Header Ads Widget

test banner

Belki de, Cemaati Fethullah Monarşisinin Elinden Kurtarabilirdik!


Herkese merhaba değerli münferit okurları. Bu “web blog”unun pek çok insana ulaştığı ve birilerine kendi içindeki açmazları çözmekte yardımcı olduğuna inanıyorum. Bu nedenle ben de kendi düşünce ve deneyimlerimi paylaşmaya karar verdim. Ortak yaşantı geçmişi olan insanların duygusal, psikolojik ve sosyal gündeminde etkileşime girmesinin faydalı olacağını da düşünüyorum. İlk yazımı yazma nedenimi açıkladıktan sonra mevzuya giriş yapmak istiyorum. Bu cemaatin terör örgütü ilan edilmeden önce daha objektif değerlendirebileceğimiz yönleri vardı. Göz ardı edilen yok sayılan… tıpkı yüzbinlerce insan gibi.

“Cemaat lakırdısı”nı iki açıdan düşündüm. Biri Arapça aslından yerel dilimize çevirisiyle topluluk demek olarak, diğeri global karşılığı olan community karşılığı olarak. Arapça aslında dini esansları, Türkçe çevirisinde çıplak kavramı, global dildeki çağrışımı ile de objektif bakış açısını yakaladım. Bir düşünsenize bu topluluk en nihayetinde bir topluluktu. İnsanlar neden bir araya gelip toplanırlar? Soru bu.

İnsanlar kendi gibi insanların arasında kendilerini güvende hissederler. Bu oldukça tabii bir durum. İnsanların kendilerini yuvasında hissettiği bir yer olması için etraflarında ortak geçmiş ve kaygılara sahip kişiler görmek istemesinden daha doğal ne olabilir? Hatta bu durumun yasalarda toplanma ve gösteri yapma hakkı gibi kavramlarla güvence altına alınması benzeştirilebilir şeyler. 

Bizi bir araya getiren neydi?

Yine bu platformda okuduğum metinlerden çıkarımım o dur ki: cemaati oluşturan fertlerin çok ilginç bir ortak özelliği var. Ekseriyeti köyden yeni göçmüş ailelerin çocukları. Evet, ben dahi kendi tanıdığım kişiler pek çoğunda bu profili gördüm. Bu önermenin istisnası olan şehirli bebelerinse ne 15 temmuz sürecinden ne de öncesi ve sonrasındaki süreçlerden bir zarar gördüğünü görmedim. Çünkü aile görgüleri onları koruyacak sezgilere sahipti. Bu açılabilecek bir konu. Şimdilik uzatmıyorum.

Bizler Anadolunun köylerinden el değmemiş zihinler olarak şehirlerin göç mahallelerine yerleşirken şehirdeki lümpenler ittifakta oldukları din bezirganlarına bizi çoktan satmışlardı. Bizleri ortak vatandaş olarak değil kendi sosyal statülerine karşı birer tehdit olarak görüyorlardı. Bu nedenle dini grupların elinde ziyan olmamız pek de umurlarında olmadı. Devlet ve burjuvazinin bize bakış açısı buydu. Zamanla bir yolunu bulduk. Tarikat Kuran kurslarından kurtulup üniversitelerde okumanın bir yolunu. Bunu burjuvazi ve devlet kanadından da destekleyen bir vaizin temsilinde bir araya gelmemize kanalize olmamıza izin verildi. Tuzağa çekilen fareler gibi bizi ezecekleri güne kadar beklediler. Sadece beklemediler teşvik ettiler, yol verdiler, aman etrafınıza bakın falan demediler çünkü biz onların kurbanlık koyunlarıydık. Bizi hiçbir zaman beyaz yakalı olarak görmek istememişlerdi zaten. Onlar bizi hep çoban olarak görmek istiyorlardı. Fetullah da onların kontrolündeki bir monarşikten başka bir şey değildi. Ama onlarla ortaktı onların masasındaydı. O nedenle bizler sorgu odalarında terletilip sefil hayatımıza salınacağımız günü beklerken o “din baronu”nu paşalar gibi yaşatıyorlar. 

Biz ortak kaygılarla bir araya gelmiş birbirinin dilinden kalbinden anlayan insanlar olarak eğer dini manipülasyonların etkisinden kendimizi kurtarabilseydik, bu cemaati haklı bir topluluk olarak toplumun çalışarak sınıf atlayabileceğin bir yere dönüştürebilirdik. Fetullahın şizofrenik sayıklamalarına karşı kendi içimizde konuşup ne diyor la bu mal falan demiş olsaydık, o zaman belki bu community kriminal bir örgüt değil, türklerin içindeki cevherlerin parladığı aydınlık bir nehir olurdu.

-Kurtulmuş İslamdan

author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

2 Yorumlar

  1. Hakaret içermediği ve kişilerin hak ve özgürlüklerine saygı duyulduğu sürece her türlü fikir ve görüşe saygılıyız. Beyaz yakalıların köylülerin efendi olmalarını istememesi teziniz çok doğru. Ama atladığınız bir nokta var. Cemaatin köyden gelen benim ve sizin de dahil olduğunuz 60-80 li yılları çocuklarının bugün yüzde 80 i okumuş yazmış, iyi birer meslek sahibi olmuş olmaları. Yeni dönemin beyaz yakalılarını, eskinin beyaz yakalıları istemese de ve yok etmeye çalışsa da eğitim sonucu değişim...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. bu noktada eğitimi abarttığınızı düşünüyorum. bizim içinde olduğumuz topluluk derslerinde başarılı olmaya çalışan insanlardan oluşuyordu. buna eğitim diyoruz biz. ama bu eğitim hiçbir şeyi değiştirmedi. gayretlerimizde mesleklerimiz gibi çöpe gitti. bana kalırsa eğitimden de önemli olan görgü idi. the cemaat boyutunda olanların da asıl hedefleri eğitim değil bu görgü idi. o yüzden biz derslerimize çalışırken onlar topluluğu kriminalize edip kullanmanın hesabındaydılar. ve bunu cumhuriyetin lümpenlerinin gafletinden yararlanarak yaptılar. hepimiz terörist yaftası yedik. zaten lümpenlerin önüne atılacak kurban lazımdı din bezirganlarına. din bezirganları bir yandan egemenliklerini pekiştirirken diğer yandan da lümpen kesimlerin sesini kesmeyi başardılar. olan anadolunun garibanlarına oldu. eğitimi, okulu, çalışmayı dine ve ülkenin kanunlarına uymayı yeterli zanneden bizim gibi saf topluluklar cemaatlerin ve burjuvanın elinde ekin gibi içildik. öyleki tarlaya biri bir taraftan öteki öteki taraftan girdi. vel hasılı kelam demem o ki eğitim bi halta yaramadı. asıl görmemiz gereken öğrenmemiz gereken "görgü" idi. onu da bize dışardakiler göstermeyecekti çünkü biz onların kurbanlık koyunlarıydık. bu işlerin iç yüzünü birbirimizden öğrenebilir miydik? bu yazıda sorguladığım şey buydu.

      Sil