Header Ads Widget

test banner

Allah’tan Çok Allahçılık Yapmak ya da Dini Makyavelizm

Ben Gülen ve yapısıyla özdeşleşen iki temel hususun; yapının İslamiyet ile olan bağına ve İslamiyet’in temel dinamiklerine zarar verdiğini düşünüyorum. Bunlardan biri cemaatin kendi çıkarları ekseninde zaruretler inşa etmesi ve bu zaruretlere bağlı olarak çeşitli yasak fiiller işlemesidir. İkincisi de yine bununla ilişkili olarak Allah’tan çok Allahçılık yapmak olarak tanımladığım tebliğ faaliyetlerinin ruhuna uygun bir şekilde hareket etmemesidir. 

Hz. Allah bütün varlığı yaratmıştır, insanları, hayvanları, cinleri, alemi … ve gönderdiği kitapta "Ben cinleri ve insanları sırf beni tanıyıp yalnız bana ibadet etsinler diye yarattım." (Zariyat, 51/56) buyurarak yaratılış gayesini açıklamaktadır. İnsanların ve cinlerin Allah’ı bilmesi için dönemsel olarak peygamber göndermiştir. Ama Allah’ı anlatma vazifesi sadece peygamberlere hasredilmemiştir, diğer insanlar da Allah’ı anlatmakla mükelleftir. Kur'an-ı Kerîm'de: "Sizden, insanları hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten alıkoyan bir topluluk olsun" (Âlu İmrân, 3/104) buyrulmaktadır. Yine peygamberimiz "Allah’a yemin ederim ki, senin sayende Allah’ın bir tek kişiye hidayet vermesi senin için, kırmızı develerin olmasından daha hayırlıdır.” (Buhari 7/3468, Müslim 2406/34) buyurmuştur. 

Bununla birlikte birbiriyle ilişkili olan tebliğ, irşat ve emri bil-maruf-nehyi anil-münker ifa edilirken Hz. Allah’ın hukukuna riayet etmek de gerekir. Sanki Hz. Allah’ın karşıdaki kişiye muhtaç olduğu, Hz. Allah’ın kişinin İslam’a girişiyle şerefleneceği (haşa) şeklinde bir tebliğ-irşad metodu yoktur. Tam tersine kişinin İslam’la şerefleneceğine inanırız. Çünkü zengin kişi dediğiniz kimdir? Güç hakimiyet dediğiniz şey nedir? Çok meşhur bir söz vardır; “Güvenme güzelliğine bir sivilce yeter, güvenme zenginliğine bir kıvılcım yeter...” diye. İnsan Hz. Allah karşısında acizdir, her şey Allah’ın bir lütfudur. Dünyanın en zengin kişisinin İslam’a yapamadığı hizmeti hiçbir şeyi olmayan biri yapabilir. Çünkü Allah’ın kudreti sonsuzdur, kendi adıma, ben böyle olduğuna inanmasam bir saniye bile bu dinde kalmam. Kısacası tebliğ için her yol mübah değildir. Bunu Hz. Peygamberimizin hayatında da görürüz. 

“... Şüphesiz Allah dilediğini saptırır. Dilediğini de hidayete eriştirir. (ey resulüm) artık onlara üzülerek kendini harab etme. Allah onların yaptıklarını şüphesiz bilir." (Fâtır, 35/8) ayetiyle yine amcası ile ilgili olarak da “Ey Muhammed! Sen sevdiğini doğru yola eriştiremezsin, ancak Allah dilediğini doğru yola eriştirir. Doğru yola girecekleri en iyi O bilir.” (Kasas Süresi 56). ayetleri gösterilebilir. 

Yine Hz. peygamberimizin, kendisinden bilgi almaya gelen dönemin zengin, güçlü müşrikleriyle konuşurken, sahabilerden âmâ da olan Abdullah b. Ummi Mektûm gelmiş ve "Ya Resûlullah, bana öğüt ver" demiştir. Hz. Peygamberimiz meşguliyetinden ötürü kendisiyle ilgilenemeyince aşağıdaki ayetler inmiştir. 

"Yanına âmâ geldi diye yüzünü ekşitip döndü. Nereden bileceksin, belki de o günahlarından arınacaktı. Yahut öğüt alacak ve öğüt kendisine fayda verecekti. Öğütle ihtiyaç duymayan kimseye gelince, sen ona yöneliyorsun. Onun inkâr ve isyan pisliği içinde kalmasından sen mes'ul değilsin. Sana koşarak gelen ve Allah'tan korkan kimseyi ise ihmal ediyorsun. Sakın! O Kur'ân bir öğüttür. Dileyen ondan öğüt alır." (Abese) 

Yukarıda ayeti kerimelerde de geçtiği gibi dinin tebliğinde makyavelist bir tutum hiçbir şekilde emredilmemiştir, çünkü zaten işin doğasına da terstir, Allah kişiye değil, kişi Allah’a muhtaçtır. 
Gülen cemaatinde görülen takiyye, tedbir, yalan, kadrolaşma, içki içme ya da içiyor gibi görünme, namaz kılmama ya da ima ile kılmak gibi birçok husus dini Makyavelizm örneğidir, Allah’tan çok Allahçılık yapmaktır. Gülen’in kamuoyu önünde yalan söylemesi de bunun bir örneğidir. Zamanla Gülen’de araç amaç haline gelmiştir. Bu husus üzerinden aslında daha çok şeyler söylemek mümkün. Özellikle cemaat içerisinde bulunan kişiler bu husus ile ilgili çok daha örnekler sunabilir. Bu platformda 21 Şubat’ta yayınlanan “Cemaatin Ateist Olmama Katkısı” adlı yazıda Fetullah Gülen’in, Adil Öksüz için “tanımıyorum” demesi, 17/25 Aralık polisleriyle ilgili olarak “O polislerin binde birini dahi tanımıyorum” demesi, “İlker Başbuğ hapse girince üzüldüm.” demesi İslam’daki tefsir geleneğiyle ilişkilendiriliyordu. Kısmen haklılık payı olmakla birlikte bunu tamamen Gülen’in hatası olduğunu söylemek gerekir ve bu da yukarıda dile getirdiğim Makyavelist tutumla ilişkilidir. Bilindiği gibi söz verildiğinde, yemin edildiğinde aslolan sizin ne kast ettiğiniz değil; karşınızdaki kişinin ne anladığıdır. Hikâyeyi bilirsiniz "bu can bu bedende olduğu sürece Müslüman'ım" diyerek din değiştiren kişi, daha sonra cübbesinin önünü açarak sakladığı kuşu uçurur. "Can bedenden çıktı" der. Şimdi düşünün ticari ilişkilerinizi bu mantıkla yapıyorsunuz, arkadaşınıza, eşinize söz verirken, tüm insani ilişkilerde bu mantığı işletiyorsunuz, o zaman toplumda huzur, güven kalır mı? Yaşanabilir mi böyle bir toplumda? Gülen’in söylediklerini bir de böyle bir açıdan değerlendirmek gerekir. 

Cihat Mirzaoğlu 

Not: Bazı sitelerde bu platform için “cemaat içinde çatlak” ifadesi kullanılıyor. Bir hakikati ifade etmek için belirtme gereği duyuyorum, benim Gülen cemaatiyle herhangi bir geçmişim yok, lisede ve üniversitede Süleyman Efendi cemaatinde kaldım. Ama hayatımın hiçbir döneminde de kör bir aidiyet içinde olmadım. 
author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

0 Yorumlar