Header Ads Widget

test banner

Aşkın Ötesinde


Allah, hiçbir adamın içine iki kalp koymamıştır. (Ahzâb, 4)

Aşk… Çağımızın belki de en çok tüketilen kelimelerden biri. Dizilerde, romanlarda, şarkılarda ve sosyal medyada… Her yerde aynı parıltıyla karşımıza çıkar.

Genellikle “bir başkasında kendini bulma” arzusu, eksik yanını tamamlama isteği olarak tarif edilir.

Sevmenin adı gibi görünür; ama çoğu zaman sevilme ihtiyacının inceltilmiş bir perdesidir. Aslında, aşk çoğu zaman kendi gözünün rengidir.

Nietzsche bu yanılsamayı keskin bir cümleyle özetler:

 "İnsan arzularını sever, arzuladıklarını değil."

Modern psikoloji ise daha soğuk bir dil kullanır: aşk, dopamin ve oksitosin gibi kimyasalların tetiklediği karmaşık bir bağlılık hâlidir. Yani ruhsal gibi hissettiren ama biyolojik temelleri güçlü bir süreçtir.

Faulkner başka bir perspektiften aynı noktaya dokunur:

"Aşkı kitaplara soktukları iyi oldu, yoksa belki de başka yerde yaşayamayacaktı."

İlk bakışta saf ve masum görünen bu duygu, içinde çoğu zaman gizli bir “ben” taşır. “Ben seni seviyorum” derken bile, çoğu zaman “Ben sende kendimi buluyorum” der.

Saramago’nun sözleri, bu içgüdüyü yakalar:

Sevmek, sahiplenmenin en güzel yoludur herhalde; sahiplenmek ise sevmenin en çirkin yolu."

Beklentiler büyüdükçe aşk, isteyişe dönüşür. Karşılık bulamadığında kırgınlık, hayal kırıklığı ya da kızgınlık hâlini alır.

O ilk coşku ve anlam hissi yavaşça tükenir.

Montaigne bu tükenişi şöyle tarif eder:

"Aşk dediğimiz şey, arzulanan bir varlıkta bulacağımız tada susamaktan başka bir şey değildir."

Tam burada şu soru akla gelir: Eğer aşk çoğu zaman bu kadar “ben” merkezliyse, gerçek bir sevgi mümkün değil midir?..

Gerçek sevgi, bazen yaşlı bir çiftin kırışmış ellerinde saklıdır; birbirine tutunmuş o ellerin yıllar süren hikâyesinde.

Bazen evcilik oynayan çocukların saf oyununda, birbirlerini koşulsuz kabullenişinde.

Ya da ağır yaralanmış eşini terk etmeyen dişi bir kurtta..

Çünkü gerçek sevgi, yolun sonunu kadar birlikte yürümektir.

Şefkat ise her annenin çocuğunu kucağında usulca sallayışında, toprağa düşen yağmurun rahmet kokusunda, seher vaktinin ilk nefesinde, güneşinin ışıklarının dünyaya ilk vuruşunda gizlidir.

Onu, kurak bir çölde, yavrusunun ölümüne katlanamayan anne filin o uzun bekleyişinde, doğuştan zayıf kardeşlerini arkada bırakma kararı alan aslan ailesinin pişmanlıkla geri dönüşünde ve ölen bir karganın başında matem tutan dostlarının sessizliğinde bulursun.

İşte gerçek sevgi ve şefkat, bazen küçük ayrıntıların, bazen doğanın en yalın hallerinin üzerine örtülüdür.

---

Mecazdan Hakikate

“Öyleyse, aşkın mecazını bırakıp gerçek sevgiye, yani şefkate doğru ilerleyelim.”

Şefkat… Aşk ve muhabbetten daha keskin, daha parlak, daha yüce.

Saf, karşılıksız, geniş ve kapsayıcı. Kendi varlığından çok, karşısındakinin varlığını gözeten.

Oysa aşk, çoğu zaman sevdiği şeye odaklanır, her şeyi ona feda eder. O esnada belki başkalarını da küçültür, görmezden gelir.

Holty’nin deyişiyle:

"Aşk, kulübeyi altından bir saraya benzetir."

Ya o saray, aslında hayalse?

Ve biz onu, kendimiz için sevgili yaptıysak?

Duguet der ki:

"Bir şeyi çok sevdiğinizde hiçbir şey küçük değildir; bir şeyi az sevdiğinizde ise hiçbir şey büyük değildir."

Dindar bakış açısı, aşkı mecaz olarak görür: hakikatin sadece bir gölgesi.

Ve kalp, mecazın içinde yandıkça bir ses fısıldar:

“Ey kalp, görmüyor musun? 

Mecazî aşkların çoğu şikâyetle biter.

Ya sevdiğin seni tanımaz.

Vedalaşmaz bile..

Ya da sevdiğin için incitir seni.”

Belki kusurlu bir sevginin cezasıdır bu.

Kalbinin evine yalnız dostları değil, yabancıları da almanın cezası..

Hakiki güzel, batmakla kaybolmaz; gizlenmek zorunda da kalmaz. Kaderimde gitmek olan, gerçek sevgili olamaz.

“İşte bu sebepten… yönünü yalnız birine çevir.”

Yalnız biri iste; başka şeyler istenmeye değmediğinden.

Yalnız birini gör; başkaları her an görünmediklerinden.

Ve yalnız birini bil; başkalarını bilmek fayda etmediğinden.

---

Bülbülün Aşkı

Salındı bahçeye girdi,
Çiçekler selama durdu,
Mor menekşe boyun burdu,
Gül kızardı hicabından.

— Ercişli Emrah

Gerçek aşk, kalbi kemale götüren aşktır. Var kılana yönelen bir aşk…

O zaman mecazî aşk, hakiki aşka dönüşür; tıpkı bülbülün gül için söylediği nağmenin, aslında bir teşekkür olması gibi.

Bülbül, sanıldığı gibi aşkıyla ağlamaz. O, Rabbinden aldığı vazifeyi yerine getirmenin sevincinden ağlar.

Onun ötüşü sadece gül için değildir; aşk sandığımız o nağme, aslında rahmetin bülbüle giydirdiği bir hizmet elbisesidir.

Dante, aşkı bütün varlığın ortak dili olarak görür:

 “Varlık denizinin her yanında aşkın akışı vardır. Maddenin deviniminde, bir ağacın yeşermesinde, zihnin arayışında, ruhun duasında… Aşk, akılla birleştiğinde iyiliğe yönelir.

Bu sözleriyle Dante, mealen, varlıkta görünen hakiki aşka işaret eder görünmektedir.

Mecazı bırakmış aşk, işte bu bülbülün ötüşüdür.

Şefkat ise yağmur gibidir; ne sadece bülbüle, ne sadece güle…

Bahçedeki her canlının üzerine karşılıksız yağan bir lütuftur.

---

Kalbin Durağı Şefkattir

Hâlbuki bütün validelerin şefkatleri, ancak bir lem’a-i tecelli-i rahmettir." — Bediüzzaman

Aşk başlatabilir. Ama sürdürmek… onu aşk tek başına yapamaz; şefkat gerekir. O, ararken bazen kavuşursa da; şefkat gibi hep orada değildir. 

Aşkın ağlamaları çoğu kez istemekten,  sabırsız olmaktan bazen de ısrarcı olmaktan kaynaklanır, oysa şefkat en son ne zaman istediğini bile hatırlamakta zorlanır.

Aşk, bazen bencillce olabilir. Şefkat, çoğu zaman sorumluluk. Yüklenir, taşır ve bırakmaz. Aşk kendini ısıtır; şefkat herkesi ..

Eğer şefkat bir nur ise, aşk nârdır. Aşk geçici; şefkat kalıcıdır. Buna rağmen insanlar arasında aşk idealize edilirken, şefkat yalnız kalır.  Heybetli ormanların sessizliği gibi bir yalnızlık..

Aşkta “ben” vardır; şefkatte “bir başkası.” Eğer aşk, kendini ve mecazıları bırakıp başını kaldırabilse bir kere; aşk hasrete evrilir. Sonrasında ,hasret şefkatin kapısında beklemelidir. İşte o zaman, insan hiç olmazsa kendi kalbinin durağını keşfedebilir.

---

Âyetlerimize inananlar sana geldiğinde onlara de ki: Selâm size! Rabbiniz merhamet etmeyi kendisine yazdı. (En'âm, 54)

Katre

Not: Bu yazı digital bir zihnim yardımı ile yazılmıştır.

author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

0 Yorumlar