Header Ads Widget

test banner

Eleştirenler Hain Mi ? (1) / Liderin Sorumluluğu

Kişilerin duygu ve düşüncelerini rahatlıkla paylaşabilecekleri bir ortam sağlayan münferit sitesine teşekkür ediyorum.

Şahsım da diğer hareket müntesipleri gibi Pennsylvania muktedirleri ile devletin muktedirleri arasında geçen savaşta mağduriyete uğrayanlardan birisiyim. Ağır bedeller ödedim. Yaşadığım imtihanın, ödediğim ağır bedelin umuma faydası olacağına inansam paylaşmaktan çekinmezdim, ancak bir fayda mülahaza etmediğim için anlatmaya gerek de duymuyorum. 

İsmimi doğal olarak paylaşamayacağım. Hizmet içerisinde, dile getirilen hakikatlerin kıymeti, ifade eden şahsın adına göre belirleniyor olmasını bilmeme rağmen paylaşmayacağım. 

Neden Yazıyorum? 

Her şey sosyal medyaya girmemle başladı. Hizmetin önde görünenlerinin mahlaslı hesaplarından yaptıkları baştan aşağı şirk kokan Gülen güzellemelerini, maaşlı gazetecilerin hizmet güzellemelerini görmek kahretti beni. Gülen zamanında bunu demiş, şunu demiş; vay efendim bu ne basiret ferasetmiş vb. ifadelerle yıllardır yönlendirilen kitleye dönük algı yapmalarını bünyem kaldırmadı. 

Bu nedenle yazmaya karar verdim. Amacım: 

1. Gülen’in bir insan fıtratında yaratılması hasebiyle hata yapabileceğini, yanlış kararlar verebileceğini ve yönlendirilmelere maruz kalacağını müntesip arkadaşlara ifade etmek. 
2. Gülen’den yapacağım alıntıları delil göstererek cemaat tabanına, Gülen’in yaklaşık 25 yıldır hiçbir fonksiyonunu olmadığını, sadece tabanı bir tutma amacıyla kullanıldığını ispat edeceğim. 
Gülen’in eserlerini okurken aldığım ilginç notlar üzerinden şahsi değerlendirmelerim olacak. Gülen'in eserlerinde yer verdiği ifadeler ile kendisinin kurduğu sistemin hatalarına, çelişkilerine, bulaştığı gayri meşruluklara dikkat çekmeye çalışacağım. 

Umut ediyorum, biraz olsun insanlar hadiseleri sorgulama zahmetine girer ve yanlışa yanlış, doğruya doğru deme karakterini kazanabilirler. En önemlisi de belki Gülen’in sahip olduğu bilgi birikimi ve donanıma rağmen insan olduğunu, fıtratı gereği hatalara, yanlışlara, yönlendirmelere açık olduğunu da müntesip arkadaşlara ifade edebilirim ümidi taşıyorum. 

Bir hususu da belirtmek istiyorum. “Hizmet hiç mi iyi bir şey yapmadı” diyen arkadaşlar bilsinler ki; insanlık adına çok çok iyi şeyler yaptı ancak ben o kısmı işlemeyeceğim. Zaten kişi veya grupların iyi şeyler yapmaları veya yapıyor olmaları hiçbir zaman hata işlemeyecekleri anlamına gelmeyeceğini hepimiz biliyoruz. 

Bir Müntesibin Gözünden 15 Temmuz Sonrası 

15 Temmuz sonrası zihnimde oluşan ciddi sorulara cevap verebilecek biri maalesef çıkmadı. Samimiyetine inandığım arkadaşlarım ve büyüklerim, maalesef mantıklı bir açıklama yapmak yerine; kader, imtihan, ebced, rüya, sabır kavramlarını içine alan, dini istismara yönelik bir söylem ile cevap verdiklerini gördüm. 

Maalesef problemleri konuşmak yerine yıllardır yapılan görmezden gelme yoluna gitmeyi, “abilerin vardır bir bildikleri, hocamız başımızda sıkıntı yok” gibi ifadelerle sorularıma mukabelede bulunduklarına üzülerek şahit oldum. 

Bunun üzerine Gülen’in defalarca okuduğum pırlanta serisini, farklı bir bakış açısı ile bir kez daha okumaya karar verdim. Amacım, Gülen’in kitaplarında anlattığı “Hizmet” ile, hala Gülen’in başında bulunduğu, hayatın içindeki “Hizmet” in karşılaştırmasını yapmak idi. 

Kitaplarda bahsedilen “hizmet” hepimizin hayalini kurduğu bir ütopyayı yeryüzünde inşa etmeye çalışan gönüllüler hareketiydi. Ve bizler karınca kararınca yeni bir dünyanın temellerini atmaya gönüllü müntesipler olarak ifade ediliyorduk. 

Ancak pratikteki hizmet tabi ki kitapta bahsedildiği gibi değildi. İstisna yerlerde, hizmetin büyüklüğünü nazara alırsak çok küçük birimlerde, kitaptaki ifadelere uygun bir işleyiş vardı. 

Okumalarım neticesinde, bugüne kadar: 

1. Sürgüne uğrarım, 
2. Hain ilan edilirim, 
3. Yalnızlaştırılırım, 
4. Ailevi düzenimde problemler çıkabilir gibi dünyevi sebeplerden ötürü ses çıkaramadığım problemlere dair tatmin edici cevaplar edindim. 

Kitaplarda gördüğüm, Gülen; hizmet hareketine dair yaptığı gözlemler neticesinde, istikbale dönük çıkabilecek sıkıntıları yıllardan öncesinden yazmış, bu sıkıntılara karşı yapılacakları maddeler halinde ifade etmiş, gerekli tedbirlerin alınmaması halinde ise başa gelecekleri de yine kendisi eserlerinde dile getirmiş. 

Gülen’in; o eserleri yazdığı günden bugüne kadar hala hayatta olması, hala cemaatin lideri konumunda hizmet hareketinde son sözü söyleyen konumunda olmasına rağmen, şahsının; yıllardır devam edegelen problemlerin çözümü adına, seneler öncesinden tespit ederek kitaplarında neşrettiği problemleri, çözme adına hiçbir şey yapmadığını veyahut yapamadığını açık bir şekilde gördüm. 

Şimdilerde ise, hizmete gönül vermiş müntesiplerin haklı eleştirilerine, cevap bekleyen sorularına; hizmetin fedakâr insanlarının emekleri ile bedel ödemeden sahip oldukları dünyevi menfaatlerini koruma refleksi ile cevap veren Pennsylvania muktedirlerinin, eleştiriler karşısında ellerindeki argümanların tek tip olduğunu alenen görüyorum. 

Ülkemizde Erdoğan’ın üslubuna, düşüncelerine, eylemlerine karşı çıkanlar nasıl ki; bölücülükle, dış mihraklı olmakla, davaya ihanet etmekle, ABD kaynaklı olmakla suçlanıp olmadık şeylere maruz kalıyorsa, cemaat yapısı da maalesef sürekli eleştirdiği Erdoğan’ın muhaliflerine karşı kullandığı üslubun bir benzerini taklit ettiklerini, süreç içerisinde fark ettim. 

Zannediyorum birçok arkadaşımız da fark etmişlerdir. 

Hizmet müntesiplerinden, birazcık sesini gür çıkartıp soru soranlara, geçmişin muhasebesi adına fikir beyan edenlere karşı sosyal medya başta olmak üzere birçok mecrada, eğitimli kitleler aracılığı ile bir linç hareketi ortaya çıktı. 

Yıllarca birlikte mesai yapan arkadaşlar, en kötü günlerde yanlarında bulunan hizmet kardeşlerini, sırf zihnine takılan soruları sesli dile getirdiği için: 

1. Arkadaş bu sorulara çok takılırsa hain olur, 
2. Havuz medyasını okumaktan kalbi kararmış, 
3. Süreçte bu arkadaşımız gibi çürükler ayrılıyor, 
4. Başında Gülen’in olduğu davayı eleştirmeye kalkıyor, davasına ihanet ediyor, 
5. Kripto akp’li olma ihtimali yüksek, 
6. Maalesef arkadaşımız, hocamızın bahsettiği içimizdeki münafıklara örnek, 
7. Arkadaşımız maalesef dinini dünyaya sattı vb. sözlerle hakaretler edildiğini gerek sosyal medyada gerekse hayatın içerisinde şahit olmaktayız. 

Ne yapıyorsunuz arkadaşlar diyorum bazen. Kuran-ı Kerim’de araştırma, sorgulama, akletmek vb. birçok tabir geçiyor iken sizlere ne oluyor ki doğruyu bulma maksatlı sorulara tepkiler veriyorsunuz. 

Soru sormak ne zamandır hainlik oldu. Hz. Ömer kürsüde iken kendisine soru soran yaşlı bayanı HAİN -münafık mı ilan etti. Kendinize gelin artık rica ediyorum. 

Bediüzzaman Hazretlerinin medenilere karşı, akli ve ilmi deliller ile hareket edin demesine rağmen içinde bulunduğunuz kraldan çok kralcı tavırlarla neyi amaçlıyorsunuz. Eleştirileri ve soru işaretlerini kaldırma maksatlı ifadeleri hakaretle, üstadın ifadesi ile “söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile” susturmaya çalışmanız bırakın İslamiyet'le alakasını, insaniyetle dahi alakası yok. 

Bu tarz bir ötekileştirmeyi hak etmeyen insanlara yönelik bu tavır bozukluğuna Gülen ve çoğu arkadaşın hayranlıkla havari mertebesinde gördükleri Mehmet Ali Şengül, Abdullah Aymaz vb. zatların da kuvvetli bir itirazda bulunmadıklarını gördüm. Bunların dışında; vifak ittifak, kardeşlik vs. üzerine her fırsatta hamasi nutuk atanların suskunluklarını da nasıl değerlendirmek lazım bilemiyorum. 

Bence susuyorlar çünkü; sorulara verdikleri cevaplar neticesinde, yüzbinleri mağdur eden sorumluların ortaya çıkmasından, hareketi illegaliteye bulaştıranların kimler olduğunun anlaşılmasından endişe ediyorlar. Yani suçlu olduğu anlaşılacak olan bir avuç menfaatperestin istikbalini, geleceğini; mağdur ettikleri yüzbinlerce insanın geleceğinden daha kıymetli görüyorlar, kanaatindeyim.

ÇELİŞKİLER -1- 

Gülen’in kitaplarında ifade ettiği hakikatlerden, içinde bulunduğumuz süreci inceleyelim. 

· Yüz tecrübeyle sabittir ki, hangi seviyede olursa olsun başta bulunan kişinin bir saatlik gafleti, ekseriya cemaatin bir yanında herhangi bir arızaya sebebiyet verir ki bu da onun tokatlanması demektir. (Fasıldan Fasıla 1 ) 

· Dâva adamı kendini nefyeder, muvaffakıyeti Hakk'ın tevfikine ve çevrenin himmetine verir. Hakk-aşina bir kumandan gibi birliğindeki sarsıntıyı nefsinden bilir, bin tevbe eder. (Hitap Çiçekleri) 

· Bugünkü her pişmanlık; dünkü ihmal, dünkü gaflet ve dünkü umursamazlığımızın acı birer meyvesi olarak karşımıza çıkmıştır. Yarınlar da acı-tatlı her türlü semeresiyle bugünün bağrında gelişip hazırlanmaktadır. Bu itibarladır ki, çok yakın bir gelecekte, milletçe ya “keşke, keşke!”lerle kadere taşlar yağdırıp geçmişi hasretle anacağız, yahut, onu ve kahramanlarını hayırla yâd edip talihimize tebessüm edeceğiz. (Fasıldan Fasıla 2) 

Gülen’in ifadelerini okuduktan sonra zihnimizde, içinde bulunduğumuz dönemi sebebiyet veren arızalar hakkında mutlaka bir şeyler beliriyordur. Benim gördüğüm, Gülen yukarıda başka şeyler söylerken şimdiler başka şeyler söylüyor. 

Gülen’in yazdıklarından, şimdilerde dillerinden düşürmedikleri; kaderde vardı, tarihte her İslami harekete zulmedilmiştir, türünden savunmaların, bulaşılan gayr-i meşrulukların gün yüzüne çıkmaması ve eleştirilerin önüne geçmesi adına kullanılan bir algı malzemesinden başka bir şey olmadığı, alenen görülüyor. 

Olaylar sonrası, harekete ve şahıslara eleştiri getiren müntesipler de zaten ‘kader değildi’ demiyor. Elden geldiğince sabır ile ayakta durma gayreti içindeler. Bir takım haklı eleştirilerde bulunanları, haberleri dahi olmadan bulaştırıldıkları hadiseler hakkında, sorumluların kim olduğunu öğrenmek isteyen insanlara “Kaderde vardı-Yolumuzun kaderi” gibilerinden klişe olmaktan öteye gidemeyen cevaplar verildiği herkesin malumu. 

Harekete yön verenlerin, eleştirilere bu şekilde cevap vermelerinin altında bir şeyleri saklama gayretleri olduğunu anlamak zor olmasa gerek. İdareyi elinde tutanların söylemleri ile; bulaşmış oldukları hukuksuzluktan, sebebiyet verdikleri acılardan, vicdanlarını aklama ve yıllardır istedikleri gibi yönlendirebildikleri hizmet müntesipleri nazarında kendilerini temize çıkarmaya çalıştıkları ortada. 

Küçük ama söz sahibi bu azınlığın ellerinde kullanabilecekleri tek argümansa “Kader”. İnsanların sorularına akli ve ilmi temelli değil de araştırmaya, sorgulamaya ve eleştiriye imkân vermeyen kader kavramını kullanarak mukabelede bulunmalarının başka nasıl açıklayabiliriz. 

Anlayamadığım husus, hatırı sayılır bir kitlenin hala, bu sorumsuz güruhun algılarına inanabiliyor olması. Düşünmenizi rica edeceğim, yüzbinlerce insanın hayatını alt üst eden Temmuz hadisesine bir avuç kifayetsiz muhterisin, cemaati adım adım nasıl hazırladıklarını ve bulaştırdıklarını sorgulayın. 

Hizmet hareketine yön veren klik, darbenin tam ortasındaydı. Gülen’e öylesine yalanlar söylediler ki Gülen bile biz böyle bir hareketin içerisinde olamayız, yetkili makamlara hemen bildirin demek yerine, emir komuta zinciri içerisinde destek verin, demeye mecbur bırakıldı. 

(Bediüzzaman’ın ifadesiyle)bir avuç ahmak-ul humakadan tahammuk etmiş güç sarhoşu ahmak’lar heyeti, yüzbinlerce insanın fikrini almadan, olurunu almadan onca insanın hayatları üzerinde tasarrufta bulunma hadsizliğine, edepsizliğine tevessül ettiler. 

Maalesef yıllardır; gayretlerini, samimiyetlerini ve fedakarlıklarını sömürerek sahip olduklarını gücü, korumak adına şimdilerde de müntesiplerin manevi değerlerini; rüyalarla, ebcedlerle ve kader eksenli sözlerle istismara devam ediyor ve kazanımlarını muhafazaya çalışıyorlar. 

Gülen’den alıntıladığım cümlelerden birine bakalım. Diyor ki; ‘başta bulunan kişinin bir saatlik gafleti’ ve ‘birliğindeki sarsıntıyı nefsinden bilir, bin tevbe eder.’ ifadesinden yola çıkalım. 

Diyelim ki Gülen; yüzbinlerce insanın hayatını ilgilendiren her türlü stratejiye olur veya olmaz kararını aranızda verin diyerek, kenara çekildi. Malum ciddi bir kitle de Gülen’in suçu yok, abilerin suçu vardı diyor. 

Peki o zaman; yüzbinlerce insanın bulunduğu bir hareketin sorumluluğunu, hesap verilebilirlik anlayışından uzak bir şekilde yöneten oligarşik bir yapıya emanet eden bizler miydik arkadaşlar? Tabi ki değildik yine Gülen’in kendisiydi. 

Bu nedenle Gülen; sahip olduğu onca donanım ve birikimine rağmen fani ve ölümlü bir şahıs olması, hata yapmaya, yanlışlar yapmaya, yönlendirilmelere fıtraten açık olması hasebiyle maalesef her açıdan kusurludur. Bir şeyi belirteyim, kusuru Gülen’e ben vermiyorum, tam aksine kendisi, kendi ifadeleri ile kendine hükmü vermiş oluyor zaten. 

Hizmetin etkinlik planlarına karar ve yön veren heyetin kontrolünü ben sağlayacak değildim, değil mi? Tabi ki kendisi yapacaktı. Sonuç olarak Gülen’in kandırılması veya bir kapan içerisinde tutulduğunun iddia edilmesi veyahut yanlış yönlendirildiği tarzı beyanlar şahsını aklar mı, tabi ki hayır. 

Karar verici kendisi ise kusur kendisinde ve aldığı kararlardadır. Karar verici, kendisi değil de tayin ettiği heyet ise; onlar üzerindeki hakimiyetini kaybedip, o heyetin kontrolden çıkmasına imkân verdiği için; “başta bulunan kişinin gafleti ve birliğindeki sarsıntı” ifadelerini de ortaya koyduğumuz da kusurun Gülen de olduğunu gayet net bir şekilde görürüz. 

Yeri gelmişken konuyla bağlantısı olduğunu düşündüğüm bir ifadesine burada yer vermek istiyorum. “Zamanın Altın Dilimleri” adlı kitabında “Lider”e ait hususiyetleri anlattığı bölümde hizmet hareketinin başına gelenlerde asli kusuru yine şahsına verdiğini görüyoruz. Buyurunuz ifade: 

“ Lider, vazifeşinâs, hasbî ve diğergâmdır. Sorumluluklarını yerine getirme mevzûunda, ne karşısına çıkan engellerin zorlu ve aşılmaz olması ne de imkânların genişliğiyle gelen yaşama zevki, rahat ve rehâvet onu yolundan döndüremez ve ona mükellefiyetlerini unutturamaz. Üzerine aldığı mes’ûliyetleri peygamberâne bir himmetle yerine getirir.” 

Öncelikle, paragraftan hareketle içinde bulunduğumuz süreci ve bu süreci netice veren yılların kemikleşmiş problemlerini zihnimizde canlandıralım. 

Şimdi ise, Gülen’in liderlik kelimesinin hakkını verip vermediğini tespit etmek amacıyla, sorunların çözümü için neler yaptığını bir düşünelim. Şahsım adına, bir şeyler yaptığını düşünecek somut bir düzenleme göremiyorum. Geçmişte kurban paraları, öğretmenlerin maaş ve tazminatları ile alakalı ekabirin şahsi tasarruflarından kaynaklı yanlışları düzelttiğini biliyoruz. Ancak dikkat çekmek istediğim kısım: muktedirlerin gayri meşru taleplerine açık olan şeffaflıktan uzak, kurulu sistemin ta kendisi. 

Özetle, Gülen’in liderlikten doğan sorumluluklarını yerine getirmediğini, üzerine aldığı binlerce insanın mesuliyetlerini koruma adına da kayda değer bir şeyler ortaya koymadığını, bu sürecin başımıza gelmesinden anlayabiliyoruz. 

Adnan Salih
author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

8 Yorumlar

  1. Yazınızda Erdoğanın eleştirilmesine hainlik dendiği gibi HE (Gülen) veya hizmetin eleştirilmesine de hainlik diye bakıldığını vurgulamışsınız.

    Bahsettiğiniz çarpık bakış açısı kişilerin bir hatası değildir. Direk olarak ''dini ve kutsal'' oluşumların bir karakteristiğidir.

    Cemaat gibi kutsal bir yapı: (1) Allah tarafından seçilmiştir, lideri görevli ve aslında kutsal bir kişidir, (2) Mutlak gerçeğin sahibi ve temsilcisidir, onun dışındaki bütün oluşumlar eksik veya yanlıştır.

    Bu yapılar direk olarak Allahın otoritesini ve gücünü kullanırlar.
    Eleştirir veya dışına çıkarsan gideceğin yer cehennemdir.

    Peygamber eleştirilemediği gibi bu yapıların liderleri de eleştirilemezler. Onları eleştirmek Allahın icraatını ve takdirlerini eleştirmek demektir. Teoride ne kadar aksi söylense de bu yapı elemanlarını bir araya getiren ve tutan yapıştırıcı bu kutsallık ve seçilmişlik inancıdır.

    İslamın ilk dönemlerinden beri eleştiriye baskı mevcuttur. Peygamberi eleştirenler öldürülür, bazen sürülür, bazen suikastle işi bitirilirdi.
    Örneğin peygamber öldü diye sevinip şarkı söyleyen yemenli iki kadının el ayakları çarplazma kesilmiş, ön dişleri sökülmüştür.

    Bu örneği vermemin sebebi, kesin inanca sahip insanların ''kutsal'' liderlerinin eleştirisi karşısında verebilecekleri tepkinin boyutunu göstermektir.

    HE yi eleştirmek kimsenin haddi olamaz, o direk Allah tarafından görevlendirilmiştir.
    Yanlış yapması mümkün değildir. Allah yanlış mı yapar?

    Bu dediklerimi abartı sananların yıllar öncesini bir hatırlamasını isterim. Medyada ''Hoca efendi'' demedi Gülen dedi diye insanlar linç ediliyor, eleştirenler ya işinden oluyor ya sürülüyor, emdiği süt burnundan getiriliyordu. Cemaate selam çakmayan ne ihale alabiliyor, ne bürokraside yer alabiliyor, ne de medya dünyasında rahat edebiliyordu.

    Erdoğan örneği farklı değildir. Bütün ''kesin inanç'' içeren dini yapılarda durum aynıdır. Otoritesini Allahtan alan bir yapı veya liderin olduğu bir yerde ne özgürlük ve özgür düşünce ne de güvenlikten söz edilebilir.

    Bazı cemaat üyeleri asıl problemin ''dini düşünce ve dinin siyasi alanda söz söylemesi'' olduğunu fark ederek LAİKLİĞİN ve DEMOKRASİNİN elzem olduğunu dile getirmeye başlamışlardır. Fakat onların bu cılız sesleri, Gülenin de sahip olduğu dini düşüncenin özü gereği yok olmaya mahkumdur.

    Sözün özü ''dini düşünce ve din algısında'' ''reform'' seviyesinde bir değişiklik olmadığı sürece ne Gülenden ne de Erdoğandan şikayet edenler bitmeyecektir.
    Her daim yeni ''mehdiler mesihler kutsal liderler'' milletin ensesinde boza pişirmeye devam edecektir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Bahsettiğiniz çarpık bakış açısı kişilerin bir hatası değildir. Direk olarak ''dini ve kutsal'' oluşumların bir karakteristiğidir." demisiniz.

      Peki bugun sekuler kesimin yanina gidip tamamen objektif bir sekilde Ataturk elestirisi yapin, bakalim ne kadar kaldirabilecekler?

      Daha kisa bir zaman once bir adam cikip Ataturk'le Afet Inan sevgiliydi dedi diye adami hapse tiktirdilar. Oysa bu bir hakaret degildir. Pek cok ulkenin kurucularinin ozel yasamlariyla ilgili de pek cok yayin yapiliyor ve bunlar da pek ala tarihcinin ilgi alanina girebilir. Kaldi ki cok rahatsiz oluyorsaniz dedikodu diyebilirsin, milletin ozel hayatiyla ugrasma diyebilirsin ama cok sevgili sekulerlerimiz ne yaptilar? Adami hapse tiktirdilar hem de nefret ettikleri Erdogan'a.

      Gecelim yani dini yapilar laiklik vs geyiklerini. Mesele ideolojiler inanclar degil zihniyettir ve o zihniyet toplumun sekuler dindar tum kesimlerinde ayni.

      Sil
    2. Bu arada yazdiklarinizdan din karsiti oldugunuz anlasiliyor. Sorun yok o da mesru bir durustur fakat bunun otomatik olarak sizi rasyonel ve acik goruslu yaptigini saniyorsaniz yaniliyorsunuz. Insan suna inandigi veya buna inandigi icin dusunme sekli, karakteri vs. degismiyor.

      Mesela her insanin confirmation bias diye bir sorunu vardir. Dindarda vardir, sekulerde yoktur diye bir sey yok. Mesela dindarlar vaazlar dinleyerek vs surekli inanclarini tekrar ve tahkim ederler. Boylece dogru yolda olduklarini bir kez daha kendilerine hatirlatirlar. Peki ateistler veya sekulerler yapmaz mi bunu? Onlar da surekli olarak kendilerinin dogru yolda oldugunu ispatlamaya calisirlar en basta kendilerine. Hele daha onceden dindarken ateist olduysa en radikalleri onlar oluyor ayni sekuler aileden gelip Cemaate girenler veya sonradan Islam'a giren Batililar gibi. Onlarin bu radikal kararlarini ve feda ettikleri seyleri justify etme ihtiyaclari cok daha fazla. O yuzden her konuyla ilgili olarak surekli olarak dini ve dindarlari suclama ihtiyaci icerisinde oluyorlar. Mesela asagida soyle diyorsunuz:

      "Bütün ''kesin inanç'' içeren dini yapılarda durum aynıdır."

      Nicin "butun kesin inanc iceren yapilarda" degil de ozel olarak dini yapilarda? Kesin inanc iceren sekuler yapilarda farkli mi? Sorun insanin boyle bir potansiyeli olmasinda olamaz mi? Olabilir ama bence sizin sorunu dinde gormeye ihtiyaciniz var.

      Sil
    3. Zihniyet konusunda kesinlikle haklısınız, ideolojik bakan ve kendisinden başka hiçbir düşünceye tahammül edemeyen her zihniyet sorunludur fakat ''tencere dibin kara seninki benden kara'' der gibi de düşünemeyiz.

      Mesela Atatürke ''put adam'' denmesini eleştiri olarak görüyorum, ama benzer bir eleştiriyi islam peygamberi için yapan birisine tahammül gösterilebilir mi?

      Buharide geçen bir hadiste peygamber hırsızlık yapan ve katil olan bir gurubu ellerini ayaklarını çarpraz kestirip demir çivileri ateşte kızdırarak gözlerine sokmuştur. Bu cezayı ''vahşice'' diye eleştiren birine islam toplumu tahammül edebilecek olgunlukta mıdır?

      Bizim sorunumuz gerçekten LAİK VE DEMOKRAT olamamak. Atatürkçülük katı laikçidir (ki bence yanlıştır) ama demokrat değildir. Malesef yaygın İslam anlayışının da demokrasi veya özgürlük ile hiçbir bağlantısı yoktur.

      Herkes kendi kapısının önünü süpürmedikçe bu sorunlar malesef bitmeyecek.

      Sil
    4. Ve evet, ''kesin inanç'' sadece dini yapıların değil sekülerlerin de sorunudur haklısınız. Mesele bir insan ve anlayış sorunudur, sadece dini yapılarda sorun görmek yanlıştır.

      Sil
    5. Atatürkle peygamber konusundaki karşılaştırmanız bence doğru değil. İki açıdan fark var. Birincisi peygamberi koruma kanunu diye bir kanun yok. Dolayısı ile alacağı tepkilerden bağımsız olarak peygamberin sübyancı olduğunu dahi söyleyen pek çok ateist var ülkede ve bu kişiler doğrudan bir suç işlemiş olmuyorlar. Oysa Atatürk'ün yetişkin bir insan olan Afet İnan'la rızaya dayalı bir ilişki yaşadığını iddia etmek bile hakaret nedeni sayılıp hapse tıkılabiliyor insanlar. İkinci olarak eğer kasıt insanların vereceği tepkiyse bir tanesi bir dinin peygamberi diğeriyse bilimci bir ideolojiyi vaazetmiş, hayatta en hakiki mürşit ilimdir fendir diyen, şeyhler dervişler ülkesi değiliz diyen bir siyasetçi. Birincisine put adam denmesinin dindarları rahatsız etmesi çok doğal ama ikinciye Afet İnan'la yaşıyordu denmesinin Atatürkçüleri bu kadar öfkelendirmesi bence doğal değil. Ben olsam iki yetişkin insanın karşılıklı rızaya dayalı ilişkisi sizi niye ilgilendiriyor derdim.

      Burada eğer peygamber hakkında iddialar dillendirilemiyor deniyorsa buna katılmıyorum ben daha orta birdeyken bunların hepsini Turan Dursun'un kitaplarında okumuştum. Bu kitaplar yasak değil bugün bile. Eğer istenen dindarlar bunları kabul etsinse burada dindarlardan istenen sizin gibi inanmalarıdır hoşgörülü olmaları değil. By definition dindar olmak bunları reddetmeyi gerektirir. Ve din dediğimiz şey felsefe ya da bilim değildir. Belirli kabuller gerektirir. Fakat bir insanın bu kabulleri yapması bilim veya felsefe yapamayacağı anlamına gelmez. Zira tüm insanların kabulleri ve inançları vardır. Eğer yoksa tümüyle değerlerden yoksun bir nihilizme sürüklenmesi gerekir ki ben şimdiye kadar böyle bir insanla karşılaşmadım ateistler dahil. Nasıl ki biz ateistlere ikide bir bu inançlarını temellendirmelerini yoksa rasyonel insanlar olarak kabul edilemeyeceklerini dayatmıyorsak kimsenin de dindarlara bunu yapma hakkı olamaz. Yani sizin peygamberiniz Atatürk değil inançlarınızdır. Mesela örnek olarak ahlak.

      Sil
    6. Mesele birilerinin eleştirilmesi değil eleştirilebilmesidir. Peygamber için ''put adam'' demekten bahsetmedim. Peygamber veya islami değerlerin eleştirilmesine İslam düşüncesinin hiçbir zaman izin vermeyeceğini, gücü ele geçirdiği anda tüm eleştirenleri susturacağını ve hatta yok edeceğini belirtmek istedim.

      Cemaatin tüm gücü ele geçirdiğini varsayalım. Din veya peygamber eleştirilerine izin verileceğini mi sanıyorsunuz? Bu baskıcı tutum ideolojiler için de geçerlidir. Katı Kemalistler Atatürkü eletirttmez, Sosyalisltler ve faşistler de lider ve sistemlerini eleştirenleri yok eder. Tarih şahit.

      Problemimiz bir inanç sisteminin veya bir ideolojinin devlet veya insanlara hakim olup kendisinden başkasına hayat hakkı vermemesidir.

      Bunu yaparken ''en doğruyu'' bildikleri için ''öteki insanların iyiliği'' adına kitleleri zorlama hakları olduğuna inanırlar.

      Dünya tarihi bu kavgalarla doludur ve insanlığın şu an ulaştığı en iyi çözüm Demokrasi ve Pasif seküler laikliktir. Fakat mevcut islam yorumlarının hiçbirisi (cemaat de dahil) bireyin özgürlüğü ve fikir özgürlüğüne zerre kadar izin vermez.

      Gülenin bir sözünü belirterek bitireyim. Gayri müslimlere nasıl muamele edileceğini anlattığı bir yerde, serbest yaşayabilecekleri vs. anlatıyor sonra da şöyle diyor ''...ama ahlakımızı bozmalarına da izin veremeyiz.''
      Yani ''biz hakim olanlar'' ve ''izin verilen veya verilmeyen müslüman olmayanlar'' var.

      Özgür bir toplumda kimse kimseye, bir grup diğerine izin falan vermez.
      İslam düşüncesinde özgürlük ve ifade hürriyeti yoktur. Gülen'in sözleri de bilinç altını ifade etmektedir.

      Cemaatten olanlar bu gerçeği sözde ''eleştiri haklarını'' kullanınca tokatı yiyerek görüyorlar. Sorun mevcut İslam yorumunun kendisindedir. Gülen ve cemaat de bundan azade değildir.

      Sil
  2. ''...üstadın ifadesi ile “söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile” susturmaya çalışmanız...''

    Yazar Said Nursinin bu sözünü yazarken derin bir problemi sanırım fark etmiyor:

    İslam, Said Nursi veya Gülen mutlak gerçeğin sahibi otoritelerdir. Kuran Allahın sözüdür, Said Nursiye Allah yazdırır, Gülen ise Allahın görevlendirdiği mehdi veya mesihtir.

    Bu itibarla onlar ne söylüyorsa mutlak gerçektir. Eleştirilemez itiraz edilemez ve sorgulanamaz.

    Sorgulayan veya itiraz edenler ''söz anlamayan'' güruhtur. Eninde sonunda onların sözlerine gelmek zorundasınız yoksa gerçeği-Allahın vahyini, emrini görmeyen ''söz anlamayan'' vahşiler gibi olursunuz ve İCBAR İLE SUSTURULUSUNUZ.

    Tarihte hep böyle olmuştur, islama itiraz edenler ya da çok soru soranlar susturulmuştur. Sonra da icbar ile teslim alınmıştır, yani müslüman yapılmıştır. (hatta soru sormak ayet ve hadis ile yasaklanmıştır, bu konudaki ayet veya hadisleri bazıları tevil ederek kendilerini kandırmaya devam edebililer.)

    Kurandaki akletmek ve sorgulamak kesinlikle gerçek anlamda sorgulama değil, islamın veya kutsal liderin dediğinin hikmetin anlama yönünde düşünme onların dediğin gelmedir, aksi taktirde akılsız ve sapık olursunuz, sonra da ''söz dinlemeyenler'' olarak cebir ile susturulusunuz.

    Cemaatte çelişkiler bulan, özgür düşünce ve sorgulamaya yapılan engelleri eleştiren yazara kötü bir haberim var:

    Bu çelişki ve engellemelerin kaynaı direk olarak dini düşünce ve kutsallardır. Ne islam ne Said Nursi ne de Gülen gerçek anlamda sorgulama ve özgür düşünceye izin verirler.

    ''söz anlamayan'' kimseleri ise ellerine güç geçer geçmez 'icbar ile susturur'' veya yok ederler.

    YanıtlaSil