Header Ads Widget

test banner

Cemaatler Ahlak Üretebilir mi?

Einstein, Nietsche ve Sigmund Freud gibi kendi alanlarının dev isimlerinin hayranlık duydukları biri var. Fyodor Dostoyevski. Rus ve dünya edebiyatının bir numarası Dostoyevski‘nin ölmeden kısa bir süre önce tamamladığı muhteşem eseri "Karamazow Kardeşler" kitabında "Büyük Engizisyoncu" adlı bir kısım var. 

Olay 16.yy Sevilya'sında geçer. O korkunç engizisyon döneminde Hz. İsa tekrar dünyaya döner. Hiç konuşmaz. Fakat insanlar onun Hz. İsa olduğunu bilir. Sevgiyle, muhabbetle etrafında toplanırlar. Derken Büyük Engizisyoncu, mutlak kötülüğün, iktidarın, şeytani duyguların vücud bulmuş hali kardinal gelir. Hz. İsa'yı tutuklatır. Ertesi gün de diri diri ateşe atarak öldürme kararı verir onun hakkında. Dayanamaz, gece Hz. İsa'yı hücresinde ziyarete gelir.

"Tekrar dünyaya dönmeye hakkın yok. 1500 yıldır binbir emekle kurduğumuz düzeni bozacaksın. Karnı aç olan insandan ahlak bekleyemezsin. Sen hakiki anlamda insanları sevmiyorsun. Biz seviyoruz onları." Bu iddiasını, Hz. İsa'nın 40 gün çölde aç ve susuz gezerken, şeytanın ona 3 baştan çıkarıcı teklifle gelmesi ve Hz. İsa'nın bunu reddetmesiyle ispatlamaya çalışır.

"Eğer sen bu üç teklifi kabul etseydin, Mucize, Gizem ve Otorite sahibi olacaktın. Bu enstrümanlar sayesinde insanlar sana hayran olacaktı ve itaat edecekti, yönetmek çok daha kolay olacaktı. Fakat sen mucizeyi ve hakimiyeti elinin tersiyle ittin. İnsanların özgür iradeleriyle ve sevgiyle Allah'ı ve hakikati bulmasını istedin. İnsanları gözünde çok büyüttün. İnsanlar aslında zayıftır. Yönetilmek ister. Temel ihtiyaçları karşılansın yeter. İyilik ve kötülük arasında seçim yapma zorunda kalma onlar için ızdırabtır. Bugün senin elini ayağını öpenler yarın senin ateşine ödün taşıyacak ilk insanlar olacak. Ve biz senin adını kullanarak iktidarımızı sürdüreceğiz. Bütün günahlarımızı senin adını kullanarak meşrulaştıracağız."

Bu uzun monoloğun sonunda, Hz. İsa gider kardinali öper. Bu kardinalin hiç beklemediği bir harekettir. Şok olur. Onu serbest bırakır ama Sevilya’dan da kovar. Git bir daha da buraya gelme der.

Dindar bir ortadoks hristiyan olan Dostoyevski'ye göre, Roma-Katolik kilisesi ateizmden bile daha kötüdür. Çünkü Hz. İsa'nın ismini kullanarak dünya kadar günaha, rezilliğe girdiler. Binlerce insan öldürüldü Hz. İsa adına. Aslında Hz. İsa ve temsil ettiği değerle çoktan hayattan kovulmuştu.

Aşağı yukarı aynısı bizde de oldu. Peygamberimiz ve onun temsil ettiği değerler çoktan hayatımızdan çıkarıldı. Gelenek, nefsimiz, tüketim alışkanlıklarımız, iktidar hırsımız, ırkçılığımız, aç gözlülüğümüz Peygamberimizin temsil ettiği değerlerin yerini almışa benziyor. Fakat insanlar bunu nasıl meşrulaştırıyor, vicdan azabı çekmeden nasıl günaha girebiliyor? İşte tam burada cemaatler devreye giriyor.

Bediüzzaman'a göre insanları ve toplulukları değerlendirirken insaflı olmak gerek. "Bir yılda çıkardıkları gazı sanki bir günde çıkarmış gibi gösterirseniz hiç bir insanın yanında durulmaz" der. Allah'ın adaletiyle insanları tartmamız gerek. Nasıl ki sevabımız günahımızdan fazlaysa, yani %51 sevapsa kurtuluyoruz. Öyle de cemaatleri değerlendirirken bu kıstası kullanmamız gerek. Fakat öyle hatalar, günahlar vardır ki yapılan bütün diğer iyilikleri bir anda sıfırlar. Mesela istediğiniz kadar iyi bir insan olun, günahsız bir insanı öldürdüğünüz zaman, cehenneme gidersiniz. Olay orda biter.

Bir iş adamısınız sözgelimi. Yanınızda çalışan elemanınız, bazen geç geliyor, bazen iyi çalışmıyor, bazen erken işten çıkıyor. Hepsini hoş görebilirsin. Fakat hırsızlık yaptığı zaman yolunuzu ayırmak zorundasınız. İster 10€ çalsın isterse de 10.000€. Orda artık miktar değil o sıfat önemli. Bu insan güvenilmez bir insandır ve istisnai durumlar hariç, kötü bir insandır. Ya da evli çifti düşünelim. Ufak tefek problemlerle birbirlerini tüketmekteler. Her şeye göz yumulabilir fakat eşlerden biri diğerini aldattıysa, artık birlikteliği devam ettirmenin anlamı yoktur.

Gıda sektöründe kullanılan İFS (International Food Standard) diye bir "Denetleme Sistemi" var. Yaklaşık 300 madde ve 10 K.O'dan oluşuyor bu sistem. Bütün 300 maddelik istekleri yerine getirseniz bile, o 10 K.O'dan birinden başarısız olduğunuz zaman, denetimi kaybetmiş oluyorsunuz. O bir K.O diğer tüm alanlardaki gayretinizi anlamsız hale getirir.

Kuran kursuna giden gariban erkek çocuklarına, sistematik olarak tecavüz eden cemaat, ya da kendi elemanlarını devletin önemli noktalarına sokmak için soru çalan cemaat, ya da askeriyede kendi elemanı kamufle olabilsin diye içki içmesine fetva veren cemaat, belediye seçiminde desteklediği aday dışındaki adaya oy verilmesine haram diye fetva veren cemaat..

Cemaatlerin bu tür pis işlerinin listesini uzatmak mümkün. Bu ahlaksızlıklardan her biri, onu yapan cemaatin varlık sebebini ortadan kaldırır. Yaptığı onlarca faydalı işleri İFS örneğinde olduğu gibi anlamsız kılar. Peki bu ahlaksızlıkları nasıl yapabiliyorlar. Başlıca sebepleri şunlar…

1- Seçilmişlik Psikolojisi: Cemaatiniz seçilmiş olandır. Türkiyenin ve dünyanın kurtuluşu size bağlıdır. Peygamberimizin "kardeşlerim" dediği topluluksunuz. Kendinizi böyle özel bir konuma yerleştirdiğiniz zaman, geriye kalan her şey, bu kutsal dava için bir araç, yapılmasında da bir beis görülmemeye başlanıyor. Çünkü ilahi iradenin temsilcisi olarak görüyorsunuz kendinizi.

2- Devlet ve İktidar: Din ile devlet arasındaki mesafe kaybolunca din ahlak üretemiyor. Çünkü iktidar doğası gereği, iktidarda kalmak için her şeyi mübah görüyor. Dini bir araç olarak kullanır. Zayıfın ve sivil toplumun yanında bir ahlak kaynağı iken gücün yanında durmaya başladığında devletin günahlarının fetvacısı konumuna iniyor. Din ile güç karşılaştığında, bazı istisnalar hariç, kazanan hep güç oluyor.

3- Komplocu Kafa: Karşınızdakiler ya "hain"dir ya "dış güçlerin iş birlikçisi"dir, ya "gizli yahudi ermeni" ya da "deccal, sufyan"dır. Öteki o kadar kötüdür ki ona karşı ahlaklı olmak gerekmez. Burada farklı davranış kodları devreye giriyor ve ötekine karşı ahlaki sorumluluklardan kurtuluyorsunuz.

4- Duygu Pompalaması: Cemaattekilerin çoğu genelde okumaz. Karizmatik liderlerinin duygu dolu konuşmalarıyla beslenirler. Ahlak ise duygudan ziyade aklın konusu. Hayatı rasyonel bir şekilde analiz etmeniz gerekiyor. Aklı devre dışı bırakınca, yaptığınız her ahlaksızlığı "ameller niyetlere göredir" düsturunu kullanarak meşrulaştırırsınız.

5-"Cehenneme giden yollar iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir." diye bir söz vardır. Yapılan her ahlaksızlık, her günah, her suç bazen de iyi niyetle yapılır. Yaptıkları işlerin ahlaksızlık olduğunun farkında bile değillerdir. Hak bir davaya hak vasıtalarla gidilmesi gerektiğini unutulur.

Nuri Turan 

P.S Karamazow Kardeşler kitabı ve Özgür Koca’nın "Ahlaksız Olmanın Kodları" makalesinden alıntılar yapıldı.
author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

1 Yorumlar