Header Ads Widget

test banner

15 Temmuz Bağlamında Sıradan İnsanların Neye Dönüşebilecekleri Üzerine Akıl Yürütmeler

Stanley Milgram, Yale Üniversitesi’nin gözde akademisyenlerinden birisi olarak tarihe “Milgram Deneyi” olarak geçecek araştırmasını Anormal ve Sosyal Psikoloji Dergisi’nde yayınladığında tarihler 1963’tü. Deneyler Nazi savaş suçlusu Adolf Eichmann'ın Kudüs'te yargılanmaya başlamasından üç ay sonra, Temmuz 1961'de başladı. Milgram, deneyleri şu soruya cevap aramak üzere geliştirmişti: "Eichmann ve Yahudi Soykırımında yer alan yüzbinlerce kişi sadece onlara verilen görevi yerine getiriyor olabilir miydi? Onların hepsi yardakçılık suçuyla suçlanabilir miydi?" 

Yale Üniversitesi'nde özel olarak hazırlanan bir bölümde gerçekleşen deneyde, katılımcılar gazete ilanı ile bulundular. Katılımcılarda herhangi bir özellik aranmadı, 20-50 yaş arasından sıradan insanlardı. Sadece ilk deneyde katılımcıların hepsi erkeklerden seçildi. 

Katılımcılara deneyin 'cezanın öğrenmedeki etkileri' üzerine olduğu söylendi ve deney tamamlandıktan ancak belli bir süre sonra asıl amaç açıklandı. Deney başlamadan önce, diğer bir katılımcının da var olduğu, aralarında kura ile bir 'öğretmen' ve bir 'öğrenci' seçileceği açıklandı. Seçim kura ile yapılacak, kura da 'öğrenci' ve 'öğretmen' yazan iki kâğıdın katılımcıların seçimi ile yapılacaktı. 

Ancak ikinci katılımcı, deney grubunun elemanıydı ve her iki kâğıtta da 'öğretmen' yazıyordu. Dolayısıyla gerçek katılımcının öğretmen rolünde olması kaçınılmazdı. 'Öğrenci' ile 'öğretmen' birbirinin sesini duyabileceği ancak birbirini göremeyeceği farklı odalarda yer aldılar. Deneyin asıl amacında otoriter figürü temsil eden, özellikle sert ve disiplinli görünen deney gözlemcisi, deney boyunca katılımcının (öğretmenin) yanında kaldı. Deney başlamadan önce katılımcıya, öğrencinin çekeceği acıyı öngörebilmesi için 45 voltluk bir elektro şok uygulandı. 

Deney boyunca, öğretmen öğrenciye öğrenmesi için sözcükler listesini bildiriyor ve bu sözcükleri öğrenip öğrenmediğini sorarak kontrol etti, her yanlış cevapta ceza olarak öğretmen, öğrenciye, bağlı olduğu makine ile her seferinde artan miktarda elektroşok uyguladı. Gerçekte ise şok uygulanmıyordu. İşbirlikçi denek gerçek denekten ayrıldığı zaman, geçtiği odada elektroşok makinesine bütünleştirilmiş bir ses kayıt cihazını çalıştırıyordu, bu cihaz da her şok seviyesine karşılık önceden kaydedilmiş bir çığlık sesini çalıyordu. Voltajın birkaç defa artırılmasından sonra (bu, genelde 150 volttu) aktör, kendisini yan odadaki katılımcıdan ayıran duvarı yumruklamaya başlıyordu. 

Denek herhangi bir noktada deneyi durdurma isteğini ifade ettiği zaman kendisine sert gözlemci tarafından aşağıdaki sırayı takip eden sözlü uyarılarda bulunuldu: 
1. Lütfen devam edin. 
2. Deney için devam etmeniz gerekiyor. 
3. Devam etmeniz kesinlikle çok önemli. 
4. Başka seçeneğiniz yok, devam etmek "zorundasınız". 

Denek bu dört uyarıdan sonra bile hala durmak istediğini ifade ederse deney durduruluyor, tersi durumda ise deney ancak denek en yüksek şok olan 450 voltu 3 kere art arda uyguladıktan sonra durduruluyordu. 

Milgram'ın ilk deney dizisinde katılımcıların %65'inin (40 katılımcıdan 26'sının) deneydeki en yüksek gerilim olan 450 voltu, her ne kadar epey huzursuzluk hissetmiş olsalar da uyguladıkları görüldü. Hepsi deneyin bir noktasında durup deneyi sorguladı, hatta bazıları kendilerine ödenen parayı geri vereceklerini söylediler. Katılımcılardan hiçbiri 300 volt seviyesinden önce şok uygulamaktan tereddütsüzce vazgeçmedi. Daha sonra bu deney, farklı etkenlerin araştırılması için, çeşitli değişikliklerle yenilendi. 

Milgram deney sonuçlarını şöyle değerlendirdi; "Sadece görevlerini yapan, kendi başlarına vahşi işlere kalkışmayan sıradan insanlar, korkunç bir yok etme işleminin bir parçası olabilmekteler. Ek olarak, yaptıkları işin yıkıcı sonuçlarını apaçık görmelerine rağmen, temel ahlaki değerleriyle çelişen bu görevlerde pek az kişinin otoriteyi reddetme potansiyeli olduğu görüldü." 

Milgram ulaştığı sonuçları 1974 tarihli makalesi "İtaatin Tehlikeleri"nde (İngilizce: The Perils of Obedience) özetledi: 

“İtaatin hukuksal ve felsefi açılardan devasa önemi bulunmaktadır, ancak bunlar çoğu insanın somut durumlarda nasıl davrandığı konusunda fazla bilgi vermez. Yale Üniversitesinde sıradan bir insanın sadece bir deney bilimcisinden aldığı emirle başka bir insana ne kadar acı çektireceğini ölçmek için basit bir deney düzenledim. Katılan deneklerin güçlü vicdani duyguları ile saf otoriteyi çeliştirdim ve kurbanların acı dolu çığlıklarının eşliğinde genellikle otorite kazandı. Yetişkin insanların, bir erk makamının komutası doğrultusunda her şeyi göze almakta gösterdikleri aşırı isteklilik, çalışmamızın acilen açıklama gerektiren en önemli bulgusudur.” 

Yazının buraya kadar olan kısımları Milgram Deneyi ile ilgili internette yer alan açık bilgilerin bire bir aktarımı. Yani neredeyse noktası virgülüne dokunulmadan aktardım çünkü deneyin mekanizması ve sonuçlarının iyi anlaşılması gerekiyor. Aslında Milgram’ın Deneyi yıllar sonra farklı zamanlarda ve üniversitelerde birçok kez tekrarlandı. Çıkan sonuçlar, orijinal deneyle çok büyük benzerlik gösteriyordu. Psikoloji veya sosyal psikoloji üzerine araştırmalar yapan bilim insanları, ülkemizdeki kült yapılar ve camialar için de araştırmalar yapsalar Milgram’ın sonuçlarını doğrulamaları çok kolay olabilirdi. 

Karıncayı bile incitmeyeceği var sayılan, asla ve asla kul hakkı yemeyeceği öngörülen, beş vakit namazının üstüne 3 vakit de nafile kılan, Ramazan orucuna nafile oruçları ekleyen, sınırlı ücretlerle gece gündüz çalışacak kadar gayretli ve fedakar insanların günün birinde çeşitli sınav sorularını çalabilmesini, çalınmasına tepkisiz kalmasını, bürokraside başkalarının haklarını yeme pahasına kadrolaşmaya çalışmasını, güvenlik bürokrasisinde istemediği veya kendince “zararlı” gördüğü kişilere gayr-ı ahlaki biçimde itibar suikastı yapmasını, sahte delillerle ve algı operasyonları ile kendi mensuplarına yer açmak için bir ülkeyi aylarca yıllarca sallayan ve nihayetinde sahici bir vesayet hesaplaşmasını da kirletircesine büyük davalar açmasını, medyada algı operasyonları yapmalarını ve belki de en travmatik olanı -darbeye teşebbüs etmesini, 250 kişiyi öldürebilmesini, yüzlercesini yaralamasını başka nasıl açıklayabilirsiniz? 

Şimdiye kadar sıklıkla söylenen argümanlar arasında erken yaşta doktrine edilen insanların bir süre sonra itaat kültürüne alışması, kitle psikolojisi, dini ve milli motivasyonların kutsal amaçlar adı altında sömürülerek insanların iradelerinin robotize edilmesi gibi hususlar zikredildi. Elhak hepsi de var olan durumu büyük ölçüde açıklıyor. Bunlara kesinlikle katılıyorum. Ama Milgram 50 küsur yıl önce söylemiş işte. İnsan psikolojisi buna müsait, yeterince otorite gibi görünen birinin etki alanında çok normal ve sıradan insanlar bile otoriteye karşı koymama eğilimine kolaylıkla kapılıyorlar ve normalde yapmayacakları insan öldürmeye varan vahşet ve dehşet dolu işlere bulaşabiliyorlar. The Cemaat gibi kült yapılarda da otorite kontenjanı başta Gülen olmak üzere yeterince kişi tarafından doldurulduğundan “bu kadar melek ruhlu insanlar nasıl böyle şeylere tevessül ederler” sorusunun cevabı aslında çok da zor değil. 

Kişisel kanaatim Milgram deneyi, kitle psikolojisi, Makyavelizim gibi düşünce biçimleri veya yöntemler her türlü gayr-ı meşru, gayr-ı hukuki, gayr-ı ahlaki işin planlama ve icra aşamasını çok büyük oranda açıklıyor. Sadece hiçbir şeyden haberi olmayan ve tabandaki masum ve mazlumlar diyebileceğimiz, çok büyük oranda kandırılmış kişiler için bir istisnai durum var: Onlar kahir ekseriyetle olumsuz bir durumla karşılaşmadıkları için hüsn-ü zan kuşağından çıkamayıp hiçbir şeyi konduramama kısır döngüsündeydiler. Veya kendilerine söylenen şeyler gerçeğin hilafına idi (tatbikata diye çıkarılıp darbeye bulaştırılan cemaat tabanlı ve düşük rütbeli askerler vb.). Diğer tüm meşruiyet çerçevesinin dışındaki işlerin mücrimleri de itaat ettiklerini ve bunda da bir hayır olduğunu falan zannediyorlardı veya artık hiçbir şey düşünmeyip robot gibi yaşıyorlardı. 

Milgram yarım yüzyıl önce basit bir deneyle durumun hiç de o kadar karışık olmadığını anlatmaya çalışmış. İnsanları doğru ya da yanlış bir şeylere yönlendirmek için insan psikolojisini tanımak ve beynimizin çalışma mekanizması üzerine bilgi sahibi olmak yeterli. Mesele doğru ya da yanlışlar değil. Mekanizmaların nasıl çalıştığını bilmek. Bunun için de bilime, akla, mantığa ve sağlıklı muhakeme yapabilme becerisine ihtiyacımız var. Korku listesi yapmak yerine ihtiyaç listesi yapmamız gerekiyor. Çünkü “elin gavurunun” yaptığı deneyler ve bulduğu sonuçlar “bizim mübarekler” tarafından şuurlu ya da şuursuz kullanıldığında arkada müthiş bir yıkım bırakabiliyor. 

Subuti
author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

1 Yorumlar

  1. subuti kardeş yazın harikaydı
    yazını okuyunca o günden zihnimde kayıtlı bir anı anlatayım türksat girişini ele geçiren hain hızlı gelen aracı tarıyor içindekiler ölüyor o şokun tesiriyle hain sünnet diye oturup su içiyor işte unutamadığım anlardan biride bu ince noktadır ve o günü hatırlayınca içim nefret doluyor çünkü en güzel şekilde bakılan eline silah verilen hain bir gün gelir yediği kaba pisliyor

    YanıtlaSil