Header Ads Widget

test banner

Uhuvvet Risalesi Üzerine Bir Eleştiri (3) / Mesleğim Haktır veya Daha Güzeldir


İhlas risalesinde ilgili yerlere önceki yazılarda değindikten sonra asıl değinmek istediğim Uhuvvet risalesine (22. Mektup) geçebiliriz. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki gerçekten aşağıdaki reçeteyi uygulamış ve başarısız olmuş biri olarak bu satırları yazıyorum. Bu reçeteye eleştiri getirme nedenim, risaleleri tekrar tekrar okuyarak hatta İhlas risalesini her on beş günde bir okuyarak kibri önleyip uhuvveti sağlayabileceğine inanların her başarısız olduklarında kendi maneviyatlarını sorgulayıp, anlamsız acılar yaşamalarını istemiyorum.

22. Mektup 4. Vecih/1’i kısımda Said Nursi: “Sen mesleğini ve efkârını hak bildiğin vakit, “Mesleğim haktır veya daha güzeldir” demeye hakkın var. Fakat “Yalnız hak benim mesleğimdir” demeye hakkın yoktur. “Rıza gözü, ayıplara karşı kördür. Kem göz ise çirkinlikleri gösterir.” (Ali Mâverdî, Edebü’d-Dünyâ ve’d-Dîn, s.10; Dîvânü’ş-Şâfiî, s.91.) sırrınca, insafsız nazarın ve düşkün fikrin hakem olamaz, başkasının mesleğini butlan ile mahkûm edemez.” diyor.

Yani Nursi yalnız hak benim mesleğimdir diyerek başkalarının mesleğine dolaylı yoldan hakaret etme, kendi mesleğin haktır diyebilirsin hatta diğerlerinin mesleğinden de daha güzel diyebilirsin. Zaten bir insan bir yolu seçmişse bunu sözle ifade etmese bile seçme davranışı ile bu yol diğerlerinden daha güzel demiş olur.

Peki bu reçete işe yarıyor mu? Türkiye’de birçok tarikat ve cemaat var. Bunlar arasında bir uhuvvet yani kardeşlik tesis edilebilmiş midir? Tabi ki cevap hayır, kesinlikle bir kardeşlik yok. Peki bu reçete uygulanmadığı için mi yok, yoksa bu reçete uygulanmasına rağmen mi yok? Ayrıca bu reçete uygulansa bile başka yanlış işler yaptıkları için kardeşlik tesis edilmiyor olabilir mi, nasıl reçetenin işe yaramadığını söyleyebiliriz ki?

Benim şahsi tecrübelerim ve gördüklerime göre bu reçete kesinlikle işe yaramıyor. Sıkıntının da bu reçeteden kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Çoğu tarikat ve cemaatler birbirini sevmiyor ve eleştiriyor. Sürekli birbirlerinin dedikodularını yapıyorlar. Aynı devlet kurumda kadrolaşırken bile diğerinin adamı girmesin bizden olsun diye sonuna kadar zorluyorlar, hatta diğerlerini tekfir ediyorlar. Gülen cemaati de bu reçeteyi uygulamasına rağmen başarısız olmuştur. Bu noktada Gülen cemaati Nursi’nin diğer öğütlerini de dinlemiyordu ki diyebilirsiniz, ya da Gülen cemaatinin bir terör örgütü olduğunu ya da suç işleyen bir şebeke olduğunu da belirtebilirsiniz. Ama sonuç olarak tabanı ister sadece 2013 öncesi diye vurgu yapın ister yapmayın ortalama bir dini cemaatti. Ve bu reçeteyi uygulamasına rağmen diğer muhafazakâr kesim ile hiçbir şekilde kardeşlik kuramıyordu tıpkı diğer tarikatların ve cemaatlerin kendi aralarında kuramadığı gibi.

Oysa reçete bizden zaten davranışlarımıza yansıyan şeyi ağzımızla dememizi istiyor. Yani hepimiz güzeliz, iyiyiz ama en iyisi ve en güzeli benim yolum benim cemaatim benim tarikatım benim grubum. Peki bu reçete işe yaramıyorsa ve zaten davranışlarımızın dışa vurumuysa davranışlarımızı da kökten değiştirmemiz gerekir değil mi? Sorun çok daha derindedir.

Bu reçete özünde bir şeyi meşrulaştırıyor o da farklı yollara bölünebileceğimizi. Ve farklı yollar arasında en iyinin mümkün olabileceğini.

Mesela, Gazze’ye insani yardım götürmek istiyorsunuz. Bunu yapan halihazırda bir tane yardım kuruluşu var. Bu yardım kuruluşu X cemaatine ait olsun siz de gidip Y cemaati ya da tarikatı olarak aynı işi yapmak üzere başka bir yardım kuruluşu kurdunuz daha sonra başkası geldi o da kurdu ve bu şekilde devam etti. X dışında sonradan yardım kuruluşu kuran her cemaat ve tarikat davranışlarıyla X için bu işi beceremiyorsun ya da senin gerçekten o paraları yolsuzluk yapmadan Gazze’ye ilettiğini düşünmüyoruz demiş olmuyorlar mı? Mantıken önce X’e danışıp bizim de Gazze’ye yardım götürmek istiyoruz al bizden de şu kadar para demeleri gerekmez miydi eğer X bu işi o derece organize edecek kadar büyük değilse, o da hayır siz kendi yardım kuruluşunuzu kurun ben o derece bu işi organize edemem der ve uhuvvet bozulmamış olurdu. Ama hiçbir iletişim kurmadan bugün Türkiye’de yüzlerce cemaat ve tarikat ya da dernek aynı yere yardım toplayarak birbirlerine ne mesajı veriyorlar? Bu konuda çözüm bu işi en iyi biz yapıyoruz diğerleri de iyi ama en iyisi biziz işte paranızı bize bağışlayın mı demektir? Yoksa sorunu daha kökten çözerek neden aynı yere yüzlerce farklı kişinin yardım topladığını düşünmek midir? Mesela A ürünü üretmek istiyorsunuz, 10 tane üretenin mi maliyeti az olur, 100.000 tane üretenin mi az olur? Mantıken 10 tane üreten 10.000 tane fabrika mı açarsınız, yoksa 1 tane kapasiteli fabrika açıp 100.000 tane mi üretirsiniz. Aynı mantıkla bir yere tam kapasiteli bir yardım kuruluşu mu daha az maliyet ile yardım sağlar yoksa küçük yüzlerce yardım kuruluşu mu daha az maliyet ile yardım sağlar? Elinizdeki toplam sermayeyi küçük parçalara bölerseniz bu sizin için gerçekten iyi mi olur? Buradaki toplam sermaye Türkiye’de yaşayan herkesin verdiği yardım paraları oluyor. Mesela A ürününü Türkiye’de her il kendi markasını yapıştırıp üretip satıyor. Çin’den bir fabrika ise A ürününü tüm Türkiye’ye yetecek kapasitede tek markada üretiyor. Büyük ihtimal Çin markası Türkiye pazarına girince herkes Çin markasını tercih edecektir çünkü en ucuz maliyet ile o ürünü üreten Çin markası çıkacaktır ve en ucuz fiyatı da o sunacaktır, diğer her il bazında üretim yapan markalar Çin’dekinin fiyatında satış yapsalar zarar edeceklerdir. Bu yüzden iflas edip hepsi batacaktır. Bu basit bir ekonomi bilgisidir, maliyetini en ucuza getirmek için ne yapmanız gerekiyor bellidir. Aynı işi yapan küçük küçük yüzlerce yardım kuruluşu aslında bir şirket gibi eldeki mal varlıklarıyla en iyi hizmeti sunmaya çalışmaktadır. Yani o bağışları en iyi şekilde değerlendirip, bağışların gideceği kişilere maksimum faydayı sağlamaları gerekir. Hatırlarsanız İHH’nin mavi Marmara gemisi kendisine ait bir gemiydi. Tek sefer yaptıktan sonra geri dönüp Kimse Yok Mu’ nun yardımlarını alıp sürekli sefer yapabilirdi. Ama bunun yerine büyük ihtimal Kimse Yok Mu da kendine bir gemi alıp o şekilde yardımı götürerek aslında büyük bir miktar paranın hiç olmasına neden olacaktır. (İsimlere takılmayalım Gazze tehlikeli bölge olduğu için kimse İHH’ye gemi kiralamadığı için İHH satın alma yolunu seçmiştir, KYM de tırlar ile karadan Gazze’ye yardım ulaştırıyordu.)

Aslında uhuvveti de engelleyen bir durumun ekonomi bakımından da ne kadar mantıksız olduğunu belirtmek istedim. Yani uhuvveti engelleyen şeyler aslında çok derinde yatan bir hatadan kaynaklanıyor, o hatayı gidermediğimiz sürece Nursi’nin belirttiği reçete uhuvveti sağlamayacağı gibi, o hatanın sebep olduğu diğer zararları da çözemeyecektir. Mesela olayımızda Nursi’nin reçetesiyle her yardım kuruluşu en iyisi biziz diğerleri de iyi dese bile uhuvvet sağlansa bile ekonomik olarak yüksek miktarda bir para israf olacaktır.

Kurban derisi toplarken diğer cemaat ve tarikatlar ve camiyle rekabete girmek hiç hoşuma gitmemişti. Kimisi kendi camisinin giderleri için, kimi kendi kuran kursu için kimi kendi fakir öğrencileri için kurban derisi istiyordu. Sonuç olarak ben de aynı şey için istiyordum, ha bana vermişler ha diğerine ne fark eder? Tabi bu işleri yapanlar bilir bir kişiye önce X cemaati gider sorar ona vermez sonra siz gidip sorarsınız size verir. O zaman bu iş doğru mu oluyor? Halk zaten kutuplaştığı ve uhuvvetini kaybettiği için başta X cemaatine o yardımı vermiyor yanlış olan o kişinin X cemaatine vermemesi (X cemaatinin yolsuzluğa bulaşmadığını varsaydım), asıl sorun orda o sorunu çözmeden gidip sizin de piyasa girmeniz sorunları çözmüyor tam tersine saçma sapan bir tablo ortaya çıkıyor. Tabi tabloda bir de Türk Hava Kurumu çocukları vardır. Çalışanları demeyeyim çünkü onlar da çocuktur daha doğrusu çocuk işçi, durumları kötü olduğu için 1 günlük deri toplama faaliyeti ile ufak bir harçlık alıyorlardır büyük ihtimal. O manzarada o derileri en çok hakkeden kesinlikle Türk Hava Kurumu için deri toplayan o çocuklardır. Ama THK değildir, çünkü o çocuklar o gün 10 tane de deri toplasalar derilerin 9’unun parası THK’ya akacaktır. Evet derileri tarikatlar mı almalı yoksa THK’mı? Ülkenin derin konularından biri daha…

Peki derinde yatan o hata nedir? Derinde yatan o hata bir yapı ya da yeni bir oluşum kurarken amacınızın ne olduğudur? Neden bir yardım kuruluşu kurduğunuz önemlidir, uhuvveti bozmak istemiyorsanız bunun düzgün bir şekilde izahını yapmanız gerekecektir. Diğerleri iyi, biz en iyisi olmak için kuruyoruz diyemezsiniz. Sonuç olarak bir ticarete atılıp rekabet yapmıyorsunuz. İşi rekabete çevirirseniz zaten uhuvvet sağlanamaz. Serbest piyasa ekonomisi var derseniz zaten baştan rekabete girdiğinizi uhuvveti umursamadığınızı belirtmiş olursunuz.

Uhuvvet sağlanamadığı için Türkiye’de Gülen cemaati muhafazakâr camia tarafından sevilmiyordu. 2013 yılı sonrası Gülen cemaati muktedirleri ne kadar halka “yığın” diye kızsalar da bu halk bizi anlamayan cahiller deseler de gerçek şu ki muhafazakâr camia zaten Gülen cemaatinden pek de haz etmiyordu, Erdoğan’ın çok da büyük bir gayret göstermesine gerek kalmamıştı. Zaten sevilmeyen bir yapı bir anda şeytan ilan edilebilmişti. Tamam ama tüm Türkiye tarafından sevilmeme nedeni yaptıkları yasadışı işler özellikle kadrolaşma ve sınav sorularının verilmesi gibi kendilerinden olmayanları hor görmeleri değil miydi? Tabi bunların hepsi kesinlikle var, ama sonuç olarak bu pis işleri cemaattin tabanındaki insanların yapmadığını bilen, cemaatin tabanındaki fedakâr insanları seven ama gene de onları kibirli gören bir kesim de bir gerçek. Yani hakkaniyetli, vicdanlı cemaat tabanını bir dini cemaat olarak gören, onları seven ama gene de onları kibirli gören birçok muhafazakâr camiadan insan var. Tabi bir de aşırıcı yalancı…

Tamam ama Gülen cemaatinin tabanının fertleri dünyayı umursamayan gerektiğinde bir bavul ile Afrika’ya gidebilen insanlar değil mi? Dünyayı umursamayan bir insan niye kibirli olur ki? Yarın ölecek gibi yaşıyorsanız, hiçbir dünyevi şey sizin için önemli değilse nasıl kibirli olur ve diğer insanlara üsten bakabilirsiniz? Bu soruyu ben de kendime sordum ben nasıl kibirliyim ve diğer insanlara üsten bakıyordum ki, gayet hakkaniyetli bulduğum insanlar Gülen cemaatinin üsten bakışlarına uyuz olurduk diyebiliyorlar.

Düşünmelerim sonucunda bulduğum cevap Nursi’nin bu reçetesindeki sözlerde gizli, “Mesleğim haktır veya daha güzeldir” yani Gülen cemaati daha güzeldir, herkesten daha güzel olunca da söz otomatikman şöyle oluyor, Gülen cemaati Türkiye’deki en iyi cemaat ve tarikattır. Zaten davranışlarımız ile bunu göstermiyor muyuz? Bir insan bir tarikatı seçiyorsa en çok onu beğenmiştir ki onu seçiyordur, en çok onu beğeniyorsa da bu en güzel onu gördüğünü göstermez mi? Tabi ki gösterir hele bir de seçilmişlik inancınız varsa kendiniz Türkiye’nin en iyi cemaatinde olduğunuzu diğer insanların da diğer iyi cemaatlerde kalarak aslında biraz şansız olduğunu düşünürsünüz. İçinizdeki bu düşünce elbette söz ve tavırlarınıza yansır, siz Gülen gibi bir dâhinin bir alimin hatta bir Müceddidin kimine göre bir Mehdinin arkasındayken onlar sıradan bir hocanın arkasından gitmektedirler, sizin onlara bakışlarınızda aslında onlara acırsınız çünkü onlar şanssızdır en iyi varken niye daha az iyiyle yetinirler ki?

Diyebilirsiniz ki sıkıntı Nursi’nin reçetesinde değil sıkıntı seçilmişlik inancında. Hayır seçilmişlik olmasa da bu reçete ile yukarıdaki düşünceler gene oluşacaktır. Çünkü kendinizi en iyi görüyorsunuz, diğer insanları ise çoktan yargılamış onların şansız olduğuna kanaat getirmişsiniz. Sizin sohbetinize onlar da gelse çok mutlu olursunuz ve onları kazanmaya da çalışırsınız, ama sizi eleştirirse bu sefer sinirlenirsiniz, kendi kötü cemaatine bakmadan sizi nasıl da eleştirebiliyormuş?

Hiç cemaati olmayanlar zaten en nasipsizlerdir sizin gözünüzde, ya siz Peygamberin ahir zaman için seçtiği cemaatte bir fert iken, onlar Abdülhamit’in istifa ettirdiği komutan kadar bile olamamışlardır. Dünyada gamsız bir şekilde tek bir fert olarak etliye sütlüye dokunmadan adeta bir robot gibi yaşarlar. Oysa siz tüm dünyada binlerce okul açan bir hareketin önemli bir erisinizdir.

Dersler bitince siz hemen hizmet evine gidip orta okul talebelerine ders anlatıp onlara hem dini öğretip hem de onların okuyup iyi yerlere gelmesini sağlayarak Monşer sistemi değiştirirken, nasipsiz arkadaşlarınız kendi evlerine gidip televizyon izleyip uyuyacaklardır.

Hele bir de lideriniz sizi cennet ile müjdelediyse… Zaten nasıl daha iyi olduğuna kanaat getiriyorsunuz ki? Ne, içinde bulunduğunuz grubu daha iyi yapıyor? Her grup kendini seçilmiş ve cennetlik görmüyor mu? O yüzden siz de daha iyi bulmuyor musunuz? Diğer insanların cennetlik olma şansını kaçırdığına inanmak onlara bakışınızı nasıl etkiler?

Ya da dünyadaki en önemli hareketin içinde bulunduğunuz inancı, ya siz uyusanız bile bu sıradan insanın uyumasıyla bir olmaz, sizinki daha değerlidir çünkü bir amaca matuftur. Alimin uykusu gibidir. Sizin her adımınız değerlidir, arkanızda koca bir grubun varlığını hissetmek nasıldır, ne kadar karakteriniz güçlü de olsa diğer insanlara bunu hissettirmemek mümkün mü, elbette şimdiki ülkücüler gibi sağlam bir arkanız olduğunu belli ede ede, gerine gerine yürümeden bahsetmiyorum, siz o kadarını yapmazsınız ama arkanızda dünyanın en iyi grubunun olduğunu bilerek yürümek de sıradan bir insanın yürüyüşüyle bir olmasa gerek.

Evet her ne kadar Gülen sohbetlerinde sürekli o okulları keşke başka cemaatler açsaydı biz onlar için sevinirdik dese de diğer tarikatların liderini anıp övse de, hatta özellikle kıskançlık olmasın diye cami kürsülerinde Nursi’nin adından önce onların adlarını zikrettim dese de sorun çok daha köktendir. En başta düğmeyi yanlış iliklerseniz sonradan yapabileceğiniz bir şey yoktur.

Ahmet
author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

0 Yorumlar