Header Ads Widget

test banner

Mehmet Şan Söyleşisi

Azerbaycan'daki Gülen okulları eski öğretmeni, Amerika eski mütevellisi, iş adamı Mehmet Şan ile 17-25 Aralık, 15 Temmuz ve sonraki süreçte geçirdiği düşünce evrimini ve ulaştığı Sünni İslam geleneği eleştirisini konuştuk.

author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

8 Yorumlar

  1. Çekirdekten itibaren The Cemaat içinde yetişen bireylerde gözlemlenen mantık hiç değişmiyor. O da "tarihte yaşanmış kimi spesifik olaylar üzerinden genellemeler yaparak, kendi hatalarına meşruiyet elbisesi giydirmek için dini ve tarihsel referanslar üretmek". The cemaatin sadece topluma değil, dine karşı da pragmatist yaklaşımının sonucu bu.

    Mehmet ŞAN, dinimizin kuralları ile realite arasındaki çatışma alanı üzerinden mahrem yapılanmanın neden gerekli olduğunu (dolayısıyla takiyye pratiğinin gerekliliğini) anlatmaya çalışıyor. Ama bu gereklilikler gerekçe gösterilerek zihni formatlanan bireylerden oluşan bir yapının 15 temmuz gecesi neden millete silah çektiğini izah edemiyor. O gece darbeye karşı duran bir vatandaşı silahıyla vurarak şehit edip, naaşının başında elindeki suyu çömelerek besmele çekip 3 yudumda içen ve milletten "Fetih suresi" okumasını isteyen çarpık zihniyeti hangi sapkın dini söylemlerin/algılama biçiminin ürettiğini hiç sorgulamıyor.

    YanıtlaSil
  2. Fetö yere düşmüş hatta ölmüş durumda ağzına burnuna tekmelerle dalmış vuruyorsunuz. Evet bu adamların yaptığı şey çok aşağılıktı (15 Temmuz'da sokaktaydım ben de) fakat sanki dünya tarihinde şiddeti bunlar bulmuş gibi yazıyorsunuz. Oysa şiddet demokrasiden, hukuktan, insan haklarından uzaklaşmanın zorunlu sonucudur. Mesela 12 Eylül'de yüzlerce genç işkenceyle öldürüldü. 15 Temmuz'u yapanlar Müslüman da 12 Eylül'ü yapanlar kafir mi?

    Yani bazı yollara girdiğiniz zaman bunun sonunda şiddetten başka bir şey olması mümkün değil. O halde siz o yollardan çok uzak mısınız? Eğer demokrasiyi, insan haklarını, hukuku savunuyorsanız ne ala tüm yazdıklarımı ve yazacaklarımı unutabilirsiniz. Fakat bu ülkede o tür insanlar çok çok nadir. Solcular ne İstiklal mahkemelerinde asılanlara ne 27 Mayıs'ta asılanlara yanlış diyemez bu ülkede. Gençleri Deniz Gezmiş t-shirtleri ile gezerler. Asıldı ne iyi oldu demiyorum ama ne yapıyordu bu adamlar banka soyuyor, polise, askere silah sıkıyor ve ülkede şiddet yoluyla yani insanları öldürerek bir baskı rejimi kurmaya çalışıyordu. Fetöcülerin sıktığı silah onlarınkinden daha mı çok öldürüyor insanları? 80 öncesinde öldürülen beş bin gençle ilgili bir hesaplaşma yaptı mı bu insanlar? Onların kurmak istediği Sovyet uydusu baskı rejimi fetöcülerinkinden daha mı bağımsız, daha mı özgür olacaktı?

    Peki Hayrettin Karamanlar, Nurettin Yıldızlar demokrasi hakkında ne düşünüyor? İslam'da demokrasi yok deyip duruyorlar. Ne demek bu? İktidar çoğunluğun iradesiyle değişmesin demek. Peki iktidarın meşruiyeti ve gücü çoğunluktan gelmezse nereden gelecek? Mesela demokrasiden vazgeçmiş ülkede çoğunluk olan muhalif halk rejimi protesto etmek için sokağa çıkarsa iktidarı korumak için şiddet kullanmak dışında bir yol var mı? Halkın üzerine ateş açmayacaksan, şiddet kullanmayacaksan nasıl azınlık olarak elinde tutabilirsin iktidarı? O durumda onların öldürdükleri de şehit olacak mı? Yoksa sadece iktidarı destekleyenler mi şehit oluyor? Onlar bu halkın üzerine ateş edip öldürdükten sonra gidip namaz kılmayacaklar mı? Kur'an okumayacaklar mı? Şeytana mı tapmaya başlayacaklar? Eğer azınlık olarak çoğunluğa tahakküm kurmanın şiddet dışında bir yolu varsa anlatın bilelim nasıl bir şeyden bahsediyor demokrasi karşıtı bu hocalar?

    Kürt siyasi hareketine gelelim. Kızılay'da Taksim'de onlarca sivil insanı bomba patlatıp öldürüyor PKK, bu adamlar çıkıp bunu kınayabiliyor mu? Yanlış bile diyebilen yok. Hendekler kazıp binlerce genci, onlarca güvenlik görevlisini öldürtüyor PKK, şehirleri savaş alanına çeviriyor çıkıp ne yapıyorsunuz diyebilen var mı? Onların öldürdükleri fetöcülerinkinden daha mı az ölüyor?

    Yani Allah belasını versin fetönün nitekim verdi de. Yıkılıp gittiler. Bir daha da bellerini doğrultma ihtimalleri yok. Ama 15 Temmuz'un üzerinden neredeyse 4 yıl geçti. Sabah akşam ölmüş bir cesedi tekmelemeyi bırakın da biraz da kendinize bakın. Darbe denilen şey demokrasiye karşı işlenmiş bir suçtur ve demokrasiden uzaklaştığınızda şiddete bulaşmak kaçınılmazdır. 250 kişinin ölmesi demokrasiden uzaklaşmanın zorunlu sonucudur. Fetöcüler de kimsenin burnu kanamadan darbe yapacaklarını zannetmiş olabilirler ama bir kere o tanklar, uçaklar harekete geçtiğinde, hangardaki gibi durmuyor. Peki işi artık kazanamadıkları seçimleri iptal etmeye kadar götürmüş diğer dindarlar bu yoldan dönmezlerse kendilerinin şiddete bulaşmak dışında bir seçenekleri olacağını mı zannediyor acaba? Yoksa bunun farkında oldukları halde mi fetöcülerin ne kadar şeytan kendilerinin ne kadar melek olduğunu söylüyorlar?

    Bu sorularıma cevap vermek yerine fetöcü deyip geçeceksiniz tabi ki her zaman olduğu gibi. Zaten söyleyecek başka bir sözünüz kalmadı. Tek başarınız fetöyle mücadele, tek iddianız fetöye karşı, kimliğiniz fetöcü olmamak vs. Gün gelip fetö iyice yok olup gittiğinde bunalıma ve kimlik krizlerine gireceksiniz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. En doğru açıklamayı siz yaptınız.
      Malesef hepimizin hastalığı aynı, demokrasiyi istemiyoruz.
      Solcusu da baskıcı rejim istiyor sağcısı da, müslümanı da, ateisti de.
      Demokrasi sadece seçim değildir, azınlıkların (sapıkça) görülen inanç veya yaşam şekillerini de garanti altına alan özgürlük ve insan hakları temelli bir rejimdir.
      Gerçek demokrasiyi sindirmedikçe kılıç bir onu bir bunun elinde kan damlatmaya devam edecek, Allah sonumuzu hayretsin.

      Sil
    2. Yukarıdaki ilk mesajı ben kaleme aldım. Gayet açık yazmama rağmen ne anlatmak istediğimi anladığını hiç düşünmüyorum. Senin dile getirdiğin bir kısım tespitler doğru olmakla birlikte yazdıklarının, benim üzerinde durduğum konu ile zerre kadar ilgisi yok.

      Bir daha kısaca yazayım. "Bir takım sonuçları doğuran nedenleri sağduyulu olarak irdelemeden, sonuçlar üzerinden konuşmak köklü tespitler yapılmasını engeller. Örnek olarak; Bir çok kişi "inşa edilen bir dairenin ne kadar kullanışsız, ihtiyaca cevap vermeyen bir proje olduğunu" dile getiriyor. Ben ise "o projeyi çizen mühendisin nasıl bir eğitimden geçtiğinin, zihin yapısının nasıl inşa edildiğinin" sorgulanması gerektiğini dile getiriyorum. Ama ne yazık ki, faturayı sadece müteahhide kesmek bir çok kişinin işine geliyor. Çünkü bir ileri aşamaya geçtiğin zaman işin ucu putuna dokunuyor.

      Yazdığınız hususlarla ilgili olarak ise;
      "Darbe denilen şey demokrasiye karşı işlenmiş bir suçtur ve demokrasiden uzaklaştığınızda şiddete bulaşmak kaçınılmazdır. 250 kişinin ölmesi demokrasiden uzaklaşmanın zorunlu sonucudur."
      "Yani bazı yollara girdiğiniz zaman bunun sonunda şiddetten başka bir şey olması mümkün değil. O halde siz o yollardan çok uzak mısınız?"
      "Eğer azınlık olarak çoğunluğa tahakküm kurmanın şiddet dışında bir yolu varsa anlatın bilelim" gibi -üstenci bir üslupla yazdığınız ve itham içeren -sözlerinize katılmam mümkün değil. Bu argümanlar "Siyasal iktidar (bize göre) demokrasiden ayrıldı, insan haklarından da uzaklaştı. O halde şiddet kullanılması meşrudur" şeklindeki bir yaklaşımı türetir. (Ali BULAÇ'da darbeden önce 6 Şubat 2016 tarihli zaman gazetesindeki yazısında "Peki, kılıç her zaman gayrimeşru bir siyaset aracı mıdır? Zorbalar kılıç kullanır da, mazlumların kılıç kullanma hakları yok mu?...” diyordu.) Böyle bir yaklaşım ise tam olarak -benim dile getirdiğim- "yapılan bir terörist eyleme meşruiyet elbisesi giydirmek için gerekçe üretmek"ten ibarettir. PKK'da, DHKPC'de, IŞID'da farklı söylemlerle aynı gerekçeleri üretiyorlar zaten.

      Bir de neden herhangi bir grup veya organizasyon illaki tahakküm kurmak zorunda olsun ki. Şeffaf olursun, tezlerini hukuk kurallarına uygun bir şekilde topluma sunarsın, kabul görürse görür, görmezse kitlelere anlatmaya devam edersin.

      Sil
    3. "Yani bazı yollara girdiğiniz zaman bunun sonunda şiddetten başka bir şey olması mümkün değil. O halde siz o yollardan çok uzak mısınız?"
      "Sabah akşam ölmüş bir cesedi tekmelemeyi bırakın da biraz da kendinize bakın."
      "Bu sorularıma cevap vermek yerine fetöcü deyip geçeceksiniz tabi ki her zaman olduğu gibi. Zaten söyleyecek başka bir sözünüz kalmadı." gibi itham içeren ve baştan sona niyet okumadan ibaret sözlerinizi reddediyorum. Benim yazdıklarım gayet net. Hiç bir şiddet hareketini onaylamıyorum, Yapanları da, yaptıranları da, sürekli yalan üreterek işin arkasındakileri aklayacağını zannedenleri de lanetliyorum.

      "Sanki dünya tarihinde şiddeti bunlar bulmuş gibi yazıyorsunuz." şeklindeki yorumunuza ilişkin olarak ise;
      Elbette şiddeti bunlar icat etmedi. Fakat bu örgütün bir gecedeki eylemi sonucunda 250 şehit 2500 yaralı varsa, tüm rekorları egale etmiş demektir ve konuşulması da doğaldır.

      Sil
    4. "Bir de neden herhangi bir grup veya organizasyon illaki tahakküm kurmak zorunda olsun ki. Şeffaf olursun, tezlerini hukuk kurallarına uygun bir şekilde topluma sunarsın, kabul görürse görür, görmezse kitlelere anlatmaya devam edersin."

      Diyorsunuz. Evet ben de böyle söylüyorum. Neden olayı fetö ile sınırlıyorsunuz yazdığınız eleştiride. Mesela şöyle diyorsunuz: "Çekirdekten itibaren The Cemaat içinde yetişen bireylerde gözlemlenen mantık hiç değişmiyor."

      Benim yazdıklarımda söylemek istediğim "peki diğerleri değişiyor mu"? Gelinen noktada şöyle bir mantık oluştu insanlarda fetöcülere vurmak serbest, tüm kötülükleri onlara atalım kendimiz de sütten çıkmış ak kaşık olalım. Oysa bu insanlar uzaydan gelmedi. Bazı kendilerine has özellikleri olsa da sorunlarının pek çoğu Türk toplumunun her kesiminde görülen sorunlar. Peki bu sorunları görmeye hazır mı toplumun geneli? Bence hazır değil. Onun yerine yere düşmüş ve bana göre artık maziye ait olan bir yapıyı şeytanlaştırarak kendisini melek gibi sunmak uğraşında. Oysa kendileri de pek çok konuda onlardan hiç de farklı değil.

      Şiddete karşıyım diyorsunuz ve eminim karşısınızdır (KHK ile atılan 100 bin kişi de hergün bir kaç kelle kesiyor değildi) ama yazdıklarınızdan çıkardığım sonuç hala sadece fetöcülerden şikayet ettiğiniz. Orada sizinle bir farkım yok. Fakat bunun ötesine gidip demokrasiden insan haklarından hukuktan sapmalara laf söyleyemiyorsanız bence bunun bir değeri yok. Sonuçta fetöcüler de sabah akşam iktidarın yolsuzluğu diyordu ama kendi yolsuzluklarına tek bir laf edemiyorlardı. Karşındakinin hatalarını söylemek objektiflik de değildir, ahlak da gerektirmez. Önemli olan her hukuksuzluğa, her yanlışa hayır diyebilmektir. Mesela fetöcüler kadroları kendi yandaşlarına dağıttı. Eğer bugün buna benzer şeylere aynı şekilde karşı çıkıyor musunuz? Fetöcüler insanları haksız yere tutukladı. Bugün haksız yere tutuklamalara aynı şekilde karşı çıkıyor musunuz? Şiddet sadece insanlara ateş etmek midir? Haksız ve hukuksuz yere insanları hapse atmak, aç bırakmak vs. şiddet değil midir mesela? Bunların hepsiyle hesaplaşabiliyorsanız ve demokrasiyi, insan haklarını, hukuku savunuyorsanız ne ala. Ama oralara gelince ama demeye başlıyorsanız bence özünde fetöcülerden bir farkınız yok. Ve bu ülke fetöcüler yüzünden değil hepimiz böyle olduğumuzdan böyle.

      Sil
  3. Bu arada şu kısımla ilgili de bir şeyler söyleyim:

    "Bu argümanlar "Siyasal iktidar (bize göre) demokrasiden ayrıldı, insan haklarından da uzaklaştı. O halde şiddet kullanılması meşrudur" şeklindeki bir yaklaşımı türetir. (Ali BULAÇ'da darbeden önce 6 Şubat 2016 tarihli zaman gazetesindeki yazısında "Peki, kılıç her zaman gayrimeşru bir siyaset aracı mıdır? Zorbalar kılıç kullanır da, mazlumların kılıç kullanma hakları yok mu?...” diyordu.) Böyle bir yaklaşım ise tam olarak -benim dile getirdiğim- "yapılan bir terörist eyleme meşruiyet elbisesi giydirmek için gerekçe üretmek"ten ibarettir. PKK'da, DHKPC'de, IŞID'da farklı söylemlerle aynı gerekçeleri üretiyorlar zaten."

    Evet doğru tüm bu örgütler yaptıklarını yapılan yanlışlarla meşrulaştırıyor. Peki hükümetler yaptıkları yanlışları bu örgütlerin yaptıklarıyla meşrulaştırmıyor mu? PKK'nın yan partisi HDP 6 milyon oy alıyor. Çoluğu çocuğu eklesek en az 10 milyonluk bir kesimi temsil ediyor. Avrupa'daki pek çok ülkeden daha fazla nüfus demek. Tüm bu insanların kötü, hepsinin kandırılmış vs. olduğunu söylemek mümkün mü? Demek ki yaptıkları meşrulaştırmada makul insanları dahi ikna eden bir haklılık payı var. Peki PKK haklı mı o halde. Bence değil zira devletin hatalarını görüyorlar fakat kendi hatalarını görmüyorlar.

    Peki devlet ve ona destek verenler PKK'dan veya fetöden şikayet ederken haksız mı? Bence değil haklı. Fakat kendi hatalarını görmüyor onlar da. Devlet de pek çok hata ve haksızlık yapıyor ve kendi hataları konusunda hiç bir sorgulama yapmıyor. Aynı şekilde devlete destek verenler de.

    Bu durumun çözümü herkesin ama demeden tüm yanlışlara karşı çıkmasıdır. Eğer siz burada 15 Temmuz'daki katliamlarından dolayı fetöyü eleştirdikten sonra mesela darbecilerin dahi hakları olduğunu (mesela adil yargılanma, işkence görmeme vs.) kabul ediyorsanız, fetöcülerin yaptığı yanlışların benzerlerini bugün gücü elinde tutanlar da yaptığında bunları da aynı şekilde yanlış buluyorsanız aynı yerdeyiz demektir.

    Aslında çözüm basit bu dünyada pek çok ülkede ne devlet vatandaşını eziyor, ne de vatandaşları eline silah alıp devlete isyan ediyor. Bizim coğrafyadaysa devletlerin şiddeti isyan edenleri meşrulaştırıyor, isyan edenlerin şiddetiyse devletlerin şiddetini meşrulaştırıyor. Bunların hepsine birden dur demeden durması mümkün değil bu şiddet sarmalının.

    YanıtlaSil
  4. Yazdıklarına katılıyorum. Fakat şu niyet okuyuculuğunu bırak artık :)

    YanıtlaSil