Header Ads Widget

test banner

İbni Rüşd vs İmam Gazali

Türkiye’de en sevdiğim şehir Edirne’dir. 5 yılımı geçirdiğim Edirne’yi Edirne yapan, Mimar Sinan’ın ustalık eseri Selimiye’dir. Selimiye bir şaheserdir. Eşi benzeri yoktur. Dünyanın ikinci en yüksek minaresinin 3 şerefesine birbiriyle kesişmeyen 3 ayrı yoldan gidersiniz. Akustiği, minberi, muhteşem kubbesi, çinileri, hatları eşsizdir. Mimarisinin yanında felsefesi de dikkat çekicidir. Kubbenin altında, kendinizi sonsuzun yanındaki (Allah) sıfır gibi hissedersiniz. Camiye bahçesine yedi farklı kapılara asılan ters T şeklindeki zincirlerden dolayı eğilerek girebilirsiniz. Kral da olsa eğileceksiniz halife de olsanız. Rabbin huzuruna çıkıyorsunuz çünkü. Bahçenin en uzak köşesinden tuvaletten çıkıp abdest almak için şadırvana geldiğinizde istibrayı yapmış olursunuz zaten. Selimiye’den daha muhteşem bir mabed yoktur diye düşünürdüm. Ta ki 2016 yılında Elhamra Sarayını görene kadar. 

Allah’ım o nasıl bir estetik nasıl bir güzellik. İlk gördüğümde nefesim kesildi, tüylerim diken diken oldu. Nasıl ki Endülüs İslam medeniyetinin kemale ermiş hali ise, Elhamra’da İslam mimarisinin zirvesidir. Sierra Nevada dağlarının eteğine bir avize gibi kondurulan Elhamra bir iman abidesidir. İşin erbabının bileceği gibi, İslam mimarisinde asıl cepheler içerdedir. O ancak içerden bakılınca görülebilir. Güzellik ancak içerden, evlerin mahremiyetiyle ve imanın içtenliğiyle keşfedilir. Dışardan çok sade ve azametli ama içeriden zengin, uyumlu ve zarif. 

Hz. Peygamberin Medine’deki evinin yapısının üç temel yapısı vardır. Bütün binanın düzenleyici unsuru olan üstü açık avlu, üstü örtülü fakat avluya açık bir revak ve evin bütün çevreye dizilmiş farklı odaları. Melodi budur. Elhamra’da da bu melodi tekrarlanır. Merkezdeki avluların ortasında şırıldayan havuzlar vardır. Narin sütun ormanıyla girişler, nakışlı kemer ayağı o iç avluları çevreler ve oraları kemerlerinin hurmalıkları altındaki vahalara dönüştürür. Bütün İslam mimarisinde olduğu gibi kabartmalar mümkün olduğunca incedir. Koyu gölgeli çukurlara pek rastlanmaz. Köşelerin yumuşaklığı, siluetlerin ve konturların pastelleşmesi, kadınsı bir narinlik verir yapıya. 

Elhamra’nın kalbi “Aslanlı Avlu”ya girdiğinizde, Tevrat’ta ve Kur’an’da tasviri yapılan bir cennette, dört ırmaklı bir bahçedesiniz. On iki aslan tarafından taşınan mermer havuzunun üstündeki o fışkıran kaynağa çeken hurma ağaçlarını andırır yüz yirmi dört sütunuyla taştan bir vahadır burası. 

Elhamra’nın duvarlarını yaklaşık 20.000 defa “ve la galibe illalah-galib olan ancak Allah’tır” hattı farklı büyüklüklerde işlenmiştir. Bıktırmayan bir tekrar. 

Elhamra bize vadedilen ebedi güzelliğinin habercisidir, bir işarettir. Başka bir dünyanın mümkün olabileceğini bize gösterir. Bir yanıyla sonsuz bir hayatın olabileceğini bize düşündürürken, öte yandan her an yıkılacak zeval bulacak hissi uyandırır bizde. Bir ceylan gibi, narindir güzeldir. İnsanda aşk yanında hüzünde uyandırır. 

Yıkılış döneminde dahi böyle bir başyapıt inşa edebilen Endülüs, İslam Medeniyetin zirve noktasıdır. Cosmopolit insan yetiştirebilmiştir. Diğer İbrahimi dinlerle mükemmel bir sentez oluşturmuş. İlimde, müzikte, felsefede, tarımda yüzlerce icad, keşif yapmışlar. 8 yüzyılda Kurtuba (Cordoba) şehrinin caddeleri geceleri aydınlatılıyordu. Bir kanalizasyon sistemi vardı. Dünyanın ilk konservatuarı burada açıldı. Kâğıt atölyeleri kuruldu. Sultan Hakem’in kütüphanesinde 1 milyon el yazma kitap vardı. Su kanalları yapıldı. Tıp alanında Zehravi’nin geliştirdiği onlarca aletten bazıları günümüzde bile kullanılmaktadır. Rönesans ve Reformun temellerin, Tuleytula’daki (Toledo) tercüme okullarında, Endülüs eserlerinin Avrupa dillerine çevrilmesiyle başlandı. Vicdanlı Avrupalı pek çok ilim adamı, Endülüs’ün Avrupa’ya yaptığı katkıları şükranla yad etmektedir. İlimde olduğu gibi sosyal hayatta da zirvedir. Hristiyan ve Yahudilerle uyum içinde yaşarlar. Din ve vicdan hürriyeti vardır. Yönetim ve orduda pek çok Hristiyan ve Yahudi vardır. Evinde Latin kökenli bir kadın olmayan Müslüman aile yok gibidir. Peki Endülüs bunu nasıl başardı? 

Elbette ki bunun yüzlerce sebebi vardır. Başka kültürlerle ilişkiye geçtiler, onlardan beslendiler. İran’dan hikmeti, Hintlilerden tıpı, Roma’dan mimariyi, Greklerden felsefeyi, Mısır’dan astronomiyi aldılar. Kendi birikimlerini de katarak yeni bir tarz geliştirdiler. Bana kalırsa bu yüksek medeniyeti oluşturmayı başarmalarının en önemli sebebi İbni Rüşd gibi filozoflar yetiştirmeyi becermeleriydi. Bütün ilimlerin anası felsefedir. Felsefe bilgeliğin arkadaşıdır. Felsefe insana sorgulamayı öğretir. “Akıl etmeyi” öğretir. Kur’an’da birçok yerde “akıl etmez misiniz” der. Akıl, Allah’ın verdiği en önemli nimettir. Aklı olmayanın dini sorumluluğu bile yoktur. O yüzden İbni Rüşd’e göre Felsefe öğrenmek farzdır. Çünkü az buçuk felsefeyle meşgul olan insanın, sorgulama mekanizması işlemeye başlar. Bağnazlıktan, putperestlikten kurtulur. Her şeyin sebebini sorar, daha farklı düşünmeye başlar, alternatif üretir… Felsefe WARUM? (Almanca Neden?) sorusunun cevabını arar hep. 

Endülüs, İbn Meserre, İbn Hazm, İbn Bacde, İbn Tufeyl, İbn Meymun, İbn Arabi, Ziryab gibi muhteşem dimağlar yetiştirdi. 

Peki neden İslam alemi bugün sefil bir halde? Dünyanın başına bela, terörle anılan, hiçbir değer üretemeyen bir durumda, Kırılma nerde başladı? Birçok uzmana göre İslam Düşünce dünyasına ölümcül darbeyi Gazali vurdu. Gazali bütün felsefeyi Aristo’nun Varlık Felsefesiyle eş tuttu. Ona göre bu felsefecileri kitapları yasaklanmalı, yakılmalıydı. Nasıl ki yılan oynatıcısı bir adam, mesleğini küçük çocuğunun yanında yapmamalı. Çünkü yılan çocuğu ısırabilir. Öyle de felsefe avam kesimi için aynı şekilde tehlikelidir. İbni Rüşdü eleştirir, “Felsefecilerin Tutarsızlığı” diye kitap yazdı. İbni Rüşd buna “Tutarsızlığın Tutarsızlığı” isimli kitabıyla cevap verdi. Gazali elbette muhteşem bir insan, harika bir alim, pek çok kişiye göre de devrinin müceddidir. Ama felsefe konusundaki bu tutumu nedeniyle ciddi biçimde eleştirilmektedir. Sadece felsefe konusunda değil tabi. Mesele baş yapıtı Ihyay-i Ulumu Din kitabında öyle ifadeler vardır ki, bugün söylense küçük çocuklar bile güler. Bütün saygımızla birlikte, devrinin büyük alimlerinin günümüze verebileceği çok az şey vardır. 

Nuri Turan
Twitter: @NuriTur07525819 
author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

5 Yorumlar

  1. İbni Rüşd Gazali den sonra yasamis biridir. Gazalinin onu elestirmesi mumkun degil... El Hamra gözünüzle birlikte aklınızı da kamaştırmış galiba...:) Gazaliyle alakalı beylik laflara gerek yok... Birini sevmek diğerinin aleyhinde olmayı gerektirmez... Editörlerin daha dikkatli olması gerekir herhalde... Affola...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet ibn-sina ya gazali gazaliye ibn rüşd yazıyor eleştiriyi

      Sil
    2. ama insanlar gazalilere inanıyor. çünkü otoritenin, sultanın gazalilere ihtiyacı var. ibni rüşdlere değil.

      Sil
  2. https://plato.stanford.edu/entries/al-ghazali/

    Stanford Encyclopedia of Philosophy'den Gazali maddesi. Altındaki bibliyografyada Gazaliyle ilgili pek çok kitap ve makale ismi var. Pek çoğu oldukça yeni. Batılılar dedi diye değerli olacak değil ama Batı üniversitelerinde bile hala bu kadar dikkat çeken bir düşünür için devrinin alimi bugüne vereceği çok şey yok demek fazla yüzeysel bir bakış. Skolastik zihniyetle üstad Gazali demiş bize laf düşmez demekle Gazali den alınacak bir şey yok demek arasında da yerler var. Bu arada Müslümanların tüm düşünce sorunlarını Gazaliye yüklemek de Oryentalistlerin başlattığı bir söylem.

    YanıtlaSil
  3. Bu arada 11.yyda yaşamış bir düşünürün kitaplarından bir iki şey bulup bunlara çocuklar bile güler demek de fazla basit bir yaklaşım. Muhtemelen her düşünür için söylenebilir bunlar. Aristo'da Plato'da da var bunlar. Ama bazı söyledikleri de bugün hala geçerli. Hatta modern filozoflar için de söylenebilir bunlar farklı şekilde. Heidegger Nazilere destek verdi, Sartre Stalinciydi. Bu konularda yanıldılar diye söyledikleri herşeyi yanlış mı sayalım. En azından Gazali'nin 11.yyda yaşamak gibi bir mazereti vardı.

    YanıtlaSil