Header Ads Widget

test banner

Kur’an Neden İslam Devletinden Bahsetmez? (5)

Basit ve sade bir anlamla ifade edersek: Kur’an dinden bahseder. Bir de dindardan bahseder, yani Müslümandan. Din bütün zamanların değişmezi olurken, dindarın kullandığı araçlar bütün zamanların değişeni ve gelişenidir. 

Devlet dindarlar için bir araçtır. Aynen araba gibi, ev gibi, elbise gibi… Araçlar insanlığın bilgisinin, tecrübesinin değişmesine zenginleşmesine bağlı olarak sürekli değişir, gelişir ve yenilenir. 

Her devirde maksada/ihtiyaçlara en uygun olan şekli terci edilir. 
Diş temizliğinde hala misvakın sünnet olduğunda, 
Giyim kuşamda hala sarığın cübbenin sünnet olduğunda, 
Hala halife ve mehdi beklentisinde olanların bu yazıyı anlamayacaklarını biliyorum. 
Anlamayanlar için devletin araç olmasına, maksada en uygun olanın tercihine en güzel örnek Peygamber Efendimizden sonraki dört halife dönemidir. 

Eğer Kur’an bütün zamanlar için değişmez bir model ortaya koysaydı. Dört halifenin seçimi de aynı olurdu. 
  
“DİN BÜTÜN ZAMANLARIN DEĞİŞMEZİDİR” ifadesine kısaca açtıktan sonra konumuza devam edelim. 

Din insanın üç ilişkisini düzenler, 
İnsan-Allah ilişkisini, 
İnsan-insan (kendisiyle), 
İnsan toplum ilişkisini düzenler. 
Bu konuda şu soru bizim için ufuk açıcı olacak. 
Kur’an olmasaydı insanlar neyi bilemez ve bulamazdı? 
Cevap: Allah-insan ilişkisini düzenleyen ibadetleri bulamazlardı. 
Bir yaratıcı olduğunu bileceklerdi ama o bizden ne istiyor sorusuna insanlar adedince farklı cevaplar olacaktı. 

Bu noktada bir kurgu yapayım: Kur’an ve Kainat ikisi de Allah’ın kitabı. Aralarında şöyle bir iş bölümü yapıyorlar. 

Kainat, Kur’an’a diyor ki, ben eserleri üzerinden yaratıcıyı tanıtayım, sen de tanıma sonrasında Allah-insan ilişkisini düzenle. 

Literatürde bu alana kullukla ilgili alan anlamında taabbudilik deniyor. 
Kur’an’ın muhtevasına baktığımızda, Kur’an insanların zaten yapacakları işleri kendine konu yapmaz. 

Mesela 
Devlet kurun demez, insanlar zaten kuracaktı, 
Ticaret yapın demez, insanlar zaten yapacaklardı, 
Toprağı sürün, madenleri işleyin, teknolojiyi geliştirin dememiş, insanlar zaten yapıyor… 
Kur’an insanların kendi akılları ile bulmakta ve anlamakta zorlandıkları alanlara yoğunlaşır. 
Kuran din başlığı altında insan-Allah ilişkisini namaz, oruç, hac, zekat gibi taabbudi ibadetlerle belirlerler.  
İnsan-insan ilişkisi emanet başlığı altında düzenlenir. Yani bedenin senin değildir, sende emanettir. İstediğin gibi kullanamazsın, emanetin sahibinin istediği gibi kullanman gerekir. 
İnsan-toplum ilişkisini tek maddeyle düzenler: adalet/hukuk 
Bu girişten sonra konuyu somut bir örnek üzerinden devam ettirelim. 
Varsayalım ki, geçmişten bugüne kadar bütün devlet modellerinin satıldığı bir mağaza var. 
Yine varsayalım yeryüzündeki bütün Müslümanlar bu mağazanın içinde. 

Burada bu serinin önceki yazılarını hatırlayalım. Adına Müslüman dediğimiz blok, duyguda, düşüncede, inançta, inancı yaşamada homojen değil. Türkiye özelinden gidersek, % 87’si şeriatla yönetilmek istemeyen insanlardan müteşekkil. 

Mağazada sağımda Cübbeli Ahmet hoca, Solumda İhsan Şenocak ve Nurettin Yıldız ve bu serinin 2. Yazısında bahsettiğim (Link) bahsettiğim bütün tarikat ve cemaat liderleri var. 

Elimizde bir katalog var. Katalogda Dört halifeden bugüne kadar; Emevi, Abbasi, Selçuklu, Osmanlı, İran ve Suudi Arabistan devlet modelleri var. 

Bunların yanında dünya hukukun endeksi listesinde (Link) ilk üçte yer alan Danimarka, Norveç, Finlandiya gibi ülkeler de katalogda yer alıyor. 
  
Bakıyorum salondakiler geçmişten ve bugünden herhangi bir İslamî modeli tercih etmiyorlar. 
Niyetleri şu: Şu an bize inançlarımızı yaşamamıza ve anlatmamıza en iyi imkanı sunanı tercih edelim, sonrasında uygun zaman ve zeminde İslam devletini kurarız. 

Daha önce yazılarıma gelen yorumlarda şunlar denmişti: nereden biliyorsun niyetlerini. 36 yıldır bu yapıların içindeyim. 

Bana o salonda ismini yazdığım zatlardan bir tanesinin kendini net olarak ifade ettiğini gösteren bir örnek gösterebilir misiniz? 

Net ve şeffaf değiller. Çoğunluğu takiyye yapıyorlar. 
  
O yüzden birlikte yaşadıkları ve kendileri gibi düşünmeyen insanlar tarafından potansiyel tehlike olarak görünüyorlar. 

Onları kendi hallerine bırakarak kataloğu inceliyorum. 
  
Kur’an’ı ve sünneti bilen bir Müslüman olarak önce ihtiyaçlarıma bakıyorum sonra da ihtiyaçlarımı karşılayacak bir devlet modeline. 

İhtiyaçlarım: 

1. En başta özgürlük: Evet Kur’an bir devlet modelinden bahsetmiyor ama bir devlette bizim için olmazsa olmazlardan bahsediyor. “Dinde zorlama yok (Bakara 256)” 
Benim ihtiyacım olan devlet, bana “ben Müslümanım” deme özgürlüğü verdiği gibi, benim inandığım ve düşündüğüm gibi düşünmeyenlere de “Ben şuyum, buyum deme özgürlüğü verecek.” 
Kataloğa bakıyorum Danimarka devlet modeli bu ihtiyacımı karşılıyor. 
2. Adalet: Kur’an için bir devlet modelinde olmazsa olmazın adı adalettir, hukukun üstünlüğüdür. Kataloğa bakıyorum, dünya hukukun üstünlüğü endeksinde en üst sırada olan Danimarka devlet modeli bu ihtiyacımı karşılıyor. 102. Sırada olan İran ve benzeri İslam’i modeller ihtiyacımı karşılamaktan çok uzak. 
3. Allah’ın hükmüyle hükmetmek: İslam devleti talebinde olanların bu konudaki en güçlü referansları 

Maide suresinin 44. Ayeti. 
Ayeti şöyle anlıyorlar “Başkalarını Allah’ı hükmüyle hükmetmeye zorlayacaksın. Bunu da ancak devlet denen aygıtla yaparsın” Yok böyle bir şey! 
“Ben Müslüman’ım” diyen her insan zaten Allah’ın hükmüyle hükmetmiştir ve ediyordur. 
Allah’ı hükümlerini sayalım: 
Allah iman edin, 
Peygamberlere iman edin, 
Namaz kılın, 
Zekat verin, Riba/tefecilikten uzak durun. 
... 
Ne kadar hüküm varsa yazın. 

Bu hükümlerden itikadî olan hükümlerin gereğini yerine getirmeyenler zaten Müslüman olamaz. Bu hükümlerin ameli yani uygulamaya bakan tarafını yapanlar sevabını alır, yap(a)mayanlarda hükmü inkar etmediği müddetçe günahkar olur. 

Şimdi Danimarka devlet modeli bana ve her Müslüman’a kendi nefsinde, başkalarını zorlamadan Allah’ın hükümlerine göre yaşama ortamı sunuyor mu? 
Sunuyor. 
  
Sunuyor derken, Kur’an’da geçen ceza hukukunu, aile ve miras hukukunu, ticaret hukukunu, bilerek söylüyorum. O konuları da ayrı bir başlık altında ele alacağım (İnşaallah.) 
Burada bir Müslüman olarak en önemli ihtiyaçlarımdan üç tanesini saydım. Bunları siz 300 olarak anlayın. 

Ben şu andaki Danimarka devlet modelinin bir Müslüman olarak benim itikadi anlamda bir Müslüman sayılmam için gereken bütün ihtiyaçlarımı karşıladığına inanıyorum. Ameli anlamda birçok ihtiyacımı uygulama imkanı sunduğunu görüyorum. 

Yazı dizisinin 5. Yazısı olan bu yazıyı şu cümleyle bağlamak istiyorum. 
Kur’an’a göre devlet, Müslümanların ihtiyaçlarını karşılayan bir araçtır. 
Müslüman ihtiyaçlarını alt alta yazar ve onun en iyi şekilde karşılayacak devlet modelini seçer. 
Bir Müslüman olarak benim tercihim Danimarka devlet modelidir. 
Buradan sonra bu serideki bütün yazılar için toplu değerlendirme yaparak konuyu bağlamak istiyorum. 

Müslümanlar İçin Yol İki: 
Ya şu grubun içinde olacaklar. 
Ne istediklerini bir türlü tanımlayamayan, 
Zayıfken başka, güçlüyken başka talepten bulunan, 
Takiyye yapan, 
Şeffaf olmayan, 
Namaz kılmayanın dövülmesini ve öldürülmesini savunan, 
Hilafet arayışında olan, 
Gelecek mehdiyle ümmeti birleştirme rüyaları gören, 
İçinde zan olan hadisleri dinin ikinci temel kaynağı sayan, 
IŞİD’i, Taliban’ı ortaya çıkaran fıkıh kitaplarını ve mezhepleri hala tartışmayan, 
… 
Ya da yukarıda örneğini verdiğim gibi “Benim ihtiyaçlarım şunlardır, bu ihtiyaçlarımı karşılayacak olan Danimarka devlet modeli benim istediğim devlet modelidir.” diyecekler. 
  
Birinci Yol: 

Var olduğu sürece İslam’ı karalamak isteyen herkese malzeme veriyor. 
Müslüman olduğu halde, Müslüman gibi yaşamayanların sayısını arttırıyor. 
Bir adım ötesinde deist sayısını arttırıyor. 

Yıllarca birinci yolun içindekilerle yaşamış bir insan olarak, bir Müslüman olarak. 
İkinci yol öncelikle benim için ihtiyaçtı. 
  
15 Temmuz 2016’dan sonra çevremde savrulmuş, dağılmış, Müslüman kimliği ile sorun yaşayan, Allah ile bağlantısı ciddi sarsılan, inançlarını sorgulayan birçok insan gördüm. 
O süreçte yaşananlar birçoğunu ben de yaşadım. 

Hapse girdim, İşkence gördüm, ihanetlere şahit oldum ama bunlar beni inanç noktasında zerre kadar sarsmadı ve etkilemedi. 

Allah’a hamd olsun ben Müslüman’ım. 
Ben başkaları gibi Müslüman bir toplumda doğduğum için Müslüman olmadım. 18 yaşımda kendimi fark ettiğimde ateist oldum. Ardından Müslümanlık hiçbir baskı altında kalmadan benim özgür tercihim sonucu inandığım bir din oldu. 

En büyük hobim, en büyük mutluluğum dinini, her platformda herkesle Aklı Hakem yaparak konuşmak. Yanlış yazmadım akıl; Akıl benim ateist olmamın önündeki en büyük engel oldu. 
Bu yazı serisinden şunlar aklınızda kalabilir. 

1. Bugün adına Müslüman dediğimiz insanların (bence) % 80’ninden fazlası Müslüman bir ülkede doğduğu için o ismi alıyor. Yani çoğunluk için Müslümanlık bilinçli bir tercih değil. Başta cehalet ve buna bağlı birçok suiistimalin sebebi bu ortam. 
2. İkinci yazıda salonda topladığımız İslam alemindeki cemaatlerin, tarikatların liderleri şu an İslam dünyası için en büyük tehlike ve tehdit. Çoğunluğu takiyye yapıyor. 
3. İslam’ın olduğu yerde zorlama olamaz. Müslüman başkasını zorlayamaz. Zorla Müslüman olan Müslüman değil, münafık olur. 
4. Tamamı “zanlı” olan Hadisler dinin ikinci kaynağı olamaz. Mezheplerin hadisleri referans göstererek helal-haram dediği her hüküm geçersizdir. 
5. Müslümanın devlet talebi yoktur, devletten bir vatandaş olarak talepleri vardır. Taleplerini en güzel şekilde karşılayan devlet, yaşamayı tercih edeceği devlettir. 

Deniz Tavacı
Twitter: @DenizTavac 
author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

20 Yorumlar

  1. Bu da yeni moda, kuran apologisti. Arkadasim ararsan kuranda en bariscil en guzel mesajlari da bulursun, en zalim en igrenc mide bulandirici olanlari da. Boylesine celiskilerle dolu bir kitaptan herkesin kendine gore manalar cikarmasi cok normal.

    Ustelik kuranin devlet ulkusu dayatmadigini iddia etmek en basit ifadeyle naifliktir (islam baris dini demek gibi).

    Bin dereden su getirecegine, kitap yanlis desen tum sorun ortadan kalkacak. Mizrak cuvala gercekten sigmiyor.

    YanıtlaSil
  2. İslamın demokrasi ve insan haklarına saygılı yorumunu görmek çok güzel.

    Takiyye değilse barışçı bir islam yorumu umut vaad edici.

    Öte yandan az biraz islamı inceleyen, biraz mantık ve düşünmeyi bilen hiç kimse islam ile demokrasiyi modern insan haklarını, özgürlükleri bir araya getiremez. İlmin ve düşünmenin namusu buna izin vermez.

    Ne iranın mollaları, ne geleneksel müslümanlar, cemaatler islamı bilmiyor değil, bazı nüanslarda farkları olabilirler ama temelde hepsi de islamın demokrasi ve modern insan hakları veya özgürlüklere izin veremeyeceğini çok iyi bilir.
    Bu yüzden ya susarlar ya da dürüstçe söylerler. Yoksa kendi içinde çelişkiye düşerler.

    Tarihselciler aynı şekilde kuran ve sünnetten demokrasi ve özgülükler çıkmayacağını çok iyi bildikleri için kaynaklara tarihsel deyip rafa kaldırmaktan başka çare bulamazlar. Eldeki kaynaklarla modern demokrasi hiçbir şekilde uyuşmaz.

    Deniz beye gayretinde başarılar dilerim, işi çok zor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İslam tabi ki tarihseldir. Zamana ve topluma göre değişir. İslam'ı Işıd mantığıyla anlayınca sizin vardığınız sonuca varmak doğaldır. Ama bu dar ve sığ bir bakış açısıdır. İslam inancına göre ilk insanlardan itibaren peygamberler gelmiştir. Bu peygamberlerin hepsi aynı şeriatı mı uyguladı. Kur'anın kendi içerisindeki ayetler bir birini nesh ediyor. Daha Hz. Ömer döneminde ayetler izin verilmiş bir kısım uygulamalar yasaklanıyor.

      Tersinden şunu sorayım madem bu mantıkla bakan arkadaşlara. Özelde İslam veya genelde din nasıl bir şey olsaydı inanırdınız? Bir kitap gelecek içerisinde gelmiş geçmiş tüm bilimlerin tüm detayları bulunacak, tüm çağlarda geçerli olan hukuk kuralları olacak, tüm çağlarda geçerli olan ahlak kuralları olacak vs. Böyle bir şey mi? Anlamsız ve imkansız bir şey bekliyorsunuz dinden ve bu olmadığındaysa kendi uydurduğunuz ahlak kurallarını vs kabul etmemizi bekliyorsunuz bizden. Abdullah'ın oğlu Muhammed'inki yalansa ve onu inkar edeceksem sizinkine niye inanayım?

      Sil
    2. Konu öncelikle bir dine inanmak değil, bu dinin ne olduğunu anlamak.

      İslam kaynakları incelendiğinde modern anlayışla telif etmek çok zor.
      Müslümanların kahir ekseriyeti dini temelde işid gibi anlıyor.
      Mesela Gülen gurubunun en azından tabanı çok demokrat olduğunu sanır. Görünen yüzü hep demokrasiyi savunur. (gerçekte ne olduğu ayrı konu) Fakat Gülen vaazlarında mesela bir recim hadisesini destanlaştırarak anlatır. Recm cezasını hem meşrulaştır hem sahabelerin teslimiyetini ve kahramanlığını anlatır.
      Rast gele seçilmiş bir örnek değildir.

      Temelde tüm cemaat ve tarikatlar işidden çok farklı düşünmez. Sadece uygulama farklı olabilir. İşidin uygulamaları tüm müslüman grupların baş tacı ettiği kaynaklarda aynen vardır ve kimse bunların artık geçerli olmadığını falan söylemez.

      Tarihselci anlayış ise çok zayıftır. Bunu savunan müslüman sayısı ise devede tırnak bile değildir. Bunun sebebi müslümanların cahil olması veya islamı anlamamış olması değil bence eldeki kaynakların böyle bir yoruma pek izin vermemesidir.

      İslamın tarihsel olduğunu söylemek ileri bir adımdır ve rahatlatıcıdır. Fakat bunu kabul edip biraz derinden düşününce islamın ve kuranın ibadetler hatta iman esasları dahil tarihsel olmayan hiçbir yanının olmadığı görülür.

      Bir adım sonrası da zorunlu olarak vahyin gerçekten Allahtan olup olmadığının sorgulanmasıdır.

      Tarihselciliği gerçekten anlayan bir çok kişi malesef islam dininde kalamıyor. Bunu çok iyi bilen geleneksel islam alimleri cahil değil aksine dini çok iyi anlamış kişiler ve tarihselcilik kapısını açınca dinin yıkılacağını çok iyi biliyorlar.

      Bir dine inanmak zorunda değiliz. Problem şu ki, islam veya mesela misyoner hristiyanlığa inanan birçok toplum, tarihte ve şimdi, hep ötekileri zorlamış ve şiddet uygulamış, yani insanları hiç rahat bırakmamış. Şu an ülkemizde bile yavaş yavaş zorlamalar başlamış durumda. Tekel bayileri kapatılıyor, öğretmenler memurlara dini kurallara göre davranmaları söyleniyor, resmi gazetede memurların dini kurallara göre görev tanımı yapılıyor vs.

      İnanmayanları bir problemi yok, kimseye dokundukları da yok. İskandinav ülkeleri gibi nerdeyse ateist diyeceğimiz ülkerlerde müslümanlar rahatça yaşarken bizim ülkemizde müslümanlar bile ayrıma tabi tutuluyor.

      Sorun büyük oranda islam anlayışında. İnanmayanlarda değil. Bu yüzden tarihselci anlayışın gelişmesini olumlu görüyorum. Her ne kadar bu anlayışın düşünsel yönden zayıf olduğunu kabul etsem de.

      Sil
    3. Bu yazdıklarınızın mantıki olarak bir karşılığı yok. Yani Müslümanların geneli böyle anlıyor diyorsunuz. Bu sadece istatistiktir. Diyelim Müslümanların geneli yanlış anlıyor (ben siyah ve beyazlara inanmıyorum o nedenle çoklu doğruların olabileceğine inanıyorum ama siz anlayın diye böyle söylüyorum zira siz böyle bir şey olabileceğini düşünmüyorsunuz sanırım).

      Ama bu başka bir tartışma. Ben bu kadar yazıp yakınından bile geçmediğiniz basit bir kaç soru soruyorum. Nasıl bir din olsaydı inanırdınız? Ve siz tümüyle ahlakı ve anlamı reddediyor musunuz? Evetse birilerinin Müslüman olması sizi niye geriyor sonuçta ne hayatın bir anlamı var ne de doğru ve yanlış var o durumda, hayırsa bunları neye dayandırıyorsunuz?

      Sil
    4. Ben ayni arkadas degilim ama soru hosuma gitti kendi fikrimi yazayim.

      Nasil bir din olsa inanirsin demis arkadas? Kanitinla gel yalan olmadigindan emin olayim inanirim. Dini sevmiyorum begenmedim de inanmiyorum diye bir durum soz konusu degil yani.

      Her peygamberim/tanriyim diyene inaniyor muyuz? Inanmayana da “begenmediysen, ne vereyim abime” mi diyoruz.

      Sil
    5. Evet çok felsefi bir cevap. Bu cevabın anlamı hiç bir şeye inanmıyorum demektir. OK. O halde ikinci kısma cevap ver ve sen bana kanıtlarını getir madem.

      Ve siz tümüyle ahlakı ve anlamı reddediyor musunuz? Evetse birilerinin Müslüman olması sizi niye geriyor sonuçta ne hayatın bir anlamı var ne de doğru ve yanlış var o durumda, hayırsa bunları neye dayandırıyorsunuz?

      Sil
    6. Veya başka bir deyişle olay şuraya geliyor. Sen benim kafirim olmak istiyorsan be my guest ama ben de senin kafirin olmayı tercih edebilirim her zaman. Rasyonel ve felsefi olarak bunu engelleyen hiç bir şey yok.

      Sil
    7. Ol zaten. Ben seni cehennemle de tehdit etmiyorum ustelik. Ispat et derken, neyi ispat etmemi istiyorsun anlamadim? Iddiia sahibi ispatla mukelleftir.
      Ben kimseye peygamberlik ya da tanrilik iddiasinda bulunmadim.

      Sil
    8. Bi de demissin "Evetse birilerinin Müslüman olması sizi niye geriyor" germiyor arkadasim, asagida yukarida baska yazilarin yorumlarinda yuzlerce islam muhabbeti donuyor, hicbirine karismiyorum. Esas seni geren nedir, iki non-muslim cikip burda islam elestirisi yapinca hemen boyle diyorsun? Kendi gerginliginin yansimasini yaptiginin farkinda misin?

      Hicbirseye inanmamak, yasamin aslinda manasiz oldugunu savunmak (ya da bilmek) s*k kafali bir adam olmak anlamina gelmiyor. Bir insani korkutan suc/ceza makami olmayinca ve/veya bir hayata kutsal bir mana atfetmedigin durumlarda bir ahlak sahibi olmucagini dusnuyorsan o senin sigligin. Olmayana zaten ruh hastasi diyoruz, psikopatliga/sosyopatliga islam da care olmuyor zaten herkes farkinda.

      Sil
    9. Böyle bir iddiada bulunman gerekmiyor. İddiada bulunman yeterli. Ne söylediğimi anladığından emin değilim. Sürekli ikili bir yapı var kafanızda. Merkeze geleneksel İslam'ı koyup ona saldırıp onun açıklarını bulduğunuz oranda kendinizin haklı olduğunu zannediyorsunuz. Oysa ben de sizi merkeze alıp sizin yaptığınızın aynısını yaparak sizin açıklarınızı sayarak sizin duruşunuzu inkar edebilirim. Sonuçta ortaya neyi koyarsak onu inkar edebildiğimiz bir denklem çıkar ve sonuçta ya aslında hiç bir anlamın ve değerin olmadığını kabul etmemiz gerekir. Veya bu pozisyonlardan birisini tercih ederek yolumuza devam ederiz. Sen onu seçersin ben de bunu seçerim. Senin inanç ve kabullerin sana benimkiler bana. Eğer bunun farkında olarak yazıyorsan yani evet durum budur ama ben onu değil bunu seçtim diyorsan sorun yok. Hiç bir değere ve anlama inanmıyorum yaşayıp gidiyoruz diyorsan onda da sorun yok. Fakat gelip senin aklına yatmayan bir şeylerden dolayı sen yanlış yoldasın diyorsan ben de senin için aynı şeyleri söyleyebilirim. Dinsiz arkadaşlar kendi tercihlerini rasyonel karşılarındakileri irrasyonel olarak görmek istiyor ama alakası yok. varsa anlatsın arkadaşlar karşılarındakilerin açıklarını bulmak dışında bir şey yapmıyorlar, karşındakinin tutarsız olması seni tutarlı yapmaz. Herkes tutarsızsa niye adam kendi durduğu yeri bırakıp senin durduğun yere gelsin?

      Kendi tecrübem çoğu zaman dinden çıkmanın geleneksel İslam'ın sorunlarıyla dahi ilgili olmadığı. Zaten dinsiz ortamlardan gelenlerin duruşları dindarlarınkinden farklı değil. Hristiyan ailede yetişen Hristiyan Müslüman aileden gelen Müslüman olduğu gibi dine karşı aileden gelen de dine karşı oluyor. Diğerlerinin nedenleriyse yine asıl olarak felsefi filan değil çoğunlukla. Geçen T24'te dindarken ateist olan bir adamla konuşmuşlar. Bir gün sabah namazına gidiyordum baktım millet eğlenmeden geliyor dedim biz niye namaza gidiyoruz mutlu değiliz de bunlar alkol almış eğleniyor mutlu diyor arkadaş. Bence böyle diyorsa doğrusunu yapmış dinden çıkıp diğer tarafa katılarak. Ama bunun rasyonel bir argüman olmadığı da ortada. Ben hiç böyle hissetmedim. Sabah namaza gidiyorsam huzur içerisinde gidiyorum. Maslow'un ifadesiyle vecd anı yaşıyorum o anlarda. Ne oldu o orada mutlu olmuş oraya gitmiş ben burada mutluyum buradayım. Rasyonellikle ilgili bir şey görmüyorum ben burada.

      Sil
    10. "Hicbirseye inanmamak, yasamin aslinda manasiz oldugunu savunmak (ya da bilmek) s*k kafali bir adam olmak anlamina gelmiyor. Bir insani korkutan suc/ceza makami olmayinca ve/veya bir hayata kutsal bir mana atfetmedigin durumlarda bir ahlak sahibi olmucagini dusnuyorsan o senin sigligin."

      Bunu ben değil buradaki bir kısım dinsiz arkadaşlar savunuyor. Ben bunun tam tersini savunuyorum yani dinsizlerin de bir ahlaka ve manaya inandıklarını. Aynen dediğin gibi defective olmayan her insanın değerleri kabulleri vardır. İnsanın beyninin bir parçasıdır bu. Sorun olan şey materyalist dinsizlerin kendi kabulleri içerisinden bakıldığında anlam ve değer diye bir şey yok. Yani felsefi olarak dindar olmakla dinsiz olmak arasında bir fark kalmıyor. Belki 2020 yılında insanlığın çoğunluğu tarafından kabul edilen değerlerle uyumsuzlukları eleştirmek mümkün olabilir ama birincisi bunun akıldan rasyonaliteden önce insanların çoğunluğunun 2020 yılındaki kabulleriyle alakası vardır ikincisi pek ala birileri de çıkıp bu kabullere uygun bir din yorumu geliştirebilir ve o durumda tüm eleştirileriniz anlamsız duruma düşer.

      Sil
  3. Fetullah, sen misin?

    YanıtlaSil
  4. Deniz bey, sizin yazılarınızı hayranlıkla okuyorum. O kadar çok "malzeme" veriyorsunuz ki... Boynunun neden eğri olduğu sorulan deve misali! Ama hepsi hakkında bir şey yazmak epey zahmetli olacağından aradan bir konuyu kendime seçip bir şeyler yazayım istedim.

    "Kur’an olmasaydı insanlar ... Allah-insan ilişkisini düzenleyen ibadetleri bulamazlardı." diye bir söz ortaya atmışsınız. Sizin sözünüze göre, Allah Kur'an'ı göndermeden önce bu ilişkiyi(!) düzenlememiş demektir. Sizin demenize göre Allah binlerce yıl insanlara "İnsanlarla olan ilişkisi"ne yönelik (yani ibadetle alakalı, emir ve yasakları kastediyorsunuz) herhangi bir şey göndermemiş demektir. Hadi diyelim ki sadece Kur'an'ı değil gönderilen bütün kutsal kitapları kastetmiş olun. Fakat onlar da sadece 4 tane. İlki tevrat. O halde size göre Allah tevrata kadar insanlara "bana şöyle ibadet edeceksiniz, şu haramları işlemeyeceksiniz" dememiş oluyor. Sakın "gönderilen 124 bin peygamber var" demeyin, zira size göre peygamber sözü ne haramları ne de emirleri bildirmeye yeterlidir. Allah binlerce yıl insanlara kitap göndermedi. Fakat yüzbinlerce peygamber gönderdi. Peygamber sözü haram ve emir bildirmek için referans alınamayacağına göre (tabi ki sizin fikriniz) o halde Allah kullarına binlerce yıl peygamber göndermiş (din göndermiş diyemiyorum, emir ve yasakları yani kuralları olmayan bir din olmaz), fakat kullarını onların söylediklerine uymaları konusunda muhayyer bırakmış oluyor.

    Bu konudaki yorumlarınızı heyecanla bekliyorum. Bakalım nasıl bir mantık yolu izleyeceksiniz.

    Deniz Bey, bir de şöyle bir şey yazmışsınız; "36 yıldır bu yapıların içindeyim." diyerek bir çok dini grubun niyetlerini bildiğinizi iddia ediyorsunuz. Yani diğer gruplar hakkında yazdıklarınızın kulaktan dolma değil(!) bizzat içlerinde bulunduğunuzdan dolayı içerden edindiğiniz bilgiler olduğunu iddia ediyor, bir bakıma "onların, sizin yazdığınız gibi olduklarına inanmıyorum." diyecek olanlara, önemli bir referans olduğunuz imajını vermeye çalışıyorsunuz. Merak ettim, siz F.Gülen grubu hariç hangi dini camia içerisinde ne kadar süre bulundunuz? Bu konudaki cevabınızı da heyecanla bekliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazar şöyle diyor:

      Niyetleri şu: Şu an bize inançlarımızı yaşamamıza ve anlatmamıza en iyi imkanı sunanı tercih edelim, sonrasında uygun zaman ve zeminde İslam devletini kurarız.

      Daha önce yazılarıma gelen yorumlarda şunlar denmişti: nereden biliyorsun niyetlerini. 36 yıldır bu yapıların içindeyim.

      Şimdi siz de diyorsunuz ki hayır sen bilmiyorsun niyetlerini. Sen biliyor musun? Senin iddian böyle olmadığı yönünde mi? Ben de en az 30 yıldır farklı farklı cemaatlerin içerisinde bulunmuş birisi olarak yazarın en azından bu yazdığına katılıyorum. Bence de İslami cemaatlerin hemen hepsi İslam devleti kurmak ister. Hangi cemaatleri gördün diyorsan İskenderpaşa, Erenköy cemaati, farklı vakıflar vs. Hayır böyle değil diyorsan daha somut tartışalım. Yok durum buysa yazarın kaç cemaatte bulunduğunun bir anlamı yok.

      Sil
  5. Osman K. Şu kinayeli ifadeniz için teşekkür ederim.

    “Deniz bey, sizin yazılarınızı hayranlıkla okuyorum.”

    Ben de sizin yorumlarınızı daha fazla hayranlıkla okuduğumu ifade etmek isterim ))))

    “"Kur’an olmasaydı insanlar ... ” dan kastım Hz. Adem’den Peygamber Efendimize kadar vahiy olmasa olacaktı. Onu zaten siz anlamışınız.


    İkinci konuya gelince evet cemaat ve tarikatları 36 yıldır tanıyorum.

    Aslında tanımak için 36 yıla da gerek yok.

    Bugün youtube de dünya da ne kadar tarikat ve cemaat varsa onların görüşlerini öğrenebileceğimiz onlarca, binlerce video var.

    Yani onların niyetlerini öğrenmek çok da zor bir şey değil.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Deniz Bey, teşekkür ederim, ilginize layık olmaya gayret edeceğim.

      İlk kısımla alakalı cevabınızda, benim sizi anladığımdan bahsetmiştiniz. Bu durumdan memnun olduğumu belirtmek isterim. Fakat siz beni anlamamış gözüküyorsunuz. Benim sorum, Kur'an eşittir vahiy diyerek geçiştirilemeyecek bir soruydu. Umarım sorumu iyi anlar ona göre cevap verebilirsiniz. Anlamanıza yardımcı olmak için şunu söyleyeyim, sorum biraz da sizin yazı dizinizin 4. kısmıyla alakalı.

      İkinci sorumla alakalı da, yine bir eksik anlama söz konusu. Siz 36 yıldır tanıyorum demediniz, 36 yıldır içlerindeyim dediniz. Ben ona istinaden bu soruyu yöneltmiştim. Açıkçası bu sözünüz bana abartılı geldi, dolayısıyla inandırıcı gelmemişti. Cevabınızdan haklı olduğumu anlıyorum.

      Sil
  6. Eğer tüm yazılarında anlatmak istediklerin son beş maddede yazanlar ise, kusura bakma ama, akım derken b.kum demişsin güzel kardeşim. Yazı dilini geliştirmen gerekiyor, yada anlatmak istediğini son beş maddede yazdığın gibi kısa kısa anlat. Uzattığın zaman kurduğun cümleler bambaşka yerlere gidiyor farketmiyorsun bile, derdini anlatamıyorsun, kavramların içini kafana göre doldurduğun için tevil gerekiyor.

    YanıtlaSil