Header Ads Widget

test banner

Kolektif Narsizm ve Tarikat Kadrolaşması Üzerine


Bencilliğin psikolojideki adı narsizm, sosyal psikolojideki karşılığı ise kolektif narsizmdir. Bir kimse dünyanın kendisi etrafında dönmesi gerektiğine inanıyorsa buna kişisel narsizm, şayet dünya’nın kendi cemaati, örgütü, çetesi veya partisi etrafında dönmesi gerektiğine kendini inandırmışsa buna kanımca kolektif narsizm denir.

Çoğu zaman gayet fedakar bireyler oldukça bencil tarikat, cemaat, cemiyet veya siyasi parti gibi sosyal yapıların müridi, şakirti, üyesi veya taraftarı olabilirler. Özellikle dini hareketlerde bu durumu gözlemlemek mümkündür.

Şayet bir mürid liderini “Gavs” olarak görüyorsa, meselenin dini tarafı kişiyle Allah arasında akidevi bir konu olmakla beraber, bu kimseler siyasete ve bürokrasiye müdahil oldukları ve kadrolaşmaya başladıkları zaman, bu durumun siyasi ve sosyal sonuçları göz önünde bulundurulmak zorundadır.

Zira mevzu bahis bu kimselere göre “Gavs” kâinatın yönetiminden sorumlu olduğuna inanılan velîler örgütünün başındaki kimsedir. Bir mürid kainatı idare edenin ve zor durumda imdadına gelenin, peşinden gittiğine inandığı şeyhi olduğuna inanıyorsa bu kimsenin bir devlet biriminde memur iken amirini dinleme ihtimali olabilir mi?

Şayet bir kimse sadece bireysel olarak böyle bir şeye inanıyorsa, itikadi nazardan problemli olduğu halde toplumsal açıdan belki sorun olmayabilir. Ancak bu kimselerin devlet birimlerinde kadrolaştıkları takdirde siyasi bir tehlike arzedeceği açıktır.

Siyasi liderleri dahi aşk derecesinde sevmek doğru değildir. Zira bir darb-ı meselde ifade edildiği gibi ‘ Aşkın gözü kördür’. Siyaset ise tabiatı itibarıyla hata yapmaya müsait bir alandır. Şayet seçmen veya bir parti üyesi aşk modundaysa, hatalar konuşulamaz ve masaya yatırılamaz. Bilakis o hatalar tekrar eder durur. Böylece o aşk toplumsal hayatı zehirleyen bir mahiyet arz eder ve toplumdaki adaletsizlikler çoğalmak durumunda olur.

Fedakarlık ve adalet gibi hayati anlamı olan değerler sadece bireysel alanda değil toplumsal yaşamda da vücud bulmazsa bireylerin başına gelenler, cemaatlerin, örgütlerin ve sosyal yapıların da başına gelme ihtimali yüksektir. Zira güç zehirlenmesi sadece bireylere münhasır olamaz.

Kişinin ehil olmadığı ve liyakat kesbetmediği halde akrabalarını devlet birimlerinde istihdam etmesi nasıl ki ahlaki değilse bir siyasi partinin kendisini destekleyen cemaatleri veya tarikat yapılanmalarını devlet birimlerinde istihdam ederken adalete aykırı davranması da doğru olmaz.

Siyaset biliminde “Spoils System” olarak bilinen bir siyasi partinin seçimi kazandıktan sonra kendi taraftarlarına pay vermesi o toplumda bireylerin devlet birimlerine güvensizliğini güçlendirir ve sosyal kaosu arttırır. Bu durumda ülke artık adalet devleti olmaktan çıkar ideolojik bir devlet olur.

Dini tarikat ve cemaatlerin devlet birimlerinde kadrolaşması sadece etik değerler açısından değil güvenlik açısından da son derece sakıncalı olduğu aşikardır. Zira bir devlet birimi içinde çift başlılık güvenlik nokta-i nazarından  tehlikelidir.

Devlet birimindeki memur, amirini veya devlet başkanını değil de, şeyhini veya onun halifesini ya da hocasını, abisini vs. dinlemeyi tercih ederse bu durum önü alınmaz siyasi ve idari tehlikelere sebep olur ki bu sorunu biz 17 Aralık sürecinden itibaren toplum olarak bizzat müşahade ettik.Her şeyin bir sistematiği olduğundan aynı sebeplerin benzer sonuçlar üreteceğinden kuşkumuz olmamalıdır.

Katolik dünyasına baktığımızda, Cizvit, Benedikten, Fransisken, Dominiken, Servites, Premonstratensien, Karmaliler, Triniteryen, Augustinciler fonksiyonel olan gibi Katolik tarikatları var. Bunların herbirinin kurucu liderleri olmakla beraber farklı çalışma yöntemleri ve hayata bakış ayrılıkları var. Ancak Cizvitler, Vatikan bünyesinde kadrolaştıkları için, görünürde aleyhte vukuatları olmamasına rağmen, dünya’nın en eski ve köklü bürokrasine sahip Vatikan bu tarikatı kadrolaştıkları için siyasi tehlike olarak görmüştür.

Hatta bu tarikat, 1759 yılından itibaren birçok ülkede yasaklanmış, mensupları sınır dışı edilmiş, 1773 tarihinde papalık genelgesiyle de yasaklanmıştır. Bu dönemde onları, yalnızca Rus İmparatoriçesi II. Catherine, eğitim ve faaliyetlerinde yardımcı olmaları ve okulların geliştirilmesine yardım etmeleri amacıyla himaye etmiştir. Ancak Avrupa'daki siyasi hayatın da değişmesiyle, l814'te, yine papalık genelgesiyle tarikatı yasaklayan karar hükümsüz kılınmıştır.

Elbette her birey neye inanacağına ve neyi nasıl pratize edeceğine kendisi karar vermelidir. Tarikatların devlette kadrolaşmasına yükselttiğimiz ses, onların tekkelerine kayyum atansın veya onlar Cumhuriyetin ilk dönemlerinde olduğu gibi tamamen yasaklansın ve hatta eziyet görsün şeklinde anlaşılmamalıdır.

Tarikat ve cemaatlerin felsefelerine fikren karşı olmamız onların hür iradelerine vurulacak bir pranga olamaz. Lakin bir cemaatin Milli Eğitimde, Milli İstihbarat Teşkilatında, Emniyette ve Askeriyede kadrolaşması ne denli tehlikeli ise bunlardan boşalan kadroları bir başka tarikat yapısının müridleriyle doldurmak o derece tehlike arzeder.

Hatta kanımca tarikat kadrolaşması, cemaatlerin kadrolaşmasından daha tehlikelidir."Gassalın elinde meyyit" yani ' Ölü yıkayanın elindeki ölü' gibi olmayı telkin eden ezoterik bir felsefenin içinden sorgulama muhakemesi yapacak bireylerin çıkabilme ihtimali düşünülemez.

Devlet herhangi bir tarikat ile uyumlu iken sorun olmayabilir ancak bir çatışma yaşandığında problemlerin önü alınamaz. Beşeri kurumlar olan tarikat ve cemaatlerin ise bugün devletle uyumlu olmaları yarın da olacaklarının garantisi değildir. Bugün alkışladıklarınızın yarın yüzüne tükürmek isteyebilirsiniz. Öyleyse tedbir alınması ve kadrolaşmaya müsaade edilmemesi gerekir.

Zira adalet mülk’ün temelidir. Unutmamak gerekir ki narsizm yani bencillik bireysel afet ise kolektif narsizm sosyal afettir.

-Bilgin Erdoğan

author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

9 Yorumlar

  1. Bahsettiğiniz tehlike sadece tarikat veya cemaatler için değil onların büyük şekli olan dinler için de geçerlidir, hatta daha tehlikelidir ce şu an şikayet edilen tarikatların fidanlığıdır.

    Dini narsizm tarikatları aşarak daha büyük tehdit olmaktadır.
    Örneğin son günlerde istifa eden M. Öztürk hadisesine bakalım.

    Öztürke yapılan lince nerdeyse bütün islami camia sessiz kalmış hatta destek vermiştir. Kendileri zulme uğrayan M. İslamoğlu ve Alparslan Kuytul örnekleri gibi. Bu gruplar tarikat ve cemast örgütlenmesine karşı duruş bile göstermişlerdir, ama söz konusu "kafir" saydıkları biri olunca kendi dinlerinden görmedikleri birisinin devletten kovulmasına memnun olmuşlardır.

    Bir tarikatın kadrolaşması kötü sayılıyor, ayrımcılık kınanıyor ama müslüman oldukları sürece. Eğer bir kişi müslüman değilse, ateist, dinsiz, kafir, hatta alevi ise onun devlet ve kamudan kovulması alkışlanıyor.

    Yani din narsizmi alttan alta toplumu sarıyor.

    Din ile cemaat veya tarikatın farkı yoktur. Sadece daha büyüğüdür. Tarikatlar için sakıncalı olan ne varsa dinler için de doğrudur.

    Bu problemin tek çözümü seküler laik nir sistem ve tarikatlara karşı olan refleksin dinlere de gösterilmesidir.

    Yoksa X tarikatından kurtulur daha büyük ve güçlü İslam tarkatının kılıcı altında sızlanırız.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mehmet boş yapma. İslam ile cemaatin bir alakasi yok. Cemaat zihin yikama amacli kurulmus islami kullanan bir orgut sadece. Realyan veya scientologydrn farki yok. İslamin super oldugunu tek dogru oldugunu kabul etmemize gerek yok bunu anlamak icin. İslamida diger dinleride yok edemezsin. Devletler bu yapilar uzerine ayakta kaliyor. Eger din yoksa parti var veya great leader var. Tarikatlerde cemaatlerde yasamin bir parcasidir. Yok edemezin cok farkli sekillerde karsina cikar. Bir gun bakmissin sirius uzay gemisinden gelen uzaylilara inanan bir tarikatin icinde bulmussn kendini. Mesele cok acik oysa dine nasil yaklasilmali ve dini orgutlenmeler devlet icinde nasil kadrolasmamali. Namazini kilan kuranini okuyan kimseye zarari olmayan bundan mutlu olan insanlarimiz var. Sen hayatta mutlulugu veya hayatin anlamini buldundami soyle bizede herkese uygulayalim kardes. Mesele siyasal islam ve tarikat cemaatlerdir.

      Sil
    2. Bir alevi bugün vali olabiliyor mu? Hayır.
      Bir ateist bunu izhar ederek bırakın yükselmeyi, memur olabiliyor mu? Hayır.
      İşte bu din narsizmi, faşizmidir, adına ne derseniz deyin.

      Sil
    3. Turkiyede din ve irk fasizmi var bu gizli bilgi degil. Turk olmayan veya hic olmazsa ozunu reddetmeyen nereye gelebiliyor?

      Sil
    4. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    5. Ateist bir imam vardı görevden aldılar. Haklısınız.

      Sil
  2. Sen de Mehmet tersinden ateizm,dinsizlik faşizmi mi tavsiye ediyorsun!Demek dinsizler iktidar olsalar dindarlara baskı mı yapsınlar,haklarını vermesinler mi!Çözüm hukuk,hukuk..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okuma anlama sorununuz var galiba, ben de hukuk diyorum.
      Hukuk konusunda anlaştığımıza sevindim.

      Sil
    2. Müslümanların hukuku, 6. yüzyıl çöl bedevisi hukuku.

      Sil