Header Ads Widget

test banner

Meselenin Önemine Binaen Öyle Denilmiş!

Birkaç arkadaşla muhabbet ediyorduk. Efendimiz’in (sav) su sözüne geldi konu “"Yanında benim adım anılıp da bana salavat getirmeyenin burnu yerde sürtülsün." Sordum ortaya, Rahmet Peygamberi olan birisi, neden kendisine salavat getirmeyen birisi için neden böyle bir şey istesin? Çelişki değil mi?” Birisi cevap verdi: “Meselenin önemine binaen denilmistir. Bu mesele ne kadar önemli ki böyle söylemiş!”

Bu söz, rasyonel argümanlarla savunmakta zorluk çekilen bir fikri desteklemek için kullanılanilir. Artık akil ile izahı mümkün görünmüyordur. Bu yüzden “mesele ne kadar önemli ki böyle bir söz söylenmiş, böyle bir hüküm verilmiş!” denilir. Artık tartışmada savunulan fikir, mantığın ötesine bağlanmıştır.

Akla yatmayan ifadeler, maksadı göz önünde bulundurulmayan cümleler insani dinden soğutmak için güçlü bir sebep olabiliyor. Reddit’te ex-muslim diye bir alt-grup (subreddit) var. İsminden de anlaşılacağı üzere eskiden Müslüman olan ama sonradan İslam’dan çıkmış insanların bulunduğu bir grup. Bu gruba, ABD’de yasayan birisi olarak İslam ile ilgili ne gibi zor sorular gelebilir diye merak ettiğim için girmiştim. Buradaki insanların takıldıkları noktalar, genelde bağlamdan çıkarılmış ayet ve hadislerin mesajlarıydı. Sözleri düz anlamıyla değerlendirerek İslam’da kusurlar bulmuş bu eski Müslümanlar. Zaten, özellikle bazı ayet ve hadisleri değerlendirirken bağlam göz önüne alınmazsa iki seçenek çıkıyor insanın önüne, ya “bir hikmete binaen söylenmiş” diyecek, ya da “böyle barbar din mi” olur diyecek. “Ex-muslims” grubu ikinci seçeneği tercih etmiş. 

Bu yazıda, aklımıza yatmayan ama buyuk birisi tarafindan soylenmis bir söz duyduğumuzda, hemen onu savunmanın yanlışlığını anlatacağım. Devaminda, çelişkili duran o sözün doğruluğuna dair ihtimalleri inceleyeceğim. Yazının son kısmında da bir sözdeki veya hükümdeki problemleri teşhis adına bazı metotlar sunacağım.

Temel insan hakları ile uyuşmayan, vicdana sığmayan sözleri, sırf saygı duyduğumuz, değer atfettiğimiz birisi söyledi diye savunmaya, aklamaya çalışmk büyük bir problemdir. Zaman zaman farkında olarak veya olmayarak yapılabilen yaygın bir hatadır bu. Peygamberler haric hiç kimseyi bu hatayı yapmamaktan emin gormuyorum. Bu yüzden, bu konunun önemli olduğunu düşünüyorum. 

Meselenin önemli olduğu yerler var

Öncelikle su noktayı atlamamak lazım, “meselenin önemine binaen” sözünün bir karşılığı vardır; tamamen boş bir söz değildir. Bazı konuları bilgi eksikliğimizden, ufkumuzun darlığımızdan, düşük kapasitemizden vs. çeşitli sebeplerden dolayı anlamayabiliriz. Anlamadığımız bir konuda bodoslama “burada hata var!” diye tepki göstermek, en basitinden kibirdir. “Meselenin önemine binaen öyle söylenmiş” demek, oradaki hakikati anlamaktan aciz olduğunu, kendi anlayışının sınırları olduğunu kabul etmektir. Takdir edilesidir bir yere kadar. Zaten Allah’ın (cc) Alim ismini kabul eden birisi, insanların zaman zaman anlayamayacağı şeyler olabileceğini de kabul etmesi gerekir. Diğer yandan, bu sözün bir kullanım yeri olması, her kullanımini doğru kılmaz. Suistimale çok açık bir söz ve ediliyorda. Bu yazıda yanlış kullanımı üzerinde duracağım.

Kendisi ile çelişmek

Kişilerin kendi manevi, ahlaki değerleri ile çelişen şeyleri savunması dünyanın birçok yerinde olan durumdur. Örneğin, ABD’de kilise cemaatinde küresel ısınmayı inkâr eden ciddi bir kitle var. Halbuki Hristiyanlıkta doğayı korumak çok önemli değerdir. Bu Hristiyanlar nasıl oldu da doğaya zarar veren, kendilerine doğrudan bir faydası olmayan küresel sermayeleri destekler duruma düştüler diye araştırma yapan birisini dinlemiştim. Bu çelişkiye dindar Hristiyanların nasıl düştüğünü araştırmışti. Bazen insanlar, mantıkla ve vicdanla izahı olmayan bir söz duyduğunda bile, sırf büyük birisi tarafından söylenmiş diye doğrudan savunmaya geçebiliyor; izahı zor, tutarsız bir duruma düşebiliyor. 

Bir sözün söylenme amacına yönelik üç ihtimal ve analizi

Peki aklımıza yatmayan bir söz duyduğumuzda ne tepki vermeliyiz? Öncelikle, eğer ilk kez duymuşsak direkt inkâr edemeyiz, sakıncalı olabilir. Bizim mantığımıza yatmıyor olması, o sözün mantıksız olduğu anlamına gelmez. Anlamadığımızı inkâr etmek de bir türlü bağnazlıktır. Üstelik inkâr ettiğimiz söz eğer bir ayetse, dini açıdan çok sakıncalı bir durum oluşur. 

Bir söz ile ilgili üç ihtimal söz konusudur (atladığım bir ihtimal varsa, paylaşabilirsiniz): (1) öyle bir söz yoktur, (2) o söz olabilir ve tam olarak o kasıtla söylenmiştir, (3) o söz söylenmiştir ama maksadı, bağlamı (contex) farklıdır. Çelişkili gördüğümüz bir sözü “bir hikmete binaen söylenmiştir” diyerek savunmaktansa, öncesinde bu üç ihtimal dahilinde değerlendirmenin daha doğru olduğunu düşünüyorum. Bu durumları teker teker, örneklerle inceleyelim:

1) O söz olmayabilir: Bir gün arkadaşlarımla sohbet ederken birisi mantığı zorlayan bir ayet söylemişti. Bakara suresi, su ayet diyerek referans göstermişti. Demiştim, hemen bakalım Kur’an’a. Bağdat ordaysa arşın burada! Odadaki meali açıp baktık. Öyle bir ayet yoktu... Olay çözüldü, dava kapandı. Olmayan ayeti haklı çıkarmaya çıkarmaya çalışmadık. 

Bir başka örnek anlatayım. Bir yakınım anlattı, 80’lerde Hakses isimli dergide bir hadis yayınlanmış: “Sakal kesilirse, okun yaydan çıktığı gibi, iman kişiden çıkar”. Yazıda kaynak da veriliyor hadis kitaplarından. Anlatan kişi dedi, bu dergiyi okuyup memuriyetten istifa eden arkadaşlarım oldu. Bir zaman sonra aklına orijinal kaynağa bakmak gelmiş. Tahmin edersiniz ki öyle bir hadis görmemiş derginin kaynak olarak gösterdiği yerde. Sonuç olarak, akla uymayan ifadeler ve hükümler aslında hiç söylenmemiş olabilir. Savunup, o sözü desteklemeye kalkarsanız büyük bir hata yapabilirsiniz.

2) O söz veya hüküm olabilir ve tam olarak o kasıtla söylenmiştir: Ebussuud Efendi’nin bir fetvası var: “Bir kişi namazı kırk gün istihlalen terk ederse katli lazımdır” diyor. Okuduğumda “istihlalen ne demek ki?” deyip ve sözlüğe baktım. Helal ’den geliyor. Helal olduğunu iddia etmek gibi bir anlamı var. Evet, kulağa uç geliyor insan öldürmeye izin veren böyle bir fetva. İnsan hakları ile, inanç özgürlüğü ile izah edilmesi mümkün görünmeyen bu söz, tam olarak bu anlamda söylenmiş, kasıt tam olarak bu. Böyle fetvaya karşı “namazın önemine binaen…” gibi bir savunmaya geçmek çok sakıncalıdır. Islamafobia ile mücadele eden, ırkçılıkla savaşan, insan hakları savunucusu bir batılı aydına bu fetvayı izah etmeye çalıştığınızı düşünün. Ne kadar zor bir duruma düşeceğinizi görebilirsiniz. Böyle çarpık bir hükmü haklı çıkarmaya çalışmaktansa, “Bu sözü söyleyenin Fıkhî bilgilerine saygı duyuyorum. Ama bu Şeyhülislamlar şehzade katline de cevaz vermiş insanlar. Temel insan hakları ile ilgili sorunları olan insanlar. Bu da onun bir başka örneği” demeyi tercih ederim. 

3) Söz söylenmiştir ama bağlamı (contex) farklıdır: ABD’de sık duyduğum bir söz var: “Context matters!” (Bağlam önemlidir) Bir söz bağlamından koparılırsa çok farklı yerlere gider. Mesela, birisi bir sözle ironi yapıyordur, kinaye yapıyordur, iğneliyordur. Eğer ironiyi bağlamdan çıkarılırsak, sözün anlamı kolayca tersi anlama gider genelde. Benzer bir seklide, akla aykırı duran bir sözü değerlendirirken, bağlamdan çıkarılmış olma ihtimalini hesaba katmak lazım. Gayet masum sözler, pekâlâ bağlamdan çıkarılıp, zorlama bir yorumla çok ters noktalara çekilmiş olabilir. Örnek olarak İslam’a göre kadınların yönetici olması meselesi bunlardan birisidir. Şöyle bir hadis var: "İşlerini bir kadına bırakan topluluk asla felah bulamaz." Ağır bir cinsiyet ayrımcılığı içeren bir ifadedir bu, eğer bağlamdan koparılırsa. İlk tepki olarak “bir hikmete binaen söylenmiş. Demek ki kadın yönetici ne kadar sakıncalı ki böyle denmiş!” diye savunmak, ahlaki güzellikleri tamamlamak için, adaleti sağlamak gönderilmiş olan Peygamberi (sav) anlamamak demektir. Şimdi hadisin bağlamına bakalım. Sorularla İslamiyet sitesi bu hadise şöyle bir açıklama getiriyor:

"Yönetimlerini kadına teslim eden bir toplum iflah olmaz." anlamındaki hadis, Hz. Peygamber bu sözüyle, başkanı bir kadın olan Sâsânî Devletinin kısa süre sonra yıkılacağını haber vermektedir. Nitekim bu devlet, kısa bir süre sonra yıkılmıştır. Yoksa bütün zamanları ve idarecileri kadın olan bütün devletleri kastetmemiştir.

Diğer taraftan Kur'an-ı Kerim'de, Sebe' Melikesi Belkıs'tan bahsedilirken herhangi bir olumsuz ifadeye yer verilmemiş olması, tarihte ve günümüzde başında kadın olduğu halde güçlü bir şekilde varlığını devam ettiren ülkelerin bulunması, Hz. Peygamber'in bu sözünün genel hüküm içermediğini göstermektedir. Bu bakımdan İslâm'da kadının, kamu görevi yapmasını yasaklayan açık, kesin ve bağlayıcı bir nas yoktur. Bu itibarla, gerekli fıtrî donanımı haiz, liyakatli kadınların devlet başkanlığı da dahil, her türlü yönetimde görev almasında dinî açıdan bir sakınca yoktur.

Fakat konuyu bu bağlamdan çıkarıp “kadın yönetici olmaz” noktasına getiren bir anlayış gelişmiş maalesef. Böyle hastalıklı bakan insanlar, kadınlara zulüm etmeye, haklarını gasp etmeye, onlara ikinci sınıf insan muamelesi yapmaya tamam demiş olurlar. Farkında olarak veya olmayarak zulmetmiş olurlar. 

Söz neden bağlamından çıkar?

Son olarak, insan hakları acısından sorunlu bazı hükümlerin sebebini anlamak için nelere dikkat edilebilir, bundan bahsedeceğim. Bu noktalar, bağlamın göz önünde bulundurulmasında da doğrudan yardımcı olur diye ümit ediyorum (aklınıza gelen başka noktalar varsa, paylaşırsanız sevinirim). Araştırmacının kendi eğilimleri : Her araştırmacının eğilimleri vardır. (Fakihleri, alimleri hepsini arastirmaci kategorisinde koyuyorum) Bu eğilimler, bazen çalışma yaparken bazı noktaları yanlış değerlendirmesine sebep olur. Bir sözü söyleyeni tanırsak, eğilimlerini bilirsek, ne kastettiğini daha iyi anlarız. Nereleri gözden kaçırmış veya kaçırmamış olabileceğini daha iyi tahmin ederiz. Örneğin,Engin Sezen’in röportajlarında görmüşsünüzdür, kişilerin arka planına dair sorular soruluyordu, onlar da geçmişlerinden bahsediyorlardı. Kişisel arka planına dair bilgiler, okuyucuya, sözün maksadını anlamada yardımcı olur. (Enes Gokce olarak benim de egilimlerim var ve farkinda olmayarak bu yazida hatali seyler soylememe sebep olmus olabilir!) 

Bir diğer boyutu, araştırmacı ırkçı olabilir, devletçi olabilir, güce biat eden birisi olabilir ve ya ataerkil zihniyette sahip birisi olabilir. Sonuçta, ulema-i su (kotu alimler) diye bir terim var İslam literatüründe. Bunların hepsi eğilimdir ve araştırmacının dini bir hüküm verirken, bir sözün orijinalindeki maksadı net olarak görmesini engeller. 

Çevresel faktörler: Araştırmacının yaşadığı çevre, zaman dilimi olayları doğru analiz etmesinin önünde bir engel oluşturabilir. Örneğin, buhranlı dönemlerin alimleri, araştırmacıları belli konularda biraz daha karamsar yargılarda bulunabiliyor. Veya ifade özgürlüğünün olduğu bir ortamda büyümüş ve yasamışsa bir araştırmacı, bu bir kredi sağlar yazılarına. Bu faktörler, araştırmacıların sözlerini okurken, dinlerken, aklin bir köşesinde bulundurulmalıdır. 

Çıkar çatışması : Bir hükmü veren kişi hakkında, “yaşadığı zamandaki devletle ilişkisi nedir, söyledikleri karşılığında bir maddi karşılık almış mıdır, makam elde etmiş midir, itiraz ettiğinde zulüm görmüş mudur?” gibi soruları sormak okuyucunun hakkidir. Çünkü çıkar çatışması, bir sözün maksadını çarpıtabilir. Bunlar okuyucuya, bağlamı anlama adına önemli ipuçları verir. 

Özet olarak, bir insan, ahlaki değerlerle çelişen, insan haklarını göz ardı eden yorumları doğrudan savunmaya girişmemeli. Aksi halde, dini savunayım derken dinde olmayan bir şeyi savunuyor olması mümkündür. Genel ahlaka uymayacak bir şeyi dinin emri diye duyduğunda, o sözün uydurma olabileceğini veya bağlam dışına çıkarılmış, amacının saptırılmış olabileceğini göz önünde bulundurmalıdır. Dahası, her birey, sorunlu görünen hükümleri veren kişilerin zaafları, eğilimleri olabileceği ihtimalini de hesaba katmalı. Bu hükümlerin hastalıklı olabileceğini göz önünde bulundurmalı. Aksi halde, iyi niyetli insanlar, en iyi ihtimalle, ilkel bir bakış açısına sahip olduğu için muhatabının gözündeki kredisini kaybeder. Kotu ihtimal, zulmeden veya zulme ortak olan kişi olur. 

Enes Gökçe
author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

2 Yorumlar

  1. Kaleminize, caniniza, emeginize saglik. Islam'in(Kur'an'in) urettigi ahlak ve hukuk normative ahlak ve hukuk degeri olarak alinamaz diyordu Fazlurrahman, Gulen'de ona Fazlusseytan diyordu bu goruslerinden oturu. Gel zaman git zaman vakialar, tarih, mukerrer hadiseler; inanmaya kendimizi zorlasakta, narkoz ile kafa bulup dinimize meftun olsakta sorunlu bir dinimiz oldugu gercegini bize haykirdi.

    YanıtlaSil
  2. Tesekkur ederim vakit ayirip okudugunuz icin.

    Ben Kur'an'dan cikarilan hukuk kurallari kismina vakif degilim. Bir musluman olarak olarak suna inaniyorum, Kur'an-i Kerim Allah'in (cc) sozudur ve sozlerin en ustunudur. Bununla birlikte, Kur'an'dan ve hadislerden yorumlanarak onumuze dini kural diye konulan seylerin bazen carpitilmis olabilecegini veya aslinda hic olmayabilecegini dusunuyorum.

    YanıtlaSil