçilmişler onlar! 

Mahkeme kayıtlarında 'FETÖ terör örgütü oligarşik bir yönetimle devleti ele geçirmeye çalışmıştır.' gibi bir ibare var. Oldukça katılıyorum buna. FG sohbetlerinden anlaşıldığı gibi sahabe dönemine vurgu yapıyor sürekli, oraya bir yönelme halinde. Tahminen kendisi istişare ile yönetilen halifelik kurmayı planlıyordu. Kendisi görmese bile Allah’ın yanında gelişmeleri takip edeceği gibi bir ideali olmuş olmalı. En geç 20 yaşından beri bu idealde. Başarılı olsaydı Hz. Muhammed’in ölümünden sonraki olayların tekrar olacağını; daha cenazesi kalkmadan BÜYÜK abilerin ortalığı kan gölüne çevireceklerini tahmin ediyorum. Bu oligarşik yapının arkasında dolaylı olarak ABD vs. olabilir ama direk etkisi olmadığı aşikar. ABD çıkarına göre her şeye göre konum alabilecek bir ülke. Sızmalar kesin olmuştur. Ama kampa sızmaları kolay değil. (ABD’nin açıklama için darbenin sonucunu beklemesi gibi.) 

Aşırı makyavelist tavırlarla güce göre şekil alabilen cemaat, zamanında kadrolarındaki Milli görüşçüleri çok kolaylıkla egale ettiğinden aynısını tekrar yapabileceğinden emin gibiydi, çünkü kendilerine gayet güvendiklerini son döneme kadar gördük. Ama siyasete aktif dahil olmaları, işlenen suçların ortaya çıkması vs derken iyice yalnızlaşıp kendini çukura attı. Cemaat abilerini siyasete girmeyecektik derken, ulan potansiyelimiz ortaya çıktı girdiğimizde diyen yok. Hala stratejik hata yaptık vs. 

Şimdi olanlar sonucu kanlı darbe girişimi utancımız oldu, insanlar canla başla direndi ve bu bela ülkemizden defoldu. Lakin şu dönemde aynı yanlışların devam ettiği gözüküyor. Cemaat üyesi olan herkesin gözaltına alınmasının açacağı toplumsal sorunlara dikkat çekmeliyiz. Bir kere bu yapının çoğu, iyi niyetlerle orada bulundular (mahrem abilerini kastetmiyorum, yukarıda belirttim.) Cemaatçi olup darbeye karışmayan askerler de orada bir robot gibi bekledi. Darbede aktif rol aldı. Örgütten olup darbeyi önceden planlamak başka, örgütten olup emirlere uyma başka. Hukuki karşılığını bilmiyorum ama bunların ayrımının iyice yapılması gerekir. Kanaatim ordunun çoğunun örgütten olduğu. Bunun ayrımını ben yapamam, ama demokratik ve adil bir yargılama şart. 

Hele memur olup suça karışmayanlar, esnaf olanlar, bylock kullananların direk içerde olması; kadınlar çok... Darbe olsa yeni devletin kadrolu abileri devleti şekillendirecekti doğru, ama bu akıl tutulmasından zaten yukarıda psikolojik olarak bahsettim. 

Peki neden cemaat Türkiye’de tam çözülemedi. İlk sebep medya. FETÖ’nün annesi böyle, babası böyle vs. sloganlarla zaten medyaya güven yok iken, bu aşamaları anlamayanlar TV'lerde boy gösterdi. Yine aynı motivasyonlarla insanlar olayı sulandırdı. Ganimet savaşına döndü ortam. İkinci sebep cemaatin görünen yüzünün, insanlarının iyi insanlar olması. Sempatizanlar dedi ki, iyi de bu adamlar çok iyi insanlar. Dediklerinde haklıydılar, temiz motivasyonlarla iş yapan insanlar evdeki öğrencilerine aşırı sahip çıktı, gerekirse kendinden kıstı onlara yardımcı oldu. Bu insanların suçu yoktu gerçekten. 

Dediğim gibi bedel ödetilmeli, ama böyle değil. Öncelikle bu işi yürütenlerin topluma kazandırma çalışmaları yapmaları gerekir. Devlet kendi çıkarı için bunu yapmalı. Yoksa haksızlık çekenlerin çocukları, onların çocukları çok büyük bir motivasyon kaynağı olan intikam, öfke gibi duygularla hayata devam edecekler. Cemaatin eğitimli kadroları vs artık iyice savaş durumuna geçecekler. Herkes ilk başta kendi toplumunu gözetir, ama o toplum seni istemiyorsa başka. Umarım yeniden çıkış alanları yakalarız. 

Not: Türkiye’de İslam çözüm üretemedi. Sorunlar büyüdü. Bundan sonra farklı çıkış alanlarının olup olmadığını, toplumun nasıl refleks göstereceğini merak ediyorum. 

Bir Vatandaş 
author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

8 Yorumlar

  1. Doğru,kimsenin kimseden haberi yok.

    YanıtlaSil
  2. Fetullahçılık, aynı Irak Kesnizanileri gibi gizli ilerlemesi gereken bir oluşumdur, başka türlü üyelerine protestan İslam anlayışını empoze edemez ve kontrol altında tutamaz.
    2002 yılından sonraki en büyük problem, kurumlara sızmış durumda olan üyelerin örgüt içindeki " iktidar da artık bizde, neden hala tedbir yapıyoruz" soruları örgütün başına bela olmuş durumda idi ta ki 2013 startına kadar.
    Ne hikmetse o dönemde birileri tayyipe tazı, fetullaha/fetoculara da tavşan rolünü verdi. Ve kartlar 90'lı yıllardaki gibi tekrar dağıtıldı. Tavşan kaç tazı tut filmi tabanda tekrar çevrilmeye başladı hemde bu sefer hardcore, ama fetullahçı tavan bundan hiçbir şekilde etkilenmedi, çünkü onlar piyon değil.

    YanıtlaSil
  3. "Cemaatin eğitimli kadrolarının artık savaş durumuna geçeceği" kısmına katılmıyorum. Evet, Türkiye'de o kafada olan tipler kalmıştır ama çok az. Eğitimli insanlar, cemaat işlerinden elini eteğini çekti ve hiçbir grubun da yanında olmak istemiyor. Canından bezmiş halde, yeni bir yaşama merhaba diyorlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklı olabilirsiniz ama aşırı kutuplaşan grupların dışında bireysel haksızlığa uğrayan kişilerin de ilerleyen zamanda nasıl refleks göstereceğini kestirmek zor. Nedim Şener dün cemaat tarafından haksızlığa uğrayıp bugun darbe günü dışarı çıkmayan ana muhalefet partisini içeri tıkmaktan bahsediyor.

      -Bir Vatandaş

      Sil
  4. Mutedeyyin insanlari rezil rusvay eden,daha da otesi dinden sogutan bir catisma oldu..Mutedeyyinler vede ozelliklede cemaat tabani cok aci bir tokat yedi Erdogan dan..Oysa Erdogana da Gulene de cok kredi vermisti,mutedyyin kesim.
    Ikisinin hirslarinin kurbani oldu bir suru masum.

    Boyle gelmis boyle gider.

    YanıtlaSil
  5. Bu yapı ve mensupları şu anda ülkede yaşanan adaletsizligin, yarginin siyasallaşmasının en büyük nedenidir. Polisleri, savcı ve hakimleri ile adalet sistemini manipüle etmemiş olsalardı iktidar yargıya yaptırdıklarını deneyemezdi bile.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sonunda bu sitede kafası çalışan birisi çıktı, tamamen katılıyorum.

      Sil
    2. Türkiye demokrasinin sancağını taşıyan bir ülkeydi yurtdışından ithal getirilen cemaat yargıda çeteleşmeye başladı iddianıza göre. Yargı siyasallaşmaya başladı tabirini güldürecek cinsten. Türkiyede yargı ne zaman bağımsız oldu

      -Bir vatandaş

      Sil