Header Ads Widget

test banner

Etkin Pişmanlık

''Hiç kimse sınanmadığı günahın masumu değildir'' sözü çok anlamlı gelmiştir bana. Bu söz kısaca insana der ki; yaşamadığın bir olay hakkında hüküm bildirme, ahkam kesme! Türkiye'de yaşanan ve yaşanmakta olan olaylar ile ilgili bilgi sahibi olmak farklı, direk yaşamak farklı şeyler. Bu sebeple yurtdışında yaşayıp da etkin pişmanlıktan faydalananlar hakkında, yanlış yaptılar, etik değil, onlar iftiracı, onlar kafir vb. gibi yorumlar yapanlara gülüp geçiyorum sadece...

Khk ile memurluktan atılmış bir kardeşinizim. Türkiye de yaşıyorum, memur olduktan sonra bir arkadaşımın ricasını kıramayıp sohbetlere dinleyici olarak katılmaya başladım, amacım sadece vatana millete daha iyi bir evlat olabilmekti, çok şükür ki bu yapıdan en ufak dünyalık bir menfaat sağlamadım. Tabi üst taraflarda neler döndüğünden habersiz, bir gün sohbet veren arkadaşa bir soru sordum: 'abi ya bu sınav soruları veriliyor falan diyenler var böyle bişey doğru mu?' Çok değerli abimizin cevabı şu oldu: ‘ben 18 yıldır bu hizmetin içindeyim hiç şahit olmadım.’ 

15 temmuz sonrası aynı mahkeme dosyasında olduğumuzdan bu abinin ifadelerini ben de okudum. İfadesinde itiraf etmiş komiserlik sınavı sorularını cemaat mesuplarına önceden bizzat kendisinin verdiğini. Yani zamanında gözümün içine baka baka yalan söylemiş. Mahkeme salonlarında, yalan söyleyenleri, inkar edenleri gördükçe kendime çok kızdım bir zamanlar bunların yanında nasıl durdum diye. Adam inkar etti bylock kullandığını, hatta çoluğunun çocuğunun üzerine yemin etti. Bunun üzerine hakim yazışmaları bir bir çıkardı, hatta program şifresi bile çocuğunun ismi çıktı, arkadaş inkara devam etti. Sonra hakim şöyle bir cümle kurdu 'ben hayatımda bunlar kadar yalancı bir gruba daha rastlamadım.'  

Said Nursi’ye de zulmedildi, belki bugünkünden daha adaletsiz bir şekilde. Said Nursi inkar mı etmişti, kendi müdafa metodunu şu sözlerle anlatmış; ''bütün hayatımda en menfaatli hile, hilesizlik olduğu düsturundan, bütün müdaafatımdan hak ve hakikat ve sıdk ve doğruluk esasını takip ettim.'' Peki talebelerinin yalan söylediği hatta üstadlarına küfür ettiği duyulmuş mu? Kuran’da onca yalan ile ilgili yasaklayıcı ayetler varken..

Sonrasında bu insanların hala aynı kaynaktan beslendiğini anladım, yalan ve inkar bir politikaydı. Asıl acı tarafı RTE’nin 'bunlar yalanı yemin ederek söyler' sözleri doğrular nitelikte olması idi. Oysa ki masum kişi kendini yalanla savunmamalıydı. Keşke herkes doğruları anlatsaydı, herşeyi objektif olarak masaya yatırsaydı da bunun üzerinden savunma yapsaydı. Tabi ki ne sohbete gitmek, ne burs vermek, ne de bylock kullanmak suç değildir. Ama bunları inkar ederek kendileriyle birlikte, bunları saf niyetle yapanları da suçlu konuma düşürdüler. İnkar ederek darbecilerin suçuna ibadet kesimini de alet ettiler, aynı o gece özel harekatı bombalayan, 53 vatan evladını cayır cayır yakan, o pilot gibi, o da inkar etti (o gece özel harekata daha önce hiç kullanılmamış pkk ya dahi kullanılmayan süpersonik bir bomba atmış, 5 polis kardeşimizin ailesine ceset bile teslim edilememiş, erimiş adamlar)

Aynı o gece akıncı üssünde yakalanan siviller gibi.. Sözde tarla bakmaya gitmişler.. Bir mümine yakışır şekilde doğru konuşulsaydı hem toplumun hem mahkemelerin de tavrı olumlu yönde değişirdi. Değişmeseydi de Hz. Yusuf gibi doğruluk üzere yatardın. Yalan üzere değil.. 

Platformunuzda Tayfun Tuna isimli kişi ile söyleşiyi dinledim, 15 temmuzla ilgili bir soru geldi. Tayfun bey 15 temmuzu değerlendiremezmiş elinde yeterli veri yokmuş, ki sohbetinin bir kısmında adil öksüz ve kemal batmaz’ı tanıdığını sohbet esnasında görüştüklerini söyledi, (demek ki o ikisi mit ajanı falan değilmiş). Orada moderatörden şu soruyu sormasını beklerdim: peki o gece ikisinin de darbenin merkez üssünde ne aradıklarını? Muhtemelen tarla bakmaya gitmişler olurdu cevabı, o veri yeter de artar aklı olana.. 

Bu örneği şu yüzden verdim hala bu yapıya sempatisi bulunanlar veya mensup olanlar bu hikayeye inanıyorlar. Kabul etmiyorlar 15 temmuz olayında cemaatin suçunun olduğunu, ama kafasının içinde beyin olan herkes anlar ki bu yapı 15 temmuzun tam içerisinde, milat bu tarihtir. 15 temmuz öncesi bu yapıya cemaat de denebilir, suç örgütü denilebilir, paralel yapı denebilir ama 15 temmuz sonrasında bu yapı bence terör örgütüdür bu kadar basit. 

Bu yapının savunulacak bir tarafı kalmamıştır, öyle oturdukları yerden ahkam kesiyorlar bizim için, dünyamızda kararmış ahiretimizde, yok kazanma kuşağında kaybetmişiz, iftiracı olmuşuz hatta kafir bile olduk onlara göre.. Bıraksınlar bu işleri de diğer tarafta girdikleri veballerin hesabını nasıl vereklerini düşünsünler.. Çalınan sınav sorularını, yedikleri kul haklarını, kendilerinden olmayanları nasıl ezdiklerini.. 

Geçenlerde ergenekoncu diye hapse atılıp hapiste ölen yarbay Ali TATAR'ın 8. ölüm yıldönümüydü. Zamanında o insanlara yaptıkları zulmün hesabını sorsunlar kendilerine. Belki de o sürekli öne sürdükleri kazanma kuşağında kaybedenler kendileridir. Belki de kendileri ham olacak şekilde hamlar ve haslar gerçekten ayrılmıştır. Belki hem dünyasını hem ahiretini kaybedenler kendileridir. Belki de mahkemelerde doğruyu anlatanlara iftiracı ve kafir diyerek hem iftiracı hem de kafir olan kendileridir. Olamaz mı? Gerçekten merak ediyorum 40 yılda o kadar güzel işler yapan okullar açan bu yapı nasıl oldu da kan dökecek kadar vahşileşebilen bir yapıya dönüştü. Aklım almıyor.. Zulme sebep olan zulmü yapmış gibidir.

Saygılar...

-Ali Güvenç


author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

9 Yorumlar

  1. Altın nesil yetiştirilmek üzere yola çıkılmıştı.
    Neticede yalanın adını takiye, kaçmanın adını hicret koyan çift kişilikli aklı abisinin cebinde bir nesil yetişti.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Nurettin bey çok güzel yorumlamışsınız. Yüreğinize sağlık. Saygılarımla

      Sil
  2. İşler öyle bir noktaya geldi öyle bir b.ka sardı ki artık aşağı tükürsen de yukarı tükürsen de doğru yok. her türlü zarardasın. 2 seçeneğin ikisi de kötü hangisini seçersen ikisi de zararlı. birini öbürüne tercih edebilirsin ama bariz fark yok. ne yapsan iyice batıyorsun pisliğe. 40 yıllık bir bomba kucağımızda patladı, ülke her gün daha kötüye gidiyor. böyle bir zamanda bir yolu seçip ak süt gibi kalma ihtimali yok. doğru da desen yalan da desen iyice batıyorsun. fethullah gülen ve recep tayyip erdoğan bu iki isim öyle bir bomba bıraktı ki bu halkın kucağına çıkamıyoruz, kurtulamıyoruz.

    YanıtlaSil
  3. hedefe fetullahçıları koydular diye onlara sallamak kolay. sıkıyorsa sorunun asıl kaynağı muhammetçilere sallayın da görelim. fetullahçılar böyle yalancıydı da sanki öbürleri sudan çıkmış ak(burda bi gülme geldi) kaşıktı?

    YanıtlaSil
  4. Yazida gecen "abi" gibi biriyim, ne yazik ki....
    O pozisyondaki "abiler" zamaninda hep böyle yapmislardir.
    "Ali menfaatler" icin insanlarin gözünün içine baka baka doğruyu söylememislerdir.

    YanıtlaSil
  5. Ali Güvenç bey mükemmel bir yazı olmuş. Yüreğinize sağlık. Saygılarımla.

    YanıtlaSil
  6. Tebrik ederim. Sizin gibi uyananların sayısını artırsın Allah.

    YanıtlaSil
  7. Çok güzel bit yazı. tebrik ederim. Bizzat içinde olduğum mahkemelerde o kadar yalan ve inkarlar yaşanıyor ki, bu insanlardan tiskiniyorum. Doğruları söyleyenlere hain gözü ile bakıyorlar. Ben bu yalancı, sahtekarlardan her iki cihanda şikayetciyim

    YanıtlaSil
  8. Ali Tatar hapiste ölmedi. Serbest bırakıldıktan sonra tekrar hakkında tutuklama kararı çıkınca hem de "kendi komutanına suikast" planlamak gibi alçakça bir yalanla (Hanefi Avcı'nın Devrimci Karargah üyeliği gibi) dalga geçer gibi yapılınca, polisler kapıda beklerken banyoda bir mektup bırakıp, kafasına sıkıp intihar etti. Annesinin cenazede "suikast planladığı iddia edilen o komutana" ağlayarak sarılıp "ben oğlumu size emanet etmiştim" demesi üzerine dayanamayıp ağlamaya başladım. O an benim için milattı.

    YanıtlaSil