Can sıkıntısı modern hayatın bir gerçeği. Bundan çok değil birkaç asır öncesinde insanların çoğunun canı sıkılmaya vakti olmuyordu muhtemelen. Ama şimdi çoklarımızın bu “lüksü” var.
Canımız hiçbir şey yapmak istemiyor. Vakit geçsin istiyoruz sadece. Çoğu zaman kendimizi bir nevi “tüketim”e veriyoruz; sosyal medya, YouTube, Netflix gibi. Halbuki tüketim sadece anlık olarak tatmin etmiyor insanı. Ardında bir mutluluk bırakmıyor geriye. Mutlu olmamız için tüketim değil üretim yapmamız lazım.
Bir diğer alternatif, can sıkıntısıyla barışmak lazım. Kendi kendine durup bu durumdan canın sıkılırken, kendini yargılamadan kendine dışarıdan bakarak kendini gözlemlemek lazım.
Canın sıkılması acınası bir şey değil. Ama canın sıkılmasın diye acınası duruma düşmemek lazım. Standartları çok yüksek tutmamak lazım. O kadar alışmışız ki dopamin boşaltmaya sistemimize, dopamin bağımlısı olmuşuz. Halbuki illa “çok eğlenceli” olması gerekmiyor yaşadıklarımızın. Sakinlik, sükunet, az veri girişi lazım.
Aklımızın bizi geçip gitmiş geçmişe ve nasıl geleceği belli olmayan geleceğe götürüp durmasına izin vermemek, anı anda yaşamak lazım. Olduğu kadar demek lazım, olana şükür demek lazım. Çünkü unutmayalım; mutluluk şükrü değil, şükür mutluluğu doğurur.
Unutmayalım, acı içinde değilsek aslında mutluluğa ulaşmış durumdayız, tek yapmamız gereken bunu farketmemiz. İnsan acı çekerken canı sıkılmaz, çünkü acı içte başka bir şeye yer bırakmaz. Dolayısıyla canımız sıkılıyorsa aslında o an mutlu olmamız için bir fırsat; tek yapmamız gereken bir adım atmak, adım atıp can sıkıntısı gölgesinden mutluluk güneşine çıkmak.
-İsa Hafalır
Not: Bu yazı ilk defa 27 Eylül 2021 tarihinde İsa Hafalır'ın Substack sayfasında yayınlamıştır: https://isaemin.substack.com/p/can-sknts-uzerine?s=w
0 Yorumlar