Header Ads Widget

test banner

İnsaf

İnsaf dinin yarısıdır derler. Bir hadisten mülhem halk arasında hadis diye intişar eden bu sözün muhtevası her geçen gün daha çok önem arzediyor. İnsaf, ahlak ve adalet kavramlarını da içerisinde barındıran bir kelime. Yani ahlaksız ve adil olmayan birisinden hakiki dindar olmaz. Aslında önce bir mevzuya açıklık getirmek icap eder. Mutlak zikir kemaline masruftur fehvasınca dindar dediğimiz zaman yalnızca namaz kılan insan akla gelmez, gelmemeli. Kur’an, Müminun suresindeki ilk ayetlerde kurtuluşa eren müminlerin özelliklerini zikrederken namaz ve günahlara karşı korunma, hemen arkasından ise verilen sözde durma gibi içtimai mükellefiyetlerde gösterilmesi gereken hassasiyetlerden bahsediyor. Yani kamil bir mümin olmanın yolu hem Allah’a hem insanlara hem de kainata karşı kendini doğru konumlandırmaktan geçiyor. Din zaten bu ilişkileri düzenlemek için var. Fakat özellikle kendisini dindar diye nitelendiren insanların önemli bir kısmı maalesef dindarlığı ibadetlere hapsetmiş durumda. Aslında “namaz insanı fuhşiyattan alıkoyar” fehvasınca insan olmayı becerememiş olanların yatıp kalkmalarına ya da aç kalmalarına ibadet denir mi denmez mi o da ayrı bir konu. Hal böyle olunca insani değerleri haiz profan hatta ateistlerin camiyle arası iyi olanlara tafra yapması için uygun bir zemini oluşturan maalesef yarım yamalak bir islam anlayışına sahip dinbazlar. Dinbaz diyorum çünkü dindar dediğinizde o sarmaldan çıkmak neredeyse imkansız. Aklıma Fethullah Gülen’in “İslam müslümanzededir” sözü geldi. 

Gelelim insaf meselesine, beni yıllar önce İstanbul’da birkaç derginin yazı heyetlerine davet ediyorlardı. O zamanlar yazı yazmıyordum. Daha çok sokakta kısa metrajlı film çevirmekle meşguldük o tarihte. Önümüze emek mahsulü bazı yazılar geliyordu ve keyifle “bu makale hizmetin prensiplerine, bu makale kaynaklarımıza bu da konjonktüre uygun değil” deyip geri çeviriyorduk. Çok keyifli ve kolay bir işti bizimkisi. Şimdilerde birşeyler karalamaya çalıştıkça yazıp çizmenin hiç de kolay olmadığını daha iyi anlıyorum. Münferit Müslüman Platformu genelde eskiden yolu cemaate uğramış ya da steril kalabilmiş birkaç kardeşimiz tarafından kuruldu. Genelde cemaatleşmenin özelde ise Gülen cemaatinin hatarlı taraflarına vurgu yapılan yazılar yayınlandı. Ben ilahiyatçı değilim ama Hareketin mutfağını çok iyi bilen birisiyim. Sadece aksiyon tarafı değil, yazılı kaynaklara da biraz da olsa vukufiyetimin olduğunu zannediyorum. Üstadın yaklaşımıyla birşeyin yaratılması değil, kesbi şer olabilir. Ateş yakar, su tahrip eder ama onlarsız bir hayat düşünülemez. Kur’anda cem olma, bölünmeme ayetlerle teşvik ediliyor. Said Nursi de hiç olmazsa 15 günde bir defa okuyun dediği İhlas Risalesine bu muhtevada bir ayeti serlevha yapmış. Elbette Kur’anda bahsedilen cemaat olma, müslümanlar arasında ayrılığa sebep verecek bir boyutta hizipleşmek değil ama her biri bir nev olan insanı aynı kalıplarda yeknasak bir yapıda cem etmenin mümkün olmadığı da bir gerçek. Yani dışarıda durup eleştirmek gayet kolay, ama bu türlü yapılar hep var olmuş, olmaya da devam edecek. Cemaatlerin ya da tarikatlerin hatarlarından kurtulabilmenin yegane yolu, İslamın temel prensiplerine uymaktan geçiyor. Ama maalesef bu yapılar kendilerine ait bir takım subjektif iç dinamikleri, objektif islami mükellefiyetlerin önüne geçirmiş durumdalar. Bu problemden azade olmuş bir tane yapı yok, yalnızca nezle ya da verem olmuş yapılar var. 

İslam dinamik, dışa dönük ve gelecek vizyonu olan bir din. İ’layı Kelimetullah bir müslüman için çok mühim bir ümniye. Tarih bu hedeften uzaklaşan müslüman toplulukların sünepeleştiğini gösteriyor. Bununla alakalı “yeryüzüne Salih kullarım varis olacaktır,” “Allah nurunu kafirler ya da müşrikler istemese de tamamlayacaktır,” “Allah, kendini inkar edenlerin mü’minler üzerindeki üstünlüğünden asla razı değildir” (ki Fethullah Gülen bu ayeti yorumlarken: “Eğer hali hazırdaki realite bu ise, yani inanmayanlar inananlar üzerinde bir sulta kurmuşlarsa, o halde tüm müslümanlar vebal altındadır” demektedir), “akıbet müttakilerindir” gibi ayetler zikredilebilir. Yine başka bir ayette (bu da Gülen’in çok zikrettiği ayetlerden biridir) Hz.Lokman oğluna “Ey oğulcuğum, namazı dosdoğru kıl, insanlara iyiliği emret, onları kötülükten de nehyet ve bu yaptıklarından dolayı başına geleceklere de sabret. Çünkü bu zor büyük ve zor bir iştir.” buyurulmaktadır. İşte Gülen’in “yolun kaderi” dediği şey de budur. Şimdi Kur’an zaman üstü ise ve hepimiz kitabullaha muhatap isek, Cenab-ı Hakkın muradı olan şeylerin cemaatleşmeden, inanmış insanları örgütlemeden yapabilmek mümkün müdür? 

Hiçbir şey yapmazsanız hata da yapmazsınız. İşte insaf meselesi burada devreye giriyor. Evet şu an cemaat mensupları çok büyük acılar yaşıyor, masum insanlar dolaylı ya da direkt katlediliyor, aileler bölünmüş durumda, birçok insan özgürlüğünü, işini kaybetti. Çünkü zor bir işe talip oldular. Cemaati az tanıyan herkes Gülen’in yalnızca dindar bir toplum inşa etme niyetinin olmadığını, aynı zamanda Müslümanlığın yaşanmasına mani olacak şerlerin bertaraf edilmesi gibi bir gayesinin olduğunu bilir. “Şerrin def’i hayrın celbine müreccahtır” sözünü Bediüzzaman da zikreder. Peki bu mücadele nasıl verilecektir? Aslında dünyaya ilan edildiği şekliyle, medenilere galebe ikna iledir metodu benimsenmiş gibi görünse de, bu bir hak istirdadı mücadelesidir ve gelecekte şiddetleneceği de muhakkaktır. Niyet halistir ama kurguda problem vardır. Mesela üstad Mehdi kavramına ısrarla vurgu yaparken medeni bir dünyada bu kavganın nasıl medenice verileceğine dair bir metoddan bahsetmez. Her ne kadar ikna metodunu salık verse de ikna olmayanların biriken tepkisine karşı nasıl davranılacaktır? Demek ki kavga kaçınılmazdır. Hakkını yemeyelim, bazı ikazları vardır: Mesela adaleti izafiyeyi zemmeder, bireyin hakkını kimseye yedirtmez, ama adaleti mutlak mümkünse, adaleti izafiye zulümdür derken, mefhumu muhalifinden okunacak olursa, aynı zamanda izafi adalete açık kapı bırakır. “Dahilde cihad olmaz, olsa olsa fitne olur” der. Bu ölçü cemaat tarafından ne kadar dikkate alınmıştır bu konuda tereddütlerim var. Yine “zaman yalanı neshetmiştir” demektedir. Benim bu sözden anladığım yaşadığımız dönemde hiçbirşeyin gizli kalmayacağı ve yalanınızın ve gizlinizin yüzüne mutlaka bir gün çarpılacağıdır. Hadiseler üstadı haklı çıkarmıştır. Bütün bunlara rağmen birçok güzel iş de yapılmıştır. Dünyanın dört bir tarafında cemaat için göz yaşı döken her milletten insan vardır. Dünya barışına müslümanların da katkısı olabileceği gösterilmiştir. Gerçekten çok iyi müminler yetişmiştir. Bunlar ancak cemaatleşerek yapılabilecek işlerdir. Ama nefsiyle edilmesi gereken mücadeleyi ki (Efendimiz (sav) buna büyük cihad demektedir) kazanamamış bir takım kadrolar, bunca emeği hamasi beklentilerine kurban etmişlerdir. Gelecekte ne olacağını Allah bilir ama insan sermayesi hala bir kazanım olarak durmaktadır. Yaşanan büyük handikaplardan sonra cemaatleşmeye karşı durup, münferit bir tavır içine giren arkadaşlarımız kendileri için istediği tercihte bulunma hakkına sahiptirler. Ama sadece olumsuzlukları görmek insanı insafsızlığa itebilir. Bireysel olarak kulluğu düzgünce yaşayabildikten sonra münferit kalmanın bir problemi yok. Hocaefendi’nin dediği gibi kabirde “Şeyhin ya da Hocanız kim suali” de yok. Ama gerçekten falancanın değil de Allah ve Resul’ünün hatırı için bunca çileye katlanan insanları da anlamak icap ediyor. 

Son olarak Yunus Aleyhisselam kıssasından yola çıkarak cemaate şekil veren insanlara seslenmek istiyorum. Kur’anda mealen “Eğer kulumuz Yunus bize istiğfarla yönelmeseydi, kıyamete kadar balığın karnında kalacaktı” buyruluyor. Bence şu anda yapılması gereken önce günahı doğru tespit edip sonra istiğfara yönelmektir. Hep ibadetteki tekasül, (tembellik) nafile hassasiyeti, harama nazar gibi şahsi günahlar nazara verilip derlenip toparlanmaktan bahsediliyor. Oysa biz bu kuyuya bunlardan dolayı düşmedik, biz Pompei halkımıyız ki bunca şiddetli bir tokadı hakedelim. Asıl problem güya dava adına hiçe sayılan kul haklarıdır. Birilerinin kontrolsüzce kurduğu kumpaslardır. Kimse salağa yatmasın. Kendimize ve Allah’a karşı dürüst olup bunları günah kabul edip acilen bu türlü işlere bulaşanları tardederek istiğfara yönelmemiz icap ediyor. Allah hepimize insaf versin vesselam. 

Tayfun Tuna
author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

1 Yorumlar

  1. Cemaatin kurumlarinda çalışan insanlar önceden mudurune vs hemen itaat eder verilen iși en güzel sekilde yapmaya calisirdi ama șu süreçte gordukki bir ulkenin genel muduru ogretmenleri topluyor hicbir problem yok burada oluruz yine de donmeyiz sonuna kadar buradayiz deyip gaz veriyor bu arada kendi ailesine abd vizesi alip sessizce kaçıp gidiyor ve telefonla ulke yonetmeye devam ediyor ve bu adama kimse birsey yapmiyor. Buna șahit olan artik kimi dinler kime itaat eder hem turkiyedeki sistemi elestir hem de aynisini yap.

    YanıtlaSil