Header Ads Widget

test banner

Trakya Günlükleri (3) / Hususiler



Önemli not: Bu yazının yazarının gerçek ismi ve soyismi ve yazıda yazılanların yazarın savcılık ifadesi ile örtüşmekte olduğu MFP YYK tarafından teyid edilmiştir. Yazarımız, bu yazı dizisi sadece fikir yazıları olmadığından yaşadığı şeyleri yazarken tam doğruları yazmaya hassasiyet göstermekte olduğunu da ifade etmiştir.

Uzun süren bir hikâyenin ilk parçası asılında bu yazı. Trakya’da hizmet adı altında yapılan menfi faaliyetleri anlatmaya çalışıyoruz. Bir noktada “Vatan” ve “Allah” sevgisi duygularını sömürerek insanların nasıl androide dönüştürüldüğünü özetlerken bir yandan da darbe sürecine giden bir faaliyetler zincirini göstermek istedik. Hikayedeki olaylar tamamen gerçek isimler ise sahtedir. Aslında bu sahte isimler sayın kudretli abilerimizin koyduğu müstear (kod ad) isimlerdir. Zaten neyi gerçektir ki ismi gerçek olsun. Hikâyenin tamamı Trakya’da geçmiş olup, şehir isimleri Özbekistan şehirleriyle değiştirilmiştir. Cemaat asla suç işlemez diyen bir kitleyi aydınlatmak ümidiyle yazılmıştır.

Buhara Kolordusunda her zamanki gibi sıradan bir gündü. Kalemiyye Şubede yine gereksiz bir yoğunluk vardı. Uzman Çavuş S. elinde Kıta Özlük Dosyaları ile Üsteğmen Emir’in odasına her zamanki tekmiliyle girmişti. Evet neredeyse Kolordu’nun Kıta Özlük Dosyalarının tamamı Kalemmiyye Şubenin kontrolünden geçiyordu. Emir’in en sevdiği şey bunların ceza ve ödül kısmını okumaktı. Bunun ilk nedeni Komutanlar sorduğunda cevap vermek ve personel görevlendirmeleri ile atama tekliflerinde kimi nereye önereceğini bilmekti. Diğer nedeni ise cemaat abileri sorduğunda olayı biliyor olmaktı. Uzman Çavuş S. dosyaları masanın yanına bırakıp çıktı. Emir derhal kapıyı kilitledi. İlk dosya bir astsubayın dosyasıydı. Hemen cezalar kısmını açtı bir hayli kalabalıktı. Okumaya başladıkça aklı yerinden çıkacak gibi oldu.

​Yazanlar tamamen Korgeneral N. ile ilgiliydi. Ne olmuştu peki. Korgeneral N. bir önceki atama yerinde sıradan bir günde makamında haberleri okumak üzere Genel Sekreterliğin hazırladığı basın dosyasını eline aldığında hayretler içinde kalacağı bir haber görmüştü. “Askerin Şehit Olduğu Gün Eğlence” yazılı internet sitesinde çıkmış haber vardı. Haberde Korgeneral N’nin birliğinde askerlerin şehit olduğu gün eğlence yaptırdığı yazıyordu. Kamera görüntüleri ve fotoğraflar vardı. Korgeneral N. düşündü. Evet bir moral gecesi olmuştu ama şehit olduğu gün değildi ki. Genelkurmay her zamanki gibi izahat istiyordu. İyi de bu görüntüleri kim çekmişti. İnternet sitesine kim ulaştırmıştı. Korgeneral N. doğal olarak sistemi bilmiyordu. Şüphelendiği kişilerle ilgili şikâyette bulundu. Savcılık vasıtasıyla şahısların evinde arama yapılıp elektronik cihazlarına el konulup inceleme yapılmıştı. Sonuçta hiçbir şey bulunamamıştı.

​Emir’in incelediği dosyada bunlar resmi bir dille anlatılmış olarak mevcuttu. Dosya sahibi astsubayda inceleme yapılanlardan biriydi ama takipsizlik almıştı. Çünkü delil bulunamamıştı. Emir anımsadı bir an. Cemaat abileri ona demişti ya “Korgeneral N. dindar insanların evlerini bastırıyor adam aşırı menfi” demişlerdi… Ama işin aslı bu değildi. Dosya ortada belgeler ortadaydı. İşte Korgeneral N.’ye duyulan nefretin gerçek kaynağı bu lanet olası internet haberinden sonra bunun sorumlularını bulmak istemesiydi. Bulmasına imkân yoktu ki.

Bunları okuduktan sonra emirin kafasında birçok şey değişmişti. O akşam evine gitti. Odasında yorganın altına kapandı ve kimseyle konuşmadan saatler boyu düşündü. Gecenin 04.00’ı olmuştu. Ama gözlerine uyku girmiyordu. Ne zaman uyumaya kalksa Korgeneral N’nin, Albay D’nin suretlerini görerek uyanıyordu. Bazen de 1500’üncü Topçu Alay Komutanı Albay B.’nin kıpkırmızı olmuş gözlerini görerek. Evet Albay B.’ye yapılan herhalde birçok askere yapılmamıştı. Emir kafasını sağa sola hızlıca sallayıp bu düşüncelerden kurtulmaya çalışsa da düşünceler onu bırakmıyordu.

Amu Derya’da o yıllarda yapılan her şey Korgeneral N.’yi emekli etmek veya terfisine engel olmak içindi. Cemaat abileri için bir adamın liyakati, dindarlığı ve manevi dünyasının hiçbir önemi yoktu. Onlar sadece bizden mi değil mi ona bakıyordu. General kadrosunda ciddi bir kadro oluşturmayı hedefliyorlardı. Kurmaylık sınavında sınav soruları veriliyor muydu bilmiyordu Emir. Ama şunu net biliyordu ki askeri okullara giriş soruları veriliyordu. Neticede üniversite yıllarında “Bölge İmamlığı” yapmıştı. O eski günlere, o “hey gidi günlere” birden dalıp gitti Emir.

Emirin “Bölge İmamlığı” yaptığı dönemde polislik kazanacak öğrenciler “ders çalışma evlerinde” çalıştırılırken kendilerine verilen 11 deneme sınavının içlerine sorular serpiştiriliyordu. Askeri okulu kazanacak öğrencilere ise yemin ettirilip sorular direkt veriliyordu. Sınav kazandırıldıktan sonra ise cemaate hizmet başlıyordu. Hepsine “itaat et rahat et” deniyordu ama hiçbiri rahat yüzü göremiyorlardı. Kazananlar hususi abiler denen derin abilere emanet ediliyordu. Sonra cemaatin karanlık işlerine alet ediliyorlardı. Günah! Peki günah ne oluyordu. Günah yazılmıyordu çünkü bu bir savaştı ve savaşta hile caizdi. Bunlar seçilmiş kişilerdi ve başlarındaki ise müceddidti. Onlara günah yoktu. Ebu Nuaym anlatılırdı. Ebu Nuaym Mekke’den Medine’ye göç etmemiş ve Hz.Muhammed’in (SAV) emriyle Mekke’de kalmıştı. Müşrik numarası yapmış ve Yahudiler ile Müşriklerin arasını açmıştı. Cemaatin her kriptosuna kendisini Ebu Nuaym gibi hissettiriyorlardı. Ama bu kişilerin anlamadığı şuydu. Mücadele ettikleri kişilerin hiçbiri putperest veya müşrik değildi.

​Bu anıların içinde sabah Ezanı sesi ile birden irkildi Emir. Kalktı abdestini alıp namazını kıldı. Ezbere bildiği “Büyük Tesbihatı” gözleri kapalı okudu “Ecirna” kısımları dahil. Biraz Kur’an-ı Kerim okumak için “Matrix”i bilgisayarına taktı. Matrix ne harikulade bir yazılımdı. Matrix hususi abilerin Emir’e verdiği yeni bir flash diskti. Bu disk Linux tabanlıydı. Bu sisteme kendi aralarında “Matrix” diyorlardı. Bilgisayar kapalıyken flash disk takılıyordu ve bilgisayarın bios ayarlarından flash ile çalıştırılacağı işaretleniyordu. Direkt flash diskten Linux açılıyordu. Sonra CTRL+ALT+Y tuşlarına basılıp Lisans sekmesine şifre yazılıyordu. Şifreyi girince cemaat materyallerinin olduğu bir başka ara yüze geçiliyordu. Burada Gülen kitapları, Risaleler, vaazlar, Kur’an ve Cevşen yüklüydü. Bu flash disklerin şifresi “Bismillahirrahmenirrahim.10” gibi bir şeydi. Şifrenin Bismillahirrahmenirrahim kısmı sabitti. Rakamlar değişkendi. Flash disk asla kopyalanamıyordu. Bunu ana kullanıcıları sadece kopyalayabiliyordu. Bu rakamların her biri zaten kaç nolu ana flash diskten kopyalandığını gösteriyordu. Askeri personelin flash diskinde bu materyaller varken hususilerde ise fişleme programı mevcuttu. Programda Kara Kuvvetlerindeki tüm personel bir harf kategorisine tabi tutulmuştu. A’dan E’ye kadar. Her harf ise kendi içinde 1’den 5’e kadar sıralanıyordu. A5 cemaatin altın çocukları iken E5 menfinin en dibiydi. Diğer kişiler ise değerlendirmeye göre harf ve sayı alıyordu. Hüseyin bu programı Emir’e tanıtmıştı.

​Kur’an-ı Kerimin henüz bir sayfasını bile okuyamadan yine bugün yaşadığı olay ve geçen hafta başından geçen olayı hatırladı. Kapattı, okuyamadı. Hüseyin abisi ondan kışlanın nizamiyelerinin ve sınırlarının farklı açılardan fotoğrafını çekmesini istemişti. Emir neticede kozmik subayıydı. Hüseyin abisine bu fotoğrafları ne yapacağını sormuştu. Cevap alamaması üzerine şunları söylemişti. “Bak abi cemaat çok büyük bir yapı bu şekilde bir fotoğraf PKK’nın eline geçebilir. Sabotaj veya terör saldırısına neden olursa ve bir er veya rütbeli şehit olursa biz bunu hangi vicdanımıza izah ederiz” demişti. Hüseyin ona bunun farklı bir durum olduğunu bildirdi. Ancak Emir ısrarcıydı ve bu fotoğrafları çekmeyeceğini söylemişti.

​Uykusuz geçen bir gecenin ardından yine olağan bir mesai günüydü. Bugün akşam yine hususi abisi ile görüşecekti. İşten çıktığı gibi üzerini değiştirip, abisinin bir hafta önce belirlediği saatte evine gitti. Yine her zamanki gibi Gülen’den mesajlar gelmişti. Okudular birlikte. Yine rüyalar, rüyalar. İçinden bir düşündü. “Ne çok rüya görüyordu Hocamız”. Hiç bitmiyordu rüyaları. Bu kadar rüyayı görmesi için bir adamın bütün gün uyuması gerekti. Daha sonra fotoğrafları çekip çekmediğini sordu Hüseyin Emir’e. Emir bu konuyu daha önce konuştuklarını ve çekmeyeceğini söyledi. Hüseyin ise gerek kalmadığını ve fotoğrafları aldıklarını söyleyip resimleri tek tek gösterdi. Emir ısrarcıydı. “Silin bunları teröristin eline ulaşabilir” dedi. Hüseyin sürekli bu başka bir şey için lazım deyip duruyordu. Emir bunun sebebini ısrarla sorunca Hüseyin olayı bir bir anlattı. Ama kimseye söylemeyeceğine söz verdirerek. Hüseyin anlatmaya başladı; Bak askeri casusluk davası var, şimdi bu dava kapsamında bizim menfi olduğunu kesin bildiğimiz ama delil gerektiren bir Albay var. Biz bunun mail hesabının şifresini kırıp bu fotoğrafları onun bilgisayarına atacağız. Oradan da başka birisine mail atacağız. Sonra savcıya haber verip Albaya gözaltı yaptıracağız. Bilgisayarı ve maili incelendiğinde suçlu olduğu delillendirilmiş olacak dedi. Emir şaşkınlıkla “peki sizin başka bilgisayardan giriş yaptığınız tespit edilmeyecek mi?” diye sordu. Hüseyin “abiler ona da bir çözüm buldu” dedi. Ne derin adamdı şu hususi abiler. Sanki entrika uzmanı gibiydiler. Şahit olduğu her olay Emir’i daha çok yıpratıyordu. Her şeyin karman çorman olacağı yıllar henüz gelmemişti ama bu yapılanlar tam bir haksızlıktı ve bu haksızlık fırtınasının durmaya niyeti yoktu.

Eski Üsteğmen Emir YILDIZ
author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

5 Yorumlar

  1. Vay be. Şeytana gerek kalmamış

    YanıtlaSil
  2. Casusluk nedir?İşte budur!

    YanıtlaSil
  3. Bu Trakya Gunlukleri yazi dizisini cok onemsiyorum. Bu tip olaylari yasayan insanlarin ortaya cikip bildiklerini anlatmalari cok onemli.
    Ortada devletin icine paralel olarak girmis ve tum hassas noktalarini ele gecirmek her turlu alavere dalavereye bulasmis bir orgut var.

    Gulenin bu konuda ki tutumu yaklasimi cok onemli. Ne zaman boyle bir orgut gundeme getiririp kendisi suclandiginda, devletin icine sizmadigini, kendisini seven insanlarin heryerde olabilecegini soyledi. Yani bu olaylarin ustunu orttu. Asilsiz oldugu algisini yaydi.

    Ortaya halbuki bambaska bir resim cikiyor. Son derece sistemli olarak, devletin icine sizmis piramidal bir yapi varmis. Yani dert devlette ahlakli dine saygili insanlarin girmesi degil. Gulenin adamlarinin girmesi, ve bu adamlarin haftalik /aylik mutat takiple takip edilebilecek kadar Gulenin sistemine bagli olmasi.

    Bu iddialara karsi Gulenin aciklama yapmak mecburiyeti vardir. Isine geldigi zaman bir Basbakanin Asufteye gidecegini bilecek kadar paralel oldugunu aciklamasi, isine geldigi zaman insanlara sadece ilham kaynagi oldugu baska bir etkisinin olmadigini soylemesi, kendisine inanmis bu islere hic karismadigi halde sadece gonul bagi olan insanlara karsi buyuk bir haksizlik ve ihanettir.

    Sirf insanlara faydali olmak icin ogretmeklik meslegini secmis olan binlerce cemaat mensubu, sirf gariban cocuklar okusun diye burs vermis binlerce esnaf, bu olaylardan habersiz bir sekilde bir orgutun sucuna ortak diye tum toplum tarafindan seytanlastirildi.

    Eger boyle bir orgutlenme var ise ve bu orgut bu kadar karanlik isler yapti ise: Cemaatin tabaninda ki insanlara zulm edenler zalim oldugu gibi, Garibanlarin cektikleri ile kendi gunahlarini ortenlerde zalimdir.

    Ya kendisinin bu islerde ne kadar payi aciklayacak. yada zulmune devam edecek....

    YanıtlaSil
  4. Ah bu güzel din ve yaptığın çirkinlikler. Allah hakkından gelsin Feto ...

    YanıtlaSil
  5. İşte tam da bahsedilen paralel yapı ve HAİN SEREF YOKSUNU YUZSUZ HASSİYET YOKSUNU VATAN HAİNLERİ TOPLULUĞU ALLAH BU İSLERİ BİLE BİLE YAPİP O ALÇAKLIĞI GORDUGU HALDE HALA HİZMET HER NE HALTSA DEVAM EDENİ BİLDİGİ GİVİ YAPSİN EYYYY DİNDEN BİR HABER OLAN SEYTAN AHLAK YOKSUNU FETULLAH ALLAH A HAVALE ETTİM SENİ

    YanıtlaSil