Header Ads Widget

test banner

Acılar ve Mağduriyetler Üzerinden Oluşturulan Sömürü Düzeni


Sosyolojik bir gerçektir, cemaat, tarikat, siyaset vb. örgütlenmelerin büyük çoğunluğu Ahlaki değerler üzerine inşa edilir. Hemen tamamının kökeninde, insanlığı daha iyi düzeye çıkarmak, insanların  daha iyi yaşam şartlarında yaşamalarını temin etmek, adalet, eşitlik, insanca muamele vb. değerler üzerine bina edilir. Bu ana esaslar insan olan herkesin üzerinde mutabakatla durduğu konulardır. Sosyal birlikteliklerin temelleri,  dini öğretiler de dahil olmak üzere bu tür konular üzerine atılır.

Bu esaslar üzerine bina edilen  sosyal örgütlenmeler, başlangıçta adalet, eşitlik, insanca muamele gibi evrensel değerleri savunarak geniş kitleleri cezbeder. Ancak, zamanla bu idealler, güç ve çıkar elde etme aracı haline gelebilir. İnsanların acıları, yoksullukları, çaresizlikleri ve adaletsizlik karşısında hissettikleri mağduriyet, bu yapılar tarafından manipüle edilerek bir sömürü mekanizmasına dönüştürülür.

 Genelde dinler, özelde İslam dini ve daha özelde ise tarikatlar, cemaatler, bu suiistimallerin en çok kullanıldığı yerlerdir. Mağduriyetler ve acılar üzerinden en fazla sömürünün yapıldığı yerlerden biri de siyasettir. Özellikle üçüncü dünya ülkelerinde, dikta  ile yönetilen rejimler ile otokratik rejimler  konunun en çok sui istimal edildiği yerlerdir.

 Din başlangıçta insanların manevi ihtiyaçlarını karşılamak ve ahlaki bir rehber sunmak için kullanılırken, bazı cemaat veya tarikatlar bu öğretileri kendi otoritelerini pekiştirmek için bir araca çevirmişlerdir. İnsanların inançlarını, korkularını veya umutlarını kullanan dini liderler veya onun etrafında kümelenmiş menfaat grupları maddi ya da manevi çıkarlar elde etme yarışına girmişlerdir. Bağış toplama, sadaka talep etme veya siyasi nüfuz kazanma gibi yöntemlerle kitleleri kontrol altına alırlar.  Siyasi örgütlenmelerde ise, eşitlik ve adalet vaadi, popülist söylemlerle birleştiğinde, halkın mağduriyetleri oy toplama veya güç konsolidasyonu için istismar edilebilir. Bu süreçte, başlangıçtaki ahlaki değerler, sadece bir maske olarak kullanılır ve asıl amaç, güç, servet veya kontrol olur. Tabana sürekli olarak mağduriyetler ve mazlumiyetler gösterilir. Dini lider veya etrafında mağduriyet yaşamışlar varsa bunların mağduriyetleri sürekli ön planda tutularak “bakın, mürşidimiz, hocamız, büyüğümüz, reisimiz, şeyhimiz, abimiz, ablamız da neler yaşamış” diyerek tabanın içinde bulundukları mağduriyetleri hepsinin birlikte yaşadığı imajı oluşturulur.

Tabandaki gerçek mağduriyet içinde olanların düştükleri acınası durum, tepe yöneticileri tarafından sürekli olarak nazara verilir, gündem yapılır. Bu mağduriyetler üzerinden kurulmuş olan sistemin devamı sağlanır. Sistemin ayakta kalması için dualitenin devam etmesi elzemdir. Yönetim kadrosu ile bu kadroya bağlı ve bu kadrodan beslenen virüsler, sürekli mağduriyet arayışındadırlar bir adım ötesi mağduriyet oluşturmak için gerekli zaman, zemin ve araçları kullanırlar. Kurulmuş olan çarkın işlemesi için “DAVA” her şeyden  önemlidir mesajı verilir. Dava için insanların feda edilmesi gerekir anlayışı tabana yayılır ve bu anlayış sürekli olarak beslenir. Bunu beslemek için de oluşan mağduriyetler kullanılır. Maalesef mağdurlar ve mazlumlar bu işten en çok zararı görenler olduğu halde; yönetim kadrosunu, oluşturulan dezenformasyonlar nedeniyle kendileri gibi mağdur sanırlar. Hatta bir adım ötesi, tabanın mazlumları yönetici kadrosunu kendilerinden daha mağdur ve mazlum olduğunu düşünürler. Çünkü kendilerine öyle bir görüntü verilir.

Eğitim konusu üzerinden somut bir örnek verecek olursak;  büyük mağduriyetler yaşayan tabanın mensupları çocuklarının eğitimlerini çok zor şartlar altında devlet okullarında sağlamaya çalışırlarken, aynı kitlenin yöneticilerinin çocukları ise eğitimlerini en iyi okullarda, özel okullarda alırlar. Yönetici kadrosu, tabana  çocuklarını dini eğitim veren imam hatip vb. okullara göndermelerini tavsiye ederken, kendi çocuklarına yurt dışlarında eğitim aldırılar. Hatta bir adım ötesi tarikatlarda şeyhler tabana, kız çocuklarını okullara göndermemelerini salık verirken, kendi kız çocuklarını Avrupa’da Amerika’da okuturlar. Cemaatlerde de durum farklı değildir, Gülen Cemaati bunun en müşahhas örneklerini bünyesinde besler. Türkiye’de mağdur olan kitlenin çocukları doğru dürüst eğitim alamazken, çocuklarını binbir zorluk ile okutmaya çalışırlarken, yönetici kadrosu çoktan yurt dışına çıkmışlar ve neredeyse tamamı çocuklarını dünyanın en prestijli okullarında okutmakla övünmekten çekinmezler. Mağdur taban ise bunu maalesef bir gurur meselesi gibi görür. Bir çoğu kendi çocuklarının neden o okullarda okutmadıklarını düşünemez, büyük gördüğü insanların çocuklarının iyi eğitim almasından mutlu olurlar.

 

Dini öğretilerde bu sömürü düzeni sıkça araçsallaştırılır. Örneğin, dinin birleştirici ve rehber niteliği, bireylerin sorgulamadan itaat etmesini sağlamak için kullanılabilir. Kutsal metinler veya dini semboller, bağlamından koparılarak, liderlerin ya da grupların çıkarlarına hizmet edecek şekilde yeniden yorumlanabilir. Bu, bireylerin duygusal ve manevi zayıflıklarının istismar edilmesiyle, onların maddi kaynaklarının, emeklerinin veya sadakatlerinin sömürülmesine yol açar.

Sonuç olarak, acılar ve mağduriyetler, insanlığın ortak değerleri ve dini öğretiler üzerinden inşa edilen sömürü düzeninde bir kaldıraç olarak kullanılır. Bu düzen, bireylerin güvenini ve inancını kötüye kullanarak, başlangıçtaki ahlaki ideallerden uzaklaşır ve güç, para veya kontrol odaklı bir yapıya dönüşür. Bu nedenle, bu tür örgütlenmelere katılırken eleştirel bir bakış açısı benimsemek ve vaat edilen ideallerin gerçekten uygulanıp uygulanmadığını sorgulamak, bireylerin bu sömürü düzeninden korunması için kritik öneme sahiptir.

-Abdullah Denikul

author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

0 Yorumlar