Header Ads Widget

test banner

Örtünme Konusuna Kuran'ın Işığında Farklı Bir Bakış Açısı

  


            Geçmişten günümüze bazı kuralları, din adına empoze eden insanlar, aslında dinin içerisinde çok az yer kaplayan sakal bırakma, sarık takma, cübbe giyme,  örtünme gibi füruat dediğimiz meseleleri sanki dinin vazgeçilmez kuralları gibi sürekli gündemde tutmuşlar; adaletli olma, kul hakkkı, münafıklık, yalan söylememe, zalimin ve zulmün karşısında durma, ölçü ve tartıda hile yapmama, zekat, infak etme gibi Kuran’ın birinci derece üzerinde durduğu konuları ise geri  plana itmişlerdir. İslam coğrafyasının  gündemini en çok işgal konulardan biri olan ÖRTÜNME’nin  dinsel mahiyeti hakkındaki bilgiler, maalesef kulaktan dolma bilgilerden öteye gitmemektedir.

İnsanlık Tarihinde Örtünme ve Başörtüsü:

Örtünmenin tarihi Mezopotamya’da MÖ. 4000’lere kadar gittiği kaydedilir. Sümer mitolojisindeki tanrıça İnanna'ya adanmış mabetlerde rahibelerin başlarını örtmeleri zorunluydu.  Asur toplumunda başörtüsü, kadınların evli veya dul olduklarını belirtmek ve toplumsal statülerini göstermek amacıyla kullanılıyordu.

Bu uygulama Perslerde devam etmiş, oradan Araplara geçmiştir. Anadolu’da yaşayan Hititler, Frigyalılar ve İyonyalılar’da Asil  kadınların saçlarını örttüklerine dair kaynaklarda mevcuttur. Eski Yunan toplumlarında da  kadınlar, başlarını değişik örtülerle kapatmışlardır. Roma devletinde dindarlık ve haya kavramları, genellikle başı örtülü kadın veya tanrıça biçiminde sembolize edilmiştir.

Genel olarak baktığımızda geçmiş kavimlerde  başörtüsünün kadınlar için bir asalet simgesi olarak kullanıldığı göze çarpmaktadır. Ayrıca geçmiş dönemlerde örtünme ve giysi temini bugünkü kadar kolay değildi. Örtünme araçları olan giyisilere sahip olmak ekonomik güç gerektiren bir durumdu. Yani kumaş satın almak ve bu kumaşlardan giysi ve örtü eşyası üretmek, onlara süs ve takılar iliştirmek çok pahalı, ancak asil ve zenginlerin kullanabileceği bir durumdu ve o toplumlarda  bu bir ayrıcalıktı.

 

İLAHİ DİNLERDE ÖRTÜNME KONUSU

YAHUDİLİKTE ÖRTÜNME

Ortodoks Yahudi topluluklarında başörtüsü, geleneksel olarak evli kadınların ve bazen de bekâr kadınların bazı durumlarda başlarını örtmeleri gerektiğine inanılan bir uygulamadır. Kadının başörtüsü kimilerine göre; ilk çıplaklık günahını telafi etmek için iffetli oluşunun sembolüdür

 

Tevrata göre örtünme

            Tevrat’a göre Aden cennetindeki ağaçtan yiyince Adem ve Karısı çıplak oldular: “Adem de, Karısı da çıplaktılar, henüz utanç nedir bilmiyorlardı.” Yar., 2/25. Demek ki cennetteki ağaçtan yemeden önce örtülü idiler.

Adem ve Havva örtünmek istedi: “İkisinin de gözleri açıldı. Çıplak olduklarını anladılar. Bu yüzden incir yaprakları dikip kendilerine örtü yaptılar.” Yar., 3/7. Tanrı da onları giydirdi: “RAB Tanrı, Adem’le karısı için deriden giysiler yaptı, onları giydirdi.” Yar., 3/21. Örtünme ile insan, bilgi elde edemez oldu.

 

             

 

HIRİSTİYANLIKTA ÖRTÜNME

 

Hristiyanlıkta örtünme uygulaması, kadınların genel olarak başlarını örtmeleri önerilebileceği gibi, bazı kiliselerde veya manastırlarda yaşayan kadınlar için daha sıkı bir şekilde uygulanabilir. Ancak bu konuda kiliseler arasında farklılık olabilir ve örtünme genellikle kişisel bir tercih veya kilise topluluğunun öğretilerine bağlıdır. Hristiyanlıkta asırlarca bütün kadınlara uygulanan bu beden ve saç örtünme, zamanla sadece rahibelere hasredilmiştir.   

 

İSLAMDA ÖRTÜNME

 

Öncelikle şunu belirtelim ki; Ne bedeni, ne de başı örtme, İslam’ın beş esasından ve imanın altı şartından biri değildir.”  Dahası 32 farzın ve 54 farzın içinde de örtünme yoktur. İslam’a göre kadının örtünmesi konusunu daha iyi anlayabilmek amacıyla bu konuyu öncelikle Kuran olmak üzere, Fıkıh ve Fıkıh Usulü, hadis, örf , ahlak ve hukuk kuralları  açısından ele alacağız.

 

KURANA GÖRE ÖRTÜNME

 

KURAN'IN GETİRDİĞİ HÜKÜMLER

Kuranda giyinme ile ilgili  A'râf / 26 ve  32. Ayet  Nahl / 5.   ve   81. Ayetler vardır. 

Örtünme ile ilgili ise 3 ayet vardır.

Nûr / 31. Ayet

Nûr / 60. Ayet

Ahzâb / 59. Ayet

Kuran’da hüküm içeren ayetler konusunda tam bir fikir birliği olmasa da 500’e yakın hüküm ayeti içerisinde örtünme ile ilgili hüküm içeren ayet sayısı yalnızca 3 tanedir

Kadının Örtünmesi Konusunu Kuran ışığında ele alalım:

Birinci Ayet

Ahzab, 59.     

“Ey nebi! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle de cilbabları (dış örtüleri)nı üzerlerine alsınlar. Bu, onların tanınıp eziyet edilmemelerine en elverişli olandır. Bununla beraber Allah çok bağışlayıcı-merhamet edicidir.”

 Ayetinin Nuzül Sebebi

Bu ayeti incelemeden önce özellikle ayetin nuzul döneminde Arap alemindeki kadın yaşamı hakkında bilgi sahibi olmak önemlidir. İslam öncesi kadının yerini bilmekte konunun daha iyi anlaşılması açısından önemlidir. 

İslam öncesi Arap toplumunda  kadınları  başlıca dört gruba ayırabiliriz.

Birinci grup:

Hz. Hactice gibi ticaretle uğraşan, toplumda söz sahibi kadınlar ki bu kadınlar çok az bir gurubu temsil erdiyordu.

 İkinci grup:

Bunlar çoğunluğu temsil ediyorlardı. Hepimizin aşina olduğu bir erkekle evli, evinin işiyle uğraşan, çocuk yetiştiren kadınlar.  Ancak bu kadınların hiçbir şekilde söz hakları yoktu. Çok eşlilik çok yaygın olduğu gibi, erkeklerin ekonomik durumuna bağlı olarak 8-10 ve daha fazla kadınla evli oldukları bir ortam mevcuttu.  

Üçüncü grup:

Bu kadınlar cariyelerdi. Bunlar da yine hizmet gören, başta cinsel özgürlükleri olmak üzeri hiçbir özgürlüğü olmayan kadınlardı.

Dördüncü grup;

Bu grup kadınlar ise fahişelerden oluşmaktaydı. Bu kadınlar belli mekanlarda bulunuyorlar, erkekler açıkça ve hiçbir kimseden çekincesi olmadan  cinsel tatmin için bu evlere girip çıkabiliyorlardı. Hatta bir erkek  5-6 veya daha fazla kadınla evli olduğu halde, bu tür  ne kadar fazla kadınla birlikte oluyorsa o kadar güçlü ve makul bir erkek sayılıyordu.  

O dönem  evler çok dardı, genelde tek odalı evlerdi ve tuvaletleri yoktu. Erkekler ve kadınlar, tuvalet ihtiyaçlarını  dışarıda açık yerlerde karşılarlardı. Yukarıda da bahsedildiği üzere özellikle cariye ve fahişe kadınlar bu tür ihtiyaçlarını giderirken, bir takım erkekler bu kadınları takip ederek onlardan cinsi yönde faydalanmak istiyorlardı. Bu nedenle evli ve asil kadınların rahatsız edilmemesi için örtü belirleyici bir unsurdu.  

Yukarıdaki ayette Bu, onların tanınıp eziyet edilmemelerine en elverişli olandır

 Şeklindeki uyarı, örtülü olarak dışarı çıkması gereken hür kadınların, cariyeler gibi örtüsüz olarak dışarı çıkmış olmaları durumunda, rahatsız edilmemeleri için tavsiye niteliğinde bir ayettir. Ayette emir kipi bulunmamaktadır. Daha çok tavsiye niteliğindedir. 

Bazı Rivayetlere  göre Hz. Peygamber’in hanımlarından Sevde binti Zem’a hazretleri, hacetini gidermek için  başörtüsüz ve dış elbisesiz bir şekilde geceleyin dışarı çıktı. O, cüsseli ve dikat çeken biriydi. Hz. Ömer, bir gece dışarıda onu gördü, tanıdı ve “Ey Sevde! Vallahi sen, biz  erkeklere gizli kalmazsın, dikkatli ol! Böyle nasıl çıkıyorsun!” dedi.

Hz. Sevde:  “Ömer’in sözünü duyunca başımı eğip geri döndüm. Eve geldim, ‘Ey Allah’ın Resulü! bazı hacetimi gidermek için dışarı çıkmıştım. Ömer, bana şöyle şöyle dedi,’ dedim. Allah’ın Resulüne hemen  vahy geldi,” dedi.   

İkinci Ayet

Nur, 31.

Mü’min kadınlara da söyle: “Gözlerini kaçındırsınlar ve ırzlarını-namuslarını korusunlar; ziynetlerini açığa vurmasınlar; ancak kendiliğinden görünen hariçtir. Bunun için örtülerini yakalarının üzerine salsınlar. Süslerini, kendi kocalarından, ya da babalarından; kocalarının babalarından, ya da kendi oğullarından; ya da kocalarının oğullarından (üvey çocuklarından), ya da kendi kardeşlerinden, ya da kardeşlerinin oğullarından; ya da kız kardeşlerinin oğullarından, ya da kendi (hizmetçi) kadınlarından, ya da sağ ellerinin altında bulunanlardan, ya da kadına ihtiyacı olmayan insanlardan; ya da kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklardan başkasına göstermesinler. (Kadınlar ve  kızlar) Gizledikleri süsleri bilinsin, (takındıkları ziynetleri fark edilsin veya vücut hatları dikkat çeksin) diye ayaklarını yere vurmasınlar. (Kırıtarak yürümesinler.) Hep birlikte Allah’a tevbe edin ey mü’minler, umulur ki felah bulup (huzura ve kurtuluşa erişirsiniz.)”

Bu ayette geçen  süsler hakkında ayrıntılı bir bilgi mevcut değildir. O dönemin süs anlayışına bakılarak daha ayrıntılı bilgi edinilebilir. Bu başlı başına bir araştırma konusu da olabilir. Söz konusu süsler fiziksel mi yoksa zinet eşyası takılar mıdır? Fiziksel süsleri de olsa, takıların takıldığı yerler de kast edilse, ikisi de kadının süsleridir.

Yahudilik ve Hristiyanlıkta olduğunun aksine Kuran’da  kadının başörtüsü ile ilgili özel ayrıntılar yoktur. Kuranın bütünü içinde ele aldığımızda sadece bir yerde Nur suresi 31. ayetin içerisinde “Başörtülerini, yakalarının üzerine atsınlar,” şeklinde söz eder. Ayetten anlaşıldığı üzere, toplumda zaten var olan başörtüsüne, yakaların üzerine atmak şeklinde biçim vermektedir. Ayrıca başörtüsünün bu şekli, o günkü toplumda istenen sonucu doğuruyordu.

  

FIKIH USULÜ AÇISINDAN OLAYIN DEĞERLENDİRMESİ 

Fıkıh Usulü disiplinine göre, Kuran’daki emirlerin hepsi farz, vacip ve haramlık ifade etmezler. Bazıları nedb (teşvik), ibaha, irşat (yol gösterme), nasihat, tavsiye, öğüt içindirler. Nitekim bu emirleri içeren ayetlerin sonunda, o fiilleri yerine getirmeyenler suçlanmaz, kötülenmez ve onlara cezadan söz edilmez.

 

Farz ve Haramlık açısından;

Bir emrin farz olabilmesi için onun; inanç, ibadet gibi Allah için olması ve uygulanması veya uygulanmaması durumunda cezai yaptırımlar içermesidir.  Örneğin,   Kuran’a göre hırsızlık haramdır ve çok ağır bir cezai müeyyidesi vardır. Yine zina da aynen hırsızlık gibi haramdır.  Çünkü bu suçunda  cezası Kuran’da açıkça belirtilmiştir.  “Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun.” (Nur, 2) Bu yüzden, “Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o çok çirkin ve kötü bir yoldur,”  Yine Nisa Suresi'nin 10. Ayetinde  “Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler şüphesiz karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar.”  Denilmekte; Yetim malı yemenin, cehennemde verilecek cezasından bahsedilmektedir.

Ahzab, 59. Ayetindeki ifade üslubu bu açıdan bakıldığında farz içermeyen bir yumuşaklıktadır. Ayette ceza ve kötüleme, cehennemle veya ateşle korkutma olmadığından başörtüsüzlük  bu açıdan suç görülmemiştir.

Nur 31.  Ayette “süsleri gösterme ve göstermeme” emri, bazı erkeklerle tahsis edilerek sınırlandırılmıştır. Gösterme ve göstermeme nedeni açıkça belirtilmemesine rağmen nedenin, “cinsel ilişki” olduğu görülmektedir. Çünkü bu sınırlamalar,  evlenebileceği erkekler için geçerlidir. Dolayısıyla kadının örtünmesi, bedeni ile ilgili bir  durum olmaktan öte giyim şekliyle karşısındakinin şehevi duygularının tarhik edip etmediği ile alakalı bir konudur.

Ayette esas  olan her ne şekilde olursa olsun zinaya kapı açabilecek ve sonu zina ile bitecek her türlü vasıtaya  yaklaşılmamasıdır. Bu ise göreceli bir konududur büyük bir ekseriyetle toplum değerlerinin kabul edeceği ölçü dışında açık ve tahrik edici giyinen kadınlar erkeklerde şehvet uyandırsa da, her şehvetin sonu zinaya gidecek diye bir olgudan söz edilemez. Eğer öyle olsaydı sokakta uygunsuz giyinen her kadının erkeği zinaya davet ediyor gibi bir algıya ulaşılması gerek ki bu tamamen yanlış ve tek yönlü bir bakış açısıdır.

Burada kötü olan aslen erkeğin kötü nazarıdır. Erkek  bu yüzden kendini kontrol etme zahmetine katlanmak yerine kadınları örtü altına alarak yükü kadınların üzerine yıkma çabası içerisindedir. Zaten yaratılış itibarıyle bir sürü yük altında olan kadına Kuranın ilgili ayetleri erkekçe bir bakış açısıyla yorumlanarak diğer konularda olduğu gibi kadınlara yük bindirme söz konusudur.  Elbette kadınların bu konuda hassas ve dikkatli olmaları önemlidir. Ancak bundan çok daha önemli bir durum, erkeklerin kendilerini korumalarıdır. Kadın açık giyinebilir eğer erkek bu durumda kendini rahatsız hissediyorsa zinaya gideceğinden korkuyorsa bakmama gibi bir özelliği kullanabilir. Bu çok daha kolaydır. 

 Cilbab ve Tesettür

Tesettür: İnsanın fıtrî, tabii, örfî veya dinî bir gerekçeyle vücudunun belli yerlerini örtmesi anlamı verilmiştir.    

Cilbab: Hanımların dışarıya çıktıklarında kullandığı dış giysi olarak anlamlandırılmıştır. Bu giysi, Kuran ayetlerine zorlama anlamlar yükleyerek erkek egemen bir anlayışın dayattığı ferace, baştan aşağı örten bildiğimiz kara çarşaf kesinlikle değildir. 

Buna göre Kur’an-ı Kerim’de geçen “Celâbib” kelimesinin örtünme gayesini temine elverişli herhangi bir dış elbise olarak kabul edilmesi daha uygun olacaktır.  

Cilbab kelimesine bu açıdan bakıldığında evinde istediği şekilde giyinme serbestiyesine sahip olan kadının dışarı çıkarken üzerine alacağı her çağın hususiyetlerine göre değişebilen bir dış kıyafettir. Zaten günümüzde erkeklerde dahil büyük çoğunluk evdeki kıyafetleri ile dışarı çıkmamaktadır. İslam’da belli bir model elbise şekli yoktur. Özellikle de Arap toplumlarında giyilen entari tarzı elbiselerin islami anlayışla uzaktan yakından alakası yoktur, tamamen kültürel bir giyinme şeklidir. Giyim tarzı kültürel ve toplumsal olarak her bölyeye her topluma göre değişebilir. Aslolan ise haya elbisesidir. Hz. Peygamber bir hadislerinde  "Kime haya elbisesi (cilbab) giydirilirse o gıybet etmez."  Buyurmuştur  

FIKIH AÇISINDAN ÖRTÜNMENİN İNCELENMESİ

İslam Hukukunun diğer bir adı da Fıkıhtır. Fıkıhta baş örtme vardır. Baş örtme  hem kadın hemde erkekler içindir. Yine Arap toplumlarında yaşayışa baktığımızda erkeklerin de başlarını geçmişten bugüne  örttükleri görülecektir. Bu kural islamla birlikte gelmiş bir kural değildir. Çöl ikliminde yaşayan Araplar güneşin yakıcı etkisinden korunmak için bu tür bir örtünmeyi iklimsel bir zorunluluk nedeniyle gelenek haline getirmişlerdi. Bu tıpkı kuzey kutbuna yakın bölgelerdeki insanların soğuktan korunmak için başlarını örtmeleri gibidir. Bu kuralı islam da ret etmemiş ve tavsiye olarak hem kadın hem de erkek için uygun görmüştür.  

Yukarıda da açıkladığımız üzere kadının kendisi bizzat tekbaşına şehvet unsuru değildir. Onu bu hale getiren erkeğin kadına şehvet nazarı ile bakmasıdır. Bu yüzden örtü manasında kullanılan avret bizim bildiğimiz manada kapanmadan çok şehvete karşı kendini koruma şeklinde de düşünülmelidir. Bu korumanın şekli kadının içinde bulunduğu konuma göre değişiklik gösterebilir. Burada önemli olan “zinaya yaklaşmayınız” ayetinin sınırları içerisinde kalmaktır. Fıkıhta kadının bedeninin açıklığının önemli olması kadının bedeninden dolayı değil, erkeğin ona şehvetle bakmasından dolayıdır. Kadının açık olması değil, erkeğin veya kadının, açık kadına şehvetle bakması haramdır, taciz ve eziyettir.  

 

AHLAK ve  HUKUK KURALLARI ÇERÇEVESİNDE BAKIŞ

Kadının açık olmasında başkalarına zarar vermek yoktur, kadının kendisine başkaları tarafından tacizle zarar vermesine neden olmak vardır. Bu açıdan bakıldığında da örtünmenin istenmesi bu zararı önlemek içindir.

Ahlaki kuralları gayri resmi, kişiseldir ve kişinin isteğine bırakılmıştır. Cezai müeyyidesi, yaptırımı yoktur. Ancak Hukuk kurallarının cezai yaptırımları söz konusudur. Hukukun amacı adaleti sağlamaktır. Ahlakın hedefi ise “iyi”yi gerçekleştirmek, ya da iyiye ve doğruya ulaşmaktır ve kötüyü def etmektir .

Toplum tarafından kabul görülen kıyafatler dışında absürt şekilde giyinme sonucu İffeti korumamak, zina fiili ile sonuçlanırsa, ahlaki bir kurala uyulmamasının sonucu oluşan zina, hukuk alanına girer ve cezalandırmaya muhatap olur.  Sadece örtünme değil zinaya götürecek her türlü yol dinen açık ve net olarak yasaklanmıştır.Zina fiili suçtur fakat zinaya götürecek her fiil yasaklanmıştır. Zina fiilini işlemek, zinaya götüren bütün yasakları çiğnemek ile olur. İslam topluluklarında zina fiiline ceza uygulanırken, Kuranın ifadesine ters biçimde zinaya götüren sebepler üzerinde aşırı bir baskı ve fazla anlam yüklemesi yapılmıştır. Kadının örtüsü, kıyafeti vs. herşeyiyle o kadar fazla ilgilenilmiş o kadar çok bu konular gündemde tutulmuştur ki, müslümanlar üzerinde oluşan bu aşırı baskı sonucunda, islam toplumlarında her türlü gayri meşru ve ensest ilişkilere kapı açılmıştır. Kadının bir öcü haline getirilmesi, zorla kapattırılmaya çalışılması, çocuk tacizciliğinin, cocuk tecavuzlerinin önünü açmış, erkek erkeğe ilişki, erkek çocuğa taciz  gibi Kuranın açıkça yasakladığı bir çok konu maalesef islam toplumlarında gizli veya açık işlenir hale gelmiştir.

Halbuki uğraşılacak asıl konu, kadının örtüsü veya giysisi değil, yukarıda bahsettiğimiz islamın ve hukukun kesin olarak yasakladığı bu tür çarpık ilişkilerdir.

ÖRF VE ADETLER AÇISINDAN BAKIŞ

 Hanifi fıkhında; nedenin değişmesi yanında, hükmün üzerine bina edildiği örf de değişince hüküm de değişir. Hanefi fakihlerinden Ebu Yusuf (731-798) şöyle der: “Eğer dinde bir uygulama örfe dayalı konulmuşsa, sonraki dönemlerde o örf değişmişse ve bu değişim Kuran’la çelişiyorsa, yeni örf geçerli kabul edilir. Çünkü örf ve adete bağlı olan ayetin hükmü, örf ve adetin değişmesiyle değişir.” Yeni örf, nas gibi olur: “Örf ile tayin, nas ile tayin gibidir

 

SONUÇ OLARAK

Çağımız da çıplaklık için; orijinal halin iadesi, kökene dönüş olarak yeni bir algı oluşturulmaya çalışılmaktadır. Bu bakış açısı Tevrat ve diğer tüm dini öğretilere karşı bir görüş olarak ortaya çıkmıştır. Çıplaklık perde arkasında Allah’ın ilk yaratılışta kendiliğinden örtü ile örten Adem ve Havva’yı işledikleri hata karşılığı ceza olarak çıplaklaşması şeklinde bir algı oluşturulmaya çalışılarak, kadınlar çıplaklığa özendirilerek, islam öncesi ve tarih öncesi çağlardaki gibi kadın çıplaklaştırılarak değersizleştirilmeye çalışılmaktadır. Maalesef bu da modernlik ve çağdaşlık adına yapılmaktadır.  

İslam dünyasında ise  konu doğrudan erkekle ve erkekçe bakış ile  alakalı bir durumdur. Erkek  kendini kontrol etme zahmetine katlanmak yerine kadınları örtü altına alarak yükü kadınların üzerine yıkma çabası içerisindedir. Zaten yaratılış itibarıyle bir sürü yük altında olan kadına Kuranın ilgili ayetleri erkekçe bir bakış açısıyla yorumlanarak diğer konularda olduğu gibi kadınlara aslında olmayan yükleri  bindirme söz konusudur. Fakat bu bakış açısı tek başına kadını sorumluluktan kurtarmaz. Kadın da toplum tarafından hoş karşılanmayan ve şehvet doğuracak kıyafyetler giymekten kaçınmak zorundadır.

  İslam toplumlarında Kuran’ın erkekçe bir bakış açısı ile yorumlanması nedeniyle, kadınlara hak etmedikleri muameleler uygulanmaktadır. Bu durum hem erkekleri hem de kadınları zor duruma düşürmektedir. Erkekler aşırı baskılama ve zorlama nedeniyle islam dışı, insalık dışı uygulamalara itilmekteyken, kadın ise haksız yere istemediği ve fıtratına zor gelen ama dinin özünde bulunmayan yasaklar ve zorlamalarla karşı karşıya kalmaktadır.

Müslümanlıkta başörtüsü takmanın Kuran’ın bir hükmü olduğu, ancak bu konuda zorlama veya cezalandırma olmadığı kabul edilir. Hz. Muhammed döneminde başörtüsü takmamanın doğrudan bir cezalandırmayla sonuçlandığı veya kadınların cezalandırıldığı spesifik bir olay veya kayıt bulunmamaktadır.  

Kuran’da inanç özgürlüğüne ve insanların kendi vicdanlarına saygı duyulmasına vurgu yapılır. İnsanların inançlarını seçme, inandıkları gibi yaşayabilme, ifade etme ve uygulama özgürlüğüne sahip olmaları önemli bir prensiptir. İslam, zorlama veya baskı yoluyla inanca müdahaleyi teşvik etmez ve insanların kendi inançlarını özgürce tercih etmelerini ve yaşamalarını ister. İslam, başkalarının inançlarını rahatsız etme, hakaret etme veya şiddet uygulama gibi davranışları yasaklar. Bu bağlamda başörtüsü takma veya takmama kişinin inanç özgürlüğü ile alakalı bir durumdur. Ancak, bu özgürlük, başkalarına zarar vermeme ve toplumun huzurunu koruma sorumluluğuyla sınırlıdır.

 

Not: yukarıdaki yazı çok daha kapsamlı olarak hazırlanmış olan bir çalışmanın özeti şeklindedir. Çalışmanın tamanını okumak isteyenler abdullahsonkul@protonmail.com  adresine mail atabilirler.

 

Abdullah Denikul

 

 

 

author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

3 Yorumlar

  1. "İslam coğrafyasının gündemini en çok işgal konulardan biri olan ÖRTÜNME’nin dinsel mahiyeti hakkındaki bilgiler, maalesef kulaktan dolma bilgilerden öteye gitmemektedir." cümlesinden cesaret ile yazınızda geçen "KUL HAKKI" mevzusunda bizleri bilgilendirirseniz sevinirim.
    Hırsızlık, gıybet, yetim hakkı, adaletsizlik, zulüm vs.vs. gibi konuları Kuran-ı Kerim'de görebiliyoruz, yalnız bu "KUL HAKKI" mevzusu kulaktan kulağa dolaşmasına rağmen ben kendi adıma bir ayet ile karşılaşmadığımı beyan ederek, bir cehaletimi ve yetersizliğimi sizinle paylaşayım.
    Kıymetli zamanınızdan vakit bulduğunuzda; yorum ve duyuma dayalı olmadan, itikadi açıdan emir ve yasakları belirleyen Kuran'ı Kerim'den örneklerinizi ve alıntılarınızı bekliyor olacağım. Şimdiden teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sana delil gösteremez çünkü kendisi de kulaktan duyma konuşuyor. Konu din ile alakalı değil, tasavvuf üzerinden insanların ezberine girmiş bir konu. Asıl soru; teosentrik bir din nasıl humansantrik hindu inancına çevrilir.

      Sil
    2. Değerli Kardeşim; Öncelikle yazıyı okuyup yorum yaptığınız için teşekkür ederim: Bahsettiğiniz gibi Kuran'da “faʾinna alḥaqqa" yani "Kul hakkı" kelimesini içeren doğrudan bir ayet bulunmamaktadır. Ancak bu Kuran'da Kul hakkı olmadığı anlamına gelmez. Kuran'ı Kerimde hüküm içeren ayetlerin sayısı kesinlik arz etmemekle birlikte 500' e yakındır.
      Bu ayetlerin ibadetle ilgili hükümleri 140 kadardır. Diğer tüm hükümler, insan-insan, insan-toplum, ilişkilerini düzenleyen hükümlerdir. İnsan-insan ve insan-toplum ilişkilerini düzenleyen hükümlerin büyük bir kısmına "KUL HAKKI" hükümleri diyebiliriz. Kuran'da Allah-İnsan arası hükümlerde yaptırımlar ile diğer hükümler arası yaptırımlar çok farklıdır. Allah-İnsan hakkı hükümlerde hüküm verme yetkisi Doğrudan Allah'a aittir. Bu konuda maalesef insanlar Allah adına hüküm vermekten hiçte çekinmemişlerdir. İnsan-İnsan ve insan-toplum ilişkilerinde ise hükümleri Allah'ın koyduğu hükümler çerçevesinde hukuk kuralları, ahlak kurallar, din kuralları, örf ve adetler vb. verilebilir.
      Allah Kuran'da insan-İnsan ve insan-toplum ilişkilerine Allah-İnsan ilişkilerinden çok daha fazla yer vermiştir. Bu ilişkiler çok daha önemlidir. Bu ilişkilerin özü, insana, doğaya zarar vermemek, insanların, toplumların, devletlerin hukukuna tecavüz etmeden yaşama biçimi geliştirmektir.
      Saygılarımla
      Abdullah Denikul.

      Sil