Header Ads Widget

test banner

Birbiriyle Alakalı Kısa Yazılar

Ümitvar mıyım, Ümitsiz mi? 

Önümüzdeki 3-5, hatta belki 5-10 sene için çok ümidim yok; ama 20-30 sene sonrası için ümitvarım. Açayım. Biz yetişkinlerin kayda değer bir kesimi bunu hala kabul etmek istemese de bir gerçeklik var ortada. Bu gerçeklik siyasal İslam’ın ve dini cemaat ve tarikatların büyük kısmının Türkiye’ye çok zararlı olduğu. Siyasal İslamcı bir iktidar Türkiye’de eşi tarihinde görülmemiş şiddette otoriter ve baskıcı yönetim izledi; haksızlıklar, yolsuzluklar, usulsüzlükler, zulümler yaptı. İki yüzlü yapılı olan Gülen cemaati aslen hırslı paralel devlet yapılanması çalışmalarından ve bunun getirdiklerinden ötürü tüm ülkenin nefretini kazandı. Tarikat liderleri hala el etek öptürmelerine devam ederek narkozlarında olmayan insanların onların kült yapılar olduğuna emin olmalarını sağladı. 

Şimdilerde bu gerçeklik—olayın sıcaklığı içinde, kavgalardan ve değişik sebeplerden ötürü—herkes tarafından anlaşılmasa bile bu devran döndüğünde (siyasal İslamcı iktidarı bittiğinde) anlaşılacaktır. En çok da şimdinin küçük çocukları olan 20-30 sene sonrasının yetişkinleri tarafından anlaşılacaktır. Çünkü ancak onlar bu geçtiğimiz süreci sakin ve salim bir kafa ile değerlendirebilecekler. Bu değerlendirmeleri ile aydınlanmış olacaklar ve bugünkü—benim görüşüme göre—yanlış olan İslam anlayışından kurtulabilecekler. Böyle olacağına dair bir öngörüm ve umudum var. Bu yüzden 20-30 sene sonrası için ümitvarım. 

İslamcılık ve Ateizm/Deizm 

İnsanlar ve topluluklar, sınanmadıkları günahın masumu değildirler. “Kendilerinden daha çok başkalarının imanı ve ibadetleriyle ilgilenen” bir grup olarak tanımlayabileceğimiz “İslamcılar” güç ellerine geçtiğinde, o çok çektiklerini düşündükleri seküler Kemalistlerden çok daha zalim oldular. Güç ile imtihanlarını açık bir şekilde kaybettiler. Şimdi hala güçlü olabilirler, ama önünde sonunda—zulüm ile abad olanın sonu berbad olacağı için—güçten düşecekler. Ben bunu bir hayır olarak görüyorum. Hem yaptıkları haksızlıklarının cezalarını çekecekleri için, hem de aslında “İslamcılığın” güzel bir şey olmadığını gösterecekleri için güçten düşmelerini bir hayır görüyorum. 

Türkiye’de artık gençler arasında yadsınamaz derecede bir ateizm/deizm akımı oluşmuş durumda. Belki bu söyleyeceğim çoğunuza ilginç gelecek ama ben bu durumu da bir hayır olarak görüyorum. Bu akım “ana akım İslam ve Allah anlayışına” bir isyandır çünkü. Benim bakışıma göre bu çok güzel bir “La ilahe”dir. Akabinde “illallah” gelir mi gelmez mi bilemem, ancak “La ilahe illalah,” “La ilahe” demeden manasız olduğu için bu akımın gerekli olduğunu düşünüyorum. Biraz daha açayım. 

Ben şahsen “ateistlerin inanmadığı o Allah’a” inanmıyorum ve belki daha önemlisi “ana akım Müslümanların inandığı Allah’a” da inanmıyorum. Benim inandığım başka bir Allah. Benim inandığım Allah’ın insanlardan beklediği sorgulamak, aramak, emin olamamak; iyi ahlak ve amel; adalet, merhamet, mütevazılık, minneti sadece Allah’a duymak, başkalarının ne yaptığı ile ilgilenmemek, hiç bir kula ilahi vasıflar yüklememek ve dolayısıyla mutlak itaat etmemek; kainatın, vahyin, vicdanın ve aklın pusulasından başka pusula tanımamak. Şu andaki ana akım İslam’ın Allah anlayışının bu şekilde olduğunu düşünmüyorum ve o kadar bozuk bir durumda olduğunu görüyorum ki tamirinin mümkün olmadığını, tek düzelme yolunun yeniden inşa olduğunu düşünüyorum. O yüzden bu ateizm/deizm isyanını çok gerekli ve değerli görüyorum. 

Muhafazakarlık ve Din 

Devletçi, milliyetçi, grupçu ve aklı ve vicdanı öteleyen İslam anlayışı bizim muhafazakarlık dediğimiz olgu ve bunun “muhafaza” ettiği değerlerden kurtulmak çok elzem kanaatimce. Açık görüşlü olabilmemiz; seçemediğimiz devletimiz ve ırkımızın, sorgulamadan kabul ettiğimiz zaman bir dogma olan dinimizin asıl mahiyetini, yani önemsizliğini anlamamız gerek diye düşünüyorum. 

Benim inandığım Allah’ın gözünde (i) sadece anne ve babası Müslüman diye Müslüman bir hayat yaşayan bir Türkiyeli ve (ii) sadece anne ve babası Hristiyan diye Hristiyan bir hayat yaşayan bir Meksikalı, ve (iii) sadece anne ve babası ateist diye ateist bir hayat yaşayan bir Çinlinin birbirinden farkı olmamalı. Bunların birbirinden tek farkı iyilikleri ve kötülükleri olacaktır. İyi niyetli bir şekilde ve aklı ve vicdanı kullanarak Tanrı ile ilişkisini anlamaya çalışan insanların Allah’ın gözünde “ulaştıkları sonuçların” değil, “samimiyetlerinin ve çabalarının” asıl önemli olan olduğunu düşünüyorum. 

İsa Hafalır
author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

3 Yorumlar

  1. Dine tabi olmaktansa secmeyi daha kiymetli buldugunuzu anliyorum. Bir seyi secmek, elbette alternatiflerini degerlendirmeyi, yakin buldugunuz tercihe supheyle yaklasmayi gerektirir. Oyleyse suphe sakinilacak bir sey olmamalidir.

    Ancak islam, ana-akim veya degil, supheyi degerli gormez. Kuran'da akletmek ovulur ama suphe duyan yerilir. Kimi zaman Allah'tan suphe duyan, kimi zaman Muhammed'den suphe duyan lanetlenir. Hatta sahabeden bir kisim Tebuk seferine katilmamk icin peygamberden izin almak istedeiklerinde Tevbe suresinde 'Senden izin isteyenler sadece, Allah’a ve âhiret gününe iman etmeyenler ve şüpheye kapılmış olanlardır; onlar şüpheleri içinde bocalayıp dururlar.' denmistir. Bahsedilen kimseler munafik olarak adlandirilan, islam'a biat etmekle beraber kalben su veya bu sebeple tereddut icinde kalan kimselerdir. Tam teslimiyetten geri durduklari, supheye dustukleri her an munafiklikla yani iki yuzlulukle suclanmislardir.

    Bu kimseler gercekten iki yuzlu muyduler? Bir acidan evet. Zira kelime-i sahadet getiren herkes islam'a ve peygambere biat etmistir. Biat kelimesi gunumuzdeki anlamini zaten peygamber zamaninda almistir. Oyleyse itaatsizlikleri ve tereddutleri verdikleri sozu tutmadiklari anlamina gelir.

    Gercekten de, muslumanlik, tipki yahudilik gibi, yarim iman kabul etmez. Bir kere o kapidan girdiyseniz, artik teslim olmussunuz demektir. Muslumanlik yekten ve tamamen teslimiyet ister. Ornegin, budist olmayi yarim yapmak mumkundur. Hatta hiristiyanlikta az imanli olmak herkesin kaderidir. Isa'nin olumunden sonra hiristiyanligin ilk lideri ya da katolik deyimiyle papasi olan havari Petrus (Peter) dahi Isa tarafindan imaninin azligindan dolayi elestirilmistir. Halbuki Islam'da boyle bir sey olamaz. Imam Azam bu sebeple Iman ya vardir ya yoktur der. Diger mezhep imamlari da manaen hemfikirdir bu goruse, ancak imani soz ve amele denk gorduklerinden farkli sonuclara varirlar.

    Islam'da Allah tektir. 'Benim inandığım Allah' derken betimlediginiz tanri ya butun muslumanlarin tanrisidir ya da degil. Dolayisiyla muslumanlar 'Benim inandigim Allah' demezler. Zira Kuran'in en zahiri ve en sarih mesaji kitaba teslim olmayi ve suphe etmemeyi buyurur.

    Son olarak, deist olmak elbette kurani gormezden gelerek yeni muslumanliklar yaratmaktan evladir.

    YanıtlaSil
  2. Kitabın yarısına iman etmek diye bir düşünce gelmişti bir aralar bana...

    Ateisti dindari itiraz etmişti olmaz öyle şey diyerek...

    Ben bütün kitaplarda iyiliği dürüstlüğü adaleti önceleyen pasajlar gördüğüm gibi öyle olmayan yerlere de rastlıyorum...

    Niye doğrusunu alıp gerisini birakamayayim...

    Niçin ya hep ya hiç olsun...

    Kur'an'ın incilin tevratin yada budanin güzel faydalı yönlerini alıp istifade etmek istiyorum ama aklıma vicdanına uymayan yerlerini bırakmak istiyorum dediğim de ne ateisti ne hristiyani ne dindari bunu kabul edemiyor...

    Ya adam gibi deist ol yada ateist yahut tam Teist ol diyenler de sonuçta kendi fikirlerini paylaşıyorlar tabi ama benimde buna katılmama hakkım var...

    İster kutsal olsun ister olmasın tüm kitapları okuyup faydalanabilir doğru iyi buldugum yerleri benimseyebilir yanlış bulduğum yerlerini elestirebilirim..


    YanıtlaSil
  3. Bunu anlamak o kadar zor mu. Müslüman ülkede doğanın müslüman ölme garantisi yok. Kafir memleketlerde doğan da kafir olarak ölecek diye birşey yok. Eğer ben burada müslüman ve inanmış olarak öleceksem, meksikada yaşasaydım orada da Allah bunun şartlarını yaratır ve müslüman olarak ölürdüm. Meksika da kafir olarak ölecek olan biri de, Türkiye'de doğsa bile kafir olarak ölürdü. Mesela ex-cemaatçi yeni ateist oldurdu.

    İşte Allah bu ahval üzere bir dünya düzeni kurmuş. Biz de ne kendimizi cennetlere layık görme ne de başkalarını otomatik olarak cehenneme gönderme kolaycılığına kaçmadan, Allah ve peygamberinin çizdiği çizgide yaşamaya devam edelim. Dünyaya adalet ve merhamet örneği olmak için yaşayalım. Mazluma dinine bakmadan sahip çıkalım. Olay budur.

    YanıtlaSil