Header Ads Widget

test banner

Devlet Gerçekten Arkamızda Mı ?

Uzun bir aradan sonra tekrardan bilgisayarın başına oturup birkaç şey karalamak nasip oldu. Uzunca bir süredir yazmak istiyordum fakat konu olarak ne yazacağımı bulamıyordum. Biraz daha kafa yorunca aslında bu olayların en başında üzerinde konuşulması gereken konu olduğunu düşündüğüm bir şey aklıma geldi. FETÖ konusunda devlet gerçekten mağdurların arkasında mı? Bu yazımızda FETÖ ile alakalı bir şekilde ilişkide bulunmuş şahısların gözünden gerçekleşen olaylara bakıp, biraz empati biraz da naçizane olumlu ya da olumsuz yorumlarımı sizlere aktarmaya çalışacağım. 

Bildiğiniz üzere 15 Temmuz 2016 tarihinden beri istisnasız her gün FETÖ/PDY (adli evraklarda geçen ifade) kapsamında operasyonlar düzenleniyor. Sebeplerini artık 2-3 yaşındaki çocuklar da bildiğinden tekrar tekrar yazmaya gerek yok, fakat en önemlisi ByLock uygulaması. Ben burada ByLock’un ya da bir başka gözaltı nedeninin gerçekten neden mi olup olmadığını tartışmayacağım, sadece özellikle bu konudan muzdarip olan insanların penceresinden olaylara bakıp yorumlarda bulunmaya çalışacağım. 

Devlet darbe sonrası kim ne derse desin yapması gerekeni yapmaya çalıştı. İlk olarak, darbeyi gerçekleştireni eski adıyla “Hizmet Hareketi” ilk yeni adıyla “Paralel Devlet Yapılanması PDY” ve en son da “Fethullahçı Terör Örgütü FETÖ” denilen oluşum olarak açıkladı ve zaten 2016 senesinde MGK’da hali hazırda terör örgütü olarak ilan edilen oluşum (Farklı bir yoruma göre burada kastedilen paralel devlet yapılanması KCK) bu açıdan bakıldığında tamamen azılı bir terör örgütü haline büründü. İlk iş olarak darbeyi yapan asker kanadındaki kişiler gözaltına alındı, akabinde hakimler ve savcılar ihraç edildi tutuklandı, sonra malumunuz KHK’larla devlet memuru görevinde olan insanlar ihraç edildi ve tutuklandı, sonra da diğer özel sektördeki kurumlarda çalışan insanlar aynı şeyleri yaşadı. 

Bu hususta devletin yaptığı en büyük yanlış herkesi aynı torbaya koyup ona göre muamele edilmesiydi. Yani direkt olarak darbede aktif rol almış biriyle, öğrenci evinde kalıp abilik ablalık yapan ByLock yüklemiş gençler aynı kefeye konuldu. Bu da inanılmaz derecede mağduriyetlerin ortaya çıkmasına neden oldu. Zaten yazının başlığının seçilmesindeki tek faktör de bu idi. 

ByLock’tan gözaltılar ve tutuklamalar başlayınca, o ara henüz tutuklanmamış “büyük” abiler, ulaşabildikleri gariban gençlere “bir şey olursa kesinlikle inkâr edin, kullanmadım diye söyleyin, bilmiyorum vs.” tarzı tavsiye görünümlü yukarıdan geldiği söylenen emirler yağdırdı. Nedeni basitti, yanlış hatırlamıyorsam ilk bu alım furyasında, “üç kişinin ismini ver salalım” diyorlar diye bir furya çıkmıştı. Bunun duyulmasında sonra “bu sonuna kadar inkâr” stratejisi geliştirildi ve tecrübe edildiği üzere yine rezalet bir stratejiydi. Hatta benim düşünceme göre bu inkâr stratejisi olmasaydı şu an bu denli mağduriyetlerin yaşanmama ihtimali çok yüksekti. 

Devlet her şeyin üstündedir ve yaptıkları sorgulanmaz diyen devletçi bir insan olmadım hiçbir zaman ama devlet yapıyorsa bir bildiği vardır diye düşünüyordum. Ta ki yukarıda bahsettiğim, insanları aynı kefeye koyma olayını görünceye kadar. Şu an ki mevcut durumda, devletin intikam duygusuyla kim var kim yok aldığını hiç kimse inkâr edemez. Yani şöyle söyleyeyim, bu ByLock uygulamasının çıktığı 2014 senesinde doğmuş bir çocuğun üzerine meşhur sinyal karışıklığından ByLock çıkmış olsaydı, çocuk belki 3-4 yaşlarında polisler tarafından gözaltına alınmaya gelinirdi. Bunun yaşlı amca ve pazarcı teyze gibi gerçekleşen durumları olduğunu da biliyoruz. Yani devletin öncelikle bu karışıklığı ya en başta yapmaması ya da olaylar bu kadar sarmal olmadan müdahale etmesi tabiri caizse ayar çekmesi gerekiyordu. Ama olmadı iş işten geçti ve şu anki bulunduğumuz durumda ByLock ile alakalı herhangi bir sinyal, CGNAT, vs. varsa gözünün yaşına bakılmadan alındı ve hala her gün almalar devam ediyor. 

Bu konuyla alakalı samimi olmak da fayda var. 15 Temmuz 2016 tarihinden sonra, ilk bu ByLock gözaltı haberleri çıktığında, devlet bütün basın ve medya gücüyle ByLock’u korkunç ötesi süper gizli bir program olarak halka sununca, belki gerçekten gözaltına alınmaya gerek olmadan savcılığa kendi gidip bildiklerini anlatmak isteyen binlerce insanın çaresizce ortada kalıp, her gün gözaltına alınmayı bekleyen tiplere dönüşmesi sağlandı. Üstüne bir de 6 yıl 3 ay gibi neredeyse sabit olarak verilen ceza haberleri de çıkmaya başlayınca resmen devlet kendi vatandaşlarını kaçmaya ve saklanmaya teşvik etmiş oldu. Öyle bir noktaya gelinmişti ki, biri ByLock kullandığını kabul etse de etmese de her şekilde hapis cezasına çarptırılıyordu. Yurtdışı yasağı zaten ilk olarak herkese uygulandığından insanların çok basit bir şekilde hayatı kararıyordu ve hala kararmaya devam ediyor. 

İşte burada devletin gerçek amacının FETÖ/PDY sorununu çözmek değil, tamamen intikam olduğu çıkarımını yaparsak yanlış yapmış sayılmayız. Sadece devlet değil, Ergenekon ve Balyoz davalarından dolayı cemaate düşman olan herkesin tek sebebi intikam duygusu. Yoksa devlet de o sol kesim de biliyor herkesin suçlu olmadığını fakat intikam duygusu insanları o kadar kör ediyor ki şu an içinde bulunduğumuz durum ortaya çıkmış oluyor. 

Ne kadar gözü dönmüş olursanız olun, evlerde kalmaya yeni başlamış bir çocuğa 21 yaşında ByLock indirdiği için 6 yıl 3 ay vermek neresinden bakarsanız bakın akla ve vicdana sığmamaktadır. Belki çocuğun cemaat geçmişi 2-3 yılı bile geçmemiştir fakat 6 yıl 3 ay gibi korkunç sayılabilecek bir hapis cezası vermek intikamdan öte bir şey değildir. 

Aynı şekilde her ne kadar son zamanlarda azalmış olsa da Meriç nehrinden ülkeyi terk ederken boğulan aileler ve çocukları haberlerinde de aynı gözü dönmüşlük mevcut. Ekşi sözlük ve Twitter gibi sosyal medya sitelerinden birinde görmüştüm sanırım, cümle aşağı yukarı şu şekildeydi; “Ne zaman Meriç nehrinde boğulan aile ya da çocuk haberleri görürseniz aklınıza hapiste kumpas mağduru ölüme terk edilen Kuddisi Okkır aklınıza gelsin, kininizi diri tutun.” şu cümleyi kuran biri sizce gerçekten normal bir kafa yapısına mı sahiptir? Kumpas davalarını yapan ve o davaların savcısıyım diyen kişiler rahat rahat hayatlarını yaşarken, konuyla belki de hatta belki değil hiç alakası olmayan insanların kendilerini bir şekilde kurtarma çabası gösterirken ölmelerinin kininizi diri tutmakla ne alakası var. 

Aslında devlet de asıl alması gerekenlerin çoğunun kaçtığını biliyor. Ama işte o intikam duygusu yüzünden kimsenin gözünün yaşına bakmıyor. Hastaymış, hamileymiş, yeni evlenmişmiş, ölüm döşeğindeymiş vs. devletin özellikle de savcılarımızın umurlarında değil. 

Ama bu konuya ara verip ayrı bir parantez açmak istiyorum. ByLock ya da şu an suç sayılan herhangi bir şeyi olan bir kimse alınacağını bile bile evlenmeye çalışması ya da çocuk yapması düpedüz aptallıktır. Tamam hayata devam etmek şart ama bu hayat normal bir hayat değil. Bu düşünceler sadece kendisini değil kendisi dahil en az 2-3 kişiyi etkilediğinden bu konuda gerekli fedakarlıkların yapılması gerekiyor. Yeni yeni mağduriyetler kimsenin bir işine yaramıyor. Biraz yukarıda dediğim gibi, adamlar nehirde ölen bebeklere acımıyor da senin yeni evlenmene ya da hamile olmana mı acıyacaklar? Bu konuda biraz kendinizi bir kenara çekip düşünün, iç muhasebenizi yapın. 

Devlet eğer bu durumu düzeltmek istiyorsa önünde yapması gereken iki yol var. Birincisi, ByLock ile alakalı “indiren herkes teröristtir.” düşüncesini önce yumuşatıp sonra yok etmek, davalarda içeriğe göre yargılamak ve sabit olarak verilen 6 yıl 3 ay gibi korkunç süreye ayar çekmek. Biraz komik bir cümle olacak ama, gerçekten pişman olan insanların bu pişman olmalarına pişman olmamalarını sağlamak. Birkaç kişi var gerçekten pişman olup bildiklerini kendiliğinden gidip anlatan ve bunların hepsi yine içeride. Bu durumların düzeltilmesi şart. 

İkinci yol ise, her ne kadar insanların buna umut bağlamasını doğru bulmasam da “Af” mevzusu. FETÖ/PDY’nin üst kademesi hariç bütün herkese af çıkartmak. Tabi bu aftan yararlananların devlete tazminat davası açmasını da engellemek. Evet belki 3 yılını hapiste geçiren türlü türlü acılar çeken bir sürü insan var ama devlet bu tazminat yükünü şu durumda kaldıramaz. Ki zaten af olayından sonra insanların parayı düşüneceğini hiç sanmıyorum. Özgürlük ve kafa rahatlığı olduktan sonra kimsenin tazminat peşine düşeceğini sanmam. Bu af mevzusu gerçekten ülkede büyük bir infial uyandırabilir. Ama hali hazırda basın ve medyanın tümünü elinde tutan devlet bu konu için de nasıl ByLock’u halkın gözünde öcüleştirdiyse, af konusunda da halkı rahatlıkla kabullendirebilir. 

Hiçbir suçu olmayan, konulardan bir haber, sadece öğrenci yetiştiren, bunların hükümetle arası iyi sıkıntı olmaz diye düşünüp bağış yapan vs. tarzı bir sürü insan şu an ya soruşturma geçiriyor ya da hapiste bulunuyor. Artık devlet büyüklüğünü gösterip, bu durumu çözmeli. Biz de ülke olarak bu durum çözüldükten sonra önümüze bakıp gelişmeye devam etmeliyiz. Yoksa bu şekilde gidersek her 30-40 yılda bir darbe sonrası mağduriyet, kaçaklar, af vs. derken yerimizde sayıp dururuz. 

Beyoğlu
author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

4 Yorumlar

  1. Katılıyorum aynı fikirdeyim,devlet intikam almaz.adaletli olsun bu bize yeter.

    YanıtlaSil
  2. Peki devlet kişlerin mahrum kaldığı maaşlarını da vermemeli sizce? Çünkü bizim yerimize zaten birilerini devlet işe aldı ve onlara maaş ödüyor. O zaman biz alamadığımız maaşları da bence feragat edelim çünkü onlar da devlete ciddi anlam da külfet. Sayın yazar Hazine Bakanlığı avukatı falan mısınız yoksa?

    YanıtlaSil
  3. FETÖ mensupları için af çıkarılırsa, affa uğrayanların tazminat hakkı olmuyor. Tutuklu kaldıkları süreler için tazminat isteyemeyecekleri gibi, göreve iade olsalar bile geçmiş dönem maaşlarını alamıyorlar. Beraat ve KYOK(takipsizlik) almış kişiler ise göreve iade edilirse geçmiş dönem maaşlarını, ek ders ücretlerini, nöbet ücretlerini hatta bankaların ödediği promosyon ücretlerini bile alıyorlar. Hukuka aykırı ihraç kararı nedeniyle bir zarara uğradılarsa bu zararlarını isteyemiyorlar. Tutuklu kaldıkları süreler için, haksız koruma tedbiri nedeniyle tazminat(CMK 141 md.) alabiliyorlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Genel affın geçmişe değil sadece geleceğe sirayet edeceğine dair yüksek mahkeme içtihatları istikrarlıdır. Örneğin Anayasa Mahkemesinin 21.02.1968 tarih Esas 1966/27 Karar 1968/8 sayılı kararında belirtildiği üzere; Genel af yasalarının, kapsadıkları eylemlerin sanık veya hükümlülerin masum olduklarını belirten bir yönü yoktur. Herhangi bir sanığın suç teşkil eden eylemi genel af yoluyla ortadan kaldırılamaz ve olaylar varlıklarını sürdürürler. Bu nedenle AF; beraat ve takipsizlikte olduğu gibi geçmişe etki sonuç doğurmaz, etkisi gelecekle sınırlı kalmaktadır.

      Sil