Header Ads Widget

test banner

The Menfur


Geçenlerde MFP YouTube kanalında cemaat, Türkiye ve yapay zekâ konuları temel alınarak bir sohbet gerçekleştirildi. Gümbürtüyle çöken, yenilgisinin ve sefaletinin ardından, bir hareketin vicdanlı ve aklını kullanmaktan vazgeçmemiş eski gönüldeşlerini dinlerken, birkaç defa sözlerini kesip bir iki lakırdı da benim edesim geldi. Onlar kadar cesaretli olup ismimi açık edemeyeceğim ama ahlaki ve rasyonel sorgulamalarına bir iki bakış açısı da ben eklemek isterim.

The dwarves delved too greedily and too deep

Cemaat her zaman iktidara talip oldu. Her devlet mekanizmasında birçok kurumun geleneğin ve topluluğun çeşitli araç ve insan kaynağıyla pesinde koştuğu gibi ve muhtemelen de, komünist Rusya karşısında makbul sayılan bir güç odağı olarak güvenlik kaygılarının göz ardı etmesiyle birlikte bayağı yol kat ettiler. 

Çoğunluk meşruiyetini sağlama iddiasinda oy toplayan yoz partilerin, köylerini papalık makamına çevirmiş taşralı holding tarikatların ve eli sopalı güvenlik örgütlerinin makyajına sahip olmayan, kultist ve elit bir hareketti. Her nasıl simdi çapını bilemediğimiz istihbarat örgütleri diğer ülkelerde Proxy savaş örgütlerini organize ediyor, bir avuç tekno oligark torba kanun paketleri hazırlayıp, en özgür denilen ülkelerin meclislerine fırlatıyorlarsa, cemaat de kendini aynı kategoriye koymuş, davulun tokmağının kendilerinde olması gerektiğine iman etmişti.

Köhnemiş Nur külliyatının toplama yüzeysel felsefesini ölümlülere bilimsel menkibelerle cringe bir şekilde aktaran Sızıntı dergisi, önce Zaman gazetesiyle günlük bir sıklığa kavuştu. Sonra siyasi ortağıyla giriştiği operasyonlar gereği Cumhuriyet gazetesinin aynadaki aksine, oradan da siyasi operasyonlarıyla bilinen Hürriyet gazetesi çukuruna doğru evrildi. Okul öğretmenlerinin romantik naif İslami hülyalarından oluşan yazı koleksiyonu, mağdur ve mağrur bir itibar suikastçı silahına dönüştü. Siyasi ortağı bu ezoterik ve hesap vermez silahın meşruiyetini kalabalıklara kabul ettirirken, onlar da bin yıl sürecek denilen kaz kafalı üniformalı bir rejimden kurtulmak için seferber olunan bu koalisyonda giyotin iplerini çekiyorlardı.

CocaCola'nın içeriğinden şüphe ettikleri için içmeyen müritler, siyasi gücün temel taşı olan banka kuruluşunda hocalarının tarihteki en yoz liderler arasında nazlı nazlı salınmasının neye mal olacağından hiç şüphe etmedi.

Mali sahada cemaatten olan vergi memuruyla vergi kaçırılırken, dandik akademik kariyeriyle devletin tepesine kapak atılırken, bilmem ne kurumu soruları nasıl elde edilir, münferit komutana web siteleri üzerinden operasyon çekilirken, hiç bir müridin ve bu dümenden faydalananın bu iktidar nimeti paylaşımından bir şikâyeti yoktu.

Yaw bu adamlardan niye herkes nefret ediyor:

Konuşmada bahsedilen korkunç kibir seçilmiş kişi illüzyonlarıyla, komplo teorileriyle besleniyor, Pazartesi Salı çevrimiçi beyin yıkama toplantılarında şeytanlaştırma ayinleriyle karşı tarafa dişler bileniyor, yeni cellat projeleri hazırlanıyordu.

Tüm bunlar olurken, sessiz ülke kalabalıklarının tam tersi pozisyonda bulunan özellikle Sünni İslam alerjisi bulunan tüm grupların haklı nefretini kazanmaları uzun sürmedi. Ama yanlarında çoğunluğun rızasını toparlayan ortaklarının kalkanı sayesinde, herhangi bir gadre uğramadılar. Ta ki ortaklık bozulana kadar. 

Sanırım her şey, her hakikati bulan insanoğlu gibi  - yani aslında  gücü ele geçiren her sosyal memeli hayvan grubu gibi - tüm doktrin:''bundan sonra sadece biz olmalıyız'' rayına oturmasıyla başladı. Bu iki grubun diğerine boyun eğmesi veya ortadan kaldırılmasıyla, kıt kaynakların paylaşılması gerekiyordu; olmadı. Kutsal kitabında ganimetin paylaşım yüzdeleri verilen, fıkhında cariyenin doğurduğu çocukların nasıl paylaşılacağını anlatan, baş düşmanı olan medya grubunu milletin bankasından tak diye parasını bastırıp da alan bir siyasi lider yanı başlarında olmasına rağmen cemaat, iktidarı paylaşmaktansa, daha iyi bildikleri hasmının ayağını kaydır metoduna karar verdi.

Mutlakiyetçi, gizemci, aziz kültü cendereleri de burunlarını başka bir yöne çevirmelerine izin vermedi.

Nihayetinde, 10 senede bir geleneksel olarak yapmaya alışmış bir kurumla kalkıştıkları darbede, bir facetime ile lazer güdümlü bombaları meclisine bırakan USAF eğitimli pilotları çil yavrusu gibi dağıttı. 

O olayın olduğu gece 23:30 da bir anket yapılabilseydi, darbeyi destekleyenlerin yüzdesinin cemaat nefretinin çok üstünde olacağını düşünüyorum. İnsanoğlunun önceliği, hele de kaynakları kıt veya başka kriz anlarındaysa, hiç bir zaman demokrasi veya darbeler olmadı. Her başarılı darbeci, sonunda devlet töreniyle mezarlarına gömüldü.  

Kaybedenin sefaleti 

Her ne kadar yüzyıldır bir çorak toprağa sıkıştırılmış olsa da, Bizans saraylarından, Sasani divanından, kardeşlerini boğduran trajedilerden rafine edilmiş binlerce yıllık bir bürokratik hafızası ve buna ayak uydurarak hayatta kalmış bir halk var. Bir darbenin ne olduğunu da, fişlenmiş bir güruha devletin neler yapabileceğini de çok iyi biliyor. Bu insanların karşısına, yarım köprü tutmuş, hücre evleriyle başlattığı insanlık dünyasının en tehlikeli siyasi hareketini lidersiz kotarabileceğini sanmış bir mıymıntı ordusu, kendi yüzü olarak en sonunda gariban titrek sesli bir spiker çıkardı. Bin badire atlatmayı basarmış merhametsiz bir lider çıkınca da haliyle çil yavrusu gibi dağıldı.

Her kriz anında olduğu gibi herkes pozisyon almak zorunda kaldı ve kazanan tarafın yanında yerini aldı. Tabi bunun bedelini herkes ödedi. Demokrasiciler adı altında her kesime süper biatler ettirildi. Geride kırıntıları kalmış kurumlar, askeri liseler, mülkiye, yargı, polis, asker, hepsi hallaç pamuğu gibi atıldı. Bir üst memurluk rütbesi için abi kovalayanlar, devletten ihale alabilmek için esnaf ve mütevelli heyetlerinde dolananlar, çocuk dinini ögrensin demiş ana babaların hayalleri, statüleri, maddi manevi ve sosyal yatırımları bir gecede buhar oldu. 

Ama yine de Türkiye adı verilen kıyma makinesinden gecen bu insan kitlesinden damıtılan nefret damıtımı hemen gerçekleşmedi. İlk 3 ile 5 sene arası mahkemeler, sıkı yönetim, KHKlar, nehirlerde boğulan üst düzey bürokrat çocukları tam bir keşmekeş arasında eski alışkanlıkların umuduyla gidip gelindi. Kim bizden kim onlardan, hakikaten ne oldugunun anlaşılması umuduyla bir süre debelenildi. Toz duman ortadan kalktığında anlaşıldı ki tabansız bir grup çakmağı çakıp çırayı tutuşturunca gerisi gelir diye düşünmüş, fakat bir üfürükte yaktıkları ateş sönmüş, geride kalan duman içinde kaçan kaçmış geri kalanlar ise paçayı elevermişti.

Yargılama ve sorgu süreçlerine ait yazılı ve görsel belgeler paylaşıldıkça, itiraflar yayınlandıkça anlaşıldı ki, etraflarındaki her insani bir ateşe atılacak odun olarak görmüşlerdi. Devletin, rejimini dönüştürme sırasındaki acımasızlığının aynısını, bin bir yalan ve kandırmacayla kendi takipçilerine ve geride bıraktıklarına Cemaat de uygulamıştı.

Ortak Türkiye değeri:

Bugün itibariyle Türkiye kamuoyunun üzerinde birleşebildiği nadir duygulardan biri, cemaat nefretidir. %90-95 arası bir olduğuna kanaat getirdiğim bir algıdır bu. Ayni cacık ve baklavanın Yunan'ın değil bizim olduğuna iman etmemiz gibi kimsenin Cemaatin şeytani bir örgüt olduğuna yönelik bir kuskusu yok. Keşke birileri İsrail ile cemaat nefreti karşılaştırmalı araştırmasını yapabilse. Cemaatin bir tik daha yüce Türk milletinin nefretine haiz olduğuna dair paramı koyardım. Cemaatin haklı haksız ayağına bastığı diğer çıkar örgütlerinin bu nefreti mayalayarak kabartmasından da bahsetmek isterdim, ama yazı çok uzadı. Onu da başka yazılara veya MFP konuşmacılarına bırakalım.

Selam...

-Bahçesiz Cüce

author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

0 Yorumlar