Header Ads Widget

test banner

“Will” Kitap Özeti ve Yorumu


Will Smith’in Mark Manson ile beraber yazdığı ve Will Smith’in hayatını anlatan “Will” isimli kitabı okudum yakın zamanda. Bu kitap hakkında yazmak istiyorum. Bu yazı tam olarak bir kitap özeti olmayacak. Bu yazımı yazarken tekrar kitaba dönüp bölüm bölüm anlatılanların özetini yazmaktansa aklımda ne kalmış—bazı yorumlarımı sonda belirterek—yazmak istiyorum.

Kitap Will’in dadio (Will babasından dadio diye bahsediyor kitabında) ile bir hatırasıyla başlıyor. Babası Will ve kardeşinden evlerinin arkasına büyük bir duvar örmelerini istiyor. Will diyor ki profesyonel duvar örücülerin kısa zamanda bitirebileceği bu iş, bizim için aylar sürdü. Bu işi hiç severek yapmıyorlar kardeşiyle, şikayetçi oluyorlar, duvar gözlerinde büyüyor ve zaten bu onlar için hiç kolay bir iş değil. Bir gün kendi aralarında şikayet ederlerken bunu duyan babaları yanlarına geliyor ve diyor ki: “Duvarı düşünmeyin, sadece elinizdeki tuğlayı güzelce koymayı düşünün.” “One brick at a time” yani her seferinde bir tuğla, Will’in hayatındaki önemli felsefelerden birisi oluyor.

Dadio, yani Will’in babası Will için çok önemli bir karakter. İyi olan çok sayıda özelliği var: ailesi için gecesini gündüzüne katarak çalışıyor, çocuklarıyla güzel ilgileniyor ve onlara (özellikle Will’e) sağlam bir disiplin ve mükemmelliyetçilik veriyor. Will’in Dadio’dan en fazla duyduğu sözlerden birisi şu: “%95 is the same as %0” yani yüzde 95 ile yüzde 0’in bir farkı yoktur. Disiplini ve mükemmelliyetçiliği fazla abartması gibi küçük kötü özellikleri haricinde babasının kötü bir davranışları da var: çok sinirlendiğinde tüm prensiplerini kenara atabilecek bir karaktere bürünmesi, ve içkili olduğunda karısını dövmesi. Will ve kardeşleri babalarınından dayak yiyorlar, bunu çok sorun etmiyor Will. Ama babası annesine vurup onu yere serdiği zamanlarda babasına karşı çıkmadığı için kendisine “coward” yani korkak diyor ve bu durumun psikolojisini çok etkilediğini söylüyor Will.

Mom-mom (Will annesinden mom-mom diye bahsediyor kitabında) da çok önemli birisi Will için. Mom-mom Pittsburgh’daki prestijli (ve benim de 10 sene hocalık yaptığım) Carnegie Mellon üniversitesinden mezun olan ilk siyahi kadınlardan birisi. Kitap okumayı seven, sessiz, çocuklarının aklını kullanıp başarılı insanlar olması en büyük gayesi olan iyi bir kadın. Will’in babası ve annesi bir süre sonra ayrı yaşamaya başlıyorlar ama çocuklarını beraber büyütüyorlar.

Mom-mom’un annesi Gigi (Will anneannesinden Gigi diye bahsediyor kitabında) belki de en önemli kişi Will için. Gigi samimi bir hristiyan. Hayatını Hz. İsa sevgisine, tüm insanlığa sevgiye ve yardıma adamış birisi. Mesela bir gün yolda giderken bir evsizin önce ismini sorup, sonra evine davet edip kendi elleriyle yaptığı yemekleri yedirip, sonra banyolarında yıkanmasına yardım edip, sonrasında kendi gardolabından kıyafetleri giydirip göndermesini anlatıyor. Anne ve babası çalıştığı için Gigi ile çok vakit geçiriyor Will.

Will, Philedelphia’da bir siyahi mahallede büyüyor. Babasının sahibi olup işlettiği bir buz yapma şirketi var, çok çalışsa da maddi olarak zorluk çekmiyorlar. Will hem babasının zaman zaman olan aile içi şiddetine karşı, hem mahallesinde kendisine karşı olan “bullying” yani zorbalığa karşı mizahı bir çözüm olarak kullandığını söylüyor. Will’i gönderdikleri okul çok az sayıda siyahi öğrencinin olduğu Katolik bir özel okul. Will ne okulu için yeterince beyaz, ne mahallesi için yeterince siyah olduğunu ve ancak komiklikleri ile ortamı yumuşatıp kendini kabul ettirebildiğini söylüyor.

Will daha 13-14 yaşlarındayken hiphop müzik ile tanışıyor ve DJ Jazz ile kurdukları harika uyumla beraber daha 16 yasındayken US Billboard Hot 100’a giren şarkılar yapıyorlar ve hiphop o zamanlar daha toplum çapında kendini çok kabul ettirememişken o müzikte çok ünlü oluyorlar. Sahnelere çıkıyorlar, turneler yapıyorlar ve çok iyi para kazanıyorlar, bu yüzden Will (annesinin karşı çıkmasına rağmen) üniversiteye gitmemeye ve müzik yapmaya devam kararı alıyor. Will Grammy ödülünü de kazandığı bu başarılı müzik kariyerinde kazandığı paraları hunharca harcıyor ve bu sırada kazandığı paralardan hiç vergi vermiyor. Paralar bitince ve IRS (Amerika’nın vergi kurumu) tepesine binince Will çok büyük bir borç içinde kalıyor.

Will 22 yasındayken Los Angeles’da Quincy Jones’un bir partisinde The Fresh Prince of Bel Air sitcom’unun baş rolünü kapıyor ve 6 sene boyunca bu çok popüler olan dizide çok beğenilen bir performans sergiliyor. Dizide her şey güzel giderken, kazandığı paralarla IRS borcunu ödemiş ve yine zengin olmaya başlamışken en yakın arkadaşlarından birisi Will’e soruyor: Will sen ne yapmak istiyorsun? Will diyor ki zengin olmak, istediğimi yapmak istiyorum. Arkadaşı bu güzel bir cevap değil deyince Will düşünüyor ve diyor ki: Hollywood’un en büyük starı olmak istiyorum. Arkadaşı işte bu güzel bir cevap diyor.

Ardından Will ve yakın arkadaşları nasıl en büyük star olunur diye araştırmalar yaparak düşünmeye, ve bu doğrultuda hareket etmeye başlıyorlar. Mesela tüm başarılı filmleri ve aktör/artistleri inceliyorlar. Mesela Will, Sydney’de bir açılış töreninde, Willis, Stallone ve Schwarzenegger’e nasıl dünya çapında star olunur diye soruyor ve Schwarzenegger’in verdiği cevap şu: Amerika’da filmlerin izlenirse dünya çapında star olmamazsın, böyle bir starlık politik bir savaş gibidir. Bunun üzerine Will dünya çapında gala açılışlarına gidiyor, galalarında bedava konserler veriyor, vs.

Will daha 28 yasındayken oynadığı üçüncü büyük film olan Independence Day ile büyük bir başarıya imza atmış oluyor. Çünkü bu film o zamana kadar en fazla para kazandıran ikinci film. Will bu sırada müzik yapmaya ve müzik alanında bazı başarılara imza atmaya da devam ediyor. İlk eşi Shree ile evleniyor. O sene bir oğlan çocukları oluyor ama 3 sene sonra boşanıyorlar. Will, aslında Shree’den boşanmak istemiyor, çünkü boşanmayı bir başarısızlık olarak görüyor. Shree’nin Will’den haklı şikayetleri var, çünkü Will Shree’ye çok sevgi gösterse de Shree’nin Will’in kafasındaki gibi olmasını bekliyor. Shree ile Will çocuklarını ayrılmış olsalar da çocuklarını beraber yetiştiriyorlar ve aralarındaki ilişki güzel devam ediyor. Will Shree’den boşandıktan bir süre sonra Jada ile evleniyor ve Jada ile beraber iki çocukları daha oluyor.

Will Independence Day’den sonra daha çok sayıda çok gişe getirmiş filme imza atıyor. Will bir süre sonra Hollywood’un en başarılı aktörü sayıyor kendini (ve bunu kitabında defalarca söylüyor,) çünkü gerçekten “most bankable star” oluyor (yani en çok para kazandıran star). Kitabında bunu başarırken ne kadar çok alıştığını, ne kadar stratejik davrandığını, ne kadar disiplinli olduğunu detaylarıyla anlatıyor. Muhammed Ali ve Nelson Mandela ile yaşadıklarından bahsediyor. Film setleri ve çalışmaları konusunda çok ilginç detaylar veriyor.

Will, Jada için büyük emekler vererek hazırladığı doğum günü partisinden sonra Jada’nın bunu çok beğeneceğini umarken tam tersi olması üzerine bir kendini sorgulama krizine giriyor. Maddi olarak bütün başarılara imza atmış, bütün hayallerini gerçekleştirmiş, kendine göre güzel bir ailesi var, ailesi için çok çalışıyor. Ama olmuyor. Yine de Jada ile mutlu olamıyorlar.

Bunun üzerine Will hazırlıksız bir yolculuğa çıkıyor. Ardından terapisti Michaela Boehm ile seansları sırasında içinde bulunan iki karakteri fark ediyor. İlki “fluffy” (kabarık), bu insanları her zaman memnun ve mutlu etmeye çalışan, stratejik davranan, ama eninde sonunda “faturaları ödeyen” bir karakter. Bu karakter aynı zamanda coward yani korkak dediği karakter. İkincisi “general,” bu istediğine ulaşmak için kendisine ve etrafındakilere acımasız davranan bir karakter. Terapisti bunların üstündeki asıl Will karakterine ulaşmasını söylüyor. 

Terapisti aynı zamanda istediği her şey olabilse ne istediğini soruyor, Will’in cevabı bir harem. Terapisti ile hangi kadınların bu haremde olması istediğine dair konuşuyorlar, sonra Will aslında istediğinin bir harem olmadığını fark ediyor. Will terapisi sırasında korkaklığı ile barışıyor, “yüzde 95 yüzde 0 ile aynıdır” felsefesinin yanlış bir felsefe olduğunu kabul ediyor. Will kitabında babasının ölümünden önce onunla yaşadıklarından, ve bunun kendisini nasıl etkilediğinden de bahsediyor.

Sonrasında Will, 14 günlük bir “silent retreat” (yani kimse ile konuşmadığı, kitaplar haricinde kimse ile bir iletişiminin olmadığı bir aktivite) yapıyor ve ardından (12 defa) ayahuasca ayinlerine katılıyor. Ayahuasca, Peru menşeili şamanitik kökleri olan psikedelik bir iksir. İlk ayininde Will göklere yükseliyor, dünyadan çok uzaklaşıyor, kendisini çok yalnız hissediyor, yüzünü göremediği ama çok güzel olduğunu bildiği bir kadınla konuşuyor. Diyor ki çok güzel burası. Kadın cevap veriyor: burası senin için, sensin bu güzel olan. Will o zaman aslında içine dönmesi gerektiğini, dışarıda başarı ve mutluluk aramaması gerektiğini anlıyor.

Will, kitabını 50. yaş gününde (Grand Canyon’da) sevdikleri yakınında ve yüzbinler YouTube’da izlerken helikopterden yaptığı bungee jumping aktivitesini anlatarak sonlandırıyor.

Ben bu kitaptan neler anladım, onları da kısaca yazayım. Birincisi, disiplin, strateji ve çok çalışmanın (ve biraz da şansın; çünkü dadio’nun çok büyük gişe getirmiş bir filmin ardından Will’e dediği gibi “sana çalışma hakkında tüm dediklerimi unut, sen dünyanın en şanslı adamısın”) insanın amaçlarına ulaşmasını sağlayacağını anladım. İkincisi, ne yaparsan yap, etrafındakilerin duygularını değiştiremeyeceğini ve dolayısıyla kimseye bir şey dayatamayacağını anladım. Üçüncüsü, içteki boşluğun maddi başarılarla dolamayacağını, insanın kendisine dönmesi gerektiğini anladım.

Will’in kitabını bitirmek üzereyken onun meşhur Oscar töreni tokadına şahit oldum. Bu olayla ilgili düşüncemi kısaca yazarak yazımı bitireyim. Will’in yaptığı mazeret belirtilemeyecek büyük bir yanlıştı. Ama bir insanın bir hatasının o insanı tamamen bitirten “cancel culture” da yanlış. Will iyileri ve kötüleriyle bir insan, çok orijinal bir insan ve ben hayatını bu şekilde cesurca, içten bir şekilde, ve güzel bir dille okumuş olmaktan çok memnun oldum. Yolun açık olsun Will. Müziklerin çok ilgimi çekmiyor ama filmlerin gayet güzel. Filmlerini ilgiyle izlemeye devam edeceğim.

-İsa Hafalır


 


author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

0 Yorumlar