Header Ads Widget

test banner

Çatlayan İç, Çatırdayan Masa


O gün, ilk defa sinirimin bir daha hiç geçmeyeceğini hissettim. Damarlarımda akan kandan aldığım nefesin her zerresinden ilk defa bu kadar nefret ettim ve sanırım o gün, hayatımda alabileceğim en yanlış kararlardan birini alıp sinirimi kendimden çıkardım. Eskiler, "öfkeyle kalkan zararla oturur" derken boş boğazlık yapmıyorlarmış. Bu sözü ben de epeydir biliyorum. Yani aslında sinirli ruh halim, bu sözün gerçekliğini acı bir şekilde yüzüme çarpıncaya kadar bildiğimi zannediyormuşum. Hazırlıksız yakalanmıştım. Enerjinin korunumu kanununda bahsi geçen ilkenin çok benzerinin, duygular ve ruh halleri için de geçerli olduğunu düşünmeye başladım.

O an süregelip biriken tüm sinir, acı bir şekilde elimi masamın üzerine vurmamla boşaldı. Zar zor ayakta duran ahşap masamdan çatırdamalar geldi ve gözümden yaş aktı... Saat epeyce geç olduğu için çığlık atamazdım. O an, öfkeyle kalktığım için akıbetimin nasıl olacağını, aklımın ucundan bile geçirmemiştim. Daha önce de acı çekmeme sebep olacak benzer olaylar yaşamıştım. Çocukken herkes gibi bisikletten düştüm, herkes gibi kavga ettim, dayak yedim...

Bu yaşananların hepsinde, olaylar bittikten sonra çektiğim acının sorumluluğunu, haklı ya da haksız sebeplerden dolayı bir nebze olsun üzerimden atabilmek için kendime bir suçlu arayışına girerdim. Bisikletimin zincirinde takılan taşlar, beni kavgaya çağıran arkadaşlarım, beni döven çocuklar... İşin sadece fiziksel kısmı üzerime kalıyordu, o da zamanla bir şekilde geçip unutmaya yüz tutuyordu. Bu sefer durum biraz farklıydı; etrafımda suçlu ilan edebileceğim kimsem yoktu, bütün mesele kendi içimde olup bitiyordu. Kendi elimi kendi masama vuran kişi bizzat karşımda duruyordu; hiçbir zorlama ve baskı altında olmadan yapmıştım bunu. İstemeyerek de olsa kendimi affetmenin bir hayli zor olduğu bir durumun içinde boğuyordum kendimi.

Elimdeki bu sızı, acı bir şekilde canımı yakarken, düşünceler akıp geçiyor. Kendimi kontrol edemeyişimin doğurduğu sonuçlar, beni giderek daha düşünceli ve karamsar olmaya itiyordu. Biraz süre geçtikten sonra sakinleşmeye yeltenmiş zihnimi temizlemeye çalışırken, birden aklımda bir şimşek gibi, elimin akıbetinin ne olacağı sorusu çaktı. Ya elimi kullanılmaz hale getirdiysem? Bana yeterli ilgi gösterilmezse, elimi bir daha hiç kullanamazsam? Bu ihtimal, beni şimdiye kadarki zihnimdeki bütün suçlamalardan ya da fiziksel acılardan daha çok yaraladı, daha derin bir zarar hissettirdi. Tek başıma gecenin köründe, elim kırmış olabileceğimi söylemeye korkuyor ve bu vaziyetten utanıyordum. Acaba sabaha kadar beklesem, elimin durumu daha kötüye mi giderdi? Şimdi gidip görevlileri uyandırmayı denemeli miydim? Bilmiyorum, uyandırmaya karar versem, bunu nasıl yapmam gerektiğinden çok emin değildim. Görevlilerden bir hayli korktuğumu ve nasıl tepki vereceklerinden çok emin olamadığımı da gizleyemeyeceğim. Sonuç olarak sabaha kadar beklemeye karar verdim. Eğer elimi gerçekten kırdıysam, bana yeterli ilgi gösterildiği durumda bile uzun bir süre, belki aylarca kalemimle arama mesafe koymam gerekecekti. Bu ihtimal, beni uzun bir süre üzücü bir şekilde düşündürdü...

Güneş doğmaya yakınken kapıya doğru yaklaştım ve yüksek sesle bağırdım: "GARDİYAN!!"

-Çaycı

author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

0 Yorumlar