YYK’daki arkadaşlarla bir karar aldık. MFP yeni bir döneme girdi ve artık güncel ve siyaset içeren yazılar yayınlamayacak. Bence bunun çoktan vakti gelmişti. Bunun üç gerekçesi var bence. Birincisi, zaten çok şey yazıldı, yeni yazılar biraz tekrara düşüyordu. İkincisi, eski yazıların bir tesiri oldu elbette, ama artık çoğu MFP okuru (veya okumayanı) bu meselelerden, tabiri caizse, “bıktı.” Üçüncüsü, güncelle boğuşulurken aslında çok şey kaçırılıyor.
Bu yazımın konusu ise güncelden kopmanın yararları. Ama bu konuya geçmeden küçük bir parantez açmak istiyorum. Bugün sevdiğim bir kardeşimle bayramlaşırken bana dedi ki, “abi bence MFP miadını doldurdu.” Aslında ona katılıyorum, eski MFP miadını doldurdu ve artık, o eski yönüyle, sadece bir arşiv olarak görev yapacak. Bir arşiv olması ise aslında çok değerli. Umarım günümüzün ve geleceğin sosyal bilimcileri bu arşivden faydalanırlar. Yeni versiyon MFP doğup büyüyebilecek mi? Hep beraber göreceğiz.
Neyse, konumuza geri dönelim: güncelle boğuşmanın zararları ve güncelden kopmanın yararları. İnsan güncelle boğuşurken mecburen “reaksiyoner” modda kalıyor, yani gündemini kendi belirlemiyor; hep önüne çıkana vaktini, enerjisini, aklını harcıyor; bir şey yaptım zannediyor (aslında ana yaptığı kendini tatmin), ama o yaptığı şey bitmeden yeni bir gündem çıkıyor. Bu vakit ve enerji kaybı insanın “aksiyoner” olmasına engel oluyor. Halbuki aksiyoner olsa insan, bir amaç belirler, bir plan yapar, o planın küçük basamaklarını belirler ve bu doğrultuda yol almaya başlar.
Zaten öyle bir zamandayız ki, önümüzden eksik olmayan ekranlar devamlı bizi kendilerine çekiyorlar ve hatta bağımlı bırakıyorlar. Hep “tüketiyoruz.” Bazen sadece tüketiyoruz, bazen önümüzdeki çıkana beğeni veya karşı çıkmalarla “üretimsi” bir şey yaptığımızı zannediyoruz, ama aslında üretmiyoruz. Çünkü o bu küçücük üretmeler bir plan doğrultusunda bir amaca yönelik değil, sadece stres atma şeklinde oluyor. O yüzden bu “tüketim” ve “güncelle boğulma” bence günümüzün en önemli problemlerinden birisi. FOMO’su var bunun, beğenilme takıntısı var, multi-tasking alışkanlığı ile konsantre becerisinin kaybedilmesi var, sanal kimlik ile reel kimliğin farklılaşması var, başkalarının sanal hayat gösterilerinin kendi reel hayatıyla karşılaştırılıp depresyona girilmesi var; daha neler var. Ama aslında asıl mesele şu: tüketim, “anlık zevk” veriyor ama bir “mana” vermiyor. O yüzden mutlu etmiyor.
Mutlu olmak istiyorsak üretmemiz lazım. Üretmek istiyorsak güncelle boğulmamamız lazım. Yazı yazmak bir üretme bence, ama daha başka bir sürü üretme yolu var. Herhangi bir hobi mesela, o hobide gelişmeyi üretiyor. Spor yapmak mesela, sağlıklı bir beden (ve bununla beraber sağlıklı bir kafa ve sağlıklı bir ruh) üretiyor. Bir dil, bir yazılım dili, bir konu öğrenmek mesela, bunu yapanı değiştiriyor ve güncellenmiş bir insan üretiyor. Güzel seçilmiş kitapları okumak mesela, yine insanı değiştiriyor ve geliştiriyor.
Eğer çok tükettiğimizi ve yeterince üretmediğimizi düşünüyorsak bir yerden başlamamız lazım. Hayatımızda yaptığımız küçük değişiklikler, eğer düzenli yapılırsa, çok da uzun olmayan bir sürede bizde çok büyük değişikliklere vesile olabilir. Mesela sosyal medyaya ayırdığımız vakti kısıtlayabiliriz, mesela spora veya meditasyona başlayabiliriz. Siz, eminim başka değişikler bulabilirsiniz; ve emin olun, bulmak zor değil, bulduktan sonra yapmak da zor değil; sadece yapmaya başlamak biraz zor; ama çok isterseniz yapabilirsiniz. Çok uzatmayayım (bu gece yapmam gereken başka—üretme—işleri var); geçen Twitter’da paylaştığım, Francis Bacon’dan güzel bir söz ile bitireyim: ''Şimdi yapmak istediğin şeye başla. Biz sonsuzlukta yaşamıyoruz. Sadece bu ana sahibiz; elimizde bir yıldız gibi parlayan ve bir kar tanesi gibi eriyen.''
-İsa Hafalır
0 Yorumlar