Toplumun desteği ve teveccühleriyle her geçen gün daha da büyüyen hizmet hareketinin karar vericilerinin; maalesef 3 yıl önce büyük bir ihanete karışma talihsizliğinde bulunduklarına şahit olduk.
3. yılını
devirdiğimiz hadiseye şimdilerde baktığımızda, cemaatin darbe hadisesine fiili
olarak karıştığı açık ve net olarak ortaya konmuş durumda. Açık ve net olan bir
mesele daha var ki cemaatin karıştığı bu gayri meşru hadiseden “cemaatin karar
vericileri” dışında kimsenin haberi yoktu. Mantıken de olmaması lazımdı, zira
böyle bir hadiseye hiçbir hizmet müntesibinin karışmayacağını ve onay
vermeyeceğini karar vericiler de biliyor olmalıydı ki sessiz sedasız hareket
ettiler. Eğer ki müntesipler bu durumu biliyor olsaydı tereddüde düşmeden,
devletin ve hükümetin yanında pozisyon alacaklardı.
“İnsanlardaki
önyargıyı parçalamak, benim atomu parçalamamdan çok daha zordur.” cümlesiyle
mutlaka bir kez de olsa karşılaşmışızdır. Bense bu cümleyi “Cemaati kimin yönettiğini bulmak, atomu parçalamaktan daha zordur” olarak
değiştirdim. Yaklaşık 30 yıllık hizmet mazisine sahip biri olarak inanın
cemaati kimin yönettiğine dair sahip olduğum fikirler darmadağın oldu.
Bu meşruluktan uzak
hadiseye cemaati kim / kimler karıştırdı hala belli değil. İlk zamanlar da bu
sorunun zihnimi çok meşgul ettiğini hatırlıyorum. Ne Gülen’den ne de yakın
çevresinden mantıklı cevaplar gelmiyordu. Zamanla problemin şekli zihnimde
şekil değiştirmeye başladı. Darbeye karışma emrini veren / verenlerden, daha
önemli olan bir husus dikkatimi çekti. Hizmet
hareketi ne türden kirli işlerin içine girdi de böylesi bir hadiseye
karışabilecek kıvama geldi. O gün bugündür de emri kimin / kimlerin verdiği
çok da umurumda değil. Önemli olan husus; yüzbinlerin mesuliyetlerini
omuzlarında taşıyan başta Gülen ve ekibinin bulaşmış oldukları sorumsuzluklardı.
Benim için darbeyi kimin yaptığı, nasıl tasarladığının bir önemi artık yok.
Benim için asıl kısım:
1. Hizmet hareketi bu
noktaya nasıl ve kim tarafından taşındı?
2. Hizmet hareketini bu
pisliğe bulaştıranlar günün birinde hukuk karşısında hesap verecekler mi?
3. Hizmet hareketi
içerisindeki hainler kim?
Gülen’in bu sorulara
cevap verebilecek kişilerden biri olduğunu düşünüyorum. Temmuz hadisesine
katılma kararını kimin ya da kimlerin onay verdiğine dair bilgisinin
olduğuna da kamuoyunu aydınlatma adına tevillerle, kelime oyunları
ile cevap vermesinden ve bir şeylerin üzerini örtme çabasından açıkça anlamak
mümkün.
Gülen’in darbeyi
planlama ve yapma emrini kesinlikle şahsının verdiğini düşünmemekle birlikte
darbenin olacağından kesinlikle haberdar olduğu kanaatine sahibim. Kendisi
Stockholm Center for Freedom'e verdiği Röportajda “Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın
uzun zamandır bir darbe hazırlığı içerisinde olduğunu, buna matuf ciddi çalışmalar
yaptığını” belirtiyor. (Link) Sadece kendisinin
değil sosyal medyayı etkin kullanan belli başlı mollaların da darbeden haftalar
önce “önümüzdeki 10 gün çok dua edin”, “önümüzdeki 5 gün duayı çok yapalım”
gibi tweetlerinden, darbeden haberleri oldukları net bir şekilde
görülüyor. Sonradan; attıkları tweetleri silip, hesaplarını aç kapa
ile delillerden arındırsalar da bizler bunları gördük.
Gülen’i çevreleyen
klik 15 Temmuz hadisesinin çok öncesinden; cemaat tabanına mollalar aracılığı
ile yaptığı gibi Gülen’e de “TSK içindeki sol grupların her an
darbe yapabilecekleri” şeklinde bir algıya tabi tutmuşlar ve bunu da
başarmışlardı. Yani Gülen’e ve tabana karşı yapılan psikolojik hareket başarılı
olmuştu.
Darbeye cemaati
karıştıran, Pennsylvania'da ikamet eden klik üzerine düşen vazifeyi son derece
başarılı bir şekilde yerine getirmişti. Anlaşma gereği sorumluluğu yerine
getirme sırası ise hükümetteydi.
Hükümetin anlaşmadan
doğan sorumluluğu ise; Gülen’i Türkiye’ye getirmekti. Çünkü Gülen yok iken
cemaati yönetecek birilerine ihtiyaç olacaktı. Bu doğrultuda; bu klik ’in
tasmasını elinde tutan irade, Trump’ın bürokratı
olan Flynn ile Gülen'i Türkiye’ye kaçırma planları için masaya oturdu.
Ancak amaçlarında başarıya ulaşamadılar.
Gülen’i Türkiye’ye
kaçırma planı gerçekleşmiş olsaydı, cemaat tabanına yapılacak açıklamalar bile
hazırdı. “Muhterem Hocaefendiyi başka bir ülkeye ikamet için
götürdüğümüz sırada Türk Hükümeti tarafından gerçekleştirilen çirkin bir
operasyon ile Muhterem Hocamız maalesef Türk Hükümetince esir alınmıştır.”
Hatırlarsanız havuz medyası aracılığı ile Gülen’in Kanada veya Brezilya’ya
taşınacağı haberleri servis edilmişti.
Sonuç olarak darbe
eylemine karşı durmak yerine, emir komuta içerisinde destek vermek eylemine
ister kendisi isterse tayin ettiği heyet karar vermiş olsun, şu gerçek
değişmiyor. Gülen sessiz kalmaya devam ederekten:
· Yüzbinlerce insanın
mağduriyetine sebep olan bir avuç (üstadın ifadesi ile) ahmak-ul humakadan tahammuk etmiş
güç sarhoşu ahmakın, geleceklerini, onur, haysiyet ve şereflerini;
Türkiye’de mağdur edilen insanların geleceklerinden, onur, haysiyet ve
şereflerinden daha önemli görüyor, izlenimini veriyor.
Gülen’in içinde
bulunduğumuz süreci netice veren hadiselerde asli kusuru olduğu kanaatini
taşıyor ve ona ait iki alıntı ile bu kısmı bitiriyorum.
“Hakk-aşina bir
kumandan gibi birliğindeki sarsıntıyı nefsinden bilir, bin tövbe eder.”
(H.Çiçekleri)
“Yüz tecrübeyle
sabittir ki, hangi seviyede olursa olsun başta bulunan kişinin bir saatlik
gafleti, ekseriya cemaatin bir yanında herhangi bir arızaya sebebiyet verir ki
bu da onun tokatlanması demektir.” (Fasıldan Fasıla 1)
Hizmete Yön Veren Muktedirler
Temmuz hadisesi,
hizmete yön veren karar vericilerin ilim ve marifetten yoksun oluşlarının en
büyük göstergesiydi. Bu insanlar çok zeki ve akıllı olmalarına, hizmete belirli
mesafeler kat ettirmelerine rağmen zamanla duygu ve muhakemede, fıtratın gereği
olarak ihtiyarladılar. Zamanın şart ve ihtiyaçlarına göre sistemi de kendi
zihinlerini de güncellemediler.
Gülen’in, Prizma 2
adlı kitabında 2001’de kaleme aldığı bir ifadeye burada yer vermek isabetli
olacak sanıyorum.
Kendisi diyor ki:
“Şimdi de bazıları, bu çok ağır, çok büyük davanın, bugünkü kadrolarla daha
ileriye götürülemeyeceği endişesi ve gerekli performansın gösterilememesi
açısından, hususiyle gelecekte zuhur edebilecek hadiseleri şimdiden hissederek
çok rahatsız olmaktalar.” (Gülen her ne kadar 3. çoğul şahıs kullansa
da kastettiği kendisinden başkası değil.)
Gülen’in, kadrolarda
sıkıntı olduğunu fark etmesine rağmen, liderlikten doğan sorumluluklarını
yerine getirmediğini; hala bu insanları dizinin dibinde oturtmasından
anlıyoruz. Gülen ile yakınında bulundurduğu insanlar arasında nasıl bir ilişki
var anlayabilmiş değilim.
İlahiyat tabanlı bu
grup, zamanında talebeleri olan ve şimdilerde her biri alanında söz sahibi
olmuş çağın gereksinimlerini bilen, ilim ve fikir insanlarına söz hakkı vermeyi
uygun görmediler.
Hizmetin öz evlatları
olan ilim ve fikir insanlarına biraz olsun söz hakkı verilmiş olsaydı her şey
daha farklı olurdu kanaatindeyim.
Akademisyenlerin
fikirleri alınaraktan bir sistem güncellemesine gidilebilseydi; hizmetin ilim
ve marifet kanadı daha fonksiyonel bir hale getirilmiş olacaktı. Ancak Gülen’in
de içinde bulunduğu muktedirlerin buna çok imkân vermediklerini biliyoruz.
Muktedirlerin bu tavrı hizmet hareketinin kemale erme yolunda ilerlemesine
ciddi engel teşkil etti. Hizmet hareketi gibi eğitimli bir kitle, zamanın
önünde gitmesi gerekirken maalesef zamanın gerisinde kaldı.
Dünyayı yakından
tanıma imkânı bulmuş ilim insanlarından faydalanmayı uygun görmeyen
muktedirler; kendilerini bugünlere getiren akıl ve mantıklarına güvenerek
hareket ettiler. Sonrasında ne mi oldu? Her şey ortada... İlimden ve marifetten
nasibini almamış akıl ne işe yarar. Çağın gerektirdiği gibi düşünemeyen akıl,
istediği kadar deha seviyesinde olsun; mantıklı bir karar verebilir mi? Ya da
verdiği kararlarda ne kadar isabetli olur?
Düşünmenizi rica
ediyorum; şimdilerde beş para etmez hizmet trollerince hakaretlere maruz
bırakılan akademisyenlere zamanında biraz olsun söz hakkı verilseydi bu kadar
mağduriyet yaşanır mıydı?
Hizmet hareketi
içerisinde ilmi ve marifeti temsil eden kısım olarak gördüğüm akademisyenlere
zamanında söz hakkı verilseydi; bylock, sendika ve bankaya para yatırma
gibi kararlar çıkmayacağı gibi Temmuz hadisesini netice verecek eylemler çok
önceden fark edilir ve o lanet olay hiçbir zaman olmayabilirdi.
Yeri gelmişken dikkatimi
çeken bir meseleyi de sizlerle paylaşmak isterim. Gülen’in tefsir
çalışmalarında, ayetlerin pozitif ilimlere bakan yönlerini kayda girmek adına
alanında uzman kişilerin de bu çalışmalarda dolaylı ya da doğrudan yer aldığını
duyuyorduk.
Gülen’in tefsir
heyetinde yer verdiği, fikirlerini dikkate aldığı uzmanlara, istişare
meclisinde neden yer vermediğini ciddi anlamda merak ediyorum. Hizmete yön
tayin eden muktedirler heyetinin içerisinde sosyal bilimciler, hukukçular,
emekli bürokratlar da olsaydı ne zararı olabilirdi. Gülen neden bu yönde
adımlar atmadı anlamak mümkün değil.
Düşünmenizi rica
edeceğim, sosyal bilimcinin, hukukçunun, bürokrat vs. uzman kişilerin bulunduğu
bir heyetten;
1. Cemaatin gayri
meşruluğuna delil oluşturacak kripto uygulamalara izin çıkar mıydı?
2. MEB bünyesindeki
cemaat müntesiplerinin tespitine yönelik, kapatılan sendikayı tekrardan açma ve
emirle oraya üye etme ahmaklığına izin verilir miydi? Verilebilecek daha birçok
örneği okuyanların berrak zihinlerine havale ediyorum.
İklimimizde yetişsin
ya da yetişmesin bu harekete değer veren insanlara yapılan muamelede hala bir
değişiklik yok. Yarınlar da bugünlerimiz gibi olmasın; evlatlarımız bizlerin
yaşadıkları problemlere maruz kalmasın niyetiyle yaptıkları çalışmalar ve
tavsiyeler maalesef dikkate alınmıyor, alınmadığı gibi bir de bu insanlar linç
ediliyor. Ne kadar acı değil mi?
Aklı başında
insanların uzaklaştırıldığı bir hareket var artık karşımızda. Geleceğin dünyasında medenilere galebe ikna
iledir diyerek aklı, ilmi ve mantığı ön plana
çıkaran Üstad hazretlerinin tavsiyelerini dikkate almayan bir kitle
var artık. Allah aşkına sorarım sizlere, eleştirilere ve cevap bekleyen
sorulara; ihanet, hainlik, münafıklık muhtevalı cevaplarla mukabelede
bulunanlar, dünya insanlarına neyi, nasıl anlatacaklar. Gülen’in ifadesi ile
üç- beş hempanızla kendiniz çalar, kendiniz oynarsınız.
Cemaate yön veren
muktedirlerin, Temmuz hadisesi sonrası tabana yönelik algılarında da başarıya
ulaştıklarını alenen görmekteyiz. Doğru sorular ile hizmet hareketini gayri
meşruluklar yoluna yönlendirenlerin kimliklerinin deşifre olmasının önüne
geçmek isteyen bu muktedirler, tek elden çıktığı aşikâr dataları tabana
başarıyla yaydılar. Başarıyla yaydılar diyorum, çünkü görüyorum ki;
arkadaşların çoğu hala mağduriyetlerine sebep olan “yanlışları, hataları”
araştırmak yerine “bunu bize kim/kimler yaptı” paranoyası üzerinden komplolar
kurmakla meşguller.
Bizlere bu
mağduriyetleri yaşatan / yaşatanlar:
1. Kurmuş olduğu
sistemi, eserlerinde yer verdiği hakikatlere göre dizayn etmeyen Gülen’dir.
2. Etrafına topladığı ve
söz sahibi konumuna getirdiği insanların üzerinde hâkimiyetini kaybeden,
kendisine ve müntesiplerine derin acılar yaşatan Gülen’dir.
3. En büyük suç ise
bizlerin olsa gerek. Muktedirlerin yapmamızı istedikleri her şeyi körü körüne
itaat ederekten kabul ettik.
4. Kur’an ve sünnet
üzerine hareket ettiğini iddia ettiğimiz hizmet hareketinin, muktedirleri
tarafından verilen vazifeleri, Kur’an ve sünnete uygun olup
olmadığını kontrol etmeden yapmaya kalktık.
Malum ciddi bir kitle
tarafından mehdi, mesih, kutb-u azam olarak kabul ettikleri Gülen’in
ifadelerini okur ve biraz olsun olay ve hadiseleri akıl ve mantık ile tekrardan
değerlendirirlerse, söz sahibi muktedirlerin çirkin oyunlarına alet olmaktan
kendilerini ve ailelerini kurtarabilirler.
Gülen Prizma 1’de
aşağıdaki ifadelere yer veriyor.
Her şeyi Allah’ın
yaptığı bellidir. Kimse, başka türlü düşüncelerle, vehimlerle ve ileriye
dönük beklentilerle bu işi bulandırmamalı ve sû-i ihtiyariyle bunca neticeyi
berbat etmemelidir. Şimdilerde bizim onu bulandırmamızla ne bugün ne
de yarın kullanılamayacak hâle de gelebilir. Bu noktada
oturup murâkabe ve muhâsebe yapmalı, kendimizi mutlaka kontrol
etmeliyiz.
-Adnan
Salih
Çok ciddi iddialarınız var.
YanıtlaSilGülenin yanındaki bir grubun ona ihanet ettiğini, cemaati tuzağa düşürüp darbeye karıştırdığını ve Erdoğanla anlaştığını iddia ediyorsunuz.
Bunların delili varsa lütfen gösterin, yoksa yazdıklarınız birçok boş senaryo gibi boş bir algı operasyonu demektir.
Sanki cemaati ve Güleni aklamak için yazılmış bir senaryo gibi, öyle bir senayo ki Güleni çift taraflı mağdur gösteriyor. Cemaat ve Gülen aklanıyor.
Lütfen somut delilleri gösterebilir misiniz?
Dostum yazarın diğer yazılarına bakarsan Gülen'i asla aklamadığını görürsün, darbeden haberi olmayabilir demesi Gülen'i sadece darbeden aklar ama tek suçu bu değil ki. Darbeden sonra niye çıkıp bir şey demedi? Sonra niye sessiz kaldı? Yazar bu konulara girecektir tahminim zaten yazı serisi bu ama bir önceki serisinde zaten Gülen'i suçluyordu liderlik açısından.
SilGüzel yazı emeğinize sağlık. Böyle düşünmediğinizi önceki yazılarınızdan anlayabiliyorum fakat bu yazıyı okuyunca sanki hocanın bir süre işleri iyi idare ettiği ama
YanıtlaSildarbe sürecinde çok yanlış karar verdiği anlamı çıkmış gibi. Kendi düşüncemi paylaşmak isterim:
Cemaatin hücre tipi yapılanması, yapılan illegal faaliyetlerin gizli kalması yani şeffaf olmaması nedenli
cemaat tabanı tarafından bu faaliyetlerin varlığı ve ölçeği kestirilemedi.
Hayatı boyunca hüsn-ü zan etmeye alışmış insanların, ellerinde doğru düzgün veri olmadan,
ömürlerini harcadıkları bir "dava!ya" karşı tamamen olumsuz düşünmelerini beklemek,
empati yapamamak ve sosyolojik bir vakayı üstün körü düşünmek olur kanaatimce.
Son 3-5 senedir yaşanan mağduriyetlerin ardından bu platform gibi bazı mecralarda
cemaat geçmişi olan fertlerin samimi ve açık yüreklilikle, yaşadıklarını paylaşmasıyla
cemaatin kirli yanlarının bir kısmı görülebilir, tartışılabilir ve üzerinde kafa yorulabilir hale geldi.
Bir dönem, cemaatin iyi amaçlarla yola çıktığını ama zaman içerisinde güç sarhoşluğu ve keyfiyetin azalması gibi nedenlerle yozlaştığını düşünmüştüm.
Fakat az önce belirttiğim paylaşımlar ve öncesinde bizzat şahit olduğum vakaları düşününce şimdiki düşüncem, aslında cemaatin sonradan değil kuruluşundan itibaren
son derece tehlikeli hedeflere ulaşmak gayesiyle planlandığı yönünde. "bireylerin iyi/imanlı birer insan olmaları" gayesinin çok ötesinde
bir şeriat düzeni getirme amacının hedeflendiğini düşünüyorum. Neden böyle düşünüyorum?
Bakınız askeriye, mülkiye, adliye, emniyet gibi kurumlara insan yerleştirme faaliyetleri en az 30 yıldır var.
Buralarda yapılan illegal faaliyetlerin, itiraflara bakılınca en az 10 yıldır var olduğu belli.
Bilişim ve haberleşme konusunda tüm TRdeki insanların verilerinin maliye, adliye, nüfus veri tabanı sistemlerinden ele geçirildiğini biliyorum.
Bu kurumlarda çalışan insaları töhmet altında bırakmak istemem, ilgili kurumlarda çalışan birer yetenekli ve yetkili dingil bunun için yeterlidir.
Soru çalma faaliyetlerinin yıllardır olduğu da itiraflarla sabit.
HSYK'daki dengeler için alenen referandumda ölüler bile kalksın evet oyu versin dendi, millet topyekün organize edildi.
Bu faaliyetlerle devletin kritik kurumlarına yerleşerek söz sahibi olma, güç elde etme gayesi açık.
Okunmayacağı, resmen israf olacağı bilinmesine rağmen bir kişinin 10 kere Zaman, Sızıntı abonesi yapılması.
Tirajı en fazla olan gazete olarak medyada güç elde edildi. STV, zaman, aksiyon derken toplumu yönlendirme/manipüle etme gayesi hedeflendi.
Bu yayınların ergenekon davaları, referandum, gezi olayları sürecinde nasıl hareket ettiği ortada. Toplum mühendisliği yapıldı resmen.
Bütün bu hırs niye sizce? "imanlı bir nesil yetiştirme" gayesinin çok ötesinde bence.
https://www.munferit.net/2019/08/elestirenler-hain-mi-3-suclu-kim.html yazısına çok güzel iki yorum eklemiş değerli bir okuyucu.
Çok beğendim. Siz de okuyunuz efendim. Bu bakış açısının gerekçesini çok güzel ifade etmiş.
-Zrt
Bir cemaat neden bylock vb. yazılıma ihtiyaç duyar, üyeleri bu durumu neden sorgulamaz ayrı mevzuu ama;
YanıtlaSilBylock gibi bir programı yazdıranlar 1- insanları şifrelenmiş olarak bile olsa bir yere toplamanın tehlikeli ve iyi niyetli olamayacağını (binlerce insan sadece yükleme sonucunda bile mağdur oldu) 2-En iyi kripto durumunda bile kripto şifresini ele geçiren kişinin tüm sistemi görebileceğini (Varlığı tesbit edildikten sonra MIT serverları satın aldı ve kesinlikle iyi bir kriptolojisi yoktu: https://www.bbc.com/news/technology-36976693) 3- Zaten genel kullanımda olan programlarla bu işin yapılabileceğini(Whatsapp, telegram vs. karşılıklı şifreleme yapıyor)
gibi mevzuları düşünmediler, bu tereddütler dile getirilmesine rağmen birilerine yazdırdılar...
Kıasacası, bazı 'abiler' kendi düşünceleri dışında kimseyi dinlemediler ve FG'de Türkiye'den soyutlanmış bir şekilde 10-15 kişinin raporuna göre hem cemaati hem de ülkeyi yönetmeyi denedi. İran'a ve İslamcılığa karşı çıkılıyor görünülse de cemaatin hedefi nihai olarak İran'daki sistemin aynısını Türkiye'de de uygulamaktı. Başta ruhani lider olarak FG onun altında siyasi olarak RTE veya başkası... Ama RTE bunu gördü ve halka hesap verenin kendisi olmasına rağmen üzerinde kendine tavsiye/emir veren bir yapıyı kabul etmedi.Doğru olan da buydu. Belki düşmanlığının sebebi daha farklı konularda var ama ikinciliği kabul etmemesi asıl problem.
Darbe konusunda da muhtemelen cemaat bazı yapılarla işbirliği yaparak bu işi kendi eline fazla bulaştırmadan halledeceğini düşündü, belki teklif başkasından belki onlardan çıktı. Ama ittifaktan bazıları bunu önceden RTE'ye haber verdi, RTE'de hem darbecilerin ortaya çıkması hem de cemaati daha iyi kriminalize etmek ve yok etmek için kontrollü bir şekilde izin verdi.
İddialarıma dayanaklarım:
1- İttifak halinde gerçekleşti çünkü darbeden tutuklanan 110'dan fazla general var. Bu kadar general cemaat üyesi olamaz.
2- Üst düzey hariç Cemaat üyesi subaylar darbeye fazla karıştırılmadı çünkü onlara gerek duymadan ittifak sayesinde bu iş halledilecekti ve genç subayların karşı çıkma ihtimali yüksekti.
3- Kontrollü oldu çünkü bu kadar generalle başarısız olmak kolay değil. Ordudaki emir-komutadan dolayı askerler ne olduğunu anlamadan bile darbe yapılabilirdi.
4- Cemaat bu işin içinde çünkü Akıncılar üssünde yakalanan 5 sivilin hepsi FETÖ üyesiydi ve sadece bir hafta öncesinde ABD'ye gitmişlerdi..
Sonuçta, belki de beddua tuttu, ne yazık ki çok masumların canı yandı.
Allah bütün masum ve mazlumların yardımcısı olsun, her türlü taassuptan bizleri kurtarsın.
A. A.