Header Ads Widget

test banner

Bir Davanın Enkazı

Yeniden merhabalar… İlk yazım “Serzeniş” epeyce tepki toplamış ve mit ajanı yorumları da yapılmıştı. Gerçeğim; yaşadıklarımla, hissettiklerimle sizlerden herhangi biri kadar gerçek… 

Bu kez size içimde yaşadığım duygusal ve manevi boşluklardan biraz bahsetmek, biraz dertleşmek istiyorum… Hepimiz birer tesbih tanesi gibi dağıldığımızdandır ki derdimizi anlayacak tek bir kişi bile kalmamış etrafımızda… Sosyal yaşantımın, arkadaş çevremin çoğunu cemaatin oluşturduğu bir insandım ben de. Hiçbir hobisi olmayan (görevliyseniz bir kursa bile gitme sansınız yok) tek tipleşmiş, aynı giyinen, sosyal hayatı aynı yaşayan ama farklı karakterlerdik. Yaklaşık 4 yıldır ciddi bir sosyal boşluğa düştüm tabii. Yıllarca yaşadığımız 'biz' ve kazanılması gereken 'diğerleri' fikri birkaç yıl hala devam etti zihnimde. Hala kendimi asrın müceddidinin talebesi, asrın seçilmişlerinden görmeye devam ettim, cemaat bitse de 'cemaat enaniyetimin' geçmesi uzun bir süre aldı. Herkes yapar ama bize yakışmaz ben yapmam, herkes dikkat etmez benim etmem lazım ben farklıyım, biz farklıyız mülahazası uzunca bir süre devam etti. Bu insanlarla insani ilişki kurmanın önündeki en büyük engeldi benim için. Kimseyi arkadaşın olarak göremiyor herkese potansiyel şakirt gözüyle bakıyorsun ve kendilik bozukluğuna sebep oluyordu bu durum. Kendim olamıyordum. 

Önce bu fikirden uzaklaşmam gerektiğini ve sıradanlığımı, insanlar içinden bir insan olduğumu kabul etmekle başladım işe. Sonra zaten süreçten sonra kötüleşen ve gerilen akrabalık bağlarımı onarmaya gayret ettim, affettim insanları. Birkaçına ciddi kırgın olsam da merhabamı kesmedim, küsmedim. Çok kırıldığım kişiler, günlerce ağladığım hadiseler oldu eskisi gibi değil bazı şeyler tabi ama içimde affettim en azından küsmenin ağırlığını taşımıyordum; hafiftim. 

Ve çevreme karşı daha şeffaf davrandım. Neden yargılandığımı, cemaatteki vazifemi korkmadan ve çekinmeden söyledim sorduklarında. Nasıl o zaman bu vazife benim için bir şeref idi ise hala şahsi anlamda bir yanlışım olduğunu ve gizlemem gereken şeyler olduğunu düşünmüyordum. Cemaatin mahrem kanadına hiç bulaşmadım şükür. Bu ketum yapı içerden olan benim bile; ne iş yaptığını benim bilmediğim bazı arkadaşlarımla arama mesafe koymama sebep olurken sosyal hayattaki bize olan güvensizliği tahmin edebiliyor bunun önüne geçmek için şeffaf olmayı seçiyordum. Liseden, ilkokuldan uzun süredir görüşmediğim arkadaşlarımı buldum mesela. Onlarla görüştüm, görüşüyorum. Sorduklarında anlattım başımdan geçenleri de. Hiçbiri de sırtını dönüp gitmedi şükür. Yeni bir sosyal hayat becerisi kazanma yolumda kendimi rehabilite etmeye çalıştım ve hala da çalışıyorum. 

Sosyal anlamdaki sancım ve yalnızlığım bir yana asıl gelgitleri zihnimde ve kalbimde yaşıyordum. Ben, dini bir alt yapısı olmayan ama peygamberin adı anılınca gözleri dolan bir ailede yetiştim. Namazın nasıl kılınacağına dair olan teorik bilginin dışında hiçbir şeyi ailemden öğrenmedim desem yeridir. Sadece iyi insan olmayı, dürüst olmayı, iyilik yapmayı fiili olarak görerek öğrendim. İlkokul ve ortaokul yıllarımı babamın yazın kuran kursunda camiye giderken okuyayım diye aldığı Yusuf Tavaslı yayınlarını merakla okuyarak geçirdim, içindeki hikayelere kadar ezbere bildiğimi hatırlıyorum. Sonra liseye geldiğimde kuzenim vesilesiyle Hakikat yayın evine ait tam ilmihal okudum bir dönem. Kitaba hakim olacak kadar çok okudum. Lise 1 ve 2. yılım Allah’tan delicesine korkmakla geçti; dünya boştu okula gitmemeli ibadet etmeliyim diye düşünüyordum. Tabi bunu aileme söyleyemezdim bu durum söz konusu bile olamazdı. O dönemim de öyle geçti. Daha sonra TV de keşfettiğim Mustafa İslamoğlu ile tanıştım. Tüm kitaplarını okumuş bilgisine ve hitabetine hayran kalmıştım. Meal okuyordum. Senai Demirci okuyordum. Namazım kaçmasın diye öğleden sonra derslerine yarım saat geç giriyordum. Ergenliğin de getirdiği aşırı duygusallıkla manevi gerilimin çok iyiydi ve artık Allah'ı(c.c.) çok seviyordum. Dursun Ali Erzincanlı şiirlerini ezbere biliyor oradaki sahabelerin hayatlarını tek tek araştırıyor öğreniyordum… Eksik olan dini bilgimi kendim tamamlamaya çalışıyor, tırnaklarımla kazıya kazıya yol alıyordum. Sonra üniversite 1. sınıfa geldiğimde RNK ve pırlantalarla ile tanıştım. Çok da etkilenmemiştim, açıkçası biraz da mesafeliyim. Gittiğim cemaat dershanesindeki hocam bizi götürdükleri bir gezi sırasında namazını ihmal ederek kaçırmıştı. Şok olmuş, tüm radikalliğimle cemaat hüsnü zannımı orda bitirmiştim… Yüzeysel geliyordu bazı şeyler. Cemaat evindeki görevli kişiler nasıl sabah namazına kalkamaz nasıl kalkmadığı halde üzülmezdi aklım almıyordu. Evdeki lakayt ortam beni negatif etkiliyordu. 2. sınıfta kaldığım bir ara kamp sonrası cemaate bakış acım bütünüyle değişmişti. Aradığım keyfiyeti bulmuştum. Ağlaya ağlaya 1 hafta geçirdim. Büyük abilerin sohbetleriyle cemaate bakış açım değişmişti. Artık ben de bir hizmet eriydim. Acayip mutmain bir halde eve döndüm. Artık yerimde duramıyor insanlara bir şeyler anlatmadığım ve kitap okumadığım her anı boş sayıyordum. Hiç kimsenin vazife kabul etmediği bir bölümde okumama rağmen verilen tüm vazifelere tamam dedim. Okulum uzadı, verilen ödevlerim yetişmedi ama çok da umurumda değildi, onlar dünyaya çalışıyor ben ahirete çalışıyordum. 

Sonra mezun oldum. Severek ve çok isteyerek geldiğim hatta tek tercih yaparak geldiğim mesleğimi bile yapmamayı kabul ederek bölgede kaldım. İnsanların ahiretlerini imar edecektim. İçimdeki o meslek aşkını durdurmakta özellikle çok zorlandım. Çalışmak istersem bazı kurumlarda çalışabilecektim. Ancak bazı fedakarlıklar(!) yapmam gerekiyordu. Allah’ın emri belli idi ve ben o mahrem kulvara girmek istemedim. Gizli saklı işler bana göre değildi, kalbim kabul etmiyordu ben de kabul etmedim. Hakikat İslamiyet’ti ve haram ve helaller belli idi. Hakikati yola feda edemezdim. Allah’ın emri üstündür dedim mesleğimi yapma fikrini bir kenara bırakarak bölgede yoluma devam ettim... En çok zorlandığım en fazla hayal kırıklığına uğradığım yıllar mezuniyet sonrası kaldığım dönemlerdi. Bu karanlık günler başladı sonra… Cemaat gaye-i asliyesini unuttu sanki. İman kazanma ve kazandırma davası değil miydi sahi? Bir parti trolü gibi PC basında saatler geçirdik. Bir sürü propagandaya maruz kaldık ve biz de propaganda yaptık. Dershaneler darbe vs. derken. Yerle yeksan olduk. Hem madden hem manen…Bir ‘dava’ yıkılmıştı. Hani bu ahir zamanın kutsileri bizdik? Hani kıyametten önce dünyaya İslamiyet’i yayacak hizmet hareketi idi? Ya peki ben(ve benim gibi kardeşlerim) içimdeki bu aşkı nasıl söndürecektim şimdi? İçimdeki bu kocaman boşlukla ne yapacaktım... Tam da aradığımı buldum derken… İlk 1,5 yıl sadece ağladım. İçerdekilere, yaşananlara, biten hayatlara, son bulan hizmetlere; FG dinleyerek ağladım.. Olimpiyatları dinleyerek ağladım. Çünkü bize haksızlık ediliyor, bir kıyım yapılıyordu. Kendi mahkememe, kendi gözaltı sürecime şükrederek, başkalarına üzülerek hiç sorgulamadan ağladım. Sonra madalyonun öbür yüzünü de gördüm yavaş yavaş… Biz sadece ağlıyorduk ve daha çok ağlamamız salıklanıyor; kimse sorumluluk almıyor, kimse elini taşın altına koymuyordu. Hizmette en önde olanlar(!) zahmette neden ilk fırsatta yok olmuşlardı. Başta FG’nin ve akabinde büyük abilerin de hırsları emelleri uğruna neleri acımadan harcayabileceklerini, onların da herkes gibi bir insanoğlu olduğunu gördüm. Üzülerek ve yaşayarak hepimiz gördük. Artık ortaya çıkan hiçbir gerçek beni şaşırtmıyor diyebilirim. Bu dava Allah rızası davası değilmiş maalesef diyorum artık…Dört elle sarıldığım hatta hayatımı, mesleğimi, feda etmeye hazır olduğum bir davanın çatısı üzerime çökmüş ben bu enkazdan sağ çıkamıyordum. Manevi olarak istismar edilmiş hissediyordum kendimi. İnsanın malını gasp edersin yeniden kazanır, dava açar hakkını arar. Ama dine hizmet duygusunun istismarı o kadar yıkıcı ki… Her birimizin yalnızca kendimizin bilerek katlandığı onlarca sıkıntı varken, sadece Allah rızası için dayandık belki yıllarca. Eşimizi, evimizi, kendi sosyal hayatımızı feda ederek hizmet etmeye çalıştık... Amaç Allah rızası olunca beklenti de Allah’tan olunca fedakârlığın da sınırı olmuyordu. O yüzden bunun istismarı hepsinden daha onu kırıcı benim için. Ha, yaptığımız hiçbir şeyin boşa gideceğini de düşünmüyorum zaten. Allah mutlaka mükâfatını ahirette verecektir. 

Ayağa kalkma çabalarımın en büyük destekçisi eşim oldu sağ olsun. Hep onla konuştum hissettiklerimi ona anlattım. Manevi bir ortama girmem konusunda ısrarcı oluyordu. Bir süre direndim ama sonra kabul ettim. Okuyucular adında RNK’nın başka bir koluna sohbetlere gitmeye başladım. İlk tanışırken Gülen grubundan olduğumu da söyledim. Kimse bir şey söylemedi ve yanımda bende bir reaksiyona sebep olacak bir konuşma yapmadılar. Ama aradığımı bulamıyordum. Mehmet Akar, Ali Ünal abinin ilmi derinliğini arıyordum. Genç ve dinamik kimse yoktu orta yaş insanların bir araya geldiği bir ortamdı. 20 yıldır aynı insanların bir araya gelip salt RNK okudukları bu ortam beni hiç de açmamıştı. Üniversite okuyan kimse yoktu aralarında ve okumak da biraz kerihti. Uzun süre devam ettim. Sırf bir Allah kelamı duyayım diye hala da ara ara gidiyorum. Sonra cemaate daha yakın olduğunu bildiğim Yeni Asya grubuna gittim orda da istediğim frekansı bulamadım. İnsan ister istemez kıyas yapıyor ve inkisarı hayale uğruyordu. Benim ütopyam hizmetti çünkü. Kendimi rehabilite adına sosyal olarak belli çabalara nasıl girdiysem manevi olarak da çaba içerisindeydim. Süleymanlı, Mahmut Efendi Diyanet gibi grupları lisede kısa süreli tecrübe ettiğim için bana göre olmadığını biliyordum. İçinizden bir yere aidiyet olamadan da olur dediğinizi duyar gibiyim. Zaten fıtratım gereği hayatım boyunca hiçbir şeyin fanatiği olmadım. Olmayı da doğru bulmadım. Ne bir sanatçının, ne takımın ne cemaat liderinin.. Gülen’den gelen kuru ekmekleri hiç yemedim mesela. FG yazılı kol saatlerine ilgi göstermedim. Gelen hediyelere tamah etmek içimden gelmiyordu. Edenler çoktu. Ama beni rahatsız ediyordu. FG görünce burnumun direği hiç sızlamadı. Sadece anlattığı hakikatlerle ilgileniyordum. 

Başka bir önemli mevzu da benim için (kendimde keşfettiğim diyeyim) cemaat öncesi Efendimizle(sav) kendimi manen daha yakın hissederdim ama sonrasında araya mesafe girdi sanki. Büyüğümüz(!) girmiş gibi geliyordu. (içindeyken farkında değildim tabi.) Eskisi kadar O’nu(sav) hissedemiyor ‘Ahir zaman cemaati’ havuzunun içinde kaybolduğumu hissediyordum. Bu hadiselerden sonra yine yeniden bağlandığımı fark ettim sanki. Eskilerin kulla Allah ve peygamber arasına kimse girmez dedikleri bu muydu acaba yoksa sadece bendeki tesir miydi bilemiyorum. 

Efendimizden İslam’dan zerre şüphem yoktu. Hâlâ da yok şükür. Bu bir dinsizlik propaganda yazısı da değil. Manevi savrulma yazısı. Bir düşenin ayağa kalkma çabaları. Bir yol arayışı. Kendime yakın dini bir söylem arayışı. Şimdi bir yanda Nureddin Yıldız’ın, Cübbeli Ahmet’in seslendirdiği bir dini söylem var, diğer taraftan daha reformist yaklaşımlar. İkinciye kendimi daha yakın hissediyordum. Hizmet o yüzden de çok etkilemişti beni. 

Cemaatin hakikatten kopan yanlarını ifade edenler çok kıymetliydi benim için. Eskiden beri de severek takip ettiğim ve hakikatperest olduğunu düşündüğüm Musa Hub ve Hakan Zafer abilerin görüşleri benim için önemli. Tüm negatif yorumlara rağmen Mustafa İslamoğlu hocayı hala severek dinliyorum. Sahabe hayatını Muhammed Emin Yıldırım hocadan öğrenmeye çalışıyorum. Eskisi kadar dini okumalara da iştahım kalmadı artık tabi. Darbe sonrası çok uzun süre tesbihat yapmaya günlük kitap ve Kuran okumalarına devam ettim. Hala Rnk’yı severek okuyorum. Ama içimde aradığımı bulamama hissi hala var. Hiçbir ilmihale, meale güvenerek okuyamıyorum. Bizim dini bilgi havuzumuzu öyle kendi bünyesine almış ki cemaat. Kadınlar ilmihalinden, peygamberle tarihine RNK açıklamalarına kadar her kulvarda söylenecek bir sözü vardı. Suat Yıldırım mealini çok severdim şimdi okumak içimden gelmiyor Suat hocayı. Mealde ne yanlış olabilir ki diyorum yok olmuyor. Reşit Haylamaz’ı çok sever sahabe anlatımına bayılırdım şu an okuyamıyorum. O ki Hz. Abbas’ın Müslümanlığını gizlemesini bazı mahrem hizmetlere bağlamış onların fetvasını vermişti. Kendi kulaklarımla duymuştum. Dedim ya bu cemaat yoldu yol bitti benim için ama içimdeki hakikat aşkını diri tutmaya, kulluğumu sağlamlaştırmaya gayret ediyorum. Hakikati yola feda etmemişizdir umarım. Bazen diyorum fanatik bir cemaatçi olsam kafam ne kadar rahat olurdu diye. Bu fikir sancılarının hiçbirini çekmez sonuna kadar doğruluğuna inandığım davayı hala savunmaya devam ederdim. Dramlardan nemalanan, yalnızca tweet atarak hizmet ettiğini sanan (birçok fanatik cemaatçinin de manevi kaygıları olduğunu düşünmüyorum) sadece takım tutar fanatizminde etrafa saldırarak günlerimi geçirenlerden olsam; namaz kılmasam da kendimi hizmet ettiğime ikna ederdim. 

Hala bu dünya için, insanların ahiretini de düşünerek bir şeyler yapılması gerektiğini düşünüyor toplumda oluşan deformasyona üzülüyorum. Ufacık bir hareket kabiliyeti kaldı içimde kendi adıma onu diriltme gayretindeyim. Hakikatte giden bir yol arıyorum kendime. Neyi nasıl ne şekilde yapmak gerektiği konusunda özellikle… Belki de hiç bulamayacağım ömrüm boyunca. Belki de ben de sadece arayacağım bundan sonra. Bir cemaate, gruba girme konusunda reaksiyon var içimde. Sütten midemize kadar yandığımızdan olsa gerek... Kendi halinde, kendi çevresiyle bütünleşmiş, sosyal anlamda kabul görmüş, uğraşları ve hobileri olan, her konuda kitap okuyan ahlaklı bir Müslüman olarak dünyada iyi işler yapmak derdim artık. Hadis ve Kuran bize yeter deyip; ahir zamanın fitneleri arasında (ki bence fitnelerinden biri de cemaatlerin İslamiyet dışında kalan batıl yanları, kendi içindeki ruhsatları) yola devam etmek en selametlisidir belki kim bilir… 

Hazan 
author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

21 Yorumlar

  1. Bunlar bizi çocuk yaşta alıp beynimize tecavüz ettiler. Allah'tan korkuttular, dava dava diye beynimize işlediler. Tüm beyin yapımızı bozup bizi kendilerine köle yaptılar. Fethullah Gülen'in ABD çay içmesi değil Ağırlaştırılmış Müebbet alması lazım. Ama güçlüler, hala bunu koruyanlar var.
    Arkadaşlar bazen diyor Bölge yılları iyiydi. Neresi iyiydi? Millet sınavına çalışamazdı abicim şu işi hallet, hizmet daha önemli diye. Ortalamaları berbat, tek bir kitap okuyamamışlar Gülen'inkiler dışında, sosyal ortamları yok, bayramlarda bile deri toplamışlar, her şeyleri bitmiş, köle olarak kullanılmışlar. Beyinlerine saçma sapan rüyalarla doldurmuşlar. Adam kendi iktidar hırsı için senin tüm gençliğini tüketmiş, gönüllü robot yapmış seni. Sana deri toplatmış, cebindeki parayı burs diye almış, saatlerini almış ne için, askeriyeye talebe yetiştir ki o askerleri kullanabilsin, polise talebe yetiştir ki onlar ile millete kumpas kurabilsin, onlara sürekli gülen ve risale okut vaaz dinlet dava şuuru ver, güleni müceddid görsün onu sorgulamasın sahabe savaşta bacağı kopunca nasıl hissetmediyse onlarda öyle olsun, aile eş çocuk bular imtihandır bizi davamızdan alıkoymamalı, gençliğinde beyinlerine kazı bu fikirleri, farklı hiçbir kitaba aktiviteye vakitleri kalmasın, gidip para bulsunlar gidip burs bulsunlar gidip sızıntıya abone bulsunlar gidip zamana abone bulsunlar gidip akpye oy vermemesi için insanları ikna etsinler. Fethullah'ın iktidarına gönüllü robot gibi hizmet etsinler.
    Ama haşaaa hocaefendiye laf mı edilir o kutubuu sitteyi ezbere bilir o allahın dostu o seçilmiş kişi ona laf mı edilir diyen bir yığın kendini aktivist sana gazeteci sanan vicdanlı sanan beyinsiz yığın var. Hitler'in Almanya halkı neyse bunlar da o. Sonra bana fetöcüü dediler kalbimi kırdılar. 
    Ali Ünal 'ın ilmi derinliği yoktu. Zaman'da 2015'te Hocaefendi Hızır makamındadır akla en aykırı hareketi bile sorgulanmaz diyordu. Ahmet Kuru'ya falan eleştirileri vardı o dönemde. Nurettin Yıldız Cübbeli çizgisinden pek farkı yok. Köktenci, reform karşıtı. Belki değişmiştir bilemem, herkes bir travma yaşıyor ve değişiyor.
    Mehmet Akar hala 1970'lerin argümanlarıyla evrime çakıyor.
    Okuyucular çok geniş bir grup, ama çoğu AKP'li. Üniversitelerde de kim cemaatçi kim değildi o fişleme işlerine bulaşanları oldu. Temiz bir grup değil. Takmışlar kafaya zaten Said Nursi'yi her gün farklı bir mana çıkarıyorlar kitabından. Yazdırıldı bu kitaplar demiyor muydu o da, bunu zerre sorgulamazlar. Tevil et geç, Gülenciler gibi. Celcelütiye nerden geldi, tevil et geç. Müceddidlik mehdilik var mı bu hadisler sahih mi, tevil et geç.
    Gülen'e laf diyince cemaatçiler nasıl hopluyorsa, Nurcuları da hoplatmak için biraz Said Nursi'yi eleştir. Hop oturup hop kalkarlar. Din bu mu? Değil, zaten dini tam anlasalar gidip AKP'ye dayanmazlar. 
    Hakan Zafer hala Hocaefendici şu süreçte bir tane eleştiri yapmadı. Bunca insan Türkiye'de travma yaşıyor çıkıp bir şeylerin hesabını sorayım dedi mi? Demedi. Korkak insanlar bunlar. Madem kıldıkları namaz bir işe yarıyor biraz cesur ve ahlaklı olurlardı ama yok işte yaramıyor. Ahlak, cesurluk, insan hakları, yardımlaşma bu konularda Acun Karadağ bunlardan 1000 kat daha iyi. Tüm tarikat liderleri korkak, ahlaksız, pısırık, AKP'ye dayanmış tipler, bir akut köpeği kadar da bu ülkeye faydaları yok. Her seçim öncesi bildiri yayınlarlar, karşılığını da vakıflarına bağış, ihale ve kadro olarak alıyorlar. Bunların sohbetlerinde travma yaşayabilirsiniz, tutup Fetöcülerin katli vaciptir falan diyebilirler. 

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Namaz kılmayıp hizmet eden dolu vardır. Çünkü cemaatçilerin en çok anlattığı bir hikayede o mecliste bulunan herkesi melek cennete alır. Ne için o meclise geldiler önemi yok diğerleri sayesinde o da cennete girer. Sürekli bunu anlatıp cemaatleşmenin önemininden bahsederlerdi. Nursi de bu tesbihatı onca insan yapıyor biri tuttursa hepimiz cennete gireriz o yüzden cemaat olcaz nurcu olcaz derdi. Matematiksel hesapla cennette mi girilecek yani, din rakamlar değil. 
      Binlerce ilahiyatçı var, ekoller var. Mustafa Öztürk ekolü çıktı, Maturidi ekolü çıktı, Ebu Hanefi ekolü çıktı. Bunlara tutunuyor insanlar, bu saydığın 3 tanesi toplum tarafından pek bilinmeyen, günümüzdeki sapıklıklara karşı olan ekoller.
      İslam'ı biraz anlayıp farklı görüşleri okuyup derinleşince, Gülen ve onun yolu aşırı sapıkça, Işıd vari olduğu çıkıyor. Gelenekselci medrese eğitimi falan diyecekler. Medrese de sapıkça, Işıd'a yakın görüşleri barındıran Cübbeli tarzı adamları çıkarıyor. Bunlar 1000 yıldır arkalarını devlete dayayıp devlet sopasıyla görüşlerini bu zaman kadar getiren İslami ekoller. Görüşleri en iyi olduğu için değil, arkasına devleti alıp, devlete yalakalık yaptıkları için bu zamana kadar gelebilmişler. 
      Geçen biri demişti dinden para kazanan hiçbir din adamını dinlemiyorum. Ebu hanefi gibi gider ticaret yapar dinden para kazanmaz dini bir çıkarı olmaz onu dinlerim. 
      Zaman geçtikçe insan enkazın boyutunu daha iyi anlıyor. 

      Sil
    2. Cok guzel bir yorum.

      Sil
  2. Hanimefendi, kimsenin imanindan siz sorumlu degilsiniz. Islamcilarin masallarindan bir an once kendinizi kurtarmanizi dilerim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hiç tarih sosyoloji okumamış gibi liderleri olayları ve içinde savrulan insanları bir hakeret aşağılama, çirkin benzetmelere tutarak doğruları gösterilmez. Her olayda cemaatlerin basindakilerden fertlerinden ve devlet liderlerine kadar beklentiler kazanımlar rant kavgaları ve çok daha geniş acıdan bakarak sebepleri sorgulamak lazım.

      Sil
  3. Gülenin davasına islama ve Allaha çok samimi olarak inandığını düşünüyorum. Aynen işidçilerin çok samimi inadıkları gibi.

    Asıl problem islam yorumunda ve islamı yayma yönteminde. Hala orta çağ sosyolojisine uygun şekilde devleti ve gücü ele geçirip insanları zorla islama mahkum etme anlayışı var.

    İşid ile geleneksel islami grupların inançlarında hiçbir fark yoktur. Geleneksel tarikat veya cemaatlerden hiçbiri ne cariyeliği, ne recmi ne de el kesme gibi eski kuralları inkar edemez. Gülen grubu farklı değildir. İşidden tek farkları işid gibi grupların daha mert ve açık sözlü olmalarıdır.

    Gülen grubu kendini saklar. Niye? çünkü inandığı islam yorumunu açık şekikde ilan ederse kimsenin onlara izin vermeyeceğini bilir. Devleti ve silahlı grupları ele geçirmesine, demokrasi dışı rejim kurmasına kimse izin vermez.

    İslamın bu çağa ne söylediği hala çok muğlaktır. Bu günün dünyası ile barışık Yeni bir islam yorumu olmadığı sürece bu tür yapılar açık veya örtülü devam edecktir.

    YanıtlaSil
  4. Sevgili Hazan,

    Yazdiklarin bircogumuzun hissiyati,cok sakince ve guzel bir sekilde ifade etmissin hislerini...

    Yazinin icerisinde uzerinde tartisilmasi gereken konular var,senin benim gibi insanlari biraz daha gercege,hakikate yaklastiracak seyler ama enerji ve vakit isteyen seyler.

    Sevgiler

    YanıtlaSil
  5. Siz cemaat üyesi değil, insan olduğunuz için değerlisiniz. Ailenize ve kendinize güvenin, dayanın, diğer her şey boş.
    Para ve iktidardır bu grupların özeti. İnancınıza sarılın.
    Ben bundan da vazgeçmek isterseniz ki bence henüz erken Turan Dursun okumanızı da önerirdim.
    İşin hakikatını "bence" o yazmış. İzmir cemaatini bilmem ama diğer nurcuları bilirim. Onlarda yorum, karizmatik sohbet olmaz. Düz RNK okurlar. İçeriğine artık hiç katılmasam da bu bence çok güzel ve naif bir usül.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de size Nietzsche tavsiye ederim. Size erken değil zamanınız gelmiş. Bence gerçeği o yazmış. Belki o zaman Erdoğan'a, Gülen'e vs de saygı duyarsınız. They have will power. İradelerini ahlak vs gibi insan uydurması inançlara takılmadan diğer insanlara dayatmasını biliyorlar. Bir insan için bundan başka gerçek yoktur.

      Sil
    2. Teşekkürler, Nietzche okuyorum zaten. Hatta şu an! Gülen gibi soytarıların taktiklerini yazdığı Aklakın Soykütüğü Üzerine'yi okuyorum.

      Sil
    3. Peki Nietzsche'nin felsefesinde Übermensch vs Last Man karşıtlığını dikkate alırsak Gülen ve Erdoğan hangisine daha yakın duruyor?

      Sil
    4. Gülen ve Erdoğan yazmanız ve bunda ısrar etmeniz ilginç. İkisini bir tutamam, ki RTE'ye hiç oy vermedim.
      Güken Genealogy'deki sahtekar ve fakat bir nane bilmeyen din bezirganıdır.
      Nietzche faşizmin, ırkçılığın da kapısını aralar, üstün-insan yaklaşımı ile. Kendini Übermensch bilen bizde en çok islamcılardır, orası doğru. Her tanışılan potansiyel av ve cemaattir çoğunun gözünde.

      Sil
    5. Sadece onda ısrar etmiyorum. Bunların yanına Atatürkü Stalin'i vs de koyabilirim. Bu bir insan tipolojisidir. İradesini başka insanlara dayatarak geleceği şekillendiren veya bunu yapmaya çalışan insanlar bunlar. Will to powerı olan insanlar. Ve bunu yaparken de sıradan insanların ahlak kavramlarıyla sınırlamıyorlar kendilerini. O yüzden bana göre Nietzsche'nin felsefesindeki Übermensch'e daha yakın duruyor bu kişiler.

      Übermensch olmak kendini öyle bilmekle ilgili değildir, bilgiyle de alakalı bir şey değildir. Will to powerı olmakla alakalıdır. İradesini hayata geçirebilmek için toplumun dayattığı ama gerçekte eziklerin (kölelerin) kendilerini korumak için uydurduğu, temeli olmayan ahlak kurallarını yok sayabilme cesareti gerektirir mesela.

      Sil
  6. Hazan hanım,
    "Efendimizden İslam’dan zerre şüphem yoktu. Hâlâ da yok şükür. Bu bir dinsizlik propaganda yazısı da değil." demişsiniz. Hangi yazılar dinsizlik propogandası yapıyor; bir yazabilir misiniz? Bir de bu din propogandası yapan yazıların argümanlarına karşı argümanlarınızı yazabilir misiniz? İslamı eleştiren yazılara önyargılı yaklaşmışsınız. Klasik islamcılık bu işte. İslam en doğrusu, gerisi dallin!!Zihniyetinizde zerre kadar değişiklik olmamış.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İslamcılıkla Müslümanlığı karıştırıyorsunuz sanırım. Eğer burada İslam'a karşı yazılan yazılar dinsizliği savunmuyorsa neyi savunuyor? O yazılardaki düşünceleri kabul ederek Müslüman kalınabilir mi? Evetse nasıl? Hayırsa demek ki bu yazılar İslamcılığı değil İslamı ve Müslümanlığı eleştiriyor.

      Argümanlara karşı argümanlar demişsiniz. Kendi adıma bu sitede bu arkadaşlarla pek çok kez tartıştım. Sorduğum sorulara cevap verebilen çıkmadı henüz.

      Sil
  7. Daha spesifik olmak gerekirse son yaptığım bir tartışmada bir arkadaş şöyle yazdı:

    "Hicbirseye inanmamak, yasamin aslinda manasiz oldugunu savunmak (ya da bilmek) s*k kafali bir adam olmak anlamina gelmiyor."

    Bir yandan anlam ve değere inanmıyorsan "s*k kafali" gibi bir şeyi nasıl tanımlıyorsun?

    Eğer bir anlama ve değere inanmıyorsan ama bir anlam ve değer varmış gibi bir kısım ilkelere sıkı sıkıya tutunuyorsan, "s*k kafali" olmamak için uğraşıyorsan, "s*k kafali" olmayı kötü görüyorsan yaptığın şeyin inanmadığı bir dinin ibadetlerini her gün harfi harfine yerine getiren bir insanın yaptığından farkı nedir?

    Ben dinsizler ahlaklı olmaz demiyorum. Bir yandan değerleri ve manayı inkar ederken diğer yandan hayatlarını hiç bir değer ve mana yokmuş gibi yaşamazlar diyorum. Bunu yaptıkları ölçüde de dindarlardan bir farkları yok o halde niçin dindarların kendi hayatlarına din yoluyla verdikleri manayı ve değerleri bırakıp dinsizlerin kendi hayatlarına başka felsefe ve kabullere göre verdikleri manaya ve değerlere inanayım diyorum. İşin sonunda orada bir şey yok ona niye inanıyorsun dedikten sonra burada da bir şey yok ama buna iman et diyorsanız niçin sizin yolunuz diğerinden daha üstün olsun?

    Ha hiç bir değere, hiç bir anlama inanmayan, kim ne yaparsa yapsın "s*k kafali" diye bir şeyin var olmadığını anlamış olan ve hayatını da buna uygun yaşayan varsa o adama saygı duyarım fakat o adamın da gelip benimle burada bu tartışmayı yapıyor olması mümkün değil.

    Argüman diyordun buyur argüman arkadaşım. Var mı cevabın bu sorulara?

    YanıtlaSil
  8. Cevap veremedim; morarttın beni!!

    Entellektüel seviyen yetersiz...Türkçen de zayıf.Okuduğunu da anlamıyorsun. Argüman nedir, karşı argüman nedir bilmiyorsun. Cevap vermeye gerek yok. Genel olarak da seviyesizsin. Ve de aptalsın. Hakaret etmiyorum. Acı gerçek. Sorry!!!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hiç sorun değil. Dinsizlerin dindarlardan bir farkı olmadığını ve inançlarına dokunulduğunda aynı şekilde tepki verdiklerini göstermiş oldun. İnsan aynı insan değerler kümesini hangi inançla doldurduğu biyolojisini değiştirmiyor. Daha fazla sinirlenip hakaret etmek istersen edebilirsin dostum, rahatlatıyorsa hiç sorun değil.

      Sil
    2. Hocam bu ısrarla tekrar ettiğiniz şey doğru değil. Ateisler için Zeus ile Yehova arasında bir fark bulunmamaktadır. Sizler Zeus'tan nasıl korkmazsanız, onlar da Yehova'dan korkmazlar. Sadece ademi kabul veya kabulü adem değil, ateistler din ve tanrılarına karşı ciddi bir apati içindedirler.
      İnananlar atelerin imanlı olduklarını, bunun bir inanç olduğunu ısrarla ifade ederler ama bu bir safsatadan zlasına tekabül etmez.
      Bir de şu var, size ne layn neden dinimiz hakkında yazıyorsunuz, madem inanmıyorsunuz?
      Hiç bir atenin, deistin cemaati yoktur, kült anlamda. Sizin neye inandığınız bunların önemli bir kısmı için hakikaten önemsizdir. Ancak dinlere olan yaklaşımlarını ifade etmelerine karışamazsınız, o da inanç hürriyeti ve ifade özgürlüğü tarafından korunmaktadır.
      Sonuç olarak burada cevap veremedi falan demek ne kadar doğru bilemedim. Çünkü henüz birbirinize saygınız yok, bunu hususan Yehova kampında görüyorum. Birbirimizi sevelim sayalım derim ama herkesin inanç konusundaki kendisine!
      Ben hayatıd dünyayı tek varlığımız olara görüyorum misal, ölüm sonrasını ise bilinebilir görmüyorum. Siz de aslında "bilmiyorsunuz", iyman esiyorsunuz. Saygı duyarım, ama saygı çift taraflı olsun. RnK ve S. Ateş gibi apolojetik yazıların hiç biri beni tatmin etmiyor misal. Descartes ve Spinoza kadar tanrısallığa işaret edemez bunlar-edemiyor. İş, sırrı teklif'e geliyor yani. Kesin bilinemeyecek bir şeyden Tanrı kimseyş cehenneme atmayacaktır, kafayı yormasın kimse. Mucizatı Ahmediye misal. Gördünüz mü? Gören varsa, inanmalı. Görmeyeni bağlamaz.

      Sil
    3. Benim iman ve inanç derken ne söylediğimi anlamadığınızı zannediyorum. Zeus ve Yehova'dan veya ölüm sonrasından nerede bahsediyorum? Ben bu dünyadan, anlamdan ve değerlerden bahsediyorum. Bir ateist için inanıyor derken bahsettiğim şey hiç bir yerde din olmadı. İnandığı şey anlamdır ve değerlerdir. Mesela bir ateisti bir devrimci sosyalisti düşünelim insanların eşitliği vs. diyerek hayatını verebiliyor, ölüyor öldürüyor. Herkesin eşit olacağı mutlu bir geleceğe inanıyor. Peki eğer hayatın hiç bir değeri ve anlamı yoksa insanlar niçin eşit olsun? Niçin bunun için ölmek gereksin? En nihayetinde evrimsel olarak rastgele ortaya çıkmış canlılardır insanlar. Neyse odurlar. Yani burada rasyonel olarak açıklayamayacakları bir şeyleri kendi hayatları için kabul ediyorlar ve bir "leap of faith" yapıyor ateistler ve dinsizler. Benim inançtan kastım budur.

      Burada sosyalizm ideoloji denebilir fakat herhangi bir ideolojiye bağlanmayan bir ateist için de bu çok büyük ihtimalle geçerlidir. Yani onun da iyi ve kötü kavramları vardır. Hatta yapılan araştırmalar gösteriyor ki ateistler ortalama bir dindardan bu konuda çok daha inançlıdırlar. Bunu Yehova veya Zeus'a inançlarından yaptıklarına dair hiç bir şey söylemedim. Söylediğim tek şey başlangıçtaki anlamı ve değerleri inkar eden duruşlarından bu değerleri ciddi olarak savundukları duruşlarına geçmek için bir "leap of faith" gerektiğidir. Yoksa tamamen veriler ışığında bakarsak hayatta hiç bir anlam da değer de yoktur rasyonel olarak bakarsak.

      Şu noktaya da dikkat çekmem lazım ki ben kimseye niye ateist oluyorsunuz demiyorum (veya kimseyi dindar yapmaya çalışıyor değilim). Onun da rasyonel olarak savunulabilir bir duruş olduğunu kabul ediyorum. Söylediğim şey ateistlerin pozisyonlarının gerçeklik karşısında dindarlarınkinden farklı olmadığı. Yani sonuçta eğer iki taraf da en nihayetinde hayatına anlam ve değer katmak için "leap of faith" kullanmak zorunda kalıyorsa veya iki tarafın değer ve anlamları da kültürel olarak inşa edilmiş kabullere dayanıyorsa ateistlerin pozisyonu niçin daha üstün olsun? Eğer böyle bir iddia yoksa nedir özellikle mevcut İslami pozisyonları eleştiren her yazının altına yazılan yorumlarda geçen bir adım sonra ateist olup doğru yolu bulacaksınız hadi ha gayret geyikleri?

      Son olarak herkesin inancı kendine kısmına katılıyorum. Fakat ateist arkadaşların burada gelip sürekli İslam'ı eleştirmesi, "ha gayret doğru yolu bulup felaha ereceksiniz" söylemleri "herkesin inancı kendine" ilkesine zarar vermeyecekse diğerlerinin onlara karşı yazdıkları da zarar vermez. Kaldı ki en azından buradaki bu tartışma dinsiz bir arkadaşın hiç bir argümanınız yok demesiyle başladı. Kimin kime saygısı yok acaba?

      Sil
    4. Bugün ateist bir arkadaşla konuşurken ne kadar milliyetçi olduğunu fark ettim. Buradaki tartışmalar ışığında bakınca bu da başka bir inanç ateistlerin iman ettiklerinin farkında olmadıkları. Milliyetçilik uydurulmuş bir şeydir. Modernlikten önce böyle bir kavram yoktu. Vatan denince insanlar köyünü doğduğu büyüdüğü yeri anlardı. Edirne'deki adamın Karsı kendi toprağı olarak görmesi hele kimi durumlarda genetik hatta kültürel olarak çok daha yakın olduğu yanı başında yaşayan insanları düşman, iki bin km uzaktaki başkalarını kardeşi görmesinin dinden farkı yok. Oysa pek çok dinsiz gerek Türkiye'de gerek dünyada inanıyor bu hikayelere. Ona inanmıyorum diyen sosyalizme inanıyor. Başka ideolojilere inanıyor. Amerikalı dünyaya demokrasi götürdüklerine inanıyor. Rus ezilenlerin kurtarıcısı olduklarına inanıyor. Onlara inanmayan toplumun empoze ettiği kurallara inanıyor.

      İnanmaktan utanmayın medeniyet inanç üzerinde yükseldi ve hala da inanç üzerine ayakta duruyor. İnsanlar inançlarını kaybettiklerinde yok olurlar ama en azından inançsızlıktan dolayı bu hiç bir zaman olmayacak zira insanlar inanmaya genetik olarak kodlanmış varlıklar. Dini inkar etseniz de inanacak bir şey elbet buluyorsunuz hepiniz.

      Sil