Header Ads Widget

test banner

Devletçilik hastalığımız

Yakın zamanda yaşadığım şehirde bir belediye otobüsünün üzerinde aynen şöyle bir yazı gördüm: “Vatan sevgisi imandandır.” 15 Temmuz sürecinden sonra yaşananlar ve bu milletin bu zulümlere seyirci kalması dini olarak bir çok şeyi sorgulama gereksinimi doğurdu. Doğru veya yanlış, katılırsınız katılmazsınız ama naçizane şu kanaate vardım ki; siyasal islamın ilk temsilcisi diyebileceğimiz Muaviye’den sonra sırf maslahat için bu dinin içine bir sürü hadis, fetva, dini menkıbe ve rivayet sokulmuş! 

İlk gördüğüm an bana bu konuda düşündüklerimin doğru olabileceğini bir nevi teyit eden bu otobüs üzeri hadis’e (!) biraz bakalım mı? Burda sevgisinin imandan kaynaklandığı belirtilen vatan hangi vatan olabilir ki? Bildiğim kadarıyla Kuran’da vatan ya da devlet kavramlarından hiçbir yerde bahsedilmiyor. Ali Bulaç’ın ifadesiyle, insan için 5 şey kutsaldır: Canı, malı, nesli, aklı ve dini. İnsan bunlar için yaşar ve bunlar için gerekirse canını ortaya koyar. Peygamber Efendimiz (sav) sağlığında devlet yönetimi, yöneticinin nasıl seçileceği gibi hususlarda hiçbir yöntem bırakmamış ya da işaret etmemiştir. Önemli olan insanın canı, aklı, nesli, dini ve malıdır. Dolayısıyla bu değerlerin emniyete alındığı her yer müslüman için vatandır! Şu yaşadığımız günlere baktığımızda, şu an TR’de zulüm altında inleyen mazlumlar için vatan Türkiye midir, yoksa Almanya, Kanada ya da İsveç midir? 

Ya da sonradan müslüman olmuş bir gayri müslim için, Allah korusun, yeni bir Haçlı Savaşı çıkması durumunda, imanından gelen vatan sevgisi bu kardeşimizin hangi tarafta savaşmasını gerekli kılar?
Sanırım ne demek istediğim anlaşılmıştır. Başta da ifade ettiğim gibi süreçte üzerine düşünüp, günlerce kafa patlatıp, kendimce bir kanaate vardığım noktalardan birisi de işte bu yanlış sağcılık, menfi milliyetçilik anlayışıdır. Emevilerden itibaren siyasi olarak hedefe ulaşmak için meşru görülen yöntemlerden birisi ve belki de en tehlikelisi zannımca buymuş. “Ya devlet başa ya kuzgun leşe, şeriatin kestiği parmak acımaz, Allah devletimize zeval vermesin, devletime canım da kanım da feda olsun!” şeklindeki hepimizin yakından aşina olduğumuz bu kavramlar, aslında dinden neşet etmeyen, ama tarihi süreç içerisinden Emevilerden başlayıp, Selçuklular ve Osmanlı ile devam eden çizgide nice zulümlere perde yapılmıştır. Bu çarpık anlayışla kundaktaki bebeler katl edilmiş, kardeşler boğdurulmuş, devletin bekası (!) için darağacına asılmış insanlar meydanlarda günlerce teşhir edilmiştir. 

KHK ile görevinden ihraç edilmiş bir insan olarak, kendisi Süleyman Efendi cemaatine sempati duyan amcamın oğlu ile süreç hakkında konuşurken, devletin beni hangi suça istinaden işten attığını, neden beni mağdur ettiğini sorduğumda, benim suçsuz olduğumu devletin de bildiğini, ama o meşum geceki girişim başarılı olsa devletin yıkılacağı, devletin yıkılmasının dinimizin elden gitmesine neden olacağı ve ülkenin Suriye gibi olma ihtimaline binaen devletin böyle bir savunma refleksi ile hareket ettiğini, dolayısıyla kurunun yanında benim gibi yaşların da yanmasının ihtimal dahilinde olduğunu söyledi. Yani ona göre benim başıma gelenler keramati sorgulanmaz devletimizin bekasının yanında ufak bir ayrıntı imiş. Devletime küsmemeli, kaderime razı olmalıymışım… E tabi hükümetin gayri resmi fetvacıbaşı Karaman Hocanın fetvalarının oluşturduğu zeminde bundan başkasını da beklememek lazım. Ben kimim ki yüce devletimizin hükmü karşısında hakkımı talep edeyim?

Tabi bu noktada Fethullah Gülen’in de bu yolda döşediği taşları görmemek olmaz. FG de zamanında sohbetlerinde Osmanlıyı ve hepsi evliya mertebesinde (!) olan padişahlarını yere göğe sığdıramazken, sonunda kendi silahı ile vurulacağını, Fatih’in kanunileştirdiği kardeş katli hükmünün, yeri geldiğinde zamanın şeyhül-islamı Karaman Hoca tarafından kendi ve cemaati aleyhine kullanılacağını bilemezdi. Zannetmem, küçük bir ihtimal ama, belki o da bu kadar devlet kutsamacılığı yaptığı için şimdi pişmandır. Gerçi beyefendinin dün söylediğini bugün başka türlü tevil etme konusundaki ustalığı düşünüldüğünde muhtemelen bunu da başka türlü tevil edecektir.

Bu sağcılık ya da devletçilik öyle bir illettir ki, insanın devlet karşısında zerre kadar önemi yoktur. Devlet insan için olacağına insan devlet için vardır. Devlet dediğimiz aygıtın da aslında senin benim gibi insanların bizden aldıkları yetkilerle bizi adımıza iş yaptıklarını, devleti yönetenlerin de senin benim gibi birer insan olduklarını, dolayısıyla senin benim ne kadar yanlış yapma ihtimalimiz varsa onların da yanlış yapabileceklerini göremez. Devlet yöneticileri sanki mana aleminden gönderilmiş, melekler gibi nefsi olmayan, her işlerini hikmet üzere yapan insan üstü varlıklardır. Özellikle MHPli olanlarda bu devlet aşkı neredeyse küfür mertebesine ulaşmıştır desem, hata eder miyim bilmiyorum. Şahsımca cemaatin tabanındaki masum insanlara yapılan bu zulümlerde MHPli bürokratların da en az hükümet ve derin devlet kadar vebali olduğunu düşünüyorum. Bu işlere bu kadar hevesli olmalarının saiki de anlatmaya çalıştığım bu küfür mertebesindeki devlet aşkıdır. Genel başkanlarının isminin Devlet olması da sanırım tesadüf değildir.

İnsanın değerinin olmadığı yerde, insan aklının eseri olan başta devlet dediğimiz yapılanmalar olmak üzere tüm ideoloji, görüş, cemaat, tarikat, siyasi parti ve sair yapılanmalar yerin dibine batsın! Allahın yarattığı en şerefli mahluk insandır ve insana saygının olmadığı, insanın öncelenmediği tüm sistemlerin Allah sonunu getirsin! İşte daha dün rejimin zulmünden kaçarken yine bir aile Meriç’te yok olup gitti. Bir kedi için Türkiye’yi ayağa kaldıran Türk milleti (doğrusu da budur zaten), niye aynı hassasiyeti masum olduğunu bildiği bu insanlar için de göstermez ki? Cevabın vereyim mi? Çünkü o insanlar şöyle ya da böyle Devlete başkaldırarak yeryüzünün en büyük suçunu işlemişlerdir!... Allah sizi Devletinizle haşredip yargılasın inşallah..

KHKlı 

author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

3 Yorumlar

  1. Size katiliyorum. Vatan, millet, devlet, bizde yuzyillardir ve halen kutsallastirilmis, dinimize eklenmis, aslen gorunen secilmis ve/veya gorunmeyen secilmemis iktidarin, cok ustaca iktidarini / iktidarlarini devam ettirmek ugruna kullandigi cok kullanisli aletlerdir. Iktidara talip olanlarda ayni aletleri kullanirlar. Dogdugumuz andan itibaren sehitlik ozendirilmistir, askerligini yapmayana kiz vermezler, sehitler buyuk oranda hep fakir aile cocuklaridir, direk cennete giderler, onlarin sehit olmasina yol acan kararlari alanlarin ne kendileri ne yakinlari asla sehit olmaz, bizde bu filmi bikmadan usanmadan sorgulamadan yuz yillardir seyrederiz, aglariz, yine seyrederiz. Benim yasadigim ulkede askerlik, birakin mecburi olmayi, gayet yuksek maasli bir meslek, ogretmenlik, polislik, avukatlik, doktorluk vs gibi, ayrica orduda her milletden calisanlar var ve dunya da kimse Birlesik Kralligin ordusunu hafife alamiyor. En aci olani, dertlerimizin nerdesi tamami dunya nin bir cok yerinde cozulmus, halledilmis dertler, yani icat / mucit gerektirmiyor, copy paste bile yapamiyoruz. Rabbim sormayacakmi neden beklediniz, duzeltmediniz, bu kadar kulum, bu kadar aci cekti diye, ne cevap verecegiz?

    YanıtlaSil
  2. ne demek devlet aşkı devlet olmadan vatan olmaz ama sen benim için tüm dünya vatandır diyorsan güle güle git sam amcanızın kucağına otur khk ile atıldım diyede zırlama

    YanıtlaSil
  3. Devlet korkusu, devletçililik ve devlete tapınma duygusu bizim milletin genlerine değil, atomlarına değil higgs parçacıklarına işlemiştir, kolay kolay kazınamaz. Doğru olan batıdaki "yurtseverlik" anlayışıdır. Kemalist söylemin de bu işte büyük payı vardır. Bugün İslamcısı da Milliyetçisi de komünisti de aynı Kemalist diskurun tornasından geçmiştir ve sonuçta aynı noktada buluşurlar: Kutsal devlet ve Türk milliyetçiliği! Ara sıra Diriliş Ertuğrul dizisine bakıyordum; oyuncuların her iki sözünden biri "devlete zeval gelmesin, devlet şöyle, devlet böyle..." Sen obada yaşayan göçebe bir topluluksun, ne devleti? diye sorgulamaz kimse tabii ki. İçinde debelendiğimiz sorunlar yumağının büyük bir topu da bu yanlış ve hastalıklı devlet anlayışına aittir. Gittikçe fakirleşen ve koruyucu, baba figürüne daha muhtaç hale gelen Türkiye'de kutsal devlet ve milliyet anlayışının daha uzun süre etili olacağını malesef öngörüyorum.

    YanıtlaSil