Header Ads Widget

test banner

Neden Ateizm

Daha önceki yazılarımda eski cemaatçi bir ateist olduğumu yazmıştım. Yakın zamanlarda Münferit platformunda çıkan din eleştirisi yazılarından sonra neden ateist olduğumu anlatmak istedim. Sonuçta etrafımızda non-teist tartışmalara rastlamak mümkün ama bence bu yeterli değil. Yani sonuçta bir Tanrıya inandığımız halde dinleri reddedebiliriz. Fakat ben neden bir Tanrıyı dahi reddediyorum, bunu açıklamak istedim. 

Bir Müslüman Kuran’ı, hadisleri, İslam’ı eleştirebilir ve bu şekilde dinden çıkabilir. Dinden çıkmak belki en kolay olanı. Peki ya sonra ne olacak. Sonuçta Müslümanken kendimi ve dünya görüşümü çok konforlu bir şekilde açıklayıp, nereden gelip nereye gidiyoruz sorusunun cevabını bulabiliyordum. 

İslam dininin doğru bir din olmadığını düşünmeye başladığımda ise başka bir yolculuğa başladım. Peki ama nasıl dünyaya geldik. Gerçekten bir iğne ustasız bir harf katipsiz olmaz mı? Ya da olabilir mi? Yazının ana kısmına gelmeden önce şunu söylemek istiyorum: Doğru bir tane değil. Herkes kendi doğrusunu yaşıyor. Beni cezbeden şey doğruyu bulma azmi değil. Aksine doğruyu aramak, bu süreçte yaşadığım deneyimler ve okuduğum yazılar beni cezp ediyor. Yani yolun sonunda çıkacağı yerden ziyade yolun kendisi beni kendine çekiyor. 

Benim açımdan olayların sıralaması şöyle oldu: Önce hadisleri inkâr ettim, Kuranı okudum aklıma yatmadı, kendime deistim diyordum ki ateizmle tanıştım. Elbette bu süreçte faydalandığım Twitter hesapları oldu ama bir hesabı takip edip de dünyam değişti diyemem. Neden İslam dışına çıktığım aslında pek çokları ile aynı sebebe dayanıyor. İslam’ın bu çağa uymayan ve reforma ihtiyaç duyan tarafları benim İslam’dan çıkmama neden oldu. Bunlar çok yazıldığı için bu konuyu işlemeyi düşünmüyorum. Fakat ilerleyen zamanlarda belki benim gözümden Kuran’ın nasıl olduğunu da yazabilirim. Bu yazıda ahiret inancı, cennet-cehennem gibi konulara hiç girmeyeceğim. Çünkü bunlar dinleri eleştirirken ele alabileceğimiz konular ve bu belki başka bir yazının konusu olabilir. 

Öncelikle Tanrı tanımını yapmamız lazım. Tanrı nedir? Tanrı bizi yoktan var eden güçtür. Hiçbir şey yokken onu var edebilecek kadar güçlüdür. Bu Tanrı ezeli ve ebedidir. Yani başı ve sonu yoktur. Sonsuz güce ve bilgiye sahiptir. Her şeyden öte Tanrı kusursuzdur ve hatadan uzaktır. Eğer tanımladığınız Tanrı buna uymuyorsa o zaman ben de o Tanrıyla ilgili düşünebilirim. Çünkü benim tüm argümanlarım bu Tanrı tanımı üzerine inşa edilmiş durumda. Eğer bu tanım dışına çıkıyorsak benim tüm argümanlarım geçersiz kalıyor. 

Şimdi öncelikle zamanla ilgili duruma bakalım. Zaman BigBang’le başlayan bir olgu. Ondan önce zaman yoktu. Ben Müslümanken de böyle inanıyordum. Zaman mahluktur diye düşünüyordum. Peki ama zaman bizden önce yoksa ne oldu, nasıl oldu da Tanrı bizi yaratmaya karar verdi. Zamanı bir olgunun içinden çıkardığınızda o olgunun var olmadığını söylemiş oluyorsunuz aslında. Yani şöyle düşünün BigBang den önce ne vardı. Madde olarak hiçbir şey yoktu. Peki hiçbir şeyin olmadığı yerde nasıl olup da bir Tanrı vardı diyebiliriz ki. 

Biz çoğu zaman kendimize göre düşünüyoruz. Fakat olaya bir de Tanrı açısından bakalım. Tanrı eksi sonsuz zamandan artı sonsuz zamana uzanıyor. Biz ise sadece kısa bir zaman diliminde sınırlı olarak bulunuyoruz. Peki ama sonsuz bir şey sonlu bir şeyi nasıl algılar? Yani eksi sonsuza ne kadar uzağız ya da artı sonsuza ne kadar uzağız? Biraz daha kolaylaştıralım. Bir kâğıt alıp bir doğru çizelim. Her iki ucuna da birer ok işareti koyup her iki ucun da sonsuza gittiğini varsayalım. Bu çizgimiz tanrının yaşadığı zamanı temsil ediyor. Biz ise bir nokta kadarız. Hatta sonsuza kıyaslandığında o kadar bile değil. Peki ama bu nokta bu sonsuzun neresinde. Bu soru nokta için bir anlam ifade etse de çizgi için bir anlam ifade etmiyor. Yani +7 noktasında da olabilir, +4 te de olabilir. Daha açıkça ifade edersek, nokta her nerede olursa olsun artı sonsuza da eksi sonsuza da eşit uzaklıkta yani sonsuz uzaklıkta. O zaman şu soruları soralım. Peki Tanrı bizi ne zaman yarattı. Kendisine göre herhangi bir noktada olduğumuzu varsayalım, fakat ona göre bu noktada olmayabiliriz de. Onun yerine başka bir noktada da bulunabiliriz. Yani biz Tanrıya göre bir noktada hem varız hem yokuz. Yani biz şu anda Tanrıya göre var mıyız yok muyuz? İkisi aynı anda mümkün değil. Ben bunu kime anlatsam aldığım tek cevap var. 

Bilmiyoruz, anlamıyoruz. Ben de onu söylüyorum. Bilmiyoruz ama anlamıyor olduğumuz Tanrının var olduğu anlamına gelmiyor. Belki de o da matematik gibi sadece zihnimizin bir ürünü. Zamanla ilgili sorulara tek soru olarak şunu da ekleyebiliriz. Bizi yaratmadan önce ne yapıyordu. Belki şu şekilde bir cevap verebilirsiniz. Melekler ona ibadet ediyordu, O da Tanrıydı. Peki ama ya meleklerden önce. Yani sonsuz süre boyunca saf Tanrı var. Hiçbir şey yok ama sadece o var. Sadece Tanrı tek başına ne yapıyordu? Sonsuz süre boyunca hiç mi bir şey yapmadı? Eğer öyleyse bizi sonsuz süre boyunca yaratmadı diyebilir miyiz? Evet, bunu diyebiliriz. O zaman biz şu anda Tanrı’ya göre gerçekten var mıyız? Böyle bir Tanrı mümkün değil gibi geliyor bana. 

Bir başka sorum da şu: Bizi neden yarattı? Bu soruya verilecek tek mantıklı cevap bulamadım. Bizi kendisine ibadet etmemiz için yarattıysa böyle bir Tanrıya mükemmel diyebilir miyiz? Onun bizim ibadetimize ihtiyacı elbette yok. Madem ihtiyacı yok neden yarattı? Kendisine ya da başkasına bir şeyleri yaratabildiğini göstermek için mi? Eğer öyleyse, bir şeyler yaratabildiğini göstermek için yarattıysa, bu Tanrı da mükemmel değildir. Çünkü en azından kendisine bir şeyler yapabildiğini göstermek istemiştir. Bir şeyler yapmak istemek dahi acizliğin bir kanıtıdır. Eğer ihtiyaç duymadan yapmışsa da israftır, boş iştir. Yani özetle var olan her şey varlığa muhtaçtır. İhtiyaç sahibi bir Tanrının ise kusursuz olmadığı aciz olduğu da ortadadır. 

Şimdi burada bir soluk alıp asıl sorunun nereden kaynaklandığını düşünelim. Sorunun tek kaynağı bence sonsuzluk kavramında. Matematikte bir sayının sıfırla çarpımı sıfırdır. Çünkü çarpma işlemi bir sayıyı kaç kere kendisiyle toplayacağımızı söyler. Fakat söz konusu sonsuz olunca sonsuz çarpı sıfır belirsizdir. Sonsuz kavramı sadece beynimizde oluşturduğumuz bir kavramdır. Gerçek değildir. Ya da sonsuz bölü sonsuzu düşünelim. Bu da belirsizdir. Çünkü sonsuz tüm denklemleri alt üst eden çelişkili bir ifadedir. 

Simülasyon teorisi gibi teorileri de tam bu sebeple kabul etmiyorum. İçinde sonsuz geçen her şeye şüpheyle yaklaşıyorum. Sonsuz tabirinin sadece beynimizin ürünü olduğunu ve sonsuzlukla iliştirilen her konunun her olgunun ve varlığın da beynimizin ürünü olduğunu düşünüyorum. Tam da bu sebeple yukarıda tanımladığımız Tanrı’nın var olmadığını düşünüyorum. 

Sonsuzlukla ilişkili birçok paradoksal soru da sorulabilir. Örneğin, Tanrı kendisinden büyük birini yaratabilir mi? Cevap evetse bu Tanrı dan büyük olacak ve Tanrı vasfını kaybedecektir, cevap hayırsa o zaman her şeye kadir bir Tanrı değildir. Başka bir soru da Tanrım niçin varsın? Eğer Tanrı bunun cevabını verirse bir nedeni olan bir Tanrı Tanrılık vasfını kaybeder, fakat bu soruya cevap veremezse de her şeyi bilme sıfatını kaybeder. Özetle sonsuzluk kavramı kendi içinde çelişkiler barındıran bir kavramdır. 

Peki ama yokluktan varlığa nasıl geçtik. İşte burada dürüst davranacağım. Bununla ilgili pek çok teori var. Ama tek gerçek var. Bilmiyoruz. Tanrı var diyenler de bilmiyorlar. Yani Tanrı ne yaptı nasıl yaptı da olağanüstü̈ bir şekilde atomları yarattı? Bu atomlar O ol deyince nasıl olup hangi güçlerin etkisiyle bir araya geldiler. Melekler bu sürece yardım ettiyse Tanrıyla melekler arasındaki iletişim nasıl gerçekleşiyor? Tanrının enerjisi nasıl oluşuyor? Bu enerjiyi nasıl nereden oluşturuyor? Bu konuyla ilgili cevabı belli olmayan epeyce soru sorabilirim. Yani hiçbirimiz bu evrenin nasıl var olduğunu bilmiyoruz. Ama Tanrı var diyenlerin bilmediği şeyler benim bilmediğim şeylerden biraz daha fazla. 

Nasıl var olduğumuz bir gün bulunacak. Biz göremeyecek olsak bile bulunacak. Buna şüphem yok. 

Halis 
Twitter: https://twitter.com/physicistcand
author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

12 Yorumlar

  1. Yazdiginiz konularin konsepti fizik ile alakali ama genel relativiteyi ve multiverse gibi kuramlari tam kavramadan filozofik olarak dusunulmus.
    Zamanin mahluk olmasi Allah icin sure kavramini zaten yok ediyor.

    sure kavraminin yok oldugu baska seylerde var, mesela fotonlarinda zamanla ilginc bir iliskisi var. fotonlar zamansizdir.
    Yazdiklarinizin mantik iliskisinde Tanrinin varligini ya da yoklugunu ispat eden bir yani yok.

    Bilmiyorum siz kendinizi bir fizikci olarak tanitiyorsunuz, ne kadar fizikcisiniz.
    Fakat bu yazdiginiz konulara en sumullu kapsamli kafa yormus insanlardan olan Einstein dahi Allahin varligindan suphe duymuyor.

    Ben de bir fizikciyim. Tam bu anlattiginiz konulardan dolayi, yani mekan, zaman arasinda ki sanatsal iliskiyi gordugumden dolayi hayranim zevk aliyorum. Inceliklerini farkedince vay bee diyorum.
    Bu noktada bu sanatin Allah'a ait veya degil demek size kalmis. ama bu sanati gorupte kendi kendine olmustur olgusunu kabul etmek veya bunu dogrulunu dusunmenin hicbir ispati yok. ne dediklerinizde ne de su anda bilinen fizigin icinde...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayır, fizikçi değilim. Ama fiziğe çok ilgi duyan birisiyim. Bu yazdıklarım Tanrının yokluğunu ispatlamaya bence yetiyor. Biz onun için şu anda yokuz. Hiç olmadık ama hep vardık. Bu çelişki değil mi

      Sil
    2. Anladim ve fizikci olmadiginizi duyunca rahatladim. ben gercekten bu isin egitimini almis biri olarak fizik bilimini kullanarak yaptiginiz argumanlarin yanlis oldugunu en azindan fizik biliminin kiyisindan kosesinden gecmeyecek cikarimlar oldugunu size soyleyebilirim.

      Relativiteyi calistigimda, Allah'a karsi hayranligim, imanim cok daha fazla artti.

      Sil
  2. Kısım 1: İbrahimi dinlerdeki Tanrı tanımı kendi kendisi ile çelişki içerisindedir. Neden? İbrahimi dinlerde Tanrı, her şeye gücü yeten, sonsuz güç/irade/bilgi sahibi olarak ifade edilir. Peki, soralım o zaman: Tanrı ileride ne yapacağını bilebilir mi? Eğer bilmiyorsa, Tanrı sonsuz bilgi sahibi değil demektir. Eğer biliyorsa, o zaman Tanrı’nın bir iradesi yok, ne yapacağı öncesinden belli olan şeyleri yapıyor demektir. Buna benzer örnekler çoğaltılabilir. Ben olaya buradan bakınca İbrahimi dinlerdeki Tanrı tanımını üzerinde fazla düşünülmeden ortaya atılmış bir tanım olarak görüyorum.

    Belki kâinatı yaratabilecek bir güç olabilir. Bu güç bizim açımızdan çok çok büyük bir güç olabilir. Dilerse bizi yok edebilir, öldükten sonra bizi diriltebilir, bizi yargılayıp ateşe atabilir vesaire. Ama bu onu sonsuz güç sahibi bir varlık yapmaz. Yani bahsettiğim çok güçlü Tanrı dahi ibrahimi dinlerdeki Tanrı tanımına uygun bir varlık olmaz. Bu durumda ben ibrahimi dinlerdeki Tanrı kavramını tanım itibari ile akıldışı buluyorum ve reddediyorum. Şimdi klasik bir teist argüman şu: “Bizim bilgimiz her şeye yetmez, bizim aklımız her şeyi algılayamaz. O sonzuz güç sahibi ama bu sonsuzluğu biz fani akıllarımız ile algılayamayız.” Eyvallah. Eyvallah eyvallah da, arkadaş benim elimde bana ışık tutabilecek sadece aklım var. Akıldışı şeyi nasıl kabul edeyim ben? Beden nasıl bekleyebilirsin sen bunu? Sen bana diyorsun ki bu akıldışı ama bu doğru. Hangi akla dayanarak diyorsun bunu diye sana sormazlar mı?

    Peki, İbrahimi dinlerdeki tanımı koyduk bir kenara. Benim tarif ettiğim şekli ile bir Tanrı olabilir mi? Yani sonsuz güç sahibi değil, gücü sınırlı ama bizim nazarımızdan bakınca, ölüyü diriltebilecek, dünyayı istese yok edebilecek, hatta istese kâinatı yok edebilecek ve sonra tekrar oluşturabilecek bir güç?

    Ben böyle bir gücün olmadığını kesin olarak ispatlayamam. Ama olmadığını ispatlayamamam olduğunu göstermez. Mesela, ben Jüpiter’in yörüngesinde şu an dolaşan bir çaydanlık olmadığını da ispatlayamıyorum. Ama bu çaydanlığın var olduğuna inananlardan oluşacak bir cemaate de üye olmuyorum. Çünkü, “Jüpiter’in yörüngesinde tur atan çaydanlık” fikri bana mantıklı gelmiyor. Bahsettiğim Tanrı fikri de esasında öyle. Olduğuna dair elimizde bir delil yok. En sık dile getirilen argüman, “kâinat ne kadar muhteşem, bir saat bile kendiliğinden olamıyor, onu yapan bir saatçi var, böylesine muhteşem bir düzenin (kâinatın) nasıl bir yaratını olmaz, elbette var, Tanrı yarattı onu” argümanı. Ama bu argüman çok sığ bir argüman. Açıklayayım:

    YanıtlaSil
  3. KISIM 2

    Ortada bir saat olsun. Ulan bunu kim yaptı, bu kendiliğinden olmuş olamaz diye düşünelim. Sonra bunu yaratan saatçiyi bulalım. Ohh işte, bir açıklaması varmış, bunu saatçi yapmış diyelim ve rahatlayalım. Ama çok uzun bir süre rahatlayamayacağız. Neden? Çünkü ilk sorumuza bir cevap bulmuşken daha büyük bir soru ile karşı karşıya kaldık: Saat basit, saatçi daha komplike. Saati yapanı bulduk ama peki ya saatçiyi kim yaptı?
    Şimdi bu sorulara teker teker cevap bularak ilerlediğimizi ve şu şekilde bir zincir oluştuğunuz varsayalım:
    Saat=x1, Saatçi=x2. x1’i x2 yaptı. x2 x1’den daha komplike.
    x2’yi kim yaptı? Cevabı bulmuş olalım: x3. x2’yi x3 yaptı. x3 x2’den daha komplike.
    x3’ü kim yaptı? Cevabı bulmuş olalım: x4. x3’ü x4 yaptı. x4 x3’ten daha komplike.
    ….
    Kainat=x1000, Tanrı=x1001. x1000’i x1001 yaptı. x1001 x1000’den daha komplike.

    Peki, madem komplike olan her şeyin bir tasarlayanı ve yaratanı olmalı. O zaman Tanrı’nın yaratanı kim? Soruyorum: x1002 kim? x1001’i kim yarattı?

    Şimdi şu söylenebilir: “Bu iş sonsuza kadar gidemez arkadaş. Bir yerde kesmek zorundayız. İşte biz x1001’de kesiyoruz. Yani Tanrı’da. Tanrı’nın yaratanı yok. Evet başta “komplike her şeyin yaratanı olmalı dedik, evet Tanrı kâinattan bile daha komplike, ama Tanrı’nın yaratanı yok. Orada kesiyoruz biz.”

    Tamam. Hadi bu varsayımı kabul edelim. Farz edelim ki bir yerde kesmek zorundayız. Farz edelim ki, çok komplike olmasına rağmen yaratılmamış bir şey olmak zorunda ve var. Yani farz edelim bu zincirin son bir halkası var.

    Peki bu son halka neden Tanrı? Neden Kâinat değil de Tanrı? Neden zincire x1000’de değil de x1001’de son veriyoruz? Neden kâinatta kesemiyoruz zinciri de, bir adım, ama sadece bir adım daha ilerlemeye karar veriyoruz. Hangisi daha mantıklı? Olduğunu bildiğimiz gördüğümüz bir şeyi (x1000=kainat) son halka olarak kabul etmek mi, yoksa olduğunu bilmediğimiz/görmediğimiz bir şeyi (x1001=Tanrı) son halka olarak kabul etmek mi? Basit insan aklı “olduğunu bildiğimiz şeyi” der.

    Buraya kadar mantık ile açıklama yapmaya çalıştım. Gelelim olayın psikolojik boyutuna. Ben hayatım boyunca birçok insanın dini konularla alakalı içerisinden geçtikleri değişim süreçlerini gözlemledim. Gördüğüm şu ki, insanların en zorlandığı şey çocukluklarından zihinlerine dogmatik olarak aşılanmış olan dinlerinden vazgeçmek. Yani benim dinim yanlış olabilir ama başka doğru bir din, gerçekten Tanrı tarafından gönderilmiş bir din olabilir diye düşünerek sancılı bir süreç yaşayanını görmedim. Aynı şekilde, bireyler için Tanrı var mı yok mu meselesi ikincil. İnsanlar arayış süreçlerinde en büyük zorluğu dinlerini sorgularken yaşıyorlar.

    Ben daha hayatımda öncesinde Müslüman olup da “ya düşündüm taşındım, Tanrı fikri mantıklı gelmedi, Tanrı olmayabilir kanaatine vardım, ee haliyle Tanrı yoksa İslam’da ondan gelmiş olamaz” diye düşünerekten dininden vazgeçmiş bir Müslümana rastlamadım. Dinden çıkanların neredeyse tamamı İslam’ın kendi içerisindeki sıkıntılı noktalarından (akıllarına uygun gelmeyen hadislerden/ayetlerden) dolayı dinlerinden çıkıyorlar.

    Ama sonraki süreç çok hızlı oluyor. Bir defa İslam’ı reddedip kendisine “ben Müslüman değilim” diye itirafta bulunabilecek noktaya ve cesarete gelebilmiş olanlar farklı bir din arayışı içerisine girmiyorlar. Geri kalan bütün dinleri roket hızı ile reddedip (hepsinin bir nevi Yunan mitolojisi olduğuna kanaat getirip) deizm noktasına geliyorlar. Deizm noktasında kalan insanlar oluyor. Ama ben bu durumun, bu insanların zihinlerine çocukluklarından itibaren yerleştirilmiş olan “Allah’ın varlığını inkar edersen yanarsın, çok büyük günah, Allah kendisini inkar edeni cezalandırır” korkusunun bir yansıması olduğunu düşünüyorum. Zira dinleri reddetmenin sonrasında insanlar genelde üç beş sene deist olarak kalsalar da sonrasında—korkularını zamanla aşabildikçe—ateist oluyorlar. Benim kendi çevremde yaptığım gözlemler bu şekilde oldu.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazıyı uzatmamak için yazmadığım şeyleri yazmışsınız, teşekkür ederim. :)

      Sil
    2. bu argumanlarin hepsinin problemi dediginiz Tanriyi zamanin icine hapsetmenizden kaynaklaniyor.

      ne demek tanri ileride ne yapacagini bilebilir mi? bu soru su demek, Tanrida zaman icinde.
      halbuki zamanin goreceli oldugunu inkar etmek demek bu.

      Dolayisi ile mantik ve arguman tamamen absurt bir soru uzerine kurulu.

      kendisi iki boyuta sIKISmis olan bir canlinin ucun boyutun olmadigini iddia etmesi gibi bir sey.

      Butun bu dedikleriniz aslinda Tanrinin varligini ispatliyor. ama biraz daha derin dusununce... ve biraz daha derin fizik bilimine hakim olunca.

      Sil
  4. Lee. Smolin in zamanın doğuşu adlı bir kitabini okumaya başladığımda zaten zihnimde olan bazı konularla alakalı olduğunu gördüm...

    Geleceğin belirsiz olması mesela...

    temel yasaların evrimi gibi enteresan konular...

    Geleceğin henüz var olmadığı bu yüzdende bilginin konusu olmadığı yani hiç ama hiç kimsenin hatta tanrının bile geleceği bilemeyecegi gibi bir fikre ulaştım..


    Yani klasik anlamda tanrı tanımından uzak ama bence daha anlaşılır bir tanrı arayışındaki yolculuğum devam etmekte...

    Sonsuz kelimesini bu tanımın hiç bir yerinde kullanmamak gerektiğini ben de düşünüyorum.

    Her şeye gücü yeten değil en güçlü..

    Her şeyi bilen değil en bilgili..

    Sabit durağan değil gelişen öğrenen evrimlesen....


    Geleceğimizi takdir eden değil bizimle birlikte merak eden ...


    İyi olmamıza sevinip kötülüğümuze
    üzülen ...

    Kötülükleri önlemek isteyen bunun için bizi yardıma çağıran ...

    İnsana aklı vahyeden...


    Vicdanimizdan seslenen...


    Bizden tek ibadet olarak iyilik yapmamızı isteyen...

    Melek gibi bir tanrı..


    Ve en önemli özelliği adalet olan bir tanrı arayışındaki yolculuğum devam ediyor...

    YanıtlaSil
  5. 1. Bolum

    Tanrinin varligiyla ilgili tartismalarda, onkabullerin ve tartismanin hangi boyutta yurutuleceginin tartismanin kendisi kadar onemli oldugunu saniyorum. Cunku Tanri kavramini tartisirken, konuyu mantik, felsefe, matematik, fizik, biyoloji ve daha pek cok baglamda ele almak mumkun. Tanri'yi tartismak aslinda neredeyse her seyi tartismak. Dolayisiyla saniyorum onkabulleri, tartismanin hangi boyutta/baglamda yurutuldugunu ortaya koymak tartismanin dogru yurutulmesi icin de sart. Yani bir nevi usul esas kadar onemli.

    Aslinda siz de yazinizin bazi bolumlerinde bundan bahsetmissiniz. Ornegin besinci paragrafta, nasil bir Tanri'nin varligini ya da yoklugunu tartistiginizi ortaya koymussunuz.

    Tartisma yurutulurken dikkat edilmesi gereken baska bir konunun da sonuca dair gorusun ya da tarafin (ornegin Tanri vardir ya da yoktur), tartismanin nesnel ve dogru sekilde ilerlemesini mumkun mertebe etkilememesine gayret etmenin onemli oldugunu dusunuyorum. Dogrunun -ki dogru her zaman bir tane olmayabilir- ve/veya gercegin arandigi bir tartisma icin bu gecerlidir.

    Siz sahsi tecrubenizden yola cikarak Tanri'nin neden var olmadigi konusunda gorslerinizi yazmissiniz. Musadenizle yazinizdaki hususlara celisen fikirler ortaya koymak istedigim icin bunlari yazdim. Ben Tanri'nin varligina inanan biriyim. Ancak bu konuda iddiali degilim. Anlamaya calisiyorum. Tanri'nin varligi ya da yoklugu konusundaki tartismalari da faydali buluyorum. Zira bu tartisma eger taraflarin birbirini Tanri'nin varligina ya da yokluguna ikna etmek icin bu goruslerden birini savunarak degil de dogru ya da gercege ulasmaya calismak icin yapilirsa, bir sonuca ulasilamasa dahi taraflar icin faydali olabilecegine inaniyorum.

    YanıtlaSil
  6. Yazimin ikinci bolumunu buraya yukleyemiyorum. En fazla 4,096 karakter olmasi gerektigi uyarisini veriyor. Halbuki benim yazimin toplami dahi 4,096 karakteri bulmuyor. Bu konuda yardimci olabilir misiniz?

    YanıtlaSil
  7. 2. Bolum
    Usulle ilgili olarak yukaridaki hususlari not dustukten sonra, bu noktada yine musadenizle, konunun esasina iliskin bir konuyu yazmak istiyorum. Tanri'nin varligi ve yokluguna iliskin tartismalarda farkli gorustekiler, dogal olarak, Tanri'nin varligini ya da yoklugunu ispatlama ya da kesin olarak gosterme yoluna gidiliyor ya da bu caba icinde olunuyor. Ancak burada bir yanilgiya dusuldugunu saniyorum. Tanri'nin varliginin ispatlanabilir ya da kesin olarak gosterilebilir olmayabilecegi ya da olamayabilecegi gozden kaciyor olabilir mi?

    Bilimsel tezler/teoriler/argumanlar ispatlanabilir yani dogrulugu test edilebilir olmalidir. Denetlenemeyen bir tez/teori bilimsel degildir. Ancak Tanri'nin varligi ya da yoklugu bilimsel bir konu mudur? Saniyorum hayir. Konunun bilimsel boyutlari vardir. Fizik, kimya, biyoloji alanlarinda ortaya konulmus olan teori ve kanunlar bu tartismada kullanilabilecektir. Ancak saniyorum bu, konunun bilimsel bir tartisma oldugunu gostermez. Saniyorum bu felsefi bir tartismadir. Bilimler felsefeden dogmustur ancak felsefe bilim degildir.

    Tanri'nin varligi ya da yoklugunun kesin olarak gosterilemeyecegini ya da ispatlanamayacagi gorusunu destekleyen bir husus da dini bakis acisindan geliyor. Soyle ki dinler, bu dunyanin gecici oldugunu ve kalici olan diger dunya, alem ya da nasil adlandirirsak o tarafin sinavinin yapildigi taraf oldugunu ileri surerler. Imtihanin konusu Tanri'nin varligina inanip inanmamak ve onun koydugu kurallara uygun olarak yasayip yasamamaktir. Bu durumda eger Tanri'nin varligi ya da yoklugu ispatlanabilir olsaydi bu sinavin anlami olmazdi.

    Tanri'nin varligi ya da yoklugu argumaninin test edilebilir olmamasi bu tartismayi kapatir mi? Bence hayir. Zira aslinda Tanri'nin varligini ya da yoklugunu tartisirken kendimizi, hayatimizi ve tum evreni anlamaya calisiyor oluyoruz.

    Ornegin siz sonsuzlukla ilgili goruslerinizin Tanri'nin yoklugunu gosterdigini ifade ederken, ayni seyler Tanri'nin varliginin isaretleri olarak da gosterilebilir. Yazinizda Tanri'nin varligi ya da yokluguyla ilgili fikir yurutme sureclerinin bir noktada sonsuzluk kavramina ulastigini belirtiyorsunuz. Sonsuz "gercek" degildir aklimizdadir diyorsunuz. Sonsuz (ya da sonsuzluk) kavraminin nasil ortaya ciktigini bilmiyorum. Bu konuyu arastiracagim. Bununla birlikte, bu kavramin matematikte ve fizikte Tanri'nin varligi ya da yoklugu tartismasindan bagimsiz olarak ortaya ciktigi sanirim tartisma goturmezdir. Anlayabildigim kadariyla da kesinlikten bahsedilemedigi durumlarla ilgili ve aklimizi(n sinirlarini) zorlayan bir kavram. Tipki Tanri'nin varligi ve yoklugu tartismasi gibi bence.

    Nesnel olabiliyor muyum bilmiyorum ama yazinizda belirttiginiz sonsuz ile Tanri iliskisi bazi hususlari anlamamiza yardimci oluyor. Sonsuz kavraminin belirsizligi yazinizda Tanri'nin yoklugunu gostermek icin ortaya koydugunuz bazi ornekleri de bence anlamsiz kiliyor. Tanrinin kendisinden buyuk ya da guclu bir "varligi" yaratip yaratamayacagi sorusu matematikte kullanildigi baglam icerisinde sonsuzdan daha buyuk bir sonsuzun olup olmadigi olmadigi sorusuyla benzer degil mi?

    Kendisinden bir kavram olarak bahsettigim sonsuz evet belki yalnizca aklimizdadir. "1"in, "2'nin, "5"in, "100"un dunyada karsiligi vardir. Ancak sonsuzun boyle bir karsiligini dunyada gosteremiyoruz. Ancak matematikte sonsuz kullanilarak somut ve dogru sonuclara ulasilabildigini biliyoruz. Integral buna ornek olabilir saniyorum.

    YanıtlaSil
  8. 3. Bolum
    Yazinizda Tanri'nin da matematik kavramlari gibi "gercek" degil zihnimizde olusturulmus bir kavram olabilecegini belirtiyorsunuz. Bu gorusun Tanri'nin varligi ve yoklugu konusunda ne ifade edebilecegini dusunmekte fayda olabilir. Matematik kavramlari zihnimizde olabilir. Bu kavramlarin ve bu kavramlarin birbiriyle iliskilerinin maddi karsiliklari var. Bu durumda -Matematik tarihi uzerine okuma yapmadim ama- bu kavramlarin zihnimizde nasil ortaya ciktigini arastirmakta fayda var saniyorum. Dunyada gordugumuz maddi seyler zihnimizde matematik kavramlari olarak yansimis olabilir. Basit bir ornek olarak bir cobanin koyunlarinicoklugunu bilme/anlama ihtiyaci sayi kavraminin olusmasina neden olmus olabilir.

    Tekrarlamak gerekirse zihnimizdeki soyut matematik kavramlar ve bunlarin birbiriyle iliskilerinin dunyada somut karsiligi var. Ama benzer sekilde bu matematik kavramlari somut dunyadaki bazi olay/gercekliklerin zihnimizde soyutlasmis halleri. Muhendisler zihnimizdeki soyut matematik kavramlari kullanarak binalar insa ediyor. Ote yandan John Nash insanlarin iliskilerini gozlemleyerek oyun teorisini ortaya koyuyor. Demek istedigim zihnimizdeki soyut kavramlar maddi gerceklerin, maddi gercekler de zihnimizdeki soyut kavramlarin yansimalari ve bu ikisi arasinda (once soyut kavramlar mi maddi gercekler olarak onumuze cikiyor yoksa zihnimizdeki soyut kavramlar mi maddi gercekler olarak ortaya cikiyor) bir zamansal olarak bir onceliklendirme yapmak mumkun mu ya da bu onemli mi emin degilim. Varmak istedigim sonuc ise yazinizin ilgili bolumunde isaret ettiginiz uzere matematik kavramlarinin zihnimizde ve soyut olmalarinin gercek ve var olmadiklari anlamina gelmedigi.

    Tanri'nin sonsuz (zaman) icinde bizi hangi noktada yarattigini tartistiktan sonra onun icin var olup olmadigimiz sorusunu sormussunuz. Ikisi arasinda bir sebep-sonuc iliskisi goremiyorum. Yine matematikten ornek verirsek her sayi sayi dogrusunda arti ve eksi yonde sonsuza giden sayilar icerisinde bir nokta ama bu o sayilarin varligi konusunda bir tartisma sebebi degil.

    Simdilik bu kadar yazabiliyorum. Yukarida fizikci bir kisinin yorumunu gordum ve faydalandim. Burada farkli alanlardan baska insanlarin da konu hakkindaki fikirlerini gormeyi umit ediyorum.

    YanıtlaSil