Header Ads Widget

test banner

KHK'lı Günlüğü

Merhabalar, 

Herhangi bir şekilde yazarlık tecrübem olmadığı için açıkçası yazıya nereden ve nasıl başlayacağıma karar veremedim. Dolayısıyla konu bütünlüğü ya da kurgu konusunda hatalarım olursa öncelikle siz okurların affına sığınıyorum.. 

Bu satırları yazarken içinde bulunduğum maddi ve manevi atmosferi ayrıntılı olarak anlatmak isterdim ama şu an Türkiye’de öyle bir faşizm var ki, vereceğim ayrıntılardan kimliğimin deşifre olmasından korkuyorum inanın. Ha bu kadar paranoyak olmaya gerek var mı derseniz; ülkenin 15 Temmuz’dan önceki hali ile bugünkü halini karşılaştırırsam, kesinlikle bu devlet kafaya koyarsa sonuna kadar gider, acımaz. O nedenle kendim hakkında fazla ayrıntı veremeyeceğim. Sadece şu kadarını söyleyeyim, aile içinde büyük sıkıntılar yaşıyoruz, en son eşimi kafasını toplasın diye çocuklarla birlikte memlekete bıraktım, geri dönerler mi hakikaten şu an bilemiyorum. Dönmezlerse de yapacak bir şeyim yok.. Belki de Allah kendinden başka kimsemiz kalmayana kadar bizi sıkacak, ta ki tamamen teslim olana kadar... 

KHK ile ihraç edilmiş bir kamu görevlisiyim. Görevlisiydim mi demeliydim karar veremedim açıkçası. Türkiye’de KHK ile ihraç olmak demek tabiri caiz ise devletin sizin önünüze silahı koyup, sizden kendinizi öldürmenizi istemesi gibi bir şey… Devletimizin elini bir teröristin kanına bulaması elbette ki onun şanına yakışmayacağı için o görevi sağ olsun size bırakıyor. Kendini ve varsa zürriyetini öldür, sen de ben de kurtulalım. Yok yapmam dersen zaten ben seni aç bırakıp öldüreceğim… 

İşsizliğim süresince yaptığım iş başvurularında, ihraç olduğumu CV’imden anlayanlar hiç geri dönüş yapmadı, anlamayanlar ise mülakat esnasında öğrenince çalışmak istemedi. Ben de belli bir süre sonra en azından yol masrafı olmasın diye, mülakata çağırmak için aradıklarında ihraç olduğumu, ona göre değerlendirmelerini ve sorun olmazsa tekrar arayabileceklerini söylemeye başladım. Arayan da olmadı bugüne kadar.. En son Erenköy Cemaatinden ehl-i tarik (!) bir komşumuz sanırım insafa geldi de bir arkadaşına söylemiş, o da ihraç sıkıntı olmaz diyerek başvuru yapmamı istemiş. Artık kabul ederlerse piyasa şartlarının çok altında bir fiyata (zaten ihraçları çalıştıranların bir amacı da ucuz iş gücü) çalışmaya başlayacağız. 

Onun dışında Amerika’da bulunan bir arkadaşın vasıtası ile Amazonda e-ticarete başlamıştık bir sene kadar önce. Oradan da üç beş bir şeyler geliyor. Reisimiz sağ olsun, dolar 5 TL olunca bir dolar da kazansan burada beş katına geliyor. Normalde biz büyük devletiz, tersi olması lazım ama anlamadım 😊 

Allaha şükür evimizin kira olmaması sayesinde bugüne kadar ciddi bir maddi sıkıntı yaşamadık. Bundan sonrası da Allah Kerim, bekleyip göreceğiz. 

Genel olarak içinde bulunduğum maddi ve manevi şartları bu şekilde özetledikten sonra, tüm bu yaşanan sıkıntıların nedenleri konusundaki kişisel düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Malum iş güç olmayınca bol bol düşündüm, okudum, çevremdekilerle tartıştım vs… 

Hayatımın hiçbir döneminde cemaatte görevli olmadım, herhangi bir vazifem yoktu. Evlerinde ya da yurtlarında kalmadım. Gerçekten hepsini tanımaktan gurur duyduğum arkadaşlar vasıtasıyla sohbetlere gidip gelmeye başladım. Sohbetlere katılma, kurban ve burs verme, maneviyat yapma gibi klasik en alt tabakanın yaptığı faaliyetler içinde bulundum. Bize sohbet eden abinin dışında daha üst kademeden bir görevliyi çok nadir görmüşümdür. Şu an bile cemaatin üst düzeylerinde kararlar nasıl alınırdı, hiyerarşi nasıldı bilmiyorum. Bu nedenle de olayların bugün yaşadığımız sıkıntılara evrilmesi konusunda bir tahminimiz olamadı. 

Haftada bir oturup çay içen, sohbet eden, onun dışında sadece siyasete çok bulaşıldığından şikayetçi insanların bugünkü zulümleri yaşaması ister istemez insanın canını çok acıtıyor. Alt tabakanın gözü cemaat ve Fethullah Gülen aşkı ile kararmadıysa olup bitenler konusunda sağlıklı çıkarımlar yapabileceğini düşünüyorum. Hala gözü açılmayanlara ise Allah’tan basiret dışında bir dileğim yoktur. 

Bundan sonra söyleyeceklerim bu tecrübelerimden çıkarımlarımdır, doğru ya da yanlış bulabilirsiniz ama en azından bir daha benzer acı tecrübelerin yaşanmaması için herkesin bir şekilde sorgulama yapması gerektiğini düşünüyorum. 

Öncelikle cemaatin şu anda tamamen iflas ettiğini düşünüyorum. Zihniyet olarak cemaat tamamen ömrünü doldurmuştur, şu an yaşananlar defin çalışmaları. Bu saatten sonra orada burada cemaat organizasyonları ile karşılaşsanız bile bunlar ya belli bir süre sonra dağılıp gidecektir ya da iyice marjinalleşecektir, ki bu da bir sondur aslında. Onun dışında cemaatte yetişmiş, ama şu süreçte çok sağlıklı sonuçlar çıkarmış, insanlara hizmet konusunda tamamen şeffaflık, eleştiri ve denetim merkezli bir yapılanma kurarak devam edenler olabilir, bu şekilde olmasını ben de temenni ederim, ama sonuçta bu şekilde bir yapılanma da kastettiğimiz manada “cemaat” olmaz. Kanımca en hayırlısı “cemaat” misyonunun masumlara verdiği bu kadar büyük zararlardan sonra bir daha dirilmemek üzere gömülmesi. 

Gelelim defnetmekle uğraştığımız ve “cemaat” diye bildiğimiz şeyin ne olduğuna… Cemaat; Fethullah Gülen ve onun hiyerarşisinde cemaat ya da devlet tarafından görevlendirilen (!) yöneticilerden oluşan, diğer tüm bileşenlerin tabiri caizse sadece birer robot olduğu bir yapıymış! Evet aynen böyle imiş. Bugüne kadar en eğitimli topluluk olarak övündüğümüz cemaatimiz aslında, yukarıda nasıl ve kimlerle istişare edilerek alındığını bilemediğimiz ve sorgulayamadığımız kararların bu yöneticiler tarafından alt tabakaya uygulanmak üzere tebliğ edilmesiymiş! 

Yaşanan süreç sonunda, şahsi olarak gördüğüm, FG’nin ana hedefinin devleti ele geçirmek olduğudur. Bu konuda benden farklı düşünebilirsiniz ama parçaları bir araya getirdiğinizde bana göre başka bir çıkarsama yapmak mümkün değil. Özellikle devletin yargı, askeriye, emniyet gibi kritik kurumlarında kadrolaşması, bu insanların başına güya maneviyat takibi bahanesiyle imamların atanması, imamların elde ettikleri bu güç ile kendi aralarında organize olarak siyasi operasyon çekmeleri, devletin yöneticilerinin kendini bir din adamı olarak tanıtan FG’nin kapısında kuyruk olmaları, özellikle AKP ile ittifak yaparak belli bir güce eriştikten sonra FG’nin artan güveniyle dini sohbet görünümü altında artık resmen “siyasi miting” yapması, tabanı tamamen siyasete angaje etmesi ve en sonunda giriştiği The Cemaat-AKP Meydan Muharebesi… 

Dünyanın hiçbir yerinde bu yapılanlar din hizmeti diye pazarlanamaz! Amaç dini hizmetse yetiştir, gönder; kurallar, kanunlar çerçevesinde gereğini yapsın, çalmasın, çırpmasın, ahlaklı olsun.. Sen niye illaki adamı takip edip başına vekil atıyorsun! Niye o adamlardan istihbarat toplayıp, paralel devlet kuruyorsun! Ve daha acısı hala bunu inkâr ediyorsun! Gün gelir senin operasyon çekmek için diktiğin Adil Öksüz gibi adamları devşirir sana operasyon çekerler! Tabi sen hiçbir zaman böyle bir ihtimali düşünmedin, düşünemedin. Demek ki neymiş, ileride güç temerküzüne yol açacak, nasıl çalıştığı belirsiz, denetimsiz yapılanmalardan uzak duracakmışsın! Yoksa seni senin silahınla vururlarmış! 

İyi şeyler de yapılmadı mı? Elbette yapıldı. Ama bunlar arkada görülen işlerin maskesi imiş. Nasıl AKP eleştirilere “e biz de yol yaptık, başörtüsünü serbest bıraktık” diyorsa, onun gibi cemaatte vitrinde okul yapmış, yurt açmış, öğrenci yetiştirmiş… Ama gelinen noktada, atıyorum, 5 kişinin yaptığı bu pis ve karanlık işler, 95 kişinin yaptığı güzel ve temiz işleri lekeledi, bastırdı ve bitirdi! Akıbet ortada... 

Bakıyorsunuz on binlerce, yüzbinlerce insan sendika, dernek üyeliği, bylock vs. sebepler ile ihraç edilip, zulme maruz kalırken bu kararları hangi tarihte, hangi toplantılarda kimin aldığı koskoca bir meçhul! Hesap verecek bir tane bile yönetici yok. İnsanlar bile isteye fişlenerek zalimin kılıcı altına yatırıldı, ama Allah rızası için FG de dahil sorumluların yaptığı tek bir açıklama var, o da “gayrı meşru muhabbetin merhametsiz azabı olur”.. Breh breh breh.. 

Tarihte eşine az rastlanır zulümlerden biri olarak değerlendirilebilecek şu sıkıntılara sanırım bundan daha yüzeysel ve küçümser bir açıklama yapılamazdı. Tabiri caizse; “o kadar büyütülecek bir durum yok, ufak bir hata işledik, tamam uzatmayın” der gibi bir açıklama.. Hani olmaz ama, oldu diyerek bir anlığına bile bu özeleştirinin yeterli olduğunu varsaysak ortada yine bir sorun var; zulüm görenler yanlışları yapanlar değil, tam tersine bu yanlışların yapılmasında zerre kadar dahli olmayanlar! Zira en tepedeki insan yirmi yıldır dışarıda, oradan cemaatini yönetiyor, diğerleri de çoktan yurt dışına çıkmışlar. Olan yine arkada ne pis işler döndüğünü bilmeyen buradaki masumlara oluyor. Ama verilen özeleştiriye bakarsan zannedersin ki, tarihteki salih topluluklar gibi herkes aynı ızdırabın içinde… Şu ana kadar yaptığım okumaların hiçbirinde; kendini uzaktaki salih bir beldede emniyete alıp, oradan kendine inananları yönlendiren, ama yanlış kararlarının bedelini ödemediği gibi üstüne üstlük bir de o insanlara ciddi bir özeleştiri vermeye tenezzül bile etmeyen bir salih insan görmedim, gören varsa söylesin… Neymiş efendim peygamberimiz (sav) de hicret etmiş. Madem biz en eğitimli bireylerden teşekkül eden bir cemaattik, ben de eğitimli bir birey olarak soruyorum; peygamberimiz Mekke’den herkesi gönderdikten sonra mı ayrıldı, yoksa ilk o mu hicret etti! 

İnsanların canı yanmış, canı yanmak ne kelime aileler çoluk çocuk Meriçler de can vermiş, hatta bazılarının cesetleri dahi bulunamamış, cezaevlerinde, gözaltı merkezlerinde işkencelerle hayatlar kaybedilmiş, kimisi kanser olup can vermiş, kimisi işini, eşini çoluğunu çocuğunu kaybetmiş ve daha neler neler, ama bütün bunların bir bina kadar değeri yokmuş. Ne olurdu zamanında bu meydan savaşına tutuşup bu insanlara henüz yeryüzünde cehennemi yaşatacağınıza, 28 Şubat’ın kudretli generallerine teklif ettiğiniz gibi, bir masumun saçının telinden daha kıymetli olduğunu şimdi anladığımız o binaları, dershaneleri, yurtları, okulları bu zalimlere de teklif etseydiniz! Bunca vebalin altına gireceğinize, başta FG olmak üzere diğer yöneticiler olarak hep başkasına salık verdiğiniz gibi, nefsinizi bir kere de siz ezseydiniz! Evet nefsinizi ezip masumlara zarar gelmesin diye geri adım atmanız gerekirken, bürokrasideki o güçlü (!) adamlarınıza güvenerek bu savaşa girdiniz. 

Heyhaattt! Karşınızda da sıradan biri yoktu! İleriden tarihin yazacağı üzere hesap hatası yapıp, çağın Muaviyesi’ne çattınız! O da halkını dişi deveye erkek deve dedirtecek kadar holiganlaştıran Muaviye kadar siyaset bildiği için, tüm ülkeye sizin katlinizi vacip kabul ettirdi. Daha doğrusu sizin değil de bizim gibi masumların katlini. Sonuçta katledilen benim, direniş çağrısı yapan Saylorsburg’daki çağın müceddidi (!).. 

İşinde gücünde olması gereken insanların bugün cezaevlerinde, gözaltı merkezlerinde işkence görmesini değil de o insanların işkence ile isim vermelerini sorun olarak görmek, “kafanızda kırılsa, kolunuz da kırılsa isim vermeyeceksiniz, velev ki verdiniz küfre girdiniz!” şeklinde açıklamalar yapmak nasıl bir “yaşatma ideali”nin yansımasıdır Allah aşkına. Keşke konuşmak yerine gelip bizzat siz gösterebilseniz de insanlar da dava adamı nasıl olurmuş bir görseler! Ben bu açıklamadan tek bir şey anlarım; demek ki önemli olan insan, insanın felahı, huzuru ve mutluluğu değil de Cemaat’in kurumsal kimliği imiş. Nasıl ki AKP dava diye diye her türlü suçu, yalanı dolanı, talanı, zulmü bu insanlara reva görüp yoldan çıktı, aynı şekilde siz de Cemaat diyerek masumları her türlü pis işinize bulaştırdınız, kirlettiniz. 
Daha düne kadar eğitim ile, insan yetiştirme ile anılan insanları hırs ve iktidar için polis ile, savcı ile, asker ile anılan bir hale getirdiniz. Bürokrasiye yerleştirdiğiniz ve aynı AKP’li hocalar gibi dava için her türlü gayrı meşru işi yaptırdığınız ahmaklar sayesinde bugün karısını boşamaya çalışan adam bile karısına FETÖcü diyerek sıyırmaya çalışıyor. Her yerde olmamız lazım mantığı ile her taşın altından siz çıkarsanız, insanlar da sonunda her türlü suçun size yıkılmasına itiraz etmezler, edemezler. 

Zamanında içimizden birilerinin soru çalma rezilliğine bulaştığını bildiğiniz halde gerekli tahkikatları yapıp, sorumluları ilgili mercilere teslim etseydiniz hem cemaatin namusunu kurtarır hem de AKP’nin bugün soruları çalmışlar diye sınav sistemini kaldırmasına bahane ürettirmemiş olurdunuz. Sakın ha “AKP soru çalmıyor mu, torpil yapmıyor mu” demeyin, konu burada bizim yanlışlarımız. Onların zaten Allah belasını vermiş, verecek de.. Kimsenin yanlışı bizim yanlışımızı örtmez. 

Cebrail (as) parti kursa oy vermem derken, kapı kapı dolaşılıp partililerden daha çok siyaset yapmak nasıl bir savruluştur hiç düşündük mü! 17/25 döneminde bu insanlar Türkiye tarihinin en büyük hırsızları diye yeri göğü inletirken, durup “Ya bu adamlar anasının karnından büyük hırsız olarak doğmadılar ya, bundan önce illaki yolsuzlukları da vardır, niye şimdi bizi papağan gibi ezbere konuşturuyorlar?” dedik mi? 

İlk yüzde 10 fetvasının ta 1994’teki yerel seçimlerden sonra verildiğini, yeni olmadığını, bunun bilindiği halde 17/25’te sanki ilk defa biliniyormuş gibi davranılmasını ilgililere açıklatma girişiminde bulunduk mu! 

Daha neleerr neler.. Şimdi geriye dönüp baktığımda görüyorum ki aslında her şey göstere göstere gelmiş. Yüzyıllık derin devlet geleneğini unutup, çölün ortasındaki sahra misali, üç beş yıllık demokrasi, hukuk gelişimine güvenerek “e bunlar suçmu” diye kendimizi kandırarak çölde susuzluktan ölmüşüz… Tamam sendika, dernek, bilmem ne suç değil ama burası da Danimarka değil canım kardeşim. Ha yeri gelmişken bu “bunlar suç mu” diyerek izahat verenlerin bir iki yüzlülüğünü daha deşifre etmek isterim. Madem şeffaflığa bu kadar önem veriyorsunuz, askeriyede, poliste, yargıda niye cemaatçilerle gizli kod adları ile iletişim kurdunuz, düz memurları sendika ile fişletirken, askeriyedeki elemanlarla niye James Bondculuk oynuyordunuz? Ben şimdi sırf kredi kartından dolayı işten atılırken, saydığım kritik kurumlardaki cemaatçilere de kredi kartı almalarını söylediniz mi, bankaya para yatırdılar mı! Onlara “yasal olan ve hizmet almanın suç olmadığı” kurumlara kesinlikle bulaşmamalarını söylediniz mi? Söylediyseniz bize niye söylemediniz? 
Vel hasılı kelam yazacaklarım çok ama giriş kabilinden şimdilik bu kadar. Eğer imkân olursa bazı konuları daha detaylı yazmak isterim. 

Sağlıcakla 

KHK'lı
author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

4 Yorumlar

  1. "Neymiş efendim peygamberimiz (sav) de hicret etmiş. Madem biz en eğitimli bireylerden teşekkül eden bir cemaattik, ben de eğitimli bir birey olarak soruyorum; peygamberimiz Mekke’den herkesi gönderdikten sonra mı ayrıldı, yoksa ilk o mu hicret etti! " yerinde bir tespit

    YanıtlaSil
  2. Düşüncelerinizi çok açık ve güzel ifade etmişsiniz, tespitlerinize katılıyorum.👍🏻

    YanıtlaSil
  3. Tum yazdiklariniz cok dogru tesbitler. "zulüm görenler yanlışları yapanlar değil, tam tersine bu yanlışların yapılmasında zerre kadar dahli olmayanlar!" en buyuk aci bu, iste bunun icin ne yapabiliriz, bunu konusalim diyorum.

    YanıtlaSil
  4. Kendisine "hizmet hareketi" diyen bu oluşumun aslında başından beri niyetinin bozuk olduğunu, cemaat şebekesinin islama ve tüm islami cemaatlere çok ağır bir darbe vurduğunu, bu yapılanmanın cemaat kelimesinin anlamını kirlettiğini, kafa kesen IŞİD kadar zararlı olduğunu öğrenmiş olduk

    YanıtlaSil