Header Ads Widget

test banner

Sosyal Medyanın Zararları

Sosyal medya kullanımı, en azından bir kısmımız için, zararlı bir alışkanlık gibi. İster daha çok takip eden olalım, ister daha çok paylaşan, eğer kendimizi sosyal medya kullanımına kaptırırsak bağımlı oluyoruz; ve bağımlılık kötü bir şey. İnsan bir şeye bağımlı olduğunda, o şeyle beraber olduğu zaman tatmine ulaşamaz, o şeyden uzak olduğu zaman ise onu ister ve yine huzursuz olur. Dopamine bağımlı olduğumuz bu modern çağlarda huzur bizden uzaklaştı. Huzur için dinginlik lazım, başka şeylere istek duymamak lazım, etrafta devamlı ilgiyi ve dikkati çeken şeyler olmaması lazım. Dolayısıyla yanımızda cep telefonu, tablet, bilgisayar, internet olmaması lazım. 

İnternetin ve internetin en büyük parçalarından birisi diyebileceğimiz sosyal medyanın hayatımızın çok büyük bir parçası olduğu modern zamanlarda interneti ve sosyal medyayı kendi boşluğumuzu hissetmemek için, kendimizi uyuşturmak için, gerçek hayattan ve sorumluluklarımızdan kaçmak için, sanal bir dünyada yalan bir hayat yaşamak için, tanımadığımız insanlara ilgi/beğeni vermek ve onlardan ilgi/beğeni toplamak için, konuşmanın hiçbir işe yaramadığı meselelerde kendimizi boşa yormak için, öğreniyorum zannederken yanlışlarımızı pekiştirmek için, kendimiz gibi insanlarla etrafımızı sarmak ve kendimizi kendimize hapsetmek için, sonuca ulaşamayacağı baştan belli biteviye tartışmalarda kendimizi harap etmek için, işimize yaramayan şeyleri duymak ve kimsenin işine yaramayacak şeyleri söylemek için, yüz yüze olsak o kabalığı yapamayacağımız insanlara kabalık ve insafsızlık yapmak için, negatif enerji yaymak ve almak için, alıştığımız yüksek dopamin ve adrenalin seviyesine çıkabilmek için kullanmak çok kolay düşülebilecek bir fasit daire. Malumunuz üzere fasit dairelerden çıkış çok zor. Ne içinde kalmak sizi memnun ediyor, ne o daire sizde dışarı çıkabilmeye mecal bırakıyor.

Hem hangimiz inkar edebiliriz sosyal medyanın önemli bir tarafı olan ilgi ve beğeninin bağımlılık yapma gücünü? İlgi ve beğeni peşinde paylaşım yapanların çoğunun aslında o ilginin sahibi değil esiri olduğunu ve çoğu zaman bu esirlik durumunu fark edemediğini biraz düşünürsek anlayamaz mıyız? Bir şeye esir olmak ve insanın kendine vereceği değeri (bütünsel olarak baktığımızda bir çocuğa veya hırçın bir ergene benzetebileceğimiz) bir topluluğa göre belirlemesi çok acı bir şey değil midir? Böyle büyük bir tehlikenin veya realitenin olduğu bir ortamda düzgün kalabilmek; sadece görüşümü yazarım, ilgi müptelası olmam demek büyük bir iddia değil midir?

Hem bir insanın hayatta kaç tane yakın arkadaşı, dostu olabilir ki? Arkadaşlık ve dostluk için, emek, zaman, yaşanmışlık, tam manasıyla tanış olmak, fedakarlık, süreklilik gerekmez mi? Sosyal medya arkadaşlarımızın çoğu ne kadar gerçek manada arkadaşımız olabilir? Bu kişilerin anne-baba-kardeşlerinin isimlerini biliyor muyuz mesela? Ne kadar tanımış olabiliriz onları? Onları önemsiyor muyuz, onlar bizi önemsiyor mu gerçekten? Gerçekten önemsemediğimiz insanların hayatların detaylarına dair şeylere vakit harcamak ne kadar gerekli? Belki biraz pragmatik bir yaklaşım olacak ama (bu hayata biraz pragmatik yaklaşmak da lazım,) paylaşılan şeylerin bizim hayatımıza (mesela güzel bir fikir gibi) bir yararı yoksa onlara harcanan vakit aslında kayıp bir vakit değil midir? Hem saman alevi gibi başlayan, saman alevi gibi söner. Saman alevi gibi oluşan sanal dünya sosyal birliktelikleri sırasında oluşanın sadece anlık bir adrenalin olduğunu; manalı, derinlikli, ve son tahlilde çok değerli bir şey olmadığını görebiliriz.

Hem çok paylaşım aynı zamanda içimizi de boşaltmıyor mu? Daha içimize doldurmadan, onları öğütmeden, sindirmeden, yararlı hale getirmeden her aklımıza geleni paylaşırsak nasıl hikmete ulaşabiliriz, hikmetli şeyler paylaşabiliriz? Hem hikmete ulaşmak için yapılması gereken münazaralarda, fikir alışverişlerinde muhatapların belli bir seviyede olması gerekmez mi? İsmiyle bile yazmaya cesaret edemeyenlerin, işleri güçleri manipülasyon ve demagoji olanların, algı ve anlama kapasitesi çok kısıtlıların, ağzı bozukların, takıntılıların, fanatiklerin, sabit görüşlülerin, hakikatin değil kendi hakikatlerini doğrulamanın peşinde olanların, misyonerlerin, meseleyi hep yanlış tarafından anlayanların, fikirleri ve davranışları kişiye göre değerlendirenlerin, sosyal medya profillerinde kin ve nefretten başka şey görünmeyenlerin, ad-hominemcilerin cirit attığı sosyal medya ortamlarında sağlıklı münazaralarda bulunmak çok ama çok zor değil mi? Keçiboynuzuna bile razı olanların önüne odun koymuyor mu çok zaman sosyal medya? Yormuyor mu? Enerjisiz bırakmıyor mu? Peki buna değiyor mu?

Halbuki kaçırdığımız gerçek hayat var sosyal medyada geçirilen zamanlarda elimizden kayıp giden. Ailemiz ile geçirilebilecek güzel zamanlar var, ne iş yapıyorsak o işin hakkını vermek var, bir kitap alıp okumak var, oturup yazmak var, üretmek var, doğa yürüyüşü yapmak var, güzel müzikler eşliğinde duygulanmak var, bir dostu aramak var, tefekkür etmek var hayata dair. Bu kısacık hayatta az mı şey bunları kaçırmak? Bunlar hayata anlam ve derinlik katan, hayata gözlerimizi yumarken bizi gülümsetecek şeyler. Bunları çoğu zaman karşımıza keçiboynuzu veya odun mahiyetinde çıkan bir mecra ile değişmek çok akıl karı değil, diyemez miyiz?

Sosyal medyanın elbette yararları, (hem de bu konu üzerinde yazılar yazılabilecek yararları,) var. Ama bu yazının konusu ve yazarının bugünlerde hissettiği sosyal medayanın zararları. Sosyal medyayı yararlarına ulaşarak güzel şekilde kullanabilenlere ne mutlu. Umarım ben de bir gün onlardan olabilirim.

Selam ve sevgiyle,

İsa Hafalır 
author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

0 Yorumlar