Sunuş*
Kurucusunu kaybeden FETÖ/(The)Cemaat/Hizmet’in (cemaat kavramı tercih edilecektir) gelecekte bürüneceği şeklin bilinmesi ülkemiz açısından önemli bir gündem maddesi durumundadır. Kısa vadede cemaatte çok ciddi değişimler beklenmese de orta ve uzun vadede yönetici sınıf içerisinde bölünmeler ve rekabet, cemaatin ülke bazlı farklılaşması, ev sahibi ülkelerin talepleri gibi sebeplerle bölünme veya kopmalarla zayıflayarak bitmeden, ayrı bir dine evrilmeye kadar farklı ihtimaller bulunmaktadır.
Bu ihtimallerden hangisinin gerçekleşeceği ise cemaatin iç dinamikleri ve dış etkenler tarafından belirlenecektir. Cemaatin yönetici sınıfı ile onlara ev sahipliği yapan başta ABD ve Almanya olmak üzere ülkelerin alacağı kararlar cemaatin geleceğinde asli belirleyici olacaktır. Cemaat tabanı ile Türkiye cumhuriyetinin cemaatin geleceğini etkileme imkanı çok daha sınırlı durumdadır.
Cemaatin gelecekte diaspora/yurtdışı ağırlıklı olmaya devam edeceği değerlendirilmektedir. Yurtdışında büyük bir mali gücü elinde tutan cemaatin bu kaynak sayesinde en az birkaç nesil daha yurtdışında varlığını (bir veya birkaç grup halinde) sürdüreceği kuvvetle muhtemeldir. Yurtiçinde ise İran’daki Bahailere benzer şekilde kayda değer sayıda (binler veya onbinler) cemaat üyesi ile varlığını orta ve uzun vadede sürdürmesi kuvvetle muhtemel görünmektedir. Bununla birlikte Cemaatin Türkiye’de kurumsal meşruiyetini tam anlamıyla kazanması imkansız olduğu ancak zaman içerisinde kısmen meşruiyet kazanabileceği değerlendirilmektedir.
Cemaatin Türkiye’de 2014 öncesi altın çağını tekrar yaşaması imkânsıza yakındır. Cemaatin eski günlere dönmesini zorlaştıran faktörler olarak toplumda kemikleşmiş FETÖ karşıtlığı ve FETÖ’nün gayrimeşruluğuna ilişkin oturmuş inanç, cemaatin siyasete etki edecek yeterli bir gücünün olmaması, muhalefet nezdinde iktidarın eski ortağı olduğuna ilişkin algı, AK Parti, CHP, MHP, Kürt milliyetçileri, Fenerbahçe, Ulusalcılar gibi farklı gruplardaki insanların (Toplumun yüzde 90’ı civarı) cemaate yönelik kendi grup aidiyetlerinden kaynaklanan nefret gibi faktörlerdir. Ayrıca cemaat yönetiminin yaşlanması ve cemaatin dinamizmini kaybetmesi bir diğer faktördür.
Ayrıca, toplumda “FETÖ nefreti” güçlü olsa da KHK’lılar konusunda adım atılması kamuoyunda destek bulan bir taleptir. Bu talep siyaseti çözüm konusunda adım atmaya zorlamaktadır. Siyaset tarafından bir çözüm geliştirilmeyip cemaat tarafından birkaç yıl içerisinde herhangi ciddi bir eylemde bulunulmazsa “FETÖ tehdidinin zayıfladığı algısı” daha da güçleneceğinden kısa dönemde (1-5 yıl) KHK’lıların sorunlarının büyük çoğunlukla mahkemeler tarafından çözüleceği tahmin edilmektedir.
Cemaatin orta ve uzun vadede; kurucusunu kaybeden diğer Müslüman cemaatler gibi zayıflayarak ana akım İslam’ın içinde kaybolmak, kapalı bir kült olarak devam etmek veya Bahailer, Ahmediler ve Yezidiler gibi İslam dışı ayrı bir dine dönüşmek gibi üç temel alternatifle karşı karşıya bulunduğu öngörülmektedir.
Çalışmada temel amacım cemaatin orta ve uzun vadede Bahailer, Ahmediler veya Yezidiler gibi İslam dışı farklı bir dine dönüşebilme ihtimalini vurgulayarak kendimce bir tür uyarı vazifemi yapmaktır. Son dönemde cemaat mollalarında veya ilahiyatçılarında ayrı bir dine gidişin işareti olabilecek işaretler gördüğüm için bu durum benim için daha da aciliyet kespetti. Bu çalışma umarım bu konuda bir duyarlılık ve cemaat içinde bir farkındalık da oluşturur.
Çalışmanın bir diğer amacı da geleceğe ilişkin yaptığım tahminleri yazıya geçirmektir. Başarılı tahminlerin psikolojik tatmin getireceği şüphesizdir. Ancak başarısız tahminler ise kendimi geliştirmem konusunda yol gösterici olacaktır. Ayrıca yaptığım en önemli tahmin başarısız olur cemaat ayrı bir dine dönüşmezse benim için pozitif bir yanılgı olacaktır. Ayrı bir dine dönüşürse de kendimce uyarı vazifemi yaptığım için vicdanım bir nebze rahatlayacaktır.
Derinlemesine bilmediğim dışardan malumat sahibi olduğum cemaat konusunda yazı yazmak benim için gerçek bir meydan okumaydı. Özellikle cemaatin iç işleyişi ve yapısı konusunda yazıda eksikliklerin olabileceğinin farkındayım. Bu anlamda hatalarım varsa okuyucuların anlayışla karşılamaları ve yorumlarda doğrusunu yazmalarını arzu ediyorum. Ayrıca cemaat konusundaki çıkarımlarımda da hata ve eksikler bulunabilir. Her iki konuda da yorumlarda karşı fikirler ileri sürülür ve izahatlar yapılırsa faydalı olacaktır.
Çalışmanın temel hedef kitlesi olarak eski veya mevcut cemaat üyeleri ile cemaat konularına ilgili meraklı okuyucular olarak belirlenmiştir. Bu bakış açısıyla bu hedef kitleyi rahatsız etmeyecek bir söylem ve kavramsal çerçeve kullanılmaya çalışılmıştır. Bu nedenle daha fazla okuyucuya ulaşması arzusu ile “FETÖ veya Hizmet” kavramları yerine “cemaat” tabiri tercih edilmiştir.
Faydalı tartışmaların vesilesi olması dileğiyle;
-Dr. Rasim Bozbuğa
*1996 yılında Habitat II toplantısı yapıldığı dönemde üniversite öğrencisiydim. Bu toplantılar münasebetiyle Bahailer oldukça aktifti ve Bahailerle birkaç kez görüşüp ve Bahaullah’ın kitaplarını almıştım. Bu kitapları okuduktan ve Bahailer üzerine oldukça fazla okuma yapmıştım. O dönemde Bahaileri Türkiye’deki hiçbir grupla ilişkilendirmemiştim. Mehmet Ali Büyükkara’nın 2014 yılında yazdığı “Cemaat mezhebe dönüşür mü?” yazısını okuyunca Cemaatin Bahailere çokça benzediğini fark ettim. Cemaatin Bahailer gibi ayrı bir dine dönüşebilme ihtimali bana mantıklı gelmeye başladı. Bu konuyu derli toplu bir şekilde değerlendirecek bir makale yazayım fikri hep kafamda olsa da hiçbir zaman uygulamaya geçiremedim. 2024 sonunda bu konuda akademik bir makale yazabilir miyim diye düşünerek verileri toplamaya başlasam da konunun akademik bir makalede toparlanamayacak kadar geniş olduğunu düşünerek bundan da vazgeçtim. Konudaki fikirlerimi bir araştırma makalesi olarak yazmak mantıklı geldi ve sonunda bu çalışma ortaya çıktı.
İçindekiler
I. Cemaatin Geleceğini Belirleyecek Faktörler
A. Cemaat Nomenklaturası
1.Heyet (istişare ve İcra) ve Cemaat Yönetimi
2. Mollalar
3. Gazeteciler
4. Gülen’in akrabaları
5. STKlar ve Lobi faaliyetleri
B. Cemaat içi çatışmalar ve klikler arası mücadele
C. Cemaatin din anlayışı
D. Cemaat Tabanı
1.Yurtdışındaki cemaat tabanı
2. Yurtiçindeki cemaat tabanı
C.Yabancı ülkeler (ABD, Almanya ve diğer ülkeler)
D. Türkiye ve Cemaatin Türkiye’deki Geleceği
II. KURUCU LİDERİNİ KAYBETTİKTEN SONRA VE BENZER DİNİ GRUPLAR
A. Kült ve “The Cemaat”
B. Tarihsel örnekler: Benzer oluşumların dönüşümü:
III. Orta ve Uzun Vadede Cemaatin Geleceği ve Farklı Senaryolar
A. Orta ve Uzun Vadede Cemaatin Geleceğine ilişkin ihtimaller
Küçülme ve bölünme yoluyla etkisizleşme
Kültleşme ve içine kapanma
Mevcut yapı ve ideoloji ile mevcudu koruma ve büyüme
Ayrı bir dine evrilerek büyüme
Giriş
F. Gülen’in ölümü sonrasında kurucu liderini kaybeden cemaatin kısa vadede, mevcut yönetim modeliyle bütünlüğünü koruyarak devam etmesi kuvvetle muhtemel görünmektedir. Orta ve uzun vadede ise bölünme veya kopmalarla zayıflayarak çözülmesinden, ayrı bir dine evrilmeye kadar farklı olasılıklar bulunmaktadır. Bu olasılıklardan hangisinin gerçekleşeceği ise cemaatin iç dinamikleri ve dış etkenler tarafından belirlenecektir.
Orta ve uzun vadede cemaatin bürüneceği şekli belirleyecek aktörler, temel olarak; cemaatin yönetici sınıfı, tabanı, cemaate ev sahipliği yapan ülkeler (ABD ve Almanya gibi) ve Türkiye’dir. Bu aktörlerin alacağı kararlar ve alacakları pozisyonlar cemaatin uzun vadede zayıflayıp zayıflamayacağı veya ayrı bir dine/mezhebe dönüşüp dönüşmeyeceği gibi ihtimalleri belirleyecektir. Bu nedenle, bu aktörlerin önceliklerinin bilinmesi geleceğe ilişkin projeksiyon yapılmasını da mümkün kılabilecektir.
I. Cemaatin Geleceğini Belirleyecek Faktörler
A. Cemaat Nomenklaturası
Cemaatin geleceğini belirleyecek en önemli faktörlerden biri “yönetici sınıf” veya nonenklaturadır. Sovyetler Birliği ve diğer Doğu Bloku ülkelerinde bürokraside çeşitli kilit idari görevleri ellerinde tutan bürokratik elitler nomenklatura olarak adlandırılmaktadır. Cemaat bağlamında ise nomenklatura tabiri üst düzey cemaat bürokrasisi veya yönetici elitine karşılık gelmektedir. Cemaatin yönetici sınıfı veya nomenklaturası temel olarak cemaatten maaş/zarf alan yönetici sınıfı oluşturmaktadır. Cemaatin yönetici sınıfı içerisinde cemaatin merkezi yönetimi, bölge/ülkeler teşkilatının üst düzey kadroları, mollalar ile nomenklaturanın mesajlarını kamuoyuna (cemaat içi ve dışı) aktaran gazeteciler bulunmaktadır.
Yönetici sınıfın en tepesinde istişare heyeti ve istişare heyeti içinden çıkmış olan icra heyeti bulunmaktadır. İstişare heyeti dışında cemaatin yönetici sınıfı içinde mollalar, STK yöneticileri, ülke imamları gibi üst düzey cemaat yöneticileri bulunmaktadır. Ayrıca, bir kısmı yönetici sınıf içerisinde yer alan Fetullah Gülen’in akrabaları da cemaatin geleceğinde etki edebilecek bir diğer grubu oluşturmaktadır.
1. Heyet (istişare ve İcra) ve Cemaat Yönetimi
Açık kaynaklardan elde edilen bilgilere göre cemaati yöneten güncel icra heyeti aşağıdaki isimlerden oluşmaktadır. 1. İsmet Aksoy (Yeniköy-1962) 2.Cevdet Türkyolu (Adapazarı-1960), 3. Yusuf Temizkan (YAHYALI – 1974) 4.Barbaros Kocakurt (İzmir – 1954), 5. Hakan Yeşilova (İstanbul - 1975 6. Şerif Ali Tekalan (Sandıklı – 1952) 7. Abdullah Aymaz (Emet- 1945) 8. Ekrem Dumanlı (Yozgat – 1964), 9. Naci Tosun (Kozanlı – 1950) 10. Adem Kalaç (Buca – 1964) 11. Mehmet Vehbi Yavuzlar (Atabey – 1957), 12. Said Kaya (Olur – 1964). Heyet içerisinden Muhammed Çetin (1963, Eskişehir) ve Talip Büyük (Çaykara – 1968) tasfiye edilip Yusuf Temizkan ve Hakan Yeşilova’ın heyete dahil edildiği sosyal medyaya yansımıştır.
Kimlerden oluştuğu, görev ve yetkileri konusunda net bilgi bulunmayan bir diğer organ da istişare heyetidir. İstişare heyetinde icra heyetine ek olarak 13. Mustafa Özcan 14. İsmail Büyükçelebi 15. Ahmet Kara 16. Mustafa Yeşil, 17. Recep Uzunallı 18. Rıdvan Kızıltepe 19 Ali Ursavaş’ın bulunduğu haber sitelerinde yer almıştır. Talip Büyük ve Muhammed Çetin’in İstişare heyetinden de tasfiye edilip edilemediği açık kaynaklarda belirtilmemektedir.
Heyet içerisinde yer alan Cevdet Türkyolu ile Adem Kalaç bacanak olup Gülen ailesinin (hakkında tecavüz iddiaları bulunan Seyfullah Gülen’in) damadıdır. Heyette yer alan Cevdet Türkyolu’na malvarlığı, Barbaros Kocakurt ve Mustafa Özcan’a 15 Temmuz sürecindeki rolleri, Ekrem Dumanlı’ya ise Zaman gazetesindeki tavrı ve sözleri nedeniyle cemaat tabanında tepki bulunduğu gözlemlenmektedir.
Cemaat hiyerarşisinde bir alt seviyede ise cemaatin medya kuruluşları ile önemli STK’ların ve büyük ülkelerin ülke imamları/hadimleri yer almaktadır. Bu kişilerden zaman içerisinde heyet üyeleri de çıkabilecektir. Hiyerarşinin daha alt katmanlarında ise ülke imamları, eyalet, şehir imamları, bölge mesulü gibi farklı ünvanlar bulunmaktadır. Bu anlamda cemaatin 2500-3000 civarında kişiye cemaatsel faaliyetleri nedeniyle maaş/zarf verdiğini kabul etmek makul görünmektedir. (Bu sayının daha az veya daha çok olması da olasıdır. Ancak cemaat müesseleri ile iltisaklı şirketlerde çalışan cemaat üyesi kişi sayısının bu rakamın iki katı olması kuvvetle muhtemeldir.)
Cemaatin Türkiye’deki eski kurumsal yapısına benzer şekilde hiyerarşik şekilde bölge ve hususi/mahrem/birim yapılanmasını yurtdışında belli ölçüde kurduğu belirtilmektedir. Bölge yapılanması cemaatin görünür, vatandaşla doğrudan ilişki kurduğu yapılanmadır. Bölge teşkilatı içerisinde bölge talebe mesulü, büyük bölge talebe mesulü, bölge imamı, mütevelliler, bölge mezun mesulü, il imamı, coğrafi bölge imamı gibi makam ve “vazifeler” bulunmaktaydı. Yurtdışında ise hangi vazifelerin bulunduğu net olarak kamuoyuna yansımamıştır.
Mahrem/Birim yapılanması ise cemaatin EGM, MİT ve TSK gibi gizlilik esaslı hücre tipi örgütlenmeye gittiği yerler için kurulmuştu. Mahrem/Birim yapılanması ise bölge yapılanmasından çok daha farklı şekilde örgütlenmişti. Örnek olarak birim/mahrem yapılanma içerisinde her askeri kuvvetin (kara, hava, deniz, jandarma) başında bir sorumlu, onların altında Türkiye’nin coğrafi bölgelerine/birimin bulunduğu yerlere göre ayarlanmış olan bölge temsilcileri/bölge sorumluları, temsilcilerin altında müdürler, müdürlerin altında müdür yardımcıları, müdür yardımcılarının altında öğretmenlerin bulunduğu paralel bir hiyerarşi söz konusuydu. TSK personeli cemaat içerisindeki unvanı öğrenci olup onunla doğrudan temas kuran birimci mahrem abisi öğretmen olarak tanımlanmıştı. Mahrem yapı içerisinde arama/tarama mesulü, izdivaç mesulü gibi görevliler de bulunmaktaydı. Mahrem imamlar “öğrenciler” ile Risale-i Nur okunması, Gülen’in videoların izlenmesi benzeri faaliyetlerinin yanı sıra cemaat merkezinin diğer talimatlarının aktarılması, kurumlar hakkında bilgi toplanması gibi faaliyetler de bulunmaktaydılar.
Hususiler, Birimciler gibi farklı şekillerde de adlandırılan mahrem birimler cemaat içerisinde daha esnek para harcanabildiği ayrı bir bütçe ve ayrı meşruiyet çerçevesine sahipti. Özellikle açık dini ilkelerin çiğnenebileceğine ilişkin anlatıya temel oluşturan Hızır kıssası (1) ve “tedbir” anlayışının meşruiyetini tahkim eden Hz. Abbas’ın Mekke’de yaptığını söyledikleri kendini gizleyerek “İslama hizmet” etme söylemi gizlenme esasını oluşturmaktaydı. (2)
Cemaat içerisinde gayri meşru işlerin meşrulaştırılmasında kullanılan bir diğer unsur da “istişare” kavramıdır. İstişare ile karar alınması halinde yanlış karar alınması halinde bir sevap doğru karar alınması halinde ise iki sevap alınacağı inancı cemaate hakimdir. İstişare ile karar alınması halinde yapılacak gayri meşru bir iş meşrulaşmış olmaktadır.
15 Temmuz darbe girişimi ile Türkiye’deki yapılanması ağır darbe alsa da cemaat Türkiye bölge yapılanmasını tekrardan ayağa kaldırma çabası içinde olduğu yeniden yapılanma operasyonlarından anlaşılmaktadır. Cemaatin öğrenci bölge yapılanmasını zorlansa da sürdürmeye çalıştığı mahrem yapılanmasını ise kısmen belli ölçüde sürdürdüğü bu operasyonlardan anlaşılan bir diğer husustur. Yurtdışında ise Türkiye’dekine benzer şekilde bölge teşkilatı büyük ölçüde devam ettiği, mahrem hizmetlerin ise bazı Müslüman ülkelerde kurumsallaşmaya gittiğine yönelik iddia ve değerlendirmeler bulunmaktadır. Yurtdışında mahrem yapı üyelerinin bir araya gelerek faaliyet gösterdikleri hatta cemaat parasıyla şirket kurdukları yorumları açık kaynaklara yansımaktadır. (3)
Bu bağlamda mahrem birimlerin cemaat içerisindeki kliklerin mücadelesinde etkisinin olacağı muhakkaktır.
2. Mollalar
Cemaat hiyerarşisinde önem arz eden bir diğer grup ise mollalar olarak adlandırılan Fetullah Gülen’den özel eğitim alan ilahiyatçılardır. Cemaat içerisinde bir tür ruhban sınıfı oluşturan “mollalar” cemaatin manevi rehberliği, yöneticilik gibi görevler yürütmektedir. İstişare heyeti içerisinde yer alan kişilerden Mustafa Özcan, Abdullah Aymaz, Naci Tosun, İsmail Büyükçelebi, Ahmet Kara, Mustafa Yeşil, Adem Kalaç, Rıdvan Kızıltepe aynı zamanda mollalar arasında yer almaktadır. 60 civarında olduğu değerlendirilen mollalar arasında, Adil Öksüz, Ahmet Kurucan, Harun Tokak, Osman Şimşek, Cemal Türk, Hamdullah Bayram Öztürk, Muhammed Yeşilyurt gibi kişiler de bulunmaktadır. (4)
Geçmişte üst düzey mahrem imamların kayda değer kısmını oluşturan mollalar sınıfı günümüzde cemaatin savunulması, vaaz ve sohbetlerde bulunma, sohbet abiliği gibi görevleri icra etmektedir. Mollaların büyük kısmının halen cemaatten zarf/maaş alarak geçimini sürdürdüğü tahmin edilmektedir. Ayrıca, İran’da istihbarat örgütlerinin başında “fetva vermeye yetkili Ayetullahların” bulunmasına benzer şekilde “cemaatin mahrem yapılanmasında” genel olarak en tepede Gülen’den özel dini eğitim almış mollalar bulunmaktaydı. (5)
Mollalar Cemaatin potansiyel üst düzey yönetici adaylarıdır.
3. Gazeteciler
Cemaatten maaş alan gazeteciler de cemaatin nomenklaturası içinde önemli bir diğer gruptur. Bu gazeteciler arasında; Adem Yavuz Arslan, Metin Yıkar gibi gazeteciler yer almaktadır. Cemaat yöneticilerinin mesajlarını tabana aktarılması, cemaatin yürüttüğü algı operasyonlarındaki rolleri gibi nedenlerle cemaat içindeki rolleri arttığı değerlendirilmektedir. Bu anlamda kapatılan Zaman gazetesinin eski genel yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı’nın istişare/icra heyetine girmesi dikkat çekmektedir.
Cemaatin dijital ve sosyal medya üzerinden yürütülen propaganda ve dezenformasyon faaliyetleri hiyerarşik olarak nomenkultura tarafından yönlendirildiği değerlendirilmektedir. Cemaat gazetecileri İJA (International Journalist Association) adıyla birlikte faaliyet göstermektedir. Bu kapsamda cemaat tarafından görevlendirilmiş “imam” veya “imamlarca” cemaatin gazetecilerinin eşgüdüm içinde hareket etmesini sağlandığı yapılan yayınların birörnekliğinden hareketlerinden anlaşılmaktadır. Ayrıca, nomenkultura güdümünde hareket eden cemaatin geniş bir trol ağına sahip olduğu, Atatürkçü, seküler muhalif, milliyetçi veya Kürt milliyetçisi görünümlü çok takipçili sosyal medya hesaplarını yönettiği de kamuoyuna yansımış bir husustur.
Cemaatin sosyal medyada çoklu söylem stratejisi güttüğü görülmektedir. Örnek olarak İsrail ile ilişkiler konusunda Türkçe hesaplarda Türkiye İsrail’e destek veriyor veya Erdoğan Gazze’yi satıyor şeklinde paylaşım yapılırken İngilizce paylaşımlarda Türkiye terör örgütü Hamas’a destek veriyor söylemi öne çıkarılabilmektedir. Buna benzer şekilde Atatürkçü veya solcu görünümlü hesaplardan Türkiye’nin geri kalmasının sebebi İslamdır, Müslümanlar kadın düşmanıdır gibi söylem öne çıkarılırken kendi hesaplarından Kemalistler din düşmanı söylemi gündem yapılabilmektedir. Bir diğer örnek de mültecilerle ilgili mülteciler defolsun söylemi milliyetçi görünümlü hesaplardan paylaşılırken kendi hesaplarından Türk halkı ırkçı, mülteciler de insandır söylemleri paylaşılabilmektedir.
Cemaatin sosyal medyadaki faaliyetleri belli ölçüde etkili olsa da cemaate marjinal faydası minimum düzeyde veya negatiftir. Cemaat yaptığı propaganda faaliyetlerinde cemaat tabanını etkilemede başarılı olsa da toplumu etkilemede kayda değer bir başarı elde edebilmiş değildir. Bu anlamda cemaat güdümünde gazetecilik yapan kişilerin cemaate faydasının oldukça düşük olduğunu söylemek mümkün görünmektedir. Somut olarak ifade etmek gerekirse cemaat medyası yaptığı yayınlarla bireysel hikayelerde belli kazanımlar elde etse de (Bir kişinin mağduriyetinin duyurularak sonuç alınması veya tahliyesinin sağlanması gibi) cemaat geneli için negatif algının tahkimine katkı sağlamaya devam etmektedir.
4. Gülen’in akrabaları
İstisnalar dışında Cemaatin yönetiminde bir görevleri olmasa da cemaatin geleceğinde etki edebilecek bir diğer grup da Gülen’in akrabalarıdır. Gülen soyadlılar arasında cemaatte haber sunucusu Kevser (Kemal) Gülen dışında bilinen bir figür öne çıkmamıştır. Cevdet Türkyolu, Adem Kalaç, Yılmaz Yiğit, Ahmet Kurucan gibi damatların cemaat içerisinde önemli bir ağırlığı bulunmaktadır. Cemaat içerisinde öne çıkan Seyfullah Gülen’in damatları (Cevdet Türkyolu, Adem Kalaç) ve oğulları ile diğer aile üyeleri arasında bir rekabet olabileceği değerlendirilmektedir. Bu rekabet sonucunda Ebu Seleme Gülen benzeri cemaat merkezini hedef alan kişilerin ortaya çıkması mümkün görünmektedir.
5. STKlar ve Lobi faaliyetleri
1980’lerin sonlarından itibaren yurtdışına açılmaya başlayan cemaat bulunduğu ülkelerde yerini güçlendirmek, ülke siyasetini etkilemek, tezlerinin kabulünü sağlamak ve Türkiye’ye karşı etki üretebilmek için halkla ilişkiler, lobi ve propaganda faaliyetleri yürütmektedir. Cemaat lobi ve propaganda faaliyetlerinde diyalog, hoşgörü, eşitlik ve insan hakları gibi evrensel değerleri kullanmakta ve bu değerlere eklemlenerek kendine alan açmaya çalışmaktadır. Bu faaliyetler ise temel olarak STK’lar üzerinden yürütülmektedir. Cemaatin STK faaliyetlerinde temel olarak kültür merkezleri, inanç grupları ile etkileşimin yürütüldüğü diyalog merkezleri ve Türkiye’ye karşı lobi ve propaganda faaliyetlerinin yürütüldüğü STK’lar olarak ikiye ayrılmaktadır. Cemaat tarafından oluşturulan STK’lar, diyalog STK’ları, meslek STK’ları, kültür merkezleri, yardım STK’ları, insan hakları temalı STK’lar, lobi STK’ları gibi farklı fonksiyonlarda uzmanlaşarak faaliyet göstermektedir. Bununla birlikte farklı ad veya kategori içinde olsalar da cemaat STK’larının İftar ve şükran günü yemekleri, kilise ziyaretleri, farklı din mensupları ile toplantılar, siyasetçi ziyaretleri gibi faaliyetlere odaklandıkları görülmektedir.
Cemaat kurduğu Türk Kültür merkezleri (Turkish Cultural Center) ve diyalog İnstute gibi oluşumlarla bulundukları ülkelerde toplum ve elitler ile temasını artırmış ve ABD başta olmak üzere bulundukları ülkelerde siyaset ve toplum üzerinde belli bir lobi gücüne erişmiştir. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ise cemaat üyeleri Türkiye aleyhine faaliyetlerini insan hakları ve mağduriyet temaları üzerinden yoğunlaştırmıştır.
Cemaatin lobi ve diyalog faaliyetlerini yürüten ve öne çıkan STK’lar, büyük ölçüde profesyonel STK’cı cemaat üyeleri tarafından yönetilmektedir. Mehmet Murat Kaval, Emre Çelik, Bilal Ekşi, Yüksel Alp Aslandoğan gibi cemaat mensupları bu anlamda öne çıkan figürler durumundadır. Cemaat STK’larında Orta Asya ve Türk cumhuriyetleri kökenli cemaat üyeleri de yöneticilik yapmaktadır. Örnek olarak Emerald Hills Institute’un başkanı Sergazy Nurbavliyev ile Pasifica Foundation yönetim Kurulu Başkanı Kerki Turkmen-Turkish High School mezunu Türkmenistan kökenli Merdan Kerimov dikkat çekmektedir. Diğer derneklerin yönetim kurullarında da bu ülkeler kökenli kişilerin bulunduğu görülmektedir.
Cemaat STK’larının bağışlarla kendini finanse ettiği bilinmektedir. Yapılan bağışlar vergi matrahından düşüldüğü için ABD’de vergi mükellefleri tarafından bağış yapmanın tercih edildiği bilinmektedir. Cemaat üyelerinin bağışlarının yanında Cemaat STK’larının ABD’deki farklı STK’lardan büyük miktarlarda fon temin ettiği görülmektedir. Bu kapsamda örnek olarak;
• Raindrop Foundation’ın Fidelity Investments Charitable Gift Fund 2.545.000 $.
• Pasifica Foundadion’un American Online Giving Foundation 169,530 $.
• BAYCC’nin American Online Giving Foundation 369,965 $ fon sağladığı görülmektedir.
Cemaatin Kuzey Amerika’daki propaganda ve lobi faaliyetleri içinde Advocates of Silenced Turkey (AST) adlı oluşum öne çıkmış durumdadır. ABD’de cemaatin Türkiye aleyhine yürüttüğü kampanyaların merkezinde yer alan en önemli oluşum durumundadır. İnsan hakları kuruluşu olarak takdim edilen bu STK 2021 yılındaki “Stop Erdoğan” ilanını vererek dikkatleri üzerine çekmiştir. ABD Gelir İdaresine (IRS) göre 2022 toplam geliri 906,692 ABD dolarıdır.
National Council on Civil Advocacy (NCCA) Cemaatin ABD yönetimini cemaat lehine kararlar ve adımlar atmaya yönlendirme ve Türkiye aleyhine kararlar alma konusunda lobi faaliyetleri yürütmek amacıyla kurduğu oluşumdur. ABD yönetimini Türkiye aleyhine adımlar atması için lobi faaliyeti yürüten NCCA Kongre'den Türkiye’ye karşı Küresel Magnitski yaptırımlarını uygulanmasını ABD yönetiminden istemektedir.
Cemaatin yürüttüğü lobi faaliyetleri sonucunda senatör ve kongre üyeleri cemaat lehine çağrılarda bulunmuşlardır. Örnek olarak Temmuz 2024’teki çağrıda 142 Kongre üyesi, ABD Başkanı Biden’den cemaate yönelik operasyonların önlenmesi, Türkiye’nin cemaatle mücadelesini durdurması için müdahale etmesini istedi. Biden’e yazılan mektupta ‘acil baskı’ yapılması istenmişti.
Avrupa’da da Türkiye’ye karşı lobi faaliyetleri yürüten Tenkil müzesi, Solidarity With Others gibi çok fazla STK bulunmaktadır. Bu STK’lar tarafından Strazbourg’da AİHM önünde yürüyüş de tertip edilmektedir.
15 Temmuz sonrasında cemaatin yürüttüğü lobi faaliyetleri genel olarak değerlendirildiğinde belli ölçüde kamuoyu oluşturduğu belli ölçüde etkili olduğunu söylemek mümkün görülmektedir. Bununla birlikte yapılan faaliyetlerin marjinal faydasının minimum düzeyde kaldığı da ortadadır. Yapılan faaliyetler Türkiye’yi rahatsız edecek kadar etkili ancak Türkiye’yi politika değiştirmeye zorlamaktan aciz eylemler olduğu görülmektedir. Diğer bir bakış açısı ile cemaatin lobi faaliyetleri Türkiye’deki “FETÖ tehdidi algısını” diri tutarak cemaat tabanının beklediği normalleşmenin de gecikmesine neden olmaktadır. Bu bağlamda yürütülen faaliyetlerin cemaat tabanı açısından zararlı olduğu da söylenebilir.
B. Cemaat içi çatışmalar ve klikler arası mücadele
Gülen’in ölmesi sonrasında liderlik ve klikler arasında mücadelenin orta ve uzun vadede derinleşmesi kuvvetle muhtemel görünmektedir. Cemaat daha öncesinde de üst düzey yöneticilerini “havuza düşme” veya “pakradunilik” gibi farklı tanımlamalarla tasfiye etmiştir (6). Cemaat içi tasfiyelerde benzer yaklaşım ve söylemlerin yine kullanılabileceği değerlendirilmektedir.
Cemaat içerisinde gerilim, rekabet, klikleşme ve çatışma oluşturabilecek alanların oldukça fazla olduğu değerlendirilmektedir. Bunları;
• Gülen ailesi içerisindeki rekabet ve gerilim. (Sosyal medyadaki paylaşımlardan anlaşıldığı kadarıyla cemaat yönetiminde etkin olan F. Gülen’in kardeşi Seyfullah Gülen’in damatları -Cevdet Türkyolu, Adem Kalaç- ve oğluna -Kemal Kevser Gülen- karşı, diğer aile üyelerinin tepkilerinin söz konusu olabileceği değerlendirilmektedir.)
• Cevdet Türkyolu’nun zorbalığına uğrayanlardaki öfke ve kırgınlık.
• Nomenklatura üyeleri arasında geçmişte yaşanan kavgaların devam ettirilmesi,
• Cemaat bürokrasisi içerisinde makam rekabeti ve kırgınlıklar,
• Haksızlığa uğradığını düşünen nomenklatura üyelerinin varlığı,
• Farklı mahrem yapıların çatışması, (Bağlantılarını ve maddi kaynaklarını belli ölçüde koruyan farklı mahrem birimler –asker/polis gib- arasında rekabet ve gerilim)
• Cemaat parasına hakimiyet için yapılan rekabet gibi farklı başlıklar altında sıralayabiliriz.
C. Cemaatin din anlayışı
Cemaatin mahalli küçük bir gruptan tüm Türkiye’de etkili devasa bir yapıya dönüşmesi ve akabinde küresel etki alanına sahip olması cemaatte hakim öğretinin de dönüşümünü getirmiştir. Cemaatin ideolojisi ve temel öğretileri, cemaatin ihtiyaçlarına paralel olarak devamlı uyarlamalara maruz kalsa da cemaatin temel kaynaklarıyla (Kuran-ı Kerim, Hadis külliyatı, Risale-i Nur gibi) meşrulaştırılmaya da çalışılmıştır. Bununla birlikte özellikle mahrem birimlerde kullanılan tamamen geleneksel İslam çizgisinin dışında yorumların da (İçki içilmesine cevaz verilmesi gibi) bulunduğu bilinmektedir.
Cemaat kendi dini anlayışını bulunduğu ülkelerin talepleri ve cemaatin ihtiyaçları paralelinde yeniden kurgulamaktadır. Cemaatin kendi dini anlayışını yeni nesillere aktarmak üzere yurtdışında dini eğitim kurumları da kurduğu görülmektedir. Bu kurumlarda mollalar aktif rol oynamaktadır. Cemaat tarafından kurulan bu dini eğitim kurumlardan “Sophia Academy” Hollanda’da faaliyet göstermektedir (7). Respect Graduate School ise ABD’de faaliyet yürütmektedir. (8)
Cemaatin ikili bir dini anlayışa sahip olduğu bilinmektedir. Cemaat görünüşte ana akım İslam yorumu paralelinde hareket etse de kamuoyuna yansıyan açıklamalardan özellikle mahrem hizmetlerde bazı haramların helal kılındığı veya haramların işlenmesini mazur gören fetva verildiği bilinmektedir. Cemaatin;
• Soru çalınması, (Gülen’in de en azından mahrem hizmetler için soru çalınmasına izin verdiği şahitler tarafından ifade edilmiştir.)
• İçki içilmesi izni,
• Banka Asya’yı kurtarmak için faizle başka bankalardan para çekilmesi örneğindeki gibi birçok meselede ana akım İslam çizgide kesinlikle haram sayılan fiileri meşru gördüğü kamuoyuna yansımıştır.
Bu fetvalar, cemaat mollalarının ihtiyaç olması halinde ana akım İslam çizgisinin dışında fetva verebileceğini göstermektedir.
Cemaat eylemlerinde olduğu gibi söylemleri ve temel ideolojik duruşunda da stratejik muğlaklık yaklaşımı içerisinde olmuştur. Stratejik muğlaklık, iletişim sürecinde içinde bulunulan koşullara göre farklı anlamlar çıkarılabilecek muğlak mesajları içeren bir iletişim taktiği olarak kabul edilmektedir. Cemaat bu kapsamda verdiği mesajları ve ideolojik çizgisini net olarak ortaya koymayarak yönetici sınıf veya uygulayıcılara geniş bir manevra alanı bırakmıştır. Ayrıca eleştirilere karşı da elini güçlendirmiştir. Bu anlamda stratejik muğlaklıkla hareket eden cemaatin dini anlayışının, bazı açık haramların helal görülmesi örneğindeki gibi ne derecede İslam’dan saptığını tespit etmek de zor olmaktadır.
D. Cemaat Tabanı
Cemaatin geleceğinde etkisi olabilecek bir diğer unsur da cemaat tabanıdır. Cemaat tabanı cemaatin geleceğinde en güçsüz en az belirleyiciliği olan gruptur. Cemaat tabanının cemaate maddi destek vermek ve insan kaynağı sağlamak şeklinde iki ana fonksiyonu bulunmaktadır. Cemaatin yurtiçi ve yurtdışı tabanının farklı öncelikleri bulunduğundan iki başlık altında değerlendirilmektedir.
Cemaat hakkında dikkate alınmasında fayda bulunan bir diğer husus hükmettiği insan kitlesinin sayısı ve özellikleridir. Gizlilik esasına göre örgütlenen bu yapının gerçek eleman sayısı hakkında kesin bir kanaate ulaşmak imkânsız olsa da adli süreçlere dayanarak belli ölçüde tahmin etmek mümkün görünmektedir. 2024 yılı itibariyle, “FETÖ”den mahkum olan kişi sayısı 125.456’dır. 61.796 kişinin soruşturması devam etmekte ve 23.052 kişinin de ilk derece mahkemesi sürmektedir. Bu rakamlara göre şüpheli ve hükümlü cemaat mensubu sayısı 210.304 kişi olarak görünmektedir. Bununla birlikte bu kişilerden bazıları cemaatten koptuğu gibi hakkında işlem yapılmayan ancak cemaat içerisinde bulunan kişiler de bulunmaktadır (9). Cemaat içerisinde olup cemaat yönetimine eleştirel tutum içerisinde olan İsmail Sezgin ise daha yüksek rakamlar vermektedir. Sezgin, adli istatistiklere dayanarak 2016 yılı itibariyle cemaatin hükmettiği insan kitlesinin 380 bin civarında olabileceğini tahmin etmektedir. Bu rakamın yüzde 62,5’sinin ise kamu ile ilişkili kişiler olduğunun belirtmektedir. Kamu görevlilerinin eşleri veya kamu görevlilerini yönlendiren cemaat mensupları da dikkate alındığında doğrudan veya dolaylı olarak kamu ile ilişkili cemaat mensubu oranı yüzde 75’lere yükselebilecektir (10). Bu anlamda toplam cemaat üyesi sayısının 200-250 bin civarında olduğu, bu kitle içerisinde ise cemaate tam bağlı insan sayısının 70-80.000 kişi olabileceği tahmin edilmektedir.
Cemaatin kamu personeli ağırlıklı olması cemaati derinden etkilemiştir. Bu durum ilk olarak cemaatin iktidarla girdiği mücadelede safları sıklaştırma ihtiyacını doğurmuştur. Ağırlıklı olarak kamudaki mensupları üzerine bina edilmiş cemaatin kamu ile kavgaya girmesi durumunda cemaat saflarından büyük kopuş yaşanması ihtimali bulunmaktaydı. Cemaat bu kopuşları engellemek üzere cemaat üyelerini “sendika”, “bankasya” “bylock”, “garson sd fişleme listeleri” gibi yöntemlerle onları bir tür damgalamıştır. Onları kavganın ileri aşamalarında cemaatten kopamaz hale getirmiştir. Ortaçağ’daki savaşlarda süvarilerin firar etmelerini engellemek üzere zincirlerle birbirine bağlanması gibi cemaat üyelerini cemaate zincirleyerek kamu ile kavgaya tutuşmuştur. Böylelikle cemaat üyelerinin cemaatten kopmasını imkansız hale getirmiştir. Bununla birlikte cemaat mahrem hizmetler ve cemaatin tepe yönetimini damgalamadan muaf tutmuştur. Cemaat yönetiminin bu damgalama yönteminin cemaatten kopmayı azalttığı için belli ölçüde başarılı olduğu görülmektedir. Ayrıca cemaat içerisinde memur/kamu görevlisi oranının yüksekliği cemaat içerisinde otoriteyle uyumlu bir zihin yapısının hakim olmasını da beslemiştir.
1. Yurtdışındaki cemaat tabanı
Gülen 1977 Kasım ayında Almanya’ya gidişinden itibaren yurtdışına açılma ve uluslararası bir hüviyet kazanma çabası içinde olmuştur. Bu çabası çok geçmeden sonuç vermiş ve cemaat dünyanın farklı ülkelerine yayılarak küresel bir ağ haline gelmiştir. Cemaat gittiği ülkelerde Türkiye’dekine benzer şekilde örgütlenme çabasına girmiştir. Bu kapsamda cemaat bulunduğu ülkelerde okullar gibi “müesseler” dışında bölge teşkilatı, mütevelli sistemi ihdas etmiş ve yerel cemaati desteklemek üzere ticari faaliyetleri ve kuruluşları teşvik etmiştir.
Yurtdışında yaşayan cemaat diasporası; Almanya, ABD, Kanada, Fransa, Belçika, Hollanda, Avusturya, Avustralya, Danimarka, Balkan ülkeleri, Orta Asya ülkeleri gibi farklı coğrafyalara dağılmış tahmini maksimum yüz bin civarında insan kitlesini kapsamaktadır. Bu insan kitlesinin içinde gerçek manada cemaate bağlı olup himmet verenlerin sayısı ise kitlenin dörtte biri civarında olabileceği değerlendirilmektedir.
Yurtdışındaki cemaat tabanının bir kısmının ise işvereni cemaattir. Özel okullar, charter school/okullar, hastaneler gibi doğrudan cemaate ait “müesselerde” çalışan cemaat üyeleri bu grubu oluşturmaktadır. Ayrıca cemaatle iltisaklı şirketlerde çalışanlar da dahil edildiğinde cemaat üyelerinin kayda değer bir kısmının (tahmini olarak 6-7 bin) geçimi cemaat tarafından sağlanmaktadır. Doğrudan cemaat tarafından geçimi sağlanan cemaat üyelerinin sayısı Avrupa’ya kıyasla ABD’de daha yüksektir.
Yurtdışındaki cemaat diasporası Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisindeki piramidin ilk iki basamağındaki ihtiyaçları (Fizyolojik ve Güvenlik ihtiyaçları) büyük ölçüde karşılamış durumdadır. Sosyal devlet olma özelliği daha güçlü olan Avrupa ülkelerinde bu ihtiyaçlar büyük ölçüde ikamet edilen devlet tarafından karşılanmaktadır. Bu bağlamda, Avrupa ülkelerinde yaşayan cemaat üyelerinden bazılarının cemaate ihtiyaç duymamaları cihetle cemaatle ilişki kurmadıkları, kendilerine yardım eden cemaate “nankörce” davrandıklarına ilişkin eleştiriler sosyal medyaya yansımaktadır.
Ağırlıklı olarak 15 Temmuz’dan önce Türkiye’yi terk etmiş insanlardan oluşan ABD’deki cemaat tabanı, çoğunlukla iyi eğitimli, cemaate himmet verebilecek maddi güce haiz kişilerden oluşmaktadır. ABD’de sosyal güvenlik sisteminin zayıflığı, cemaatin işveren olma kapasitesinin (Charter Schoollar, cemaatle ilişkili şirketlerin güçlü oluşu, cemaat STK’ları, bölge yönetimi) yüksekliği cemaat merkezinin taban üzerindeki etki gücünü tahkim etmektedir.
Ayrıca, ABD’de yaşayan cemaat mensuplarının çocuklarında Türkçe anlama ve konuşma yeterliliğinin git gide azaldığı değerlendirilmektedir. Gerek yabancılarla evlilik gerek genç kuşakların Türkçe konuşma yeterliliğinin zayıflığı sebebiyle ABD’de ortak dilin orta vadede İngilizce olması kuvvetli ihtimaldir.
Avrupa’daki cemaat üyelerinin büyük çoğunluğu 15 Temmuz sonrasında Türkiye’yi terk etmiş olup ağırlıklı olarak beyaz yakadır. Hükümet yardımı ile veya çalışarak geçimlerini sağlamaktadır. Girişimci olanların veya cemaat parasıyla hayatlarını sürdürenlerin sayısı ABD’ye kıyasla daha düşüktür. Diğer taraftan cemaat diasporası Avrupa’da Amerika’ya kıyasla daha yoğun şekilde Türk nüfusla muhatap olmaktadır. Ayrıca, Avrupa’daki farklı ülkelerde farklı dilleri öğrenmek zorunda kalan cemaat mensupları arasında Türkçe ortak dil olmaya devam etmektedir.
15 Temmuz sonrasında Avrupa’ya yerleşen cemaat üyelerinin büyük bir kısmı idari veya adli takibata uğramış kişilerden oluşmaktadır. Bunlar arasında cemaate mali destek vermiş mütevelliler, KHK’lı eski kamu görevlileri, bölge ve mahrem yapıdaki vazifeliler, ve cemaatin Türkiye’deki müesselerinde çalışmış kişiler bulunmaktadır. Bu gruplar arasında cemaatle ilişkisi en zayıf olanlar müesselerde çalışmış kişiler olduğu belirtilmektedir.
Dijital medyaya yansıdığı kadarıyla yurtdışındaki tabanının cemaate bağlılığını devam ettirmek üzere dini endoktrinasyon faaliyetleri ve sosyal aktiviteler organize edildiği anlaşılmaktadır. Cemaat üyesi her kişinin en az bir “sohbete” katılması beklenmektedir. Bu sohbetler bölge yapılanmasının temeli olup kişilerin cemaate bağlılığını güncellendiği, dini endoktrinasyonun sağlandığı, cemaat merkezinin talimatlarının aktarıldığı, himmetlerin toplandığı bir ortam oluşturmaktadır. Cemaate dahil edilecek sempatizanlar bu sohbetler aracılığı ile bölge teşkilatı içerisine aşama aşama dahil edilmektedir. Ayrıca; cemaat dönemlik kamplarla cemaat üyelerini dini endektrinasyona tabi tutmaktadır. Haftalık toplantılara veya kamplara “büyük abiler” veya “mollalar” gelerek “feyizli” sohbetlerle cemaat üyelerinin bağlılığını tahkim etmektedir. Açık kaynaklardan anlaşıldığı üzere belli sayıda cemaat mensubu çoğunlukla aileleri ile otellerde kamp adı verilen organizasyonlarla toplanmaktadır. Bu organizasyonlarla katılımcıların cemaate bağlılığın artırılması hedeflenmektedir. Cemaat tarafından düzenlenen haftalık “sohbet” toplantılarının yanında bölge teşkilatı içerisindekilere “özel” toplantılarda yapılabilmektedir. Bu özel toplantılarda cemaatin yönetimine ilişkin “istişareler” yapılmakta veya merkezin talimatları alt kadroya aktarılmaktadır.
Yeterli sayıda cemaat üyesi ve yeterli mekânın bulunması halinde sadece cemaat üyelerinin katıldığı Cuma namazları da kılınmaktadır. Sadece cemaat üyelerinin katıldığı Cuma namazları cemaatin ayrı bir dine dönüşmesinde önemli bir hareket noktası sağlayabileceği düşünülmektedir.
Cemaat yeni üyeler kazanmak ve mevcut üyelerin cemaate bağlılığını korumak üzere sosyal faaliyetler de organize etmektedir. Bu sosyal faaliyetler “bölge” aile piknikleri, cemaat içine yönelik iftarlar, hafta sonu kursları gibi farklı temalarla düzenlenmektedir. Lise ve altı düzeydeki çocuklara yönelik düzenlenen faaliyetlerle çocukların ve ailelerinin cemaat bünyesinde kalmasına gayret gösterilmektedir. Bu faaliyetlerle cemaatten kopan insanlara sosyalleşme imkanı sağlanarak onların cemaat yörüngesinde kalması sağlanmaktadır.
Yurtdışındaki cemaat tabanında kendini gösteren bir diğer unsur da, farklı ülke vatandaşı olup cemaat bünyesinde faaliyet gösteren kişilerdir. Bu kapsamda Orta Asya, Afrika veya diğer İslam ülkeleri kökenli kayda değer miktarda kişiyi devşiren cemaat bu kişileri cemaatsel faaliyetlerde kullanmaktadır. Cemaat bünyesinde Türkiye vatandaşı olmayan kitle içerisinde cemaate bağlılığı en yüksek olanlar Orta Asyalılar ve Balkan Müslümanlarıdır. Orta Asyalılardan özellikle ABD’de yerleşik kayda değer miktarda cemaat üyesi bulunmaktadır. Charter Schollarda öğretmenlik yapan veya cemaat bağlantıları vasıtasıyla ABD’ye gelip cemaatsel faaliyetleri sürdüren cemaat üyelerinin bulunduğu bilinmektedir. ABD’de orta vadede Türkiye’den takviye alamayan cemaatin Orta Asya kökenli mensuplarla bu açığı giderebilmesi belli oranda mümkün görünmektedir.
Yurtdışındaki cemaat tabanındaki kişiler farklı seviyelerde cemaate bağlılık içindedir. Yurtdışındaki bölge teşkilatı içerisinde vazifeli olanlar (talebe mesulü, bölge abisi, mütevelli gibi) ve cemaat için büyük fedakârlık yapanlar (geçmişte maaş almadan görev yapan öğretmenler, hapis yatanlar gibi) cemaate bağlılığı en yüksek grubu oluşturmaktadır. Bu kişilerin dışında çok daha gevşek şekilde sosyalleşme ihtiyacı veya cemaatin sağladığı imkanlar sebebiyle cemaatle bağını koruyan kişiler de bulunmaktadır. Cemaat bu kişileri network ve himmet sağlama kapasiteleri veya uzun vadede cemaatin iç halkalarına dahil etme beklentisi ile cemaat yörüngesinde tutmaya devam etmektedir. Yurtdışındaki cemaat tabanından tahminen yüzde 25’lik kısmının ilk grubu oluşturduğu tahmin edilmektedir.
Cemaatten çıkmanın maliyeti cemaatten kopmaları azaltan bir diğer etkendir. Cemaatten kopmak veya ayrılmak kişinin tamamen yalnız kalması ya da tecridi anlamına gelmektedir. Bazı cemaat mensupları için “cemaat/hizmet” bildikleri ve alıştıkları tek sosyal yaşam alanı ve biçimidir. Özellikle yurtdışında kendilerine sosyal destek sağlayan, konuşabilecekleri ve sosyalleşebilecekleri tek ortam olan cemaati terk etmek bu kişiler için mümkün olamamaktadır. Diğer taraftan büyük çoğunluğunun eşleri de cemaat üyesi olduğu için aile bireylerinden her biri diğerini ayrılma kararından vazgeçirebilmektedir. Diğer bir ifade ile yurtdışında mukim kişilerin cemaatten ayrılması onların bir tür sosyal ölümü olacağından buna cesaret etmeleri zorlaşmaktadır.
Cemaatten çıkmayı zorlaştıran dini ve manevi engeller de bulunmaktadır. Cemaat üyelerinin tamamına yakınının din olarak bildiği büyük ölçüde cemaat bünyesinde yaptıkları faaliyetler ve cemaatten öğrendikleri olduğu için cemaatten kopma onlar için bir tür dinden çıkma olarak da addedilmektedir. Gülen’in dinden çıkma ile paralellik kurarak hizmet mürtedi olarak tanımlaması da dikkat çekicidir. Ayrıca cemaat literatüründe yer alan cemaatten ayrılanların muhatap olacağı ilahi “şefkat tokadı” veya “zecr tokadı” onları cemaatte tutan manevi “sopa” durumundadır. Bir diğer deyişle, cemaatten ayrılanın ilahi cezaya uğrayacağı korkusu kişileri cemaatten kopmaktan alıkoymaktadır.
Cemaatten kopanlara karşı cemaatin uyguladığı müeyyideler cemaatten kopuşu engelleyen bir diğer etkendir. Cemaatten kopan kişi cemaat tarafından bir tür sosyal ambargoya maruz kalmakta ve tüm toplulukla olan ilişkilerini kaybetmektedir. Ayrıca cemaat, ayrılan kişiye yönelik; kişinin ikamet ve çalışma izninin iptaline yönelik resmi makamlara şikayet, üniversiteden atılması için şikayet mailleri, sosyal medyada linç kampanyaları gibi iftira ve saldırı dalgasını da başlatabilmektedir. Bu hususta Münferit fikir platformunun kurucusu İsa Hafalır’ın üniversiteden atılması için yapılan şikayet mailleri veya Charter Schoollardaki öğretmenlerin cemaatten ayrılması sonrasında başka bir işte çalışması halinde Amerikan devletine bu kişilerin kaçak çalıştıklarına yönelik şikayet gibi örnekler cemaatin diğer bir yanını göstermektedir.
Eleman devşirme kapasitesi büyük ölçüde yok olan cemaatin yeni eleman kazanmak için başvuracağı en önemli kaynak cemaat mensuplarının çocuklarıdır. Cemaat mensuplarının Türkiye ortalamasının üzerinde çocuk sahip olduğu dikkate alındığında bu çocuklar önemli bir insan kaynağı oluşturmaktadır. Ancak cemaat mensuplarının çocukları arasında anne ve babalarının seviyesinde cemaate bağlılık bulunması mümkün değildir. Bu çocukların bazıları için cemaat, anne babalarının acı çekmesinin veya anne babalarının kendilerini ihmal etmesinin “sebebi” durumundadır. Bu durum bazılarında cemaate olan düşmanlığı tetiklemektedir.
2. Yurtiçindeki cemaat tabanı
Türkiye’de yaşayan cemaat tabanı eski bölge ve mahrem yapının devamı şeklindedir. Mahrem yapı mensuplarının bir kısmı kendini gizleyebilse de çoğunluğu deşifre olmuş veya yurtdışına çıkmıştır. Bölge teşkilatı içerisinde olanların kayda değer kısmı cemaatten kopsa da cemaatsel ilişkileri yeniden kurma gayreti de gözlemlenmektedir. Eski cemaat mensupları arasında önemli bir kitleyi oluşturan KHK’lılar yargılama süreci sonrasında tekrar eski görevlerine dönmeyi ummaktadır.
Yurtiçindeki cemaat tabanı için “FETÖ, Hizmet veya Cemaat”, çoğu zaman uğruna bedel ödediği bir “değer” veya “sorun/baş belası/ kurtulamadığı bir yafta”, bazılarında bir yaşam amacı ve ahiret için kurtuluşun anahtarı durumundadır. Ayrıca cemaatin sağladığı maddi ve manevi sosyal destek cemaate bağlılığı artıran veya koruyan de önemli bir fonksiyon durumundadır.
Yurtiçindeki cemaat tabanında cemaat yönetimine karşı eleştiri ve tepkinin yurtdışı tabana kıyasla daha yüksek olduğu gözlemlenmektedir. Geçmişte yurtiçindeki cemaat tabanı içerisinde yer alan kişilerin önemli bir kısmının cemaatten koparak cemaatsel faaliyetlere iştirak etmediği sosyal medyadaki paylaşımlardan anlaşılmaktadır.
Yurtiçindeki cemaat tabanı içerisinde sayısı bilinmese de cemaate bağlılığı devam eden cemaatsel faaliyetleri sürdüren bir kitlenin de olduğu gözlemlenmektedir. Yeniden yapılanma davalarından anlaşıldığı kadarıyla cemaat Türkiye’deki faaliyetlerinden vazgeçmiş değildir.
C. Yabancı ülkeler (ABD, Almanya ve diğer ülkeler)
Türkiye’de legal yapılanmasını tamamen kaybeden cemaatin insan ve mali gücünün kaynağı artık başta ABD ve Almanya olmak üzere batı ülkeleri haline gelmiştir. Cemaat mensuplarına kucak açan bu ülkeler, doğal olarak cemaati kendi ülke menfaatleri çerçevesinde kullanma gayreti içerisindedirler.
Cemaatin yönetici sınıfının tamamına yakınına güvenli bir sığınak hale gelen ABD, cemaatin hâlihazırda dünya çapındaki faaliyetlerinin sıklet merkezi konumundadır. Cemaatin ABD’de yaygın bir okul yapılanması, ticaret ağı ve sahip olduğu milyarlarca dolara ulaşan bir ekonomik hacmi mevcuttur. Somut olarak ifade etmek gerekirse cemaatin ABD’de sayıları 200’ün üzerinde okulu ve 1 Milyar dolara ulaşabilecek geliri bulunmaktadır. Cemaat, ABD’deki yapılanması marifetiyle Temsilciler Meclisi ve Senato üyeleriyle irtibat kurmakta ve Türkiye karşıtı faaliyetler yürütmektedir.
AB ülkeleri cemaatin çok kuvvetli biçimde örgütlendiği ülkeler olmuştur. Özellikle 15 Temmuz darbe girişiminin ardından AB ülkelerinin gerek topraklarında yerleşik gerekse de Türkiye’den firar eden cemaat mensuplarına kucak açtığı, örgütlenmeleri yönünde her türlü kolaylığı sağladığı müşahede edilmektedir.
Cemaate kucak açan ülkelerin cemaatin kontrolü konusunda birbirleriyle rekabet içerisinde olduğu değerlendirilmektedir. En fazla cemaat mensubu barındıran ABD ve Almanya arasındaki rekabetin cemaatin geleceğini belirleyen temel dış etken olacağı düşünülmektedir.
Diğer taraftan Gülen’in ABD’ye gitmesi ile süreç içerisinde aşama aşama cemaat “Batı” merkezli hale gelmiştir. Süreç içerisinde cemaatin öncelikleri, dini anlayışı, kurumsal yapısında önemli değişiklikler olmuştur. Artık Türkiye’nin öncelikleri hatta Türkiye’deki cemaat tabanının kaderi daha az önemsenir hale gelmiştir. Cemaatin kaderini Batı ile uyumlu olmakta gören cemaatin yönetici sınıfının temel önceliği “Batının öncelikleriyle cemaatin politika ve uygulamalarını uyumlaştırmak” olmuştur. Batının politika ve öncelikleri doğrultusunda cemaat Türkiye’de de pozisyon almış Suriye ve İran gibi konularda Batı ile paralel politika izlenmesini istemiştir. Cemaatin hükümet ile çatışmaya girmesinde bu faktörün de etkili olduğu değerlendirilmektedir.
Batı merkezli hale gelen cemaat için “Türkiye” 2010’lardan itibaren bir sorun/yük haline gelmişti. Cemaat batının istediği İslam modeli görünümü ile İslam karşıtlığının olumsuz etkisinden belli ölçüde kurtulsa da Türkiye yükünü 17-25 ve 15 Temmuz darbe girişimine kadar taşımak durumunda kalmıştır. Hem Türkiye devleti ile ilişkili görünmek hem de bazı grupların (Ermeni ve Yunan lobisi gibi) Türkler ve Türkiye ile tarihsel veya güncel meseleleri cemaatin manevra alanını daraltmakta ve etki alanını sınırlandırmaktaydı. Cemaat bu dönemde kurduğu STK’larda Türk ve Türkiye tabirleri yerine Anadolu ibaresini tercih etmeye başlamıştı. Cemaatin Türkiye ile ilişkili olduğu düşünülen dönemde Batı medyasında cemaat aleyhinde yer yer yazılar yer almaktaydı. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ise Batı medyasında cemaat aleyhine yazılar büyük ölçüde sıfırlanmış cemaatin batıdaki hareket alanı genişlemiştir. Bu anlamda cemaat üst yönetimi için 15 Temmuz darbe girişimi Türkiye yükünden kurtulmasını sağlayan ”Allah’ın lütfu” olmuştur.
Cemaat bu dönemde, dini anlayışını Batıdaki Hristiyan çoğunluğun hoşuna gidecek veya rahatsız etmeyecek şekilde yeniden kurgulamıştır. Diyalog faaliyetleri ile Batı toplumunda ittifaklar elde etmeye çalışmıştır. Bu faaliyetlerin sonucu olarak ABD’deki cemaat STK yöneticileri cemaat nomenklaturası içerisine dahil olmuştur.
Gülen’in ABD’ye gitmesi ile cemaatin batı merkezli olmasının cemaatin kurumsal yapısında da büyük etkisi olmuştur. Cemaat hiyerarşisi içerisinde Türkiye’deki cemaat üyeleri ile yöneticilerinin etkisi zayıflamıştır. Gülenle görüşebilen dar bir ekibin cemaat içerisinde ağırlığı artmıştır. “Kampı” kontrol eden sekretarya cemaat içerisinde en önemli idari yapı haline gelmiştir. Batı merkezli haline gelmenin bir diğer sonucunun da batılı devletlerinin ve bu ülkelere ait güvenlik kuruluşlarının cemaat yönetimi üzerinde doğrudan ve dolaylı etkisinin artması olmuştur.
Cemaat yönetiminin ABD merkezli olmasının dolaylı bir sonucu ise cemaat içerisinde groupthink/grup düşüncesi eğiliminin güçlenmesi olmuştur. Grup düşüncesi, grupta uyum içerisinde eleştirel değerlendirme yapmadan fikir birliğine varıp işlevsiz karar almayla sonuçlanan psikolojik bir olgudur. Grup düşüncesi özellikle “FETÖ/Cemaat” gibi kült gruplarda çok daha yıkıcı sonuçlara neden olabilmektedir. Müçtehit, Müceddit veya Evliya gibi ilahi bir kişiliği olduğuna inanılan ve (kendisi ile görüşebilen) dar bir ekibin yönlendirmesi ile hareket eden ve yaşlanmış Gülen’in farklı kaynaklardan bilgi alma imkanı bulunmadığından cemaat 2011 sonrasında peş peşe başarısız olan operasyonları (MİT/Hakan Fidan, Fenerbahçe, Ergenekon ve Balyoz, 17-25 Aralık, 15 Temmuz) uygulamaya koymuştur. Cemaatteki bu grup düşüncesi eğiliminin devam ettiği darbe girişimi sonrasında sağlıklı adımlar atamamasından da anlaşılmaktadır.
D. Türkiye ve Cemaatin Türkiye’deki Geleceği
Cemaat konusunda bir diğer aktör de Türkiye’dir. Gülen’in ABD’ye gidişi ile aşama aşama tamamen ABD merkezli hale gelen cemaat için Türkiye ve Türkiye’nin önemi ve öncelikleri gerilemiştir. ABD ile Türkiye’nin öncelikleri arasında çelişki olması durumunda cemaatin yönetici elitinin tercihi ABD’nin önceliklerinden yana olmuştur. Cemaat gitgide ABD’nin bir tür Türkiye’deki gönüllü bir aparatı haline dönüşmüştür. Bu durum cemaatle Türkiye arasındaki gerilimi artırmıştır. Bu bağlamda ABD’nin Suriye’deki önceliklerinin değişmesinin akabinde gelen Mit Tırları operasyonu örnek gösterilebilir.
Cemaatin Türkiye’de 2014 öncesi dönemine dönmesi imkânsıza yakın görünmektedir. İlk olarak Gülen’in ölmesi, cemaatin eski dinamizmini kaybetmesi, cemaat içindeki klikleşme gibi cemaat içi faktörler cemaatin tekrar eski günlere dönmesini engelleyecektir. Diğer taraftan cemaatin tekrar eski günlere dönmesini sağlayacak bir meşruiyet dönüşümünün de işaretleri de görünmemektedir. Diğer bir ifade ile hukuki toplumsal ve sosyolojik gelişmeler cemaatin kurumsal yapısının gayri meşruluğunu tahkim edecek şekilde ilerlememektedir.
Cemaatin eski gücüne ulaşmasını engelleyecek faktörlerin başında toplumda kemikleşmiş “FETÖ karşıtlığı” ve “FETÖ’nün gayrimeşruluğuna ilişkin oturmuş inanç” diyebiliriz. Bu bağlamda günümüzde cemaatin kurumsal yapısına karşı mücadele temel olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kişisel meselesi olarak görülse de “FETÖ karşıtlığı” toplumun birçok kesiminde güçlü bir his durumunda olduğu için cemaatin toplum içinde tekrar yer bulmasına engel olacaktır. Bu nedenle “FETÖ’ye karşı mücadelenin” toplumsal tabanının oldukça güçlü olduğu görülmektedir.
Cemaatin meşruiyet kazanmasının önündeki engellerden biri de Türkiye’deki birçok grubun “cemaat tarafından” hedef alınmış olmasıdır. AK Parti, CHP, MHP, Fenerbahçe, Kürt milliyetçileri, Ulusalcılar, Seküler Türk milliyetçileri gibi birçok grup farklı dönemde cemaatin saldırılarına muhatap olmuştur. Bu anlamda toplumun yüzde 90’ının grup aidiyetleri bağlamında “FETÖ”den nefret etmesinin “sebepleri” bulunmaktadır. Ayrıca bu nefret cemaatin kullandığı yöntemler sebebiyle katmerleşmiştir. “FETÖ yöntemleri” olarak ifade edilen bu yöntemler cemaatin toplumsal meşruiyetinin oluşmasını engelleyen bir diğer husustur.
Cemaatin Türkiye’de etkin olmasını engelleyecek bir husus da hükmettiği seçmen kitlesinin esnek olmayan seçmen davranışına sahip olması ve görece küçüklüğüdür. Cemaatin ne kadar mensubu olduğunu bilmek zor olsa da cemaat tarafından mobilize edilebilecek seçmen miktarı yurtiçi ve yurtdışı toplamda cemaatten ayrılmalar sebebiyle maksimum 150-200 bin olabileceği tahmin edilmektedir. Bu seçmen kitlesinin büyük kısmı ise keskin muhalifler haline gelmeleri sebebiyle pazarlıkla oy verme veya vermeme esnekliğini de kaybetmiş durumdadırlar. Bu nedenle iktidar yarışında dikkate alınabilecek önemde bir aktör olmaktan uzaktırlar.
Cemaatin Türkiye’de etkin olmasını zorlaştıracak bir diğer unsur da muhalefet nezdinde “iktidarın eski ortağı” ve “geçmişte gayri etik yöntemlerin kullanıcısı” algısıdır. Cemaat bu algıyı yıkmaya çalışsa da kayda değer bir başarı elde edemediği görülmektedir. Kendine karşı algının temel olarak iktidar kaynaklı olduğunu düşünse de Türkiye’deki muhalif kesimde de “FETÖ karşıtlığı” oldukça güçlü durumdadır. Ayrıca, cemaatin sosyal medyada mevcut iktidara yönelik “siyasal İslamcı” temalı eleştirileri kendisi de “bir tür siyasal İslamcı yapı” olarak görüldüğünden orta ve uzun vadede cemaatle ilgili algının negatif kalmasına katkı sağlamaktadır.
Cemaat her ne kadar 2014 öncesi döneme ulaşamayacak olsa da Türkiye’de varlığının tamamen sonlanacağını söylemek de mümkün değildir. Sayısı binleri veya onbinleri bulan bir cemaat mensubu Türkiye’de muhtemelen gizli olarak faaliyetlerini sürdürecektir. Cemaatin tepe yönetiminin Türkiye’deki cemaati yeniden ihya etmeyi bir ilahi sorumluluk olarak gördüğü büyük mollaların sosyal medyadaki açıklamalarından anlaşılmaktadır. Cemaatin tüm maliyetleri göze alarak Türkiye’deki yapısını korumaya çalışacağı kuvvetle muhtemel görünmektedir.
Cemaat Türkiye’deki varlığını tekrar ihya edebilmek için yurtdışı lobi faaliyetlerine bel bağladığı görülmektedir. Yurtdışı lobi faaliyetleri ise Türkiye’yi cemaat konusunda adım atmaya zorlayacak seviyelere ulaşamamaktadır. Bunda cemaatin yeterli gücünün olmamasının etkisi büyüktür.
Ayrıca, cemaatin lobi faaliyetlerinde bel bağladığı mağduriyet anlatısı da yeterli etkiyi sağlayamamaktadır. Bunda mağduriyet anlatısında kullandıkları anlatıların evrensel ölçekte infial uyandıracak nitelikte olmamasıdır. Cemaat tarafından öne çıkarılan mağduriyetler;
• Darbe girişiminde darbecilere yardımcı olunması emrini verdiği suçlamasıyla gözaltına alınan mahrem imam panik atak ve şeker hastası Gökhan Açıkkollu’nun gözaltında kalp krizi geçirerek ölmesi,
• FETÖ üyeliği suçlamasıyla mahkûm olan kadınların çocuklarının anneleriyle hapishanede bulunması,
• Cemaat üyesi hastaların tahliye edilmemesi,
• FETÖ üyeliği suçlamasıyla hapiste bulunan eski polis memuru Mustafa Kabakçıoğlu'nun Gümüşhane Cezaevi'nde tek kişilik bir hücrede plastik sandalye üzerinde Covid19’dan hayatını kaybetmesi,
• Yaşlı cemaat üyelerinin tahliye edilmemesi,
• Yurtdışına kaçarken Meriç nehrinde veya Ege Denizinde boğulan cemaat mensupları gibi hususlardır.
Bu “mağduriyetler” ise “evrensel standartlarda” Gazze, Ukrayna, Suriye’de yaşananlar gibi infial uyandıracak kadar büyük olaylar olmadığı da ortadadır. Mağduriyet anlatısının cemaat üyeleri nezdinde büyük etki doğururken uluslararası ölçekte beklenen etkiyi doğurmamasının bir sebebi de budur. Ayrıca cemaatin mağduriyet anlatısında karşılaştığı bir diğer engel de kendine zulmettiğini söylediği iktidarın geçmişte ortağı olduğu suçlamasıdır. Bu durum cemaatin mağduriyet anlatısının etkisini zayıflatmaktadır. Cemaat içerisinde mağduriyet odaklı yaklaşımın “Compassion fatigue/Şefkat yorgunluğu denilen soruna da yol açtığı değerlendirilmektedir.
Diğer taraftan “FETÖ tehdidinin” zayıfladığına ilişkin algının Türkiye’de cemaate yönelik belli düzeyde yumuşamaya neden olduğu görülmektedir. Cemaate karşı süren adli ve idari takibatın geçmişe kıyasla sertliğinin azaldığı ve yumuşamaya gittiği AYM, Yargıtay kararlarında gözlemlenmektedir. Bu etki beraat ve takipsizlik alan kişi sayısındaki artıştan anlaşılmaktadır. Süreç böyle giderse beş yıllık bir süreç içerisinde mahkemeler yoluyla beraat veya takipsizlik alan KHK’lıların tamamının haklarının iade olacağı kuvvetle muhtemel görünmektedir. Bununla birlikte “FETÖ tehdidinin” devam ettiğini düşündürtecek herhangi bir olağanüstü olayın vukuu halinde bu süreç akamete uğrayacaktır.
Orta vadede (30-40 yıl) cemaat önemli bir güç olarak ayakta kalmaya devam etmesi halinde Cemaatin Türkiye’deki varlığının büyük ölçüde Bahailerin İran’daki hikayesine benzemesi kuvvetle muhtemeldir. Kaçar hanedanına silahlı isyana girişen Babi/Bahai inancı mensupları zaman zaman İran’da rahat dönemler yaşasa da kökü dışarıda bir cemaat olarak algılandığı için İran toplumunda devamlı olarak şüphe ile bakılan ve saldırıya uğrayan bir yapı olmuştur. Bu anlamda cemaatin Türkiye’de de benzer kaderle muhatap olması ihtimali oldukça yüksek görünmektedir.
II. KURUCU LİDERİNİ KAYBETTİKTEN SONRA VE BENZER DİNİ GRUPLAR
Kurucu liderini kaybettikten sonra benzer grup/cemaatlerin nasıl başkalaşım geçirdiği bilmek cemaatin uzun vadede ne olacağına anlamamıza yardımcı olacaktır. Cemaatin Türkiye’deki temel iki dini grup türü olan tarikat ve cemaat yapılarından cemaat kategorisi içerisinde olduğu açıktır. Ayrıca Cemaatin evrensel dinsel grup tipolojisinde ise kült gruplar kategorisi içinde olduğu literatürde büyük ölçüde kabul edilmiş durumdadır.
A. Kült ve “The Cemaat”
Yerleşik dinî öğretilerin dışında sivil alanda örgütlenen yeni dinî hareketleri tanımlamak için kullanılan kült kavramı karizmatik liderin önderliğinde bazı ezoterik inançlara da dayanabilen yüksek seviyede adanmışlık talep edilen, üyelerini aşırı derecede manipüle ve suistimal edebilen inanç ve uygulamalara dayalı grupları tanımlamaktadır. Japonya’da 1995 metro saldırısını düzenleyen Aum Shinrikyo tarikatı, Amerika’da toplu intihar vakasıyla tanınan Peoples Temple (Halkın Tapınağı) tarikatı, ABD’deki Osho cemaatlenmesi, İran’daki Babiler gibi şiddete meyleden kült grupların da varlığı bilinmektedir.
Genel olarak kült grupları belirlerken aşağıdaki kriterler kullanılmaktadır. (11)
• Otoriter ve karizmatik bir liderlik, lideri sınırlayacak bir otoritenin olmaması,
• Lidere karşı sorgusuz sualsiz bir bağlılık (ister hayatta ister ölü olsun onun inanç sistemini, ideolojisini ve uygulamalarını hakikat olarak görme).
• Grup içinde paylaşılan totaliter bir ideoloji (Grubun lideri/liderliği üyelerin nasıl düşünmeleri, davranmaları ve hissetmeleri gerektiğini bazen çok ayrıntılı bir şekilde belirler)
• Liderin her zaman haklı olduğuna dair inanç
• Liderin "gerçeği" bilmenin veya doğrulama sağlamanın tek yolu olduğuna dair inanç
• Grup içi ile dışı arasında totaliter, sert ve kesin sınırlar
• Liderde ve üyelerinde bir seçilmişlik algısı
• Grup dışının şeytanlaştırılması,
• Sözde yüce amaçlar için her türlü aracı kullanma meşruiyeti
• Üyelerin yalnızca diğer grup üyeleriyle yaşamaları ve/veya sosyalleşmeleri teşvik edilmesi
• Üyelerin gruba ve grupla ilgili faaliyetlere aşırı miktarda zaman ayırmaları beklenmesi,
• Eleştiri veya sorgulamaya karşı tahammülsüzlük
• Parasal konular ve bütçeyle ilgili anlamlı mali açıklama eksikliği
• Genellikle komplolar ve zulümleri içeren dış dünyayla ilgili mantıksız korkular
• Eski takipçilerin ayrılmalarının her zaman yanlış olduğuna ve başka birinin ayrılması için asla meşru bir neden olmadığına dair inanç
• Üyelere yönelik istismar
• Ailelerden uzaklaştırma,
• Takipçilerin asla "yeterince iyi" olamayacaklarını hissetmeleri
Yukarıda yer alan kriterler değerlendirildiğinde;
• Gülen’in grup üzerinde mutlak otorite sahibi olduğu,
• Grup üyelerinin Gülen’i kutsal ermiş bir kişi olarak gördükleri, (Evliya, Müceddit, Mehdi veya Mesih gibi)
• Cemaatin seçilmiş grup olduğuna ilişkin inanç (Altın nesil, kutsiler ordusu, mehdiyetin şahsı manevisi, üç yüzyıldır beklenen topluluk gibi)
• Bütçe ve harcamalar konusunda şeffaflığın olmaması,
• Grup için sosyalleşme ve grup içi evliliğin özendirilmesi,
• Makyavelizm, kumpas davaları örneğindeki uygulamaları gibi.
• Aileden kopma, ailelerden uzaklaştırma, (Tatil dönemlerinde eve gitmeme)
• Grup dışının şeytanlaştırılması (Ehli dünya, gruptan çıkanın ahiretini kaybedeceği anlatısı)
• Komplo teorilerine inanma düzeyinin yüksekliği,
• Gruptan ayrılmanın zorluğu (Şefkat tokadı, zecr tokadı, dışlama, cezalandırma)
Genel olarak değerlendirildiğinde cemaatin bir kült grubunun kriterlerini taşıdığı görülmektedir.
B. Tarihsel örnekler: Benzer oluşumların dönüşümü:
Kurucu liderini kaybeden dini grupların çoğunlukla bölündüğü veya zayıfladığı bilinen bir gerçektir. Geçmişte kayda değer sayıda kişiyi bünyesine katmış birçok dini grup günümüzde kaybolup gitmiştir. Bununla birlikte bazı dini grupların ise faaliyetlerine devam ettiği güçlenerek ayrı bir din veya mezhebe dönüştüğü de bilinmektedir. İslam tarihinde dini grupların veya cemaatlerin zaman içerisinde mezhep veya ayrı bir dine dönüşmesinin çok fazla örneği bulunmaktadır. Bunun olabilmesi için öncelikle şu dört şartın olgunlaşması beklenmektedir: a- sosyalleşme/kalabalıklaşma; b- hiyerarşik bir düzende kurumsallaşma; c- inanç ve düşüncedeki farklılaşmanın derinleşerek çerçevesi belli bir öğretiye/doktrine dönüşmesi; d- bu öğretiyi açıklayan tutarlı bir literatürün oluşumu. Ayrıca kendisini destekleyen siyasi güç veya oluşum da ayrı bir mezhep veya dinin oluşumunda etkili olabilmektedir. İslam tarihinde ayrı bir mezhep veya dine dönüşen, Şeyhilik-Babilik-Bahailik, Adeviye-Yezidilik, Kadiyanilik-Ahmedilik gibi örnekler de büyük ölçüde benzer süreçler içerisinde farklılaşarak günümüzdeki haline ulaşmışlardır. (12)
Grupların uzun vadede ne olacağını belirleyen en önemli unsurlar kurumsallaşma seviyesi, grubun büyüklüğü gibi kriterlerdir. Grubun belli bir büyüklüğe sahip olması grubun hiyerarşik şekilde örgütlenen grup bürokrasisinin finansmanı için de önemli olmaktadır. Grubun devamını kendi hayatının temeli addeden dini grup/cemaat bürokrasisi için dini grup sadece bir inanç değil aynı zamanda geçimi için de temel konumdadır. Bu nedenle de cemaatin varlığının devamı onların temel meselesi haline gelmektedir.
Kurucu liderin ölmesi sonrasında grubun devamı için bir diğer önemli unsur da seçilmiş kişi veya seçilmiş grup fikridir. Çoğu zaman ana akım dini çizgiden farklılaşan inanç (heterodoksi) seçilmiş grup fikri ile birlikte olmaktadır. Seçilmiş lider/grup fikri kurucu lider ölse bile grubun devamını mümkün kılmaktadır. Kurucu lider ölmesi sonrasında cemaati/grubu yöneten oligarşi açısından ana dini gövdeden ayrılmanın getirileri götürülerinden fazla olması halinde yönetici elit grubu daha da farklılaştırma yaklaşımını benimseyebilmektedir.
Güçlü bir diaspora grubun devamına katkı sağlayan diğer bir unsurdur. Ana akım dini çizgiden kopma sosyal dışlama veya cezai kovuşturma gibi maliyetlere sebep olabilmektedir. Güçlü bir diaspora bu negatif etkileri sınırlayarak grup kimliğinin diasporada tahkimine katkı sağlamaktadır. Diğer bir deyişle diaspora sayesinde ana akımdan kopmanın maliyeti azalmakta ve grup kimliği korunabilmektedir.
Dini cemaatlerin/grupların kurumsallaşarak ayrı bir dine/mezhebe dönüşmesini kolaylaştıran bir unsur da “destekleyici siyasi güç ve oluşum”dur. Kadiyanilik ile Bahailiğe İngilizlerin belli ölçüde koruma sağlaması bu grupların zaman içerisinde yok olmasına engel olmuştur. İngilizler şiddet olaylarına karışmış olan Babi/Bahai grubun liderlerinin ezilmesine müsaade etmemiş, Bağdat’a sürgüne gitmesini sağlamıştır. Aynı şekilde Mirza Gulam Ahmed’e destek sağlayarak Kadiyanilerin zemin bulmasını kolaylaştırmıştır. Buna benzer şekilde Türk toplumuyla belli ölçüde ters düşen veya takibata muhatap olan dini grup yöneticilerinin 1990’ların ikinci yarısından sonra ABD’ye gittiği dikkati çekmektedir. Gülen’e benzer şekilde Ahmet Hulusi 1997 yılında, İskender Evrenosoğlu ise 1990’ların sonlarında ABD’ye göçmesi dikkat çekicidir.
Aşağıdaki tablo bir bütün olarak değerlendirildiğinde, grubun büyüklüğü, diasporanın varlığı, kurumsallaşma ve cemaat bürokrasinin hakimiyeti ayrı bir din veya mezhebe dönüşmede belirleyici unsurlar olmaktadır. Bölünen veya zayıflayan gruplar incelendiğinde Nurcular ve Kaplancılarda kurumsallaşma düzeyi düzeyinin düşük olması dikkat çekmektedir.
Ayrı bir dine dönüşen Babilik, Bahailik ve Kadiyanilik incelendiğinde,
• Seçilmiş grup ve seçilmiş lider inancının güçlü olduğu,
• Heteredoksi düzeyinin yüksekliği,
• Diasporaya sahip oldukları,
• Kurucu sonrasındaki liderin güçlü olduğu,
• Kurumsallaşmanın güçlü olduğu görülmektedir.
Cemaatin orta ve uzun vadede devam edip etmeyeceği veya ayrı mezhep/dine dönüşüp dönüşmeyeceği hususunu değerlendirdiğimizde cemaatin hiyerarşik yapıda kurumsallaşma ve grup büyüklüğü olarak gerekli niteliği sahip olduğu görülmektedir. Ayrıca seçilmiş grup algısı (kutsiler ordusu, altın nesil, mehdiyetin şahsi manevisi inancı gibi), ana akım İslami çizgi tarafından eleştirilen bazı heterodoks inançlar (Bazı haramların helal addedilmesi, gayri Müslimlere dönük yaklaşımlar gibi) grubun farklı bir mezhep veya din haline gelmesini mümkün kılacak şartları sağlamaktadır. Ayrıca, Bahailik, Kadıyanilik ve Yezidilik gibi içinden çıktığı toplum tarafından dışlanma, adli idari takibatlar da travmatik içe kapanmaya neden olduğu için grubun ayrı bir din/mezhebe dönüşme ihtimalini güçlendirmektedir.
Kurucusunu Kaybettikten Sonra Benzer Dini Gruplar ve Dönüşümü

a) Kurucusu/ölümü (Kişi, Ölüm yılı), Sonraki lider (Kişi/Grup, Akrabalık ilişkisi)
b) Lider öldüğünde Adli takibat (Adli var, Adli Yok), Diaspora (Diasp/Var, Diasp. Yok) Terör Eylemleri ve Şiddet (Şiddet/Var, Şiddet/Yok)
c)Kurumsallaşma (Kurumsallaşma/Yok, Kurumsallaşma /Zayıf, Kurumsallaşma /Orta, Kurumsallaşma /Güçlü)) Grubun büyüklüğü/ Mensup Sayısı: (Grup/Küçük: 50.000 altı, Grup/Orta 50:000-250.0000, Grup/Büyük:250.000 Üzeri)
2014 yılında konuyu gündeme getiren mezhepler tarihi konusunda uzman Büyükkara o zamanki tanımlama ile “cemaat”in ve mezhepleşmenin koşulları olan kitleleşme ve kurumsallaşma şartlarını taşıdığını ve “inanç ve düşüncedeki farklılaşma” boyutunda belli bir mesafeyi katetmiş olduğuna dikkat çekmiştir. Ancak daha çok dar iç halkalarda hissedilen bu farklılaşmanın doktrin haline geldiğini ve kitâbiyâta geçtiğini söylenemeyeceğini söylemektedir. Bununla birlikte Gülen’in kitaplarında veya vaazlarında ayrı bir din veya mezhep olma yolunu açacak bir çerçevenin var olduğu da muhakkaktır. 15 Temmuz sonrasında cemaat içinde yaşanan travma ve cemaate yönelik Türkiye’deki genel dışlanmışlık durumu cemaatin içe kapanmasını da getirmiştir. Bu durumun cemaatin ayrı bir din veya mezhebe dönüşmesini mümkün kılacak bir ortamı yarattığını söylemek mümkün görünmektedir.
III. Orta ve Uzun Vadede Cemaatin Geleceği ve Farklı Senaryolar
Cemaatin kısa vadede mevcut yönetim modeliyle örgütsel bütünlüğünü koruyarak devam etmesi kuvvetle muhtemel görünmektedir. Orta ve uzun vadede ise bölünme veya kopmalarla zayıflayarak bitmesinden, ayrı bir dine evrilmeye kadar farklı ihtimaller bulunmaktadır. Bu ihtimallerden hangisinin gerçekleşeceği ise cemaatin iç dinamikleri ve dış etkenler tarafından belirlenecektir.
Cemaatin geleceği diaspora ve Türkiye olarak ayrı ayrı ele alınmalıdır. Yöneticilerinin tamamı, aktif cemaat mensubunun çoğu, mali kaynakların tamamı yurtdışında olduğu için cemaatin geleceğinde asıl belirleyici olan yurtdışıdır. Büyük bir mali gücü elinde tutan cemaatin bu kaynak sayesinde en az birkaç nesil daha yurtdışında varlığını (bir veya birkaç grup halinde) sürdüreceği kuvvetle muhtemeldir. Yurtiçinde ise İran’daki Bahailere benzer şekilde kayda değer sayıda (binler veya onbinler) cemaat üyesi ile Türkiye’de varlığını orta ve uzun vadede sürdürmesi kuvvetle muhtemeldir.
Orta uzun vadede cemaatin geleceğini cemaat içi ve dışı dinamikler ve bunların kendi aralarında etkileşimi belirleyecektir. Bu anlamda Türkiye’deki cemaat tabanı ile yurtdışındaki cemaat tabanının farklılaşan çıkarları arasındaki gerilimi uyumlaştırma, yurtdışında özellikle ABD ve Almanya’nın farklılaşan taleplerini yönetme, yaşlanan cemaat yönetimini gençleştirme, cemaate yeni eleman kazandırma gibi farklı ihtiyaç, gerilim ve streslerin cemaat nomenkaturası tarafından yönetilmesi gerekmektedir.
Cemaat elitlerinin olabildiğince fazla sayıda kişiyi cemaat içerisinde tutarak zaman kazanma peşinde olduğu anlaşılmaktadır. Cemaatin mağduriyet anlatısı ile cemaat tabanını bir arada tutma, himmet akışını devam ettirme, bu anlatı üzerinden Türkiye’nin “FETÖ ile mücadelesinin” meşruiyetini zayıflatma, yürüttüğü algı operasyonları ile cemaatin işlediği suçlarla ilgili soru işaretleri oluşturarak aklanma, uluslararası kuruluşlar ve yabancı ülkelerin baskısı ile Türkiye’yi cemaat lehine adım atmaya zorlama şeklinde bir strateji güttüğü görülmektedir. Bu strateji cemaatin yurtdışı tabanı ve cemaat yönetimi tarafından satın alınmış görünmektedir.
Türkiye’deki cemaat tabanının ise devletle ve toplumla bir tür uzlaşmayı arzu ettiği görülmektedir. Buna mukabil yurtdışındaki taban (önemli bir kısmı) ve nomenklaturanın böyle bir gündemi bulunmamaktadır. Cemaat yönetici elitinin Türkiye karşısında aldığı konum ve sahip olduğu söylem “Türkiye ve iktidarla mücadele stratejisinden” vazgeçmesini imkânsız kılmaktadır. Cemaat tepe yönetimi içine girdikleri mücadeleyi hak-batıl, zalim-mazlum, iyi-kötü gibi bir dikotomi üzerine bina ettiği için bu mücadeleden inanç boyutu ile de vaz geçememektedir.
Cemaatin uzun vadede dönüşümünü belirleyecek bir diğer unsur da nesil değişimidir. Cemaat yönetiminin yaşlanmasına paralel olarak Türkiye’den yeni eleman devşirememesi sebebi ile cemaat tabanı da artık yaşlanmaktadır. Cemaatin en büyük insan kaynağını oluşturan cemaat üyelerinin çocukları ise anne babaları kadar cemaate sadakatleri yüksek değildir. Yeni eleman kazanma kabiliyeti azalan cemaatin git gide kendi içine kapanıp kült haline gelmesi ihtimali güçlenmektedir.
Cemaati uzun vadede etkileyecek bir diğer unsur da cemaat üyelerinin yurtdışındaki nesillerindeki Türkçeye hakimiyet düzeyidir. Farklı ülkelerde yaşayan cemaat içerisinde Türkçe ortak dil olmanın yanı sıra cemaatin temel dini metinlerinin de (Sait Nursi’nin yazdığı Risale-i Nur ve Gülen tarafından yazılan Pırlantalar) dilidir. Bununla birlikte özellikle Amerika’da cemaat mensuplarının çocuklarında Türkçe konuşma kabiliyeti gitgide azalmaktadır. Avrupa’da ise daha yoğun Türk nüfus ve farklı Avrupa ülkelerindeki cemaat mensupları arasında ortak dil Türkçeye duyulan ihtiyaç onların Türkçeye hakimiyetlerini belli ölçüde koruyacaktır. Bu farklılaşma bir nesil sonrasında (20-30 yıl) çoğunlukla İngilizce konuşan “Amerika hizmeti” ile ağırlıklı olarak Türkçe /Almanca konuşan “Avrupa hizmeti” arasındaki farklılaşmayı derinleştirecektir.
Cemaatin Avrupa ve ABD kanatları arasındaki muhtemel bir gerilim kaynağı da ABD ve Almanya hükümetlerinin cemaatten beklentileri ile ABD ve Avrupa cemaatleri arasındaki yapısal farklılıklardır. Cemaatin yönetim merkezi Amerika olmasına mukabil cemaat üyelerinin daha fazlası Avrupa’da ikamet etmektedir. Avrupa’nın cemaat yönetiminde eksik temsilinin, cemaatin Avrupa ve Amerika kanadı arasındaki gerilimi artırması kuvvetle muhtemeldir. Avrupa kanadının cemaate daha fazla kaynak sağlamasına karşın daha az söz sahibi olmasını Alman devletinin de kabul etmeyeceği açıktır. Bu bağlamda Almanya’nın kendi ülkesindeki cemaat üzerinde hakimiyet çabası ABD’de mukim cemaatin merkezi hiyerarşisinin cemaatin Almanya’daki kanadı üzerindeki etkisinin zayıflaması veya cemaati bölmesine neden olabilecektir.
Cemaatin Avrupa ile ABD kanadı arasındaki diğer bir fark ise cemaatin, ABD’deki cemaat üyelerinin hayatında çok daha yüksek anlam ifade etmesidir. ABD’de kiliselerin nispeten daha güçlü olmasına sebep olan sosyal dayanışma fonksiyonu ABD’de daha büyük bir ihtiyaçtır. Ayrıca, cemaatin charter scholllar gibi geniş istihdam alanına sahip olması cemaatin önemli bir istihdam kapısı olarak görülmesini de sağlamaktadır. Bu bağlamda sosyal devlet yapısı güçlü olan Avrupa’da cemaat üyelerinin cemaate duyduğu ihtiyaç daha düşüktür.
Cemaatin uzun vadede varlığını etkileyecek bir diğer unsur da bölünme suretiyle yeni cemaat/dini grup kurmanın görece kolaylığıdır. Farklı Nurcu grupların ortaya çıkışında da bu durum gözlemlenmektedir. Cemaatin dini kaynaklarına (Risale-i Nur ve Pırlantalar) hakim, hitabeti güçlü, örgütleme kapasitesine sahip cemaat ileri gelenlerinden herhangi biri kolaylıkla yeni bir cemaat, bir tür “öz hizmet hareketi”, kurabilecektir. Kalabalık cemaat üyesinin bulunduğu şehirde faaliyete geçecek böyle bir kişi belli sayıda cemaat üyesini çevresine toplaması halinde kuracağı sohbet grupları ile yeni bir cemaatin tohumunu atabilir. Sohbet gruplarının büyümesi ile himmet verecek insan sayısının artmasına sebep olacağı için yeni bir dini grubun mali kaynağı da kendiliğinden oluşacaktır. Özellikle Avrupa’da oluşacak böyle bir hareket kısa sürede cemaatten kopmalarla yeni bir cemaatin oluşmasını mümkün kılabilecektir.
A. Orta ve Uzun Vadede Cemaatin Geleceğine ilişkin ihtimaller
Küçülme ve bölünme yoluyla etkisizleşme
20-30 yıllık süreç içerisinde cemaat yönetiminin taban üzerinde hakimiyetinin azalması, Avrupa ve Amerika kanadı arasındaki gerilimler, cemaatten kopmalar sonucu yeni “ öz hizmet hareketlerinin” oluşması gibi faktörlerin etkisi ile cemaatin gücünü yitirmesi önemli bir ihtimaldir. Bu ihtimalin gerçekleşmesi halinde cemaat üyeleri genel İslam toplumu bünyesinde olmaya devam edeceklerdir.
Kültleşme ve içine kapanma
Yeterli mali imkan ve eleman sayısına sahip olma, doktriner farklılaşma sonucunda cemaatin gitgide içe kapanıp “kurtuluşa eren topluluk”/”Fırkayı Naciye” anlatısı ile bir kült yapıya dönüşmesi ihtimali de bulunmaktadır. Bu ihtimalde cemaat yönetiminin cemaat üzerindeki hakimiyetinin artmasının gerekli olduğu açıktır. Bu ihtimal özellikle cemaatin ABD yapısında yaşanması daha kuvvetle muhtemeldir.
Mevcut yapı ve ideoloji ile mevcudu koruma ve büyüme
Cemaatin mevcut yapı ve ideolojisini koruyarak büyümesi ihtimali de bulunmaktadır. Bu ihtimalin olabilirliği için en önemli şart cemaatin eleman devşirmeye tekrar başlamasıdır. Cemaatin eleman devşirmeye başlaması için Türkiye’de cemaatin meşruiyetini tekrar sağlaması en önemli ön şartlardan biri olacaktır. Cemaatin Türkiye’de 2014 öncesinde olduğu gibi tekrar meşru bir aktör olması iktidar değişiminde bile imkansıza yakın ihtimaldir.
Ayrı bir dine evrilerek büyüme
Kültleşme ve içe kapanmanın bir diğer sonraki evresi ise ayrı bir dine dönüşmedir. Bahailer, Kadiyanilerin dönüşümü dikkate alındığında böyle bir ihtimalin var olduğu görülecektir. Özellikle cemaatin ABD himayesi elde etmesi, ayrı bir dine dönüşme ihtimalini güçlendirmektedir. Bu durumda cemaat batının arzu edeceği İslam formlarından birinin uygulayıcısı olarak pazarlanacaktır. Bu dinin adı da Ahmediler gibi Güleniler veya hizmet olabileceği değerlendirilmektedir.
Bu anlamda cemaatten ayrılanlara yönelik, ayrılanların yanlış yaptığı veya cehenneme gideceği şeklindeki ahirete ilişkin cemaatçilerin öngörülerinin cemaatin orta ve uzun vadede ayrı bir dine dönüşme ihtimali dikkate alındığında temelsiz olduğu ortaya çıkmaktadır.
- Rasim Bozbuğa
(1) Hz. Hızır kıssası Kuran-ı Kerim’de Kehf Suresinde 60-82 ayeti kerimelerde anlatılan bir kıssadır. Bu kıssada Hz. Hızır Hz. Musa ile yolculuğunda bir gemiyi deldiği, bir çocuğu öldürdüğü ve yıkılmak üzere olan bir duvarı onardığı anlatılmaktadır. Görünüşte makul gelmeyen bu fiillerin hikmetlerini sonuçlarına dayanarak Hz. Musa’ya Hz. Hızır açıklamıştır. Mahrem yapı ise görünüşte ahlaken ayıp, hukuken suç veya dinen günah olan fiillerin (soru çalma, içki içme, insan öldürme gibi) sonuçlarının güzel olması (cemaat mensuplarının bir yere gelmesi gibi) halinde yanlış olmayacağı iddiasındadır. Bu anlamda mahrem yapının en üstünde genellikle Fetullah Gülen’den özel eğitim almış ilahiyatçıların (mollalar) görevlendirilmesi anlamlıdır. Hızır kıssasının mahrem birimler tarafından yoğun bir şekilde kullanıldığı görülmektedir. Darbe girişiminde Cumhurbaşkanını almaya giden ekibin başındaki Gökhan Sönmezateş darbe girişiminden önce Hızır kıssasını astına anlatarak yapacakları eyleme ilişkin meşruiyet çerçevesine işaret etmiştir. (https://www.milliyet.com.tr/gundem/huber-in-uydu-fotografini-yarbay-veli-bilgin-e-verdim-2393512). Bu kıssanın Cemaatteki gayri meşru işlerin temel meşrulaştırıcısı olduğu görülmektedir. (https://serbestiyet.com/gunun-yazilari/bir-olumun-ardindan-ii-hiziri-beklerken-185894/)
(2) Hz. Abbas’ın Mekke’de kendini gizleyerek hatta müşrik görünerek İslam’a hizmet ettiğine ilişkin anlatı mahrem yapının bir diğer meşrulaştırıcısı olmuştur.
(3) https://x.com/Akifcan6842/status/1868549498752106850
(4) Açık kaynaklarda isimleri tespit edilen mollalar aşağıdadır. “Mustafa Özcan, Abdullah Aymaz, Naci Tosun, İsmail Büyükçelebi, Ahmet Kara, Adil Öksüz, Adem Kalaç, Rıdvan Kızıltepe, Mustafa Yeşil, Ahmet Kurucan, Harun Tokak, Reşit Haylamaz, Davut Aydüz, Ergün Çapan, Osman Şimşek, Gültekin Bibar, Süleyman Sargın, Cemal Türk, Hüseyin Yağmur, Hamdullah Bayram Öztürk, Musa Hub, İbrahim Kocabıyık, Ömer Faruk Şentürk, Selman Kuzu, Cihan Kaya, Ali Demirel, Tarıkbin Ziyat Ok, Adem Akıncı, Mehmet Ergene, Mustafa Yılmaz, Mehmet Yavuz Şeker, Muhittin Akgül, Yılmaz İndi, Osman Karyağdı, Osman Akça, Hakan Zafer, İbrahim Hayrullah Sun, Abdullah Bayram, Salih Arslan, Fatih Harpcı, Muhammed Fatih Demir, Ali Ak, Yüksel Çayıroğlu, Ramazan Aygün, Sefa Salman, Sinan Genç, Said Sırrı Candan, Gökhan Yaşar, Harun Karipçin, Ümit Polat, Muhammed Bilal Gençalioğlu, Hüseyin Yüceer, Hakan Albayrak, Muhammet Aktaş, Mehmet Ali Balkanlıoğlu, Semih Kıyma, Volkan Yıldırım, Bayram Sapmaz, Nurullah Pak ve Muhammed Yeşilyurt” https://www.trthaber.com/haber/gundem/batidaki-feto-sorumlulari-faaliyetlerini-uzaktan-yurutuyor-766570.html
(5) https://www.bbc.com/turkce/articles/c4ng24el29zo
(6) Cemaat içerisinde devlet tarafından deşifre edildiği düşünülen cemaat yöneticileri “havuza düşmek” tabiri kapsamında tasfiye ediliyorlardı. Cemaat tarafından Bagratuni hanedanıyla ilişkili olarak gizli Ermeni Yahudisi anlamında Pakraduni suçlaması sıklıkla kullanılmaktaydı. Bu konuda Ahmet Dönmez cemaat içinde bu tabirlerin kullanılması örneklerini vermektedir. https://www.ahmetdonmez.net/mustafa-ozcanin-butun-adamlari-3/ Cemaatin Pakraduni anlatısının oluşmasında etkileyen unsurlardan biri de Said Nursi’nin söylediği belirtilen “Ben bakıyorum; kim bana zulmediyor, dikkat ediyordum, onlar katiyen Türk değillerdir. Çünkü, hakiki Türklerde zulmetmek damarı yoktur. Bana zulmedenler, Türklük perdesi altına girmiş başka millettendir” ifadesidir. Bu ifadeden de hareketle cemaat kendine karşı olanlarda hakiki Türk olmayanları arama uğraşısı içine girmiştir.
(7) Üç yıllık eğitimle ilahiyat Sertifikası veren Sophia Academy’de cemaat mensubu ilahiyatçılar eğitim vermektedir. Molla yapılanmasından Muhittin Akgül Online İlahiyat Genel Koordinatörü ve hoca olarak görev yapmaktadır. Ayrıca, cemaatin alevi açılımını yürüten Osman Eğri ile sosyal medyada cemaatin savunuculuğunu yapan Ayhan Tekineş de ders vermektedir. Flamanca ve Türkçe faaliyet yürütmektedir. https://academysophia.nl/hakkimizda-sophia-academy/
(8) Yüksel Çayıroğlu, Ergün Çapan, Osman Karyağdı,Reşit Haylamaz, Davut Aydüz, Hamdullah Bayram Öztürk, İbrahim Kocabıyık, İsmail Büyükçelebi, Selman Kuzu, Cemal Türk, Adem Akıncı, gibi mollaların faaliyet gösterdiği Respect Graduate School cemaatin ABD’deki dini eğitim merkezidir. Bu eğitim kurumunun resmi üniversite gibi resmi statüye kavuşmasına yönelik belirli bir aşamaya gelindiği açık kaynaklarda 2024’ün sonlarında belirtilmiştir.
(9) https://www.dunya.com/gundem/adalet-bakani-yilmaz-tunc-turk-milleti-dunyaya-demokrasi-dersi-verdi-haberi-736708, 14 Temmuz 2024.
(10) Sezgin İsmail, https://x.com/ismailMSezgin/status/1866804989395657177
(11) https://articles1.icsahome.com/articles/characteristics, https://www.verywellmind.com/what-is-a-cult-5078234
(12) Büyükkara Mehmet Ali, Cemaat mezhebe dönüşür mü? Star Gazetesi, 19 Nisan 2014, https://www.star.com.tr/acik-gorus/cemaat-mezhebe-donusur-mu-haber-872313/#:~:text=%C4%B0lk%20safhada%20cemaatler%20hen%C3%BCz%20dinin,%C5%9Fekilde%20%C3%B6m%C3%BCrlerini%20tamamlayarak%20tarihten%20%C3%A7ekilmi%C5%9Flerdir.
0 Yorumlar