Header Ads Widget

test banner

Dinler Tarihi Üzerine (1)

Giriş: 

İlk insanların ahlak kuralları ve din anlayışlarının gelişimi gibi konular yazının icadından çok önceki dönemlerle ilgili olduğu için bu alandaki kaynaklar kısıtlıdır. Bununla beraber toprak altından çıkarılan eşya ve materyallere bakılarak eski insanların hayat düzenleri, giyimleri, inanışları ile ilgili zihnimizde fikirler oluşuyor. Araştırmacılar da eldeki bulgulara bakarak bazı tahminlerde bulunuyorlar. Yeni bulguların gelmesi ya bu tahminler için daha kuvvetli deliller sağlıyor ya da tahminler gözden geçiriliyor. Bu yazıda ilk ahlak kuralları ve din anlayışlarının gelişimi ile ilgili varsayımlarımı hikâyeleştirerek paylaşacağım. Bu yapacağım varsayımları, bu alanla ilgili yaptığım okumalardan elde ettiğim bilgileri yorumlayarak yapacağım. Yazının icadıyla beraber, dinler tarihi ile ilgili önemli seviyede kaynak ve belgeler oluşmaya başlamıştır. Bu tür kaynaklar ve referanslar daha çok yazının sonuna bırakılmıştır.

İnsanlar Ahlak Kurallarını Oluşturuyor:

İlk insan topluluklarında ahlak kuralları nasıl oluşmuş olabilir?

Özellikle buzul çağı gibi zamanlarla ilgili hâkim görüş, insanların kalabalık kitleler halinde hayatta kalması zor olduğu için daha küçük gruplar halinde yaşamaları gerektiği yönündedir. Buna göre, insanlar bir av sürüsünü takip edip, besin ihtiyaçlarını karşılayabilirler. Küçük gruplarda yakalanan bir av yeterli olurken, büyük gruplarda beslenme işi giderek sıkıntılı bir hal almaya başlayacaktır. Bu yüzden hayatta kalmak için küçük gruplar halinde yaşamak daha uygundur.

Ayrıca, hayatta kalmak için grup içinde dayanışma olması da gerekir. Grubun yararına olan işler yapılırsa, her bir üye hayatta kalabilir. Dolayısıyla grup için faydalı işler yapanlar, topluluk içinde değer kazanmaya başlayacaktır. Bu kişiler ve eylemleri toplulukta övülür. Öte taraftan kendi bireysel faydası için gruba zarar veren kişiler de çıkabilir. Ona, ‘Benim besinimi/malımı çalarsan ben de senin besinini/malını çalarım’ diyebilirsiniz. Ya da ‘Gruptan birinin canına kast edersen, ben de senin canını alırım’ diyebilirsiniz.

Yeri gelmişken değinelim. Evlilik kurumu da kadın zihninden çıkmış olduğu da ifade edilmektedir. Erkek, beğendiği bir bayana birlikte olma isteğini iletir. Fakat bayan (cinsiyete dayalı ayrımcılık yapma niyetim yoktur; kadın, kız, bayan, hatun, dilber, hanımefendi… vb hangi kelimeyi daha uygun görüyorsanız onu kullanınız) bu birlikteliğin sonunda ne olacağını aşağı yukarı bilmektedir. Dolayısıyla erkeğe şunu iletir: ‘Benimle birlikte olmak istiyorsan, bunun sonucunda ortaya çıkacak, uzun süreli olan birçok sıkıntımı da karşılamalısın.’ Erkek de ‘Hay hay!’ der. Fakat bayan akıllıdır ve kazık yemek istemez: ‘Bu sözünü topluluğumuzda herkese duyuralım ki, sözünden dönecek olursan grubumuz senin yalancı biri olduğunu anlayıp, sana sıkı bir ders verebilsin!’ Bu tür basit temel kurallar ilk ahlak kurallarını oluşturmaya başlar. Bu temel kuralların, dünyanın birçok farklı bölgesindeki grupların hemen hemen hepsinde var olduğunu düşünebiliriz. Bu verdiğimiz örneklerde ahlak kuralları; hukuk, mantık gibi kavramlarla da iç içe geçmeye başlar. Nitekim, Independent Gazatesi’nin makalesine gore [1] günümüzde 7 ahlaki kuralın toplumların %99,9’unda ahlaken iyi olarak değerlendirildiğini gösteren bir çalışmaya yer verilmiştir.

Çok Tanrılı Dinler Ortaya Çıkıyor:

Buzul çağı sona erip tarım yapılmaya başlandığı dönemlerde, insanlar tahıl gibi besin kaynaklarının depolanabilir, uzun süre saklanabilir olduğunu keşfediyorlar. Bu keşif, daha büyük topluluklar halinde yaşamayı mümkün kılıyor. Özellikle Nil, Dicle, Fırat gibi su kaynaklarına yakın yerlerde insan popülasyonunun artması çok normaldir. Çünkü bu bölgelerde tarım arazilerinin su ihtiyacı daha kolay biçimde sağlanacaktır. Nüfus arttıkça, toplumun faydasına iş yapma yerine sadece kendi çıkarlarını koruyan, kendi zenginliğini artırma amacı olan kişilerin sayısı da artacaktır. ‘İyi görülen işlere övgü, kötü görülen işlere yergi’ yöntemi artık durumu kurtarmayacaktır. Dolayısıyla bu ahlak kurallarının yanına, daha caydırıcı etkiye sahip hukuk kuralları da eklenecektir. Bunlar geleneklere göre düzenlenmiş örfi hukuk kuralları olabilir. Henüz yazı icat edilmediği için yazılı hukuk kuralları olmasını bekleyemeyiz. Bu örfi kuralları çalıştıracak kolluk güçleri ve karar verici merci olmalıdır. Bu merci kabilenin şefi olabilir. Yine de kolluk güçlerine yakalanmadan iş çevirme potansiyeline sahip insanlar vardır. Bunların sayısını olabildiğince azaltmak, topluluğu ahlaken kötü görülen işlerden uzak tutmak ve toplulukta huzuru sağlamak için kolluk güçlerinin sayısı artırılabilir. Fakat bu da belli bir seviyede tutulmalı ki maliyetler çok artmasın. O halde daha az maliyetli yöntemler de düşünülmelidir. Örneğin topluluk üyelerini gözetleyen bir gizli bir göz olduğu fikri çok işe yarayabilir.

Diğer taraftan taşan nehirler tarlalara zarar verebilmekte, düşen yıldırımlar yangın çıkarabilmekte, depremler ile yapılar zarar görebilmekte, yanardağ varsa etrafını kızgın lavlarla tahrip edebilmektedir. İnsanlar doğa olaylarının nasıl gerçekleştiğini bilmediği için bunların sebeplerini de anlayıp bunlara önlem almak istemişlerdir. Yağmuru kontrol eden gizli bir güç olmalı. Ama depremi, yanardağı kontrol eden gizli güçler de vardır. Belki bunlardan bazılarını aynı güç de kontrol ediyor olabilir. Fakat insanoğlu ne olup bittiğini bilmiyor, durumu değerlendirmeye çalışıyor. Yukarılardaki bu kodamanlar hep beraber topluluğun ne yaptığını izliyor olmalılar. Ağacın arkasından izlemek biraz zor olurdu, gökyüzünden geniş bir bakış açısıyla aşağıyı izlemek daha makuldür. Toplulukta bu kodamanların hoşuna gitmeyen işler olursa (ki her toplulukta hoş olmayan işler yapanlar olur) bu felaketlerin gelme sebebi olarak değerlendirilebilir. Örneğin, ‘A köyü zinacılar yüzünden yıkıldı, B köyü tefeciler yüzünden yıkıldı. C köyü ise en kötüsü, kızlarının evlenme yaşını yüksek tutuyor…’ gibi o zamana göre mantıklı sebepler üretilmeye başlanıyor. Halkın bir kısmı da değerli hediyeler, meyveler, et ürünleri sunulursa kodamanların öfkesinin dinebileceğini düşünür.

Bu şekilde ilk dinlerde çok tanrıcılık fikirleri oluşmaya başlamış olabilir. İnsanların ihtiyaçlarını karşıladığı ve toplumu koruduğu sürece bu tanrıların sayısı sıkıntı etmeye gerek yoktur.

Tarım yapmayı öğrenen, hayvanları evcilleştiren insanlar artık besin problemlerini önemli oranda çözmüş durumdadırlar. Hatta ihtiyaç duyduğundan daha fazla besin üretmeye başlamıştır. Artık ihtiyaç fazlası ürünlerini, başka kabilelerin çeşitli ürünleriyle takas etme zamanı gelmiştir. Böylece ekonomik gelişmeler de artmıştır. Kime ne kadar ürün verildiği ve bunun karşılığında ne alındığı, ne zaman alındığı, kimin kime borcu olduğu gibi konuların da iyi bilinmesi gerekir. Henüz yazı icat edilmediği için insanların bu bilgileri hafızasında tutmaya çalışıyor. Yine de istenmeyen karışıklıklar ortaya çıktığı için token (hesap taşı) adı verilen kil nesneler kullanılmaya başlanmıştır. Token’ların kullanımı da MÖ 8000’lerden MÖ 3500’lere kadar uzanmaktadır. Bu dönemin, yazının icadına kapı araladığı düşünülmektedir. Detaylı okuma yapmak isteyenler [2]’yi inceleyebilirler.

Günümüzde, yazının Sümerler tarafından (M.Ö 3500 civarı) icat edildiğini biliyoruz [3]. M.Ö 3200 civarında Mısır’da hiyeroglif yazı kullanılmaya başladı. Yakın zamanlara kadar yazının Mısır’da icat edildiği düşünülüyordu. Fakat daha eski tarihli Sümer tabletlerinin bulunmasıyla bu bilgimizi güncellemiş oluyoruz.

Sümer tabletlerinden çok tanrılı din inanışına sahip oldukları anlaşılıyor. Bunun için Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ’ın [4] nolu kaynaktaki Sümer İnanışı başlığına bakılabilir. Yazılı kaynakları göz önüne alırsak tek tanrılı ilk din olarak Yahudilik dinini biliyoruz. Yahudilik dini de M.Ö 1800 civarı Hz. İbrahim (Avram) ile başlıyor [5]. İslam dinine göre, ilk peygamber Hz. Adem’dir ve ilk din yine Hz. Adem’in getirdiği tek tanrılı din olmalıdır. Bununla beraber, semavi dinler olarak adlandırılan dinlerin kutsal kitapları dışında Hz. Adem’i belgeleyen yazılı bir kaynak da yoktur. ‘Tevrat, İncil ve Kuran’da ilk peygamber Hz. Adem yazdığı için ilk din tek tanrılıdır. Çünkü bu kitaplar Allah’ın sözleridir’ dersek bu bir ispat olmuyor. Çünkü bu kitapların ‘Allah’ın sözleri’ olduğunu, yine aynı kitaplardan öğrenmiş oluyoruz. Dolayısıyla yazılı kaynak bakımından incelenirse çok tanrılı dinlerin, tek tanrılı dinlerden daha eski olduğu sonucuna varıyoruz. Bununla ilgili [6] videosunda dakika 4:45’deki Doç. Dr. Kürşat Demirci’nin cevabına bakılabilir.

Günümüze gelene kadar toplumların din anlayışında çeşitli değişimler olmuştur. Konumuza devam edeceğiz…

Matematikçi L.G. 

Kaynakça:

[1] https://www.independentturkish.com/node/18246/ya%C5%9Fam/d%C3%BCnyan%C4%B1n-d%C3%B6rt-bir-yan%C4%B1nda-ge%C3%A7erli-7-ahlaki-kural

[2] https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/615125

[3] https://www.wikitarih.com/yazinin-icadi/

[4] https://www.insanokur.org/kuran-incil-ve-tevratin-sumerdeki-kokeni-muazzez-ilmiye-cig/

[5] http://www.erdemyolu.com/kitabi-mukaddes/yahudi-tarihi.html

[6] https://www.youtube.com/watch?v=ZdSDDt3gyHk 
author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

2 Yorumlar

  1. Avcı toplayıcılarla ilgili söyledikleriniz fantazi zira tarihin o dönemine dair özellikle inançları vs konusunda çok fazla şey bilinmiyor. Yine de bu dönemden kalan put, totem benzeri bir kısım kalıntılar var (ör: https://en.wikipedia.org/wiki/Lion-man). Tarihin bu döneminin en az yüz bin yıl sürdüğünü de hatırlayalım. İkinci olarak Göbekli Tepe'de yapılan çalışmalar buranın insanların tarıma geçmesinden çok önce ortaya çıktığını ve o bölgedeki avcı toplayıcı gruplar için çok önemli bir kutsal mekan olduğunu gösteriyor. Burada hac gibi çok büyük toplantılar yaptıkları ve tarıma geçilmesinde bu toplantılar için ve burada sürekli yaşamaya başlayan din adamları vs için sürdürülebilir besin kaynağına ihtiyaç duyulması etkili oldu diye düşünülüyor.

    Yani dinler tümüyle insanlar tarafından üretildiyse bile bunun söylediğiniz ve özellikle sekülerler tarafından sürekli söylendiği gibi lineer bir çizgiyle olmadığına dair pek çok veri var. Başka bir deyişle dinler ve inançlar daha avcı toplayıcılık döneminden itibaren insanların hayatlarının parçasıydı, tarıma geçilmesiyle ortaya çıkmış değiller.

    YanıtlaSil
  2. Dindarların hikayeleri var. Bunlar da dinsizlerin hikayeleri. Her gün yatmadan önce iki sayfa Sapiens de okuyor musunuz?

    YanıtlaSil