Header Ads Widget

test banner

Gölgede Kalan Rivayet


İslam tarihinin en mühim ve en müstesna şahsiyetlerinden Hz.  Ömer'in Müslüman oluş hikâyesini bilmeyen neredeyse yoktur. Malumun tekrarı olacak ama meramımızı iyi anlatabilmek açısından birkaç cümleyle meşhur hikâyeyi hatırlamakta fayda görüyorum.

Hattab oğlu Ömer tevhid davetine sert tepki gösterenlerdendir. Bir gün canına tak eder, kılıcını kuşanıp bu fitneyi kökten bitirmek üzere yola çıkar. Karşılaştığı bir Müslüman onun Allah'ın elçisinin hayatına kastetmek niyetinde olduğunu öğrenince bir tür hedef saptırma taktiğine başvurur: "sen önce kendi yakınlarından işe başla, kardeşinle enişten de dinlerinden dönmüşler.” der. Bunun üzerine Ömer yolunu değiştirip kız kardeşinin evine yönelir. Haber doğrudur ve o sırada Fatma ile Said'in evinde Kur'an okunmaktadır. Öfkeyle içeri dalan Ömer, ev sahiplerine çıkışır hatta onları hırpalar;  ancak duyduğu ayetlerden de etkilenmiştir. Israrla o sayfaları ister, okur ve kalbi yumuşayıp iman etmeye karar verir. Canına kastetmek maksadıyla yola çıktığı kutlu nebinin yanına peygamberliğini tasdik için gider.

İlk siyer kaynağı olarak gösterilen İbn-i İshak siyerinde bu rivayeti zikreder. Bu rivayet  alternatifsiz bir aktarım olarak kabul görmüştür. İbn-i İshak'a dayandırdığı rivayetlerle daha geniş çaplı bir siyer yazan İbn-i Hişam mezkur rivayeti aktardıktan sonra yine İbn-i İshak'tan şöyle bir rivayet daha verir:  Ömer bir gece içki içmek için zaman zaman gittikleri şehir dışında bir yere gider. Arkadaş bulamayıp geri döner ve âdet olduğu üzere Kâbe'yi tavafa gelir. Allah resulü de o sırada Kâbe'de namaz kılmaktadır. Ömer Hz.  Muhammed'in okuduğu ayetleri dinlemeye başlar. Dinledikçe kalbi duyduklarının tesirinde kalır. Evine dönerken  Peygamberi takip edip yanına gider ve iman eder.

İbn-i Hişam İbn-i İshak'ın iki rivayeti de aktardıktan sonra: "Bu hadiselerden hangisinin gerçekleştiğini Allah bilir."  kaydını düştüğünü yazar.  Bir yerde ikinci rivayetin doğru olma ihtimalini diğerine eşit  gördüğünü belirtir.

İslam davetinin tarihi çizgisini ve  dönemin toplumsal şartlarını göz önüne aldığımızda gölgede kalan ikinci rivayetin daha tutarlı ve gerçeğe yakın olduğu dikkat çekiyor. Beni bu düşünceye sevk eden noktaları şöyle özetleyebilirim:

1- Allame Muhammed Hamidullah,  İbn-i Abdülber ve Makrîzî’den naklen Hattab oğlu Ömer'in İslam öncesi dönemde sefirlik yaptığı, bir tür diplomat sayılabileceği bilgisini aktarır. Kabilesinde sefirliğine güvenilen bir adamın, tabirimi mazur görünüz ama,  bir tür kabadayı, bir mafya fedaisi gibi pürsilah, ailesi ve iman edenlerce korunan birini hem de ilan ede ede öldürmeye kalkması pek makul görünmüyor.

2- Kabile asabiyeciliğinin hat safhada olduğu bir toplumda Hz. Muhammed'e bir suikast girişimi yapmanın zorluğu açıktır. Nitekim  Mekke'nin şirkte direnen kodamanları çok istemelerine rağmen Medine hicreti arefesine kadar buna yeltenememişlerdir.   o zaman da   Müslümanlar'ın çoğunun hicret etmesinden dolayı peygamberin   çevresindeki koruma halkasının zayıfladığını düşünerek bu fikri gündeme getirmiş olabilirler.  Kaldı ki o zaman bile gizli bir gece operasyonundan söz edilebilmiştir. Şayet Muhammed nebinin canına kastetmek öyle kolay olsaydı bu iş Hattab oğlu Ömer'e değil ayak takımı tabir edilen birkaç köleye ihale edilip neticelendirilirdi.

3- İbn-i İshak'ta ve İbn-i Hişam'da geçen bir rivayet de şöyledir: Amir oğlu Abdullah'ın annesi Leyla'dan aktardığına göre, Habeşistan'a göç hazırlıkları yaptıkları bir sırada Ömer Leyla'nın yanına gelip, mahzun bir şekilde: "demek gidiyorsunuz." der. Leyla'nın: "bizi rahat bırakmıyorsunuz, zulmediyorsunuz; biz de inancımızı yaşamaktan dolayı zulüm görmeyeceğimiz yerlere gidiyoruz." mealinde cevap vermesi üzerine  Ömer: "Allah yardımcınız olsun" deyip gider. Tevhid çağrısına karşı takındığı sert tavırla ters düşen bu yumuşama Leyla'da Ömer'in iman edebileceği ümidini doğurur. Ömer'in olayların gelişiminden, mü'minlere karşı artan baskıdan etkilendiği, işe farklı bakmaya başladığı düşünülebilir.

4- Ömer'in kalbinin yumuşamaya başladığına işaret eden Abdullah bin Amir rivayetiyle Kabe'de dinlediği ayetlerden etkilenerek iman etmesi anlatımları birbirlerini tamamlar gibi. insan psikolojisi açısından da böylesi tedrici bir dönüşüm akla yatkın.

Zaman zaman kasıtlı olmasa da Hz. Ömer'le ilgili değerlendirmelerin ona biraz haksızlık içerdiğini düşünürüm. O ki cahiliyede diplomasisiyle ön plana çıkmış, okuma yazma bilen, Allah elçisinin İslam'a kazandırılması için özellikle dua ettiği değerli biridir. İslam sonrasında da peygamberin istişare ettiği, onun vefatından sonraki dönemde de devlet adamlığıyla, yöneticiliğiyle  teşkilatçılığıyla temayüz etmiş çok nadide bir karakterdir. Dillere destan adaletiyle çokça anılışını hakkını teslim babında görmek mümkün. Ancak yine de  Müslüman olması ile ilgili hikaye başta olmak üzere çeşitli anlatılarda onun öfkeyle, celadetle, hatta kimi zaman kaba kuvvete temayülle özdeşleştirilmesi üzücü diye düşünüyorum. Adaletinin yanısıra, nepotizme geçit vermemesiyle,  devlet adamı olarak duruşuyla,  cahiliyeden beri getirdiği diplomasi bilen, olayları iyi okuyan ferasetiyle, kamu malına hassasiyetiyle, yerinde tedbir almakta ustalığıyla,  artların değişmesine paralel olarak içtihat yapabilmesiyle her açıdan harika bir örnek şahsiyet olarak okunmalıdır. Onun örnekliğinin yalnızca sert mizacına dayanan bir algılama üzerinden ön plana çıkarılması İslam aleminin yanlış bakış açısı problemi  ve bunun sonuçları hususunda ip ucu veriyor mu, ne dersiniz?

-Ahmet Gürbüz Şener
@agsener

Kaynaklar: 
1- Hz. Muhammed'in hayatı Siyer-i İbn-i İshak, hazırlayan Muhammed Hamidullah Düşün Yayıncılık 2. baskı İstanbul 2012
2- İbn-i Hişam Essiretin Nebeviyye Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları cilt 1 Ankara 1971
Notlar: 

1- İbn-i Hişam'ın İbn-i İshak'a dayandırdığı yazımızın konusu olan az bilinen ikinci rivayetin Muhammed Hamidullah tarafından hazırlanan İbn- İshak siyerinde yer almaması hayli ilginç olduğundan paylaşmaya değer buldum.
2- Hem bu   konu özelinde hem de genel olarak siyere bakışımı inşa eden Prof. Dr. Mehmet Azimli ve Prof. Dr. İsrafil Balcı hocalarıma kendilerinden birebir ders alamasam da  kitapları ve programları sayesinde çalışmalarından faydalanan bir talebeleri olarak teşekkürü borç bilirim.   
author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

0 Yorumlar