Header Ads Widget

test banner

Sınav Sorularının Verilmesi (2)


Önceki yazıda genel bir giriş yaptıktan sonra Türkiye’de birçok insanın sınav sorularının sınavdan önce alınmasından dolayı yargılandıklarını, bu konuda sınava giren birçok kişinin itirafçı olduğunu belirtmiştik.

Şimdi ikinci sorumuza geçelim, bu soru verme olayı lokal midir yoksa Türkiye genelinde yaygın bir faaliyet midir? Yani cemaat içindeki birileri oyuna getirilip mi bu işe bulaşmış yoksa sistematik cemaatin yönetiminin yaptığı bir faaliyet midir? Yani cemaat içindeki bireyler kendi imkanlarıyla mı bu soruları elde etmiştir yoksa cemaat yönetiminin vermesiyle mi? Bu işin konum ve tarih olarak yaygınlığını analiz ettiğimizde ikinci sorumuzun cevabını bulabiliriz. Eğer zaten ilk yazıda saydığım birçok sınavda bu husus ispatlanırsa direk sistematik cemaatin yönetiminin yaptığı bir faaliyet dememiz gerekir. Peki şu an ki soruşturmaların bitmesini beklememiz gerekiyor mu? Şu an soru vermenin hangi yılda başlayıp hangi yılda bittiği hangi sınavları kapsadığı bilgisi net değildir. Daha hala soruşturması süren birçok sınav vardır, ama şu anki halleriyle bile o kadar çok itirafçı beyanı vardır ki bunun tek bir sınav ile kalmadığı belli yıllar belli sınavlar için bu işin yapıldığı açıktır. Soruşturmalar yeterince ilerlemiş de olabilir biz sadece medyaya yansıyan kısmı bilmekteyiz. Eğer taban bu işe bireysel bulaşmış olsaydı, mantıken belirli illerde bu faaliyetin olması gerekirdi. Yani Türkiye'nin tüm illerine yayılmış şekilde olmaması gerekirdi. Ayrıca gene itirafçı beyanlarından bildiğimiz gibi öğrencilere öğrenci evlerinde abileri bu soruları veriyorlar. Ve öğrenci evlerine gelen farklı illerdeki birçok öğrenci bu soruları alıyor. Yani olayın geçtiği yer öğrenci evleri. Eğer mantıken bu iş bazı abilerin soruları dışardan elde edip bizim öğrencilere de bu soruları verelim başarılı olsunlar tarzında olsaydı, 5-10 kişiyle kalır belli bir semtteki öğrenci evlerine yayılabilirdi sadece. Ve soruları veren kişiler arasında en azından arkadaşlık gibi bir bağ olması gerekirdi. Bu nokta şu açıdan önemlidir bu işin dağıtımının cemaatin tepe yönetimi tarafından yapıldığı kabul edildiğinde 3. soru Gülen'in haberi olup olmadığıdır.

Soruları devletin kasasından alan farklı bir şebeke olsa bile cemaat yönetiminin bu şebeke ile uzun süredir iş birliği yaptığını ve soruların dağıtımının tabandakilerin bireysel bulaştığı bir suç olmadığını kabul etmemiz gerekir. Soruların çalınması olayına gelince o kısmın bir şebeke tarafından mı yoksa cemaatten kişiler tarafından mı yapıldığı noktasında da devlet o soruları verebilecek birçok kişi hakkında dava açmıştır ve onları ihraç etmiştir. Konunun bu kısmıyla ilgili pek bir bilgim yoktur ve bu nokta konumuz açısından çok da önemli değildir. Çünkü eğer bir şebeke ise başka gruplara da vermiş olabilir, eğer değilse vermemiştir. Ama şebeke olmayınca ortada zamanında başkalarının da bu soruları almadığı anlamı çıkmaz. Eğer bir şebeke değilse cemaatten o konumdaki insanlar bu soruları vermiş ise, devlet içinde cumhuriyetten beri kadrolaşan diğer grupların da zamanında o konumları elde ettiklerin de aynı faaliyeti yapmış olduğunu varsayabiliriz çünkü zaten kadrolaşarak eş değer bir eylemi yapabilme iradesi göstermişlerdir. Soruların devletin kasasından alınmasını sağlayan kişilerin cemaatten olması tek bir açıdan önemlidir o kısma da Gülen'in haberi var mıdır yok mudur kısmında değineceğim.

Şu an itirafçı beyanlarına bakıldığında tabana da bu suçun yayıldığı ve bir bölümünün haberdar olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu noktada gene tr724 sitesinde çıkan bir yazıda (Bülent Keneş'in yazısı) ''gene olsa gene çalarım'' diyen kişilerin de hala yurtdışında olduğu bir vakadır. Akla gelen ilk soru Gülen'in haberi olmayacağı şeklinde olsa da Türkiye geneli ve senelere yayılmış bir faaliyetten Gülen'in haberinin olmaması çok daha büyük bir sorunun olduğunu göstereceği kanaatindeyim. Peki Gülen'in haberi var mıdır?

Tek bir sınavı bile ele aldığımızda sadece bir ili kapsamadığı Türkiye'nin her yerinden kişilerin bu işe bulaştığı gözükmektedir. İstanbul il imamı bu mevzuyu organize etse sadece İstanbul'da olay patlak verse deriz ki İstanbul il imamı bu işten mesuldür. Bu olaylar tüm Türkiye'de geçtiği için tüm Türkiye'de sözü geçecek birinin bu işi organize etmesi gerekir. Bu kişi de büyük ihtimal sivil olacağı için birinin buna soruları vermesi bunun dağıtım faaliyetini yapması gerekir. X kişisinin gelip sınava giren çocukların abisine soruları vermesi ve o abinin de o öğrencilere soruları önceden vermesi gerekir. Bu denklemdeki X kişisi öyle bir kişi olmalı ki soruları verecek olan abiye o soruları verdiğinde o abi o soruları kabul etsin ve öğrencilere versin. Yani X kişisi öyle bir kişi olmalı ki hiçbir pürüz olmadan tüm Türkiye'de bu iş sınavdan bir gün önce tere yağdan kıl çeker gibi halledilebilmeli. Zaman olarak kısıtlı bir zaman vardır, abiyi ikna etmesi gereken X kişisi öyle bir kişi olmalı ki, hiçbir tereddüt doğmadan bu iş çözülebilmeli. X kişisi elbette soruları veren abinin abisi olabilir ancak o noktada soruların veren abi ikna edilebilir ve soru öğrencilere iletilebilir.

Böyle düşünüldüğünde her aşamada tanıdık bir X kişisi olmalıdır ve bu zincirin sonu Türkiye'nin abisine çıkması gerekir. Çünkü bu iş Türkiye çapında organize edilmiştir. Ama bu kişi soruları nasıl elde etmiştir, bu konuda da her sınav için devletin topladığı delile bakılabilir, ''verilme'' kelimesini kullandığım için bu Türkiye'nin abisi birilerine para verip bu soruları çaldırtmamış. Evet Türkiye'nin abisine kadar zinciri getirdik peki Gülen'in haberi var mıdır? İlk olarak haberi olmadığı varsayımı üzerine düşünelim.

Öncelikle bu olay çok eskilerden beri konuşulan, medyaya düşen bir olaydır. Yani Türkiye'nin abisi hep o konumda kalıp Gülen'den gizli bir iş mi yapmıştır, elbette onca sene o konumda kalamayacağına göre yerine gelen kişi de Gülen'den gizlemiştir. Bu noktada soruları devletin kasasından çıkarıp verenlerin kim olduğu da önemlidir. Devlet bu kişilerin soruları hazırlayan ve cemaatten olan kişiler olduğunu belirtiyor. Konuyla ilgili itiraf var mı bilgim yok. Yoğun itiraf olmadığı sürece %100 emin olmak zor. Çok sağlam deliller ile ispat edilmesi lazım. Peki itiraf olma ihtimali var mı ilerleyen süreçlerde. Peki bunlar cemaatten kişiler ise itiraf ederler mi? Tabandaki öğrenciler gibi itiraf mı ederler yoksa Akıncı Üstündeki siviller gibi susarlar mı? Bu kişiler cemaatten ise cemaat içindeki konumları tabana mı yakındır yoksa tepeye mi? Bu soruların cevabını okuyucuya bırakıyorum. Peki bir şebeke bu soruları alıyor desek, bu nasıl bir şebeke olmalıdır? Devlet içinden insanlara temas etmeden bu soruların alınması mümkün müdür? Sınavların hepsi tek bir merkezden de yapılmıyor ise devletin tek bir kurumundaki insanlar ile de temasta olmaları yetmez. Peki bu şebekenin rüşvet yoluyla soruları aldığını kabul edelim, niye sadece cemaatin yönetimi ile çalışmış en iyi teklifi onlar verse bile başka gruplara da satıp çifte vurgun yapamaz mıydı? Ayrıca bunlar başka bir şebeke bile olsa bunca sene yakalanmamaları için polisin ve yargının gözlerini yumması lazım.

Yani her türlü o zincir dışında cemaatten başkaları da bu işten haberdar. ÖSYM'den 12 km'lik Turgut Özal Üniversitesine gizli bir hat ile bilgisayardan bu soruların alındığına dair bir haber çıkmıştı. Ankara'nın altından gizli hat mı döşenmiş, konuyla ilgili teknik bir bilgim yok ama bu hat dediğimiz şey kablo ve bunu yeniden döşemek gerekmiyor mu? Böyle bir yol mu denenmiştir yoksa zaten o kurumda da en tepedeki devlet memurları hizmetten kişiler ise onlar sadece ikna mı edilmiştir. Ya da onlar bu işi planlayıp Türkiye abisini mi ikna etmiştir? 12 km'lik hat haberi sadece bir kere medyaya düştüğüne göre ve iddianamede de yoksa böyle bir bilgi uydurma haber olduğunu varsaymamız gerekir. Maalesef o kadar garip bir medyamız var ki, doğrular yeterince çarpıtıcı ve üzücü değilmiş gibi sürekli bir abartma yalan söyleme bir şeyler daha ekleme derdindeler. Ve insan düz mantık bunlar yalan söylüyorsa demek ki bir şey bulamadılar suçu cemaate atıyorlar gibi düşünebiliyor. Ama bu noktaya kadar okuduysanız gerçek öyle değil, çok şey bulunmuş ama medya ilginç bir şekilde kendi ayağına sıkıyor. Buraya kadar yazım da mantık ile bir şeyleri izah ettiğim için bu noktada özür dileyerek belirtiyorum ki bizim medyayı mantık ile değerlendirmek mümkün değildir. Öyle bir medya ki 15 Temmuz öncesinde cemaatin TSK imamı kim diye kamuoyu oluşturmak yerine cemaatin genel ev imamı da yakalandı şeklinde haber yapan bir medya. Sonuç olarak bana en mantıklı gelen şık soruların cemaatten kişiler tarafından devletin kasasından alınmış olmasıdır.

Şimdi Türkiye abisinin senelerdir o konumda kalamayacağını belirtmiş ve yerine gelen kişinin de bu işi aynı gizlilikte devam etmesi gerektiğini söylemiştik. Bu kişiler Gülen'den bu işi gizlediklerini varsayarak bir gizlilikten bahsediyoruz. Peki soruları devletin kasasından alan cemaatten olan kişiler ya da bir şebeke varsa o şebekeyi görmezden gelen polis ve yargıdaki cemaatten olan kişiler bunlar da mı senelerdir Gülen'den gizlemiş bu mevzuyu? Yani o zincir dışında bu iş farklı meslek gruplarını ve kişileri işine bulaştıran bir iş ve hepsi Gülen'den bu işi gizlemesi lazım. Yani o öğrenci ya da abisi ABD'ye gidemeyebilir ama polis ve yargıdaki üst düzey kişilerden ya da ÖSYM gibi kurumlardaki üst düzey kişilerden bahsediyoruz bunlar Gülen'i hiç mi görmüyor? Ve bunca kişi senelerdir aynı konumlar da mı kalmıştır? Elbette onlar onca sene aynı konumda kalmadıklarına göre yerlerine gelenler de Gülen'den gizli bunu yapmıştır. Peki gizlediklerini varsayalım, medyaya sürekli bu olay yansıdığında Gülen bir iç araştırma yapmış mıdır? Yapmış olmasına rağmen bir şey bulamamış mıdır? Bu iç araştırmanın sonuçlarını yayınlayıp bu konu da bize iftira atılıyor yok öyle bir şey demesi gerekmez mi? Türkiye abisi bu işin içindeyse bir iç araştırma hiç sonuç alır mı diyebilirsiniz ama mantıklı bir iç araştırma da siz zaten Türkiye abisine güvenmeyeceğiniz için ona yaptırmazsınız araştırmayı. Mesele Abdullah Aymaz'a mı güveniliyor, Aymaz Bey Türkiye'ye gidin şu sene öğrenci evlerinde kalan kişiler ile görüşün ve bu mevzuyu bir araştırın denir. Tabi bu gizli yapılır ki Türkiye abisi engel olmasın. Aymaz konferans bahanesine bir vilayete gider, öğrenci evlerinden özellikle öğrencilerin de katılabileceği bir konferans düzenlenir, konferansta Aymaz arada ağız yoklar, yoklamasına bile gerek yok soruları alan günah işlemiştir tövbe etsin bile dese sohbette herkes ağlaya ağlaya onun yanına gelir anlatır zaten olayı.

Gülen'in ''yıkılası abilik'' lafını da çok eskiden söyleyen biri olarak öyle Türkiye abisine falan koşulsuz çocuk gibi güvenmeyeceğini düşünüyorum. Peki bugün her şey ortadayken Gülen senelerdir kendisinin kandırıldığını gördüğünde ne yapmıştır? Şimdi karşımızda bir Gülen profili var etrafı tamamen kuşatılmış ve hiçbir şeyden haberi yok. Öyle kötü kuşatılmış ki, rutin değişikler yapsa bile gelen kişilerde eskiyi aratmıyor. Hatta öyle kuşatılmış ki şu an gerçekler ortaya çıksa bile haberi yok. Hüseyin Gülerce M.A. Birand’ın programına çıkmıştı orda da bu soru çalma olaylarını sormuşlardı, bu kadar 7'den 70'şe herkesin konuştuğu bir olayı Gülen'in duymaması imkânsız ama etrafındakiler ona yalan söylediği için eli kolu bağlı. Ama şu an her şey ortaya çıktı, mesela Ahmet Kurucan bir yazısında 15 Temmuz'dan sonra bir şeyleri anlamak için sürekli medyayı takip ediyorum demişti. Bu takip sonrasında A. Kurucan soruların verildiği hususu gerçeğine vakıf olmuştur, ya da o kamptaki birçok kişi illaki medyayı takip edip bu gerçeği öğrenmişlerdir. Peki bu kişilerin hepsi de mi kötü ki Gülen'den gizleyecekler bu durumu. Yani Gülen'in 15 Temmuz’dan sonra bile gerçeğe uyanmaması için kamptaki herkesin kötü bir çetenin üyesi olması gerekiyor. Peki Gülen öğrendiyse ve sessiz kalıyorsa bu durum olamaz mı? Peki Yüzüklerin efendisi filmindeki Rohan kralının durumu gibi hem esir hem etrafı kuşatılmış hem iradesi olmayan sözde lider konumunda olabilir mi? Öncelikle böyle bir durum bir müceddide yakışmaz ve sohbetlerinde de gayet sağlıklı görünüyor. Yani bu ihtimali kabul ettiğimizde soru verilme sorunundan kurtulsak bile müceddid sorunu karşımıza çıkar, hareketin üzerine kurulduğu tüm mistik şeyleri sorgulamak gerekir. Çünkü o zaman Mehdi, Müceddid, Alim, Bilge vs. bu vasıfların hiçbirini alamıyor. Hatta yaşlılıktan ya da ilaçlardan dolayı akli melekelerini de büyük ölçüde kaybettiğini varsaymamız gerekir, çünkü zeki biri etrafındaki kötü halkayı hisseder, onca gelen misafirin verdiği bilgiler sonrası etrafındakilerin bir şeyler karıştırdığını anlar. Bu ihtimal üzerinde çok gitmeye gerek yok, birçok noktadan çürütülebilecek bir ihtimal. Ziyaret eden misafirler onun sağlığından emin ise bu ihtimal sıfırdır. Ayrıca sohbetleri de ortada. Hakan Fidan'ın bile ziyaret edip konuştuğu malum, böyle bir ihtimal olsa 2013'ten sonra hükümet bu noktadan yürürdü. Yani Gülen 15 Temmuz’da Akıncı Üstündeki sivillerden sonra bazı şeylere uyanmış olması gerekiyor, 15 Temmuz’dan sonra uyanmama ihtimali gözükmüyor. 3. sorumuzun ilk ihtimalde sonuç olarak zorlasak bile en fazla biliyor ama kendi iradesiyle bilinçli bir şekilde susuyor sonucu çıkıyor.

3. sorumuzun ikinci ihtimali Gülen'in bu soru verilmesi olayını bilmesi ve fetva vermiş olmasıdır ve şu an susuyor olmasıdır. Susma olayını 2 ihtimalde de vurgulama nedenim yazımın asıl amacı o susmaya odaklanmak olmasıdır. Bu ihtimal akla daha yatkın gözükmektedir. Burada şöyle bir savunma gelebilir, Adil Öksüz'ün darbeye karıştığını kabul eden yabancı ülkeler Gülen'in alakası yok diyorlar, hal böyleyken soru verilmesinde de böyle olmuş olabilir. Soru verilme olayı darbe gibi değildir, senelerdir olan bir durumdur. O yüzden ikisi kıyaslanamaz. Senelerdir olduğunu ilk yazıda saydığım sınavlarında çalındığını kabul ederek varsaymıyorum. Tam tersi bazı ispat edilen sınavlar arasındaki yıl farkından dolayı kabul ediyorum. Yani tek bir sene olan bir şey değil bu. Yani eldeki delileri toptan değerlendirince hiç değilse 4 sene askeriye ve polislik ile ilgili sorular verilmiş. Diğer tek tük itirafçıları koyunca çok daha eskilere başlangıcı 1980'li yıllara kadar gidiyor, tarih günümüze yaklaştıkça delillerin sağlamlığı da artıyor, her yıl olmak zorunda değil ama bir başlangıç ve bitiş tarihi çizdiğimizde bayadır olan bir faaliyet gibi duruyor. Benim kendi görüşüm 3.sorumuza ikinci ihtimalden yanadır. Kurduğu sistemden çocukluktan yetiştirdiği insanların ona rağmen bir şeyler yapması bana mümkün gelmiyor. Bu insanlar devşirilse bile bir bilemedin iki ama böyle bir organizasyon için çok insanın devşirilmesi gerekiyor. Mesela Ankara İmamı da Gülen ile görüşürken soruların verilmesi olayını sorabilir böyle bir durumda devşirilen Türkiye imamının foyası ortaya çıkar. Tamamen devşirilme olsa bile, Gülen zeki biri yanına gelen tabandan kişilere bunu sorabilir çünkü medyaya yansıyan bir olay. Ayrıca tek sıkıntı soruların verilmesi değil birçok sıkıntı var bunun gibi hiçbirinden de mi haberi olmuyor yani? Ayrıca ilk ihtimali kabul etsek bile şu an ki susması sadece ikinci ihtimalin doğru olduğunda mümkün olacak bir sonuç. İlk ihtimal doğru olsa kesinlikle susmaması bir adım atması gerekir. Çünkü ilk ihtimalde senelerdir esir olan biri karşımıza çıkıyor bu kişi konuştuğunda öldürülmekten korktuğu (ölümün kendisinden değil, kendi ölünce cemaatini hiçbir şekilde kurtarılma ihtimali kalmayacağından) için konuşmuyor diyebiliriz, ama hiç mi yanına gidip gelenlere bir ima yapamıyor. Hiç mi halkaya onun iradesiyle yeni kişiler eklenmiyor. Hiç mi baş başa özel görüşme yapamıyor. Yani her türlü bir yolunu bulup ben esirim diyebilirdi o yüzden susma olduğu için ilk ihtimal mümkün değil. Zaten bir insan altındakilerin 15 Temmuz gibi bir ihanet yapabileceğinden dolayı susabilir gizliden işleri halletmeye çalışır etrafı tamamen kuşatılmış işe, ama zaten 15 Temmuz oldu herkes mahvoldu. Daha niye sussun? O yüzden ilk ihtimalde yukarda belirtiğim gibi biliyor ama susuyor sonucu çıkarmak bile çok zor.

Gene 15 Temmuz darbe araştırma komisyonuna ifade veren Doktor Hasan Polat, ifadesinde 1989'da bu soru çalma olaylarını en tepede yapanlara bundan Gülen'in haberi var mı diye sorduğunda o kişinin Gülen'in onlara izin vermediğini ama yapmaya devam ediyoruz dediğini söylüyor. Polat, Gülen'in her şeyden haberi olup yokmuş gibi davrandığını belirtiyor. Gülen'in asla soruları çalabilirsiniz diye fetva vermeyeceğini ama buna göz yumacağını belirtiyor. Çetin Acar gene Youtube videosunda soruları verdiğini itiraf ediyor. (Çetin Acar: "Gülen, 15 yaşında istihbaratla tanıştı" adlı video 22 Kasım 2014 yayınlanan kısmını izlemiştim o tarihte bile darbe olacağından bahseden biri). Aslında Çetin Acar soruların verdiğini itiraf ediyor ama cemaatten ayrılma nedeninin kendi ekibinin (Recep Uzunalı ve Gülen'in kardeşi) Mustafa Özcan'ın ekibiyle (Ahmet Kara, Kozanlı Ömer, Ekrem Dumanlı) kavga etmesi olduğunu söylüyor. Yani soruların verilmesi gibi bir olaydan dolayı Gülen'e itiraz etme gereği bile duymamış, bunu sorgulamamış ve bundan dolayı ayrılmamış, cemaatten asıl ayrılma nedeni çok sonradan çıkan kişiler arasındaki bir kavgada Gülen'in haksız tarafı seçmesi. Buradan şöyle bir sonuç çıkabilir, bu husus Acar tarafından normal gözüktüğü için böyle bir şey dememiş. Acar bunu normal görüyorsa kendi ekibindeki Gülen kardeşine de bir çay sohbetinde çok rahat bahsedebilir. Yani bu çok rahat Gülen'in kulağına gidecek şekilde yayılabilir. Dediğim gibi bunlar ek bilgiler, kişileri tanımadığım için beyanlarının doğruluğunu bilemeyeceğim, ya da beyanlarının tutarlığının analizini yapmayacağım. Çetin Acar'ın kaç tane kitabı var tüm bunları okuyup bu kişilerin profilini çıkarıp karakter analizi yapamam. Zaten ele aldığımız konuda da önemli de değil merak edene sadece ek bilgi midesi kaldıran okusun dinlesin söylenenleri doğru kabul etmeseniz bile mideniz bulanıyor.

Dediğim gibi bu ek bilgi bu kişilerin yalan söylediğini varsayabilirsiniz. Ama bu olay olduğunu ilk yazıda kanıtlamıştım bu olay olmuşsa bu kişilerde bu olayı duymuş olma ihtimalleri konumlarından dolayı yüksek. Neden gidip Gülen'e bu mevzuyu şikâyet etmesinler. Onları geçtim sonuç olarak bir zincir söz konusu bu zincirde Gülen'i ben bizzat tanırım böyle şeye fetva vermez diyen birilerinin çıkıp Gülen'e durumu şikâyet etmediklerini düşünebilir misiniz? O zincire dahil olmasa bile o zincire dahil olan bir x kişisi ya da onun dayanamayıp söylediği arkadaşı Gülen'in çok sevdiği eski bir esnafın akrabası olamaz mı? O esnaf vasıtasıyla Gülen'in kulağına gitmemiş midir? Bunca senedir böyle bir şeyin olmaması ihtimali düşük ihtimaldir.

Bir sonraki yazıda Fethullah Gülen'in bu konuyla ilgili susmasının yol açtığı sorunlar ele alınacaktır.

Ahmet
Twitter: @a_wolfenstein
author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

0 Yorumlar