Header Ads Widget

test banner

Kocakarı İmanı



Allah, sizi zayıf yaratan; sonra zayıflığın ardından (size) bir kuvvet veren; sonra kuvvetin ardından (tekrar) bir zayıflık ve bir ihtiyarlık verendir. (Rûm, 54)

Ne yazık ki vücudun çökmesi, zekânın olgunluk zamanına tesadüf eder. Mânâsız çocukluk, tatsız gençlik, olgunluk çağına hazırlanmaktan başka nedir?

Zekâ —nar, ayva ve portakal gibi— geç renk ve koku kazanan bir sonbahar mahsulüdür. En az kırk sene güneşte pişmeden bu asil meyve ballanmıyor. Dünyayı idare eden, ilim, fen, sanat ve edebiyat cereyanlarını yönlendiren, şakakları beyazlanmış kafalardır.

Genç allâme ve genç dâhi bir mucizedir; nadir çıkar. Ne olacağı meçhul yeni doğmuşlara yer açmak için ölüm, bilhassa baharda, kır saçlara attığı tırpanla kim bilir, insanın tabiata karşı zaferini ne kadar geciktirmektedir.

-Ahmet Haşim

Her şeyin değiştiği, yaşlılığın da nasibini aldığı bu ahir zamanda, çoğu insanın hatırasına saygıyla sinmiş o yaşlılık hâli, belki de insanlığın en sade ama en derin mevsimidir. Yaşlılık, çok az şeyin net olduğu bir dünyada, kelimelere ihtiyaç duymayan, adı konmamış bir hikmettir. Bir sezgiyle söylersek: bilgiyle donanmış bir erdemden ziyade, doğru olanı tecrübe ederek öğrenmiş bir incelik. Tabiri caizse herkesin heybesine göre bulduğu bir risalet.

Bu insanlarla karşılaştığınızda, çoğu zaman uzun cümleler duyamazsınız. Ama bakışlarında acele etmemenin, zamanın değerli olduğunu bilmenin, kalıcı sevgiye kıymet vermenin ve eşyanın ötesine bakmanın sezgisi okunur. Meta değil anlam biriktirmenin, konuşmak yerine dinlemenin, sabrın bağırmadan da anlatabileceğini gösterirler. Haliyle anlatırlar; torunlarını severken, tarladaki otu ayıklarken, çayın üstüne bir kucak nane koyarken bile.

İşte nenelerimizde, dedelerimizde gördüğümüz bu ses, dindar halk arasında “kocakarı imanı” diye anılır. Söylenişi kaba, ama kendisi latiftir. Belki tam da bu yüzden, ironinin içinden seslenir: Zekeriya'nın suskunluğunda, Yakub'un tevekkülünde, Belkıs'ın mektubu anlayış biçiminde bu iman yeniden doğar.

Zekeriya ne zaman mâbette Meryem’in yanına girse, orada türlü türlü rızıklar bulur, şaşırırdı:

“Ey Meryem! Bu sana nereden geliyor?”

Meryem şöyle derdi:

“Bu Allah’tandır. Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.”

Bu cümlede herhangi bir teorik bilgi değil; görmüş, yaşamış, inanmış bir gönlün kesinliği vardır. Rızkın kaynağını bilmeye ihtiyaç duymaz; çünkü onunla birlikte yaşamaktadır.

Belkıs, eline gelen mektubun içeriğine şaşmaz. O mektubun Süleyman’dan geldiğini ve Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla başladığını fark ettiğinde, sadece bir sultan olarak değil, içinde taşıdığı kalp bilgeliğiyle konuşur. Mührü tanır. Bu, siyasî bir sezgi değil; kalbî bir kabuldür.

Yakub’un, oğullarına “Ayrı kapılardan girin, ama bilin ki ben Allah’tan gelecek hiçbir şeyi engelleyemem” deyişi, bir baba olarak tedbirle tevekkülü nasıl aynı anda taşıyabildiğinin ifadesidir. Hem düşünür hem bırakır. Akılla kalbin beraber yürüdüğü yollarda böylesi sesler duyulur.

O sesin kaynağını Bediüzzaman da şöyle işaret eder:

Hadîs-i şerifte gösteriyor ki âhir zamanda kuvvetli iman, ihtiyar kadınlarda bulunur ki, ‘Dindar ihtiyar kadınların dinine tâbi olunuz.’ diye hadis-i şerif ferman etmiş.

Ve belki mecazen, cansız ihtiyarlardan da söz eder:

Şu memleketin mezar taşları dahi birer telkin edici, birer muallim hükmündedir ki, o mânâ-yı mukaddeseyi ehl-i imana ihtar ediyorlar.

Bir köydeki koca hanımı düşünün. Komşusunun bahçesinden gelen rüzgârla kendi çamaşırlarının kurumasını, yağmur yağınca toprağın sevinmesini, torunlarının gülüşünü, kendi beli bükülmüş hâlini ayrı ayrı izleyen... Ama hepsini bir bütünün parçası gibi gören, anlamı nesnelerin değil bağların içinde duyan bir kadın. O kalp, kitapların diline çevrilmemiş ama ezberden yaşanmış bir duadır.

Belki bu yüzden, “kocakarı imanı” deyip geçemiyoruz. Çünkü zamanla yoğrulmuş bir kalbin, sezgiyle bilen bir ruhun, çok konuşmadan çok şey anlatan bir hayatın adı hâline geliyor. Adı mütevazı, sesi yüksek.

İster istemez o sessiz yankı, aramızdaki en yaşlı insanı hatırlatıyor. Zamanı…

Zaman harekete göre ve göreceli diye duymuştum. Öyle ya, takvimler ya güneşin ya ayın hareketlerine göre belirleniyordu. Ve belki de zaman da ezelin etrafında dönüyordu.

Bu hâlde her şey bir saate benziyordu. Her insan küçük bir saat, evren ise içindekilerle birlikte bir büyük saate dönüşüyordu. Belki insan da âlem de geçmişten geleceğe düz bir çizgide değil, kendi dairesinin üstünde yürüyordu.

Yine Bediüzzaman’ın temsiliyle:

Nasıl ki haftalık bir saatin saniye ve dakika ve saat ve günlerini sayan milleri birbirine bakarlar, birbirinin misalidirler ve birbirinin hükmünü alırlar. Öyle de, Cenâb-ı Hakk’ın bir saat-i kübrâsı olan şu âlem-i dünyanın saniyesi hükmünde olan gece ve gündüz deveranı ve dakikaları sayan seneler ve saatleri sayan tabakat-ı ömr-ü insan ve günleri sayan edvâr-ı ömr-ü âlem birbirine bakarlar, birbirinin misalidirler ve birbirinin hükmündedirler ve birbirini hatırlatırlar.

İnsanın ömrü de bu bakışla, namaz vakitleri gibi sanki vakitlere tahsis ediliyordu. Anne karnına düşen bir hayat, öğlen kemâle eriyor diri ve gencecik, vaktin ikindisiyle yaşlanıyor, akşam ile gözlerini kapıyordu. Ve gece ise insandan geriye kalan son hatıralar da siliniyordu. Ertesi sabah tekrar dirilmek, anne karnına düşmek üzere…

Mezarlıklar gibi hüzünlü ama ardında koca bir sükûnet, hasret ve mutluluk taşıyan bu yazıyı ona layık bir umutla bitirelim.

Bediüzzaman’ın ağzından:

Merak etmeyiniz. Sizin ebedî bir gençliğiniz var, gelecek ve parlak bir hayat ve nihayetsiz bir ömür sizi bekliyor. Ve zâyi ettiğiniz evlât ve akrabalarınızla sevinçlerle görüşeceksiniz.

Her kim Allah’a kavuşmayı umuyorsa bilsin ki, Allah’ın tayin ettiği o vakit elbette gelecektir. O, her şeyi işiten ve bilendir. (Ankebût, 5)

-Katre 

Not: Bu yazı digital bir zihnin yardımı ile hazırlanmıştır.

author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

0 Yorumlar